Part 1
Fâtiha Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[1.1]
(Bismillâhirrahmânirrahîm) Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.
[1.2]
Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
[1.3]
O, rahmândır ve rahîmdir.
[1.4]
Ceza gününün mâlikidir.
[1.5]
Rabbimiz!) Ancak
[1.6] Bize doğru yolu
göster.
[1.7] Kendilerine lütuf ve
ikramda bulunduğun kimselerin yolunu;gazaba
uğramışların ve sapmışların yolunu
değil!
Bakara Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[2.1] Elif. Lâm. Mîm.
[2.2] O kitap (Kur'an); onda
asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak
isteyenler) için bir yol göstericidir.
[2.3] Onlar gayba
inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan
Allah yolunda harcarlar.
[2.4] Yine onlar,
[2.5] İşte onlar,
Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak
onlardır.
[2.6] Gerçek şu ki,
kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir;
iman etmezler.
[2.7] Allah onların
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların
gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve
ahirette) büyük bir azap vardır.
[2.8] İnsanlardan
bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a
ve ahiret gününe inandık" derler.
[2.9] Onlar (kendi
akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki
onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında
değillerdir.
[2.10] Onların
kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların
hastalığını çoğaltmıştır.
Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap
vardır.
[2.11] Onlara: Yeryüzünde
fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah
edicileriz" derler.
[2.12] Şunu bilin ki,
onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.
[2.13] Onlara:
İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği
vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin)
iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak
kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).
[2.14] (Bu münafıklar)
müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman
ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile
başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz
onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.
[2.15] Gerçekte, Allah
onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara
fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş
dolaşırlar.
[2.16] İşte onlar,
hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak
onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru
yola girememişlerdir.
[2.17] Onların
(münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan
kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını
aydınlattığı anda Allah, hemen onların
aydınlığını giderir ve onları karanlıklar
içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.
[2.18] Onlar
sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri
dönemezler.
[2.19] Yahut (onların
durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun
karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a
tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar
yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla
parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri
çepeçevre kuşatmıştır.
[2.20] (O esnada)
şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar,
onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler,
karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar.
Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır,
gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.
[2.21] Ey insanlar! Sizi ve
sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece
korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış)
olursunuz.
[2.22] O Rab ki, yeri sizin
için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı.
Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli
ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk
koşmayın.
[2.23]
[2.24] Bunu yapamazsanız
-ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş
olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş
kâfirler için hazırlanmıştır.
[2.25] İman edip iyi
davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler
olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık
olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler.
Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer
olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de
vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.
[2.26] Şüphesiz Allah
(hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir
varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere
gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek
olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle
ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır,
birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği
misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar
birer imtihandır).
[2.27] Onlar öyle
(fâsıklar) ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden
dönerler. Allah'ın ziyaret edilip hal ve hatırının
sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve
yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten
zarara uğrayanlardır.
[2.28] Ey kâfirler! Siz
ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı
nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek
ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.
[2.29] O, yerde ne varsa
hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya
yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her
şeyi hakkıyla bilendir.
[2.30] Hatırla ki Rabbin
meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler
hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat
çıkaracak, orada
[2.31] Allah Adem'e bütün
isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip:
[2.32] Melekler: Yâ Rab! Seni
noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden
başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak
sensin, dediler.
[2.33] (Bunun üzerine: ) Ey
Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem
onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve
arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da
öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim,
dememiş miydim? dedi.
[2.34] Hani biz meleklere (ve
cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde
ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
[2.35] Biz: Ey Âdem!
Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla
istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu
ağaca yaklaşmayın.
[2.36] Şeytan
onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve
içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun
üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz,
sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak
vardır, dedik.
[2.37] Bu durum devam ederken
Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti.
Çünkü Allah tevbeleri
[2.38] Dedik ki: Hepiniz
cennetten inin!
[2.39] İnkâr edip âyetlerimizi
yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.
[2.40] Ey
İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi
hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de
size vâdettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.
[2.41] Elinizdekini
(Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime
(Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın!
Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız
benden (benim azabımdan) korkun.
[2.42] Bilerek hakkı
bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
[2.43] Namazı tam
kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû
edin.
[2.44] (Ey bilginler!) Sizler
Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz)
halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?
Aklınızı kullanmıyor musunuz?
[2.45] Sabır ve namaz
ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz),
Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve
ağır gelen bir görevdir.
[2.46] Onlar, kesinlikle
Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen
ve bunu kabullenen kimselerdir.
[2.47] Ey
İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir
zamanlar) cümle âleme üstün kıldığımı
hatırlayın.
[2.48] Öyle bir günden
korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede
bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat
[2.49] Hatırlayın
ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size
azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek
çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için)
kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı.
Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan
vardı.
[2.50] Bir zamanlar biz sizin
için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un
taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.
[2.51] Musa'ya kırk gece
(vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek
buzağıyı (tanrı) edindiniz.
[2.52] O
davranışlarınızdan sonra (akıllanıp)
şükredersiniz diye sizi affettik.
[2.53] Doğru yolu
bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile bâtılı
ayıran hükümleri verdik.
[2.54] Musa kavmine
demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı
(tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için
Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü
duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız
Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir.
Böylece Allah tevbenizi
[2.55] Bir zamanlar: Ey Musa!
Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla
[2.56] Sonra ölümünüzün
ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.
[2.57] Ve sizi bulutla
gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın
gönderdik ve "Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz"
(dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük
ediyorlardı.
[2.58]
(İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan
dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek
girin, (girerken) "Hıtta!" (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin
hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi
davrananlara (karşılığını) fazlasıyla
vereceğiz, demiştik.
[2.59] Fakat zalimler,
kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler.
Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin
üzerine gökten acı bir azap indirdik.
[2.60] Musa (çölde) kavmi
için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur!
demiştik. Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı.
Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah'ın
rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin,
dedik.
[2.61] Hani siz (verilen nimetlere
karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için
Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden,
hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden,
soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi
daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre
inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu
hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk
damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu
musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra
devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle
geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve
taşkınlıkları sebebiyledir.
[2.62] Şüphesiz iman
edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve
ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri
katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur.
Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
[2.63] Sizden sağlam bir
söz almış, Tûr dağının altında, size
verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima
hatırlayın, umulur ki, korunursunuz (demiştik de);
[2.64] Ondan sonra
sözünüzden dönmüştünüz.
[2.65] İçinizden
cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine:
Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette
bilmektesiniz.
[2.66] Biz bunu
(maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve
sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt
vesilesi kıldık.
[2.67] Musa, kavmine: Allah
bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay
mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a
sığınırım, demişti.
[2.68] "Bizim
adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu
açıklasın" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O, ne
yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek." Size
emredileni hemen yapın, dedi.
[2.69] Bu defa: Bizim için
Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O diyor
ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir
inektir" dedi.
[2.70] "(Ey Musa!) Bizim
için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu
bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi
anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz"
dediler. c
[2.71] (Musa) dedi ki: Allah
şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer
sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç
alacası bulunmayan bir inektir. "İşte şimdi
gerçeği anlattın" dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler,
ama az kalsın kesmeyeceklerdi.
[2.72] Hani siz bir adam
öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız.
Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.
[2.73] "Haydi,
şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla
vurun" dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz
diye size âyetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir.
[2.74] (Ne var ki) bunlardan
sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz
taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan
öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar
da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da
Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta
olduklarınızdan gafil değildir.
[2.75] Şimdi (ey
müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa
ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice
anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.
[2.76] (Münafıklar)
inananlarla karşılaştıklarında "İman
ettik" derler. Birbirleriyle başbaşa kaldıkları vakit
ise: Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri),
Rabbiniz katında sizin aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz;
bunları düşünemiyor musunuz? derler.
[2.77] Onlar bilmezler mi ki,
gizlediklerini de açıkça yaptıklarını da Allah bilmektedir.
[2.78] İçlerinde bir
takım ümmîler vardır ki, Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler.
Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde
bulunuyorlar.
[2.79] Elleriyle (bir) Kitap
yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak
için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun!
Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve
kazandıklarından ötürü vay haline onların!
[2.80]
İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize
ateş dokunmayacaktır, dediler. De ki (onlara): Siz Allah
katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden
caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi
söylüyorsunuz?
[2.81] Hayır! Kim bir
kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa
işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.
[2.82] İman edip
yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada
devamlı kalırlar.
[2.83] Vaktiyle biz,
İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz,
ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye
söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin,
namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik.
Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.
[2.84] (Ey
İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını
dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan
çıkarmayacağınıza dair sizden söz
almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları
[2.85] Bu misakı
[2.86] İşte onlar,
ahirete karşılık dünya hayatını satın alan
kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine
yardım edilecektir.
[2.87] Andolsun biz Musa'ya
Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem
oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile
destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı
şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük
tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını
yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.
[2.88] (Yahudiler
peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir" dediler.
Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etmiştir.
O yüzden çok az inanırlar.
[2.89] Daha önce
kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından
ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan)
bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu
inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.
[2.90] Allah'ın
kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini
kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini
(Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir
şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar.
Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
[2.91] Kendilerine:
Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene
(Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkâr
ederler. Halbuki o Kur'an kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey Muhammed!)
Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce
Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.
[2.92] Andolsun Musa size
apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler
olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.
[2.93] Hatırlayın
ki, Tûr dağının altında sizden söz almış:
Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın,
demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler.
İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu.
De ki:
[2.94] (Ey Muhammed, onlara:)
Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında
diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu
iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım),
de.
[2.95] Onlar, kendi elleriyle
önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları)
sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi
bilir.
[2.96] Yemin olsun ki, sen
onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü
olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene
yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz.
Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.
[2.97] De ki: Cebrail'e kim
düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı
senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları
doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.
[2.98] Kim, Allah'a,
meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin
ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
[2.99] Andolsun ki
[2.100] Ne zaman onlar bir
antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu bozmadı
mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
[2.101] Allah tarafından
kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i
kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş
gibi onu arkalarına atıp terkettiler.
[2.102] Süleyman'ın
hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup
söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir
olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri
ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni
öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan
için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir
olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini)
öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını
açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler,
Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine
fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın
alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi
olmadığını çok iyi bilmektedirler.
Karşılığında kendilerini sattıkları şey
ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!
[2.103]
[2.104] Ey iman edenler!
"Râinâ" demeyin, "unzurnâ" deyin. (Söylenenleri)
dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır.
[2.105] (Ey müminler!) Ehl-i
Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır
indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah
büyük lütuf sahibidir.
[2.106] Biz, bir âyetin
hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek)
mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her
şeye kadirdir.
[2.107] (Yine) bilmez misin,
göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca
Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir
yardımcı vardır.
[2.108] Yoksa siz de (ey
müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize sorular
sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse,
şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur.
[2.109] Ehl-i kitaptan
çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf
içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan
vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki
emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz
Allah her şeye kadirdir.
[2.110] Namazı
kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için
yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında
bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızı noksansız görür.
[2.111] (Ehl-i kitap:)
Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek,
dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara:
[2.112] Bilâkis, kim muhsin
olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse)
onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku
vardır, ne de üzüntü çekerler.
[2.113] Hepsi de kitabı
(Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler:
Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar
da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. Kitabı
bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların
söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda
kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.
[2.114] Allah'ın
mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve
onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri
gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada
rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
[2.115] Doğu da
Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü
(zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti)
geniştir, O her şeyi bilendir.
[2.116] "Allah çocuk
edindi" dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde
olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.
[2.117] (O), göklerin ve
yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi
dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.
[2.118] Bilmeyenler dediler
ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli
değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı
onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları)
nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri
apaçık gösterdik.
[2.119] Doğrusu biz seni
Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen
cehenmemliklerden sorumlu değilsin.
[2.120] Dinlerine
uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı
olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.
[2.121] Kendilerine kitap
verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını
gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Onu inkâr
edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.
[2.122] Ey İsrailoğulları!
Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün
kılmış olduğumu hatırlayın.
[2.123] Ve bir günden
sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir
şey ödeyemez, kimseden fidye
[2.124] Bir zamanlar Rabbi
İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları
tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım,
demişti. "Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah:
Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.
[2.125] Biz, Beyt'i (Kâbe'yi)
insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de
İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz
kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete
kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye
emretmiştik.
[2.126] İbrahim de
demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından
Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah
buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu
cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir
orası!
[2.127] Bir zamanlar
İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor
(şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu
[2.128] Ey Rabbimiz! Bizi
[2.129] Ey Rabbimiz! Onlara,
içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti
öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder.
Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.
[2.130] İbrahim'in
dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu
dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
[2.131] Çünkü Rabbi
ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim,
demişti.
[2.132] Bunu İbrahim de
kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah
sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak
ölünüz (dedi).
[2.133] Yoksa Ya'kub'a
ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub)
oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.
Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın
ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim
olmuşuzdur, dediler.
[2.134] Onlar bir ümmetti,
gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin
kazandıklarınız sizindir. Siz onların
yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
[2.135] (Yahudiler ve
hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki,
doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf
olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.
[2.136] "Biz, Allah'a ve
bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta
indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer
peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark
gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.
[2.137]
[2.138] Allah'ın
(verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim
verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).
[2.139] De ki: Allah bizim de
Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle
tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim
yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size
aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
[2.140] Yoksa siz,
İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın yahudi, yahut
hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi
daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine
(bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir?
Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
[2.141] Onlar bir ümmetti;
gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin
kazandıklarınız da size aittir. Siz onların
yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.