Part 12
[11.6]
Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca
Allah'ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu
yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da)
dır.
[11.7]
O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan
etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı
günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): "Ölümden sonra muhakkak
diriltileceksiniz" desen, kâfir olanlar derhal "Bu, açık bir
büyüden başka bir şey değildir" derler.
[11.8] Andolsun,
[11.9]
[11.10]
[11.11] Ancak (musibetlere)
sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar
için bir bağış ve bir büyük mükâfat vardır.
[11.12] Belki de sen
(müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla
beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü
[11.13] Yoksa, "Onu
(Kur'an'ı) kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki:
[11.14]
[11.15] Kim, (yalnız)
dünya hayatını ve zinetini istemekte ise, işlerinin
karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada
onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.
[11.16] İşte onlar,
ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan
kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir;
yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.
[11.17] Rabbin tarafından
(gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir
şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce, bir önder
ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitab'ı (elinde) bulunan kimse
(inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur'an'a)
inanırlar. Zümrelerden hangisi onu inkâr ederse işte cehennem
ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın;
zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat
insanların çoğu inanmazlar.
[11.18] Kim Allah'a
karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde)
Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine
karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah'ın
lâneti zalimlerin üzerinedir!
[11.19] Onlar,
(insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek
isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır.
[11.20] Onlar yeryüzünde
(Allah'ı) âciz bırakacak değillerdir; onların Allah'tan
başka (yardım isteyecekleri) dostları da yoktur. Onların
azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne
görebiliyorlar ne de kulak veriyorlardı.
[11.21] İşte onlar
kendilerini ziyana uğrattılar. Uydurmakta oldukları şeyler
de kendilerinden kaybolup gitti.
[11.22] Şüphesiz onlar,
ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
[11.23] İnanıp da
güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince,
işte onlar cennet ehlidir. Onlar orada ebedî kalırlar.
[11.24] Bu iki zümrenin
(müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve
işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Hâla
ibret almıyor musunuz?
[11.25] Andolsun, biz Nuh'u
kavmine elçi gönderdik. Onlara: "Ben (dedi), sizin için apaçık
bir uyarıcıyım.
[11.26] Allah'tan
başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün
azabından korkuyorum."
[11.27] Kavminden ileri gelen
kâfirler dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak
görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket
[11.28] (Nuh) dedi ki: Ey
kavmim!
[11.29] Ey kavmim!
Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir
mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri
kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat
ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.
[11.30] Ey kavmim! Ben
onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim korur?
Düşünmüyor musunuz?
[11.31] Ben size:
"Allah'ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum,
gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin
gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla
bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde
olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben
gerçekten zalimlerden olurum."
[11.32] Dediler ki: Ey Nuh!
Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin.
[11.33] (Nuh) dedi ki:
"Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) âciz
bırakacak değilsiniz.
[11.34] Eğer Allah sizi
azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de,
öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve
(nihayet) O'na döndürüleceksiniz."
[11.35] (Resûlüm!) Yoksa,
"Bunu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "
[11.36] Nuh'a vahyolundu ki:
Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (
[11.37] Gözlerimizin
önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler
hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka
boğulacaklardır!
[11.38] Nuh gemiyi
yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça
onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: "
[11.39] Kendisini rezil edecek
azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin
başına ineceğini yakında bileceksiniz."
[11.40] Nihayet emrimiz gelip
de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki:
"(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile
-(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar
dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten
onunla beraber pek azı iman etmişti.
[11.41] (Nuh) dedi ki:
"Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın
adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek
esirgeyendir."
[11.42] Gemi, dağlar gibi
dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta
bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle
beraber olma! diye seslendi.
[11.43] Oğlu: Beni
[11.44] (Nihayet) "Ey yer
suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!" denildi. Su çekildi; iş
bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve:
"O zalimler topluluğunun canı cehenneme!" denildi.
[11.45] Nuh Rabbine dua edip
dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin
ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."
[11.46] Allah buyurdu ki: Ey
Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun
yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin
olmayan bir şeyi benden isteme! Ben
[11.47] Nuh dedi ki: Ey
Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten
[11.48] Denildi ki: Ey Nuh!
[11.49] (Resûlüm!)
İşte bunlar
[11.50] Âd kavmine de
kardeşleri Hûd'u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk
edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Siz yalan
uyduranlardan başkası değilsiniz.
[11.51] Ey kavmim! Ben, ona
(peygamberliğe) karşılık sizden bir ücret istemiyorum.
Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâla
aklınızı kullanmıyor musunuz?
[11.52] Ey kavmim! Rabbinizden
bağış dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize
göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet
katsın. Günah işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin.
[11.53] Dediler ki: Ey Hûd!
Sen bize açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle
tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz
[11.54] Biz
"Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış!"
demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hûd) dedi ki: "Ben
Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak
koştuklarınızdan uzağım."
[11.55] "O'ndan
başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım).
Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!"
[11.56] "Ben, benim de
Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Çünkü yürüyen
hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın.
Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır."
[11.57] "
[11.58] Emrimiz gelince, Hûd'u
ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle
kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik.
[11.59] İşte
Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O'nun peygamberlerine
âsi oldular ve inatçı her zorbanın emrine uydular.
[11.60] Onlar hem bu dünyada hem
de kıyamet gününde lânete tâbi tutuldular. Biliniz ki, Ad (kavmi)
Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin ki Hûd'un kavmi Âd,
Allah'ın rahmetinden uzak kılındı.
[11.61] Semûd kavmine de
kardeşleri Sâlih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk
edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden
(topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O'ndan
mağfiret isteyin; sonra da O'na tevbe edin. Çünkü Rabbim
(kullarına) çok yakındır, (dualarını)
[11.62] Dediler ki: Ey Sâlih! Sen
bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi)
babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor
musun? Doğrusu biz, bizi kendisine (kulluğa)
çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz.
[11.63] (Sâlih) dedi ki: Ey
kavmim!
[11.64] Ey kavmim!
İşte size mucize olarak Allah'ın devesi. Onu bırakın,
Allah'ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın;
sonra sizi yakın bir azap yakalar.
[11.65] Fakat Semûd kavmi o
deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda
üç gün daha yaşayın (sonra helâk olacaksınız)!" Bu
söz, yalanlanamayan bir tehdit idi.
[11.66] Emrimiz gelince,
Sâlih'i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve
o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin kuvvetlidir, (her
şeye) galip gelendir.
[11.67] Zulmedenleri de o
korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
[11.68] Sanki orada hiç
oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi gerçekten Rablerini
inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak
kılındı.
[11.69] Andolsun ki
elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve: "Selam (
[11.70] Ellerini yemeğe
uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve
onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz
melekleriz). Lût kavmine gönderildik.
[11.71] O esnada
hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da
İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.
[11.72] (İbrahim'in karısı:)
Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken
çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir
şey! dedi.
[11.73] (Melekler) dediler ki:
Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı!
Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O,
övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.
[11.74] İbrahim'den korku
gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında (adeta) bizimle
mücadeleye başladı.
[11.75] İbrahim cidden
yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah'a vermiş
biri idi.
[11.76] (Melekler dediler ki):
Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri
gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!
[11.77] Elçilerimiz Lût'a
gelince, (Lût) onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı içi
daraldı da "Bu, çetin bir gündür" dedi.
[11.78] Lût'un kavmi,
koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o kötü
işleri yapmaktaydılar. (Lût): "Ey kavmim! İşte
şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha
temizdir. Allah'tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin!
İçinizde aklı başında bir adam yok mu!" dedi.
[11.79] Dediler ki: Senin
kızlarında bizim bir hakkımız
olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi
elbette bilirsin.
[11.80] (Lût:) Keşke
benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir
kaleye sığınabilseydim! dedi.
[11.81] (Melekler) dediler ki:
Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar
[11.82] Emrimiz gelince,
oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan)
pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık.
[11.83] (O taşlar:)
Rabbin katında işaretlenerek
(yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak
değildir.
[11.84] Medyen'e de
kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a
kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve
tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk)
içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir
günün azabından korkuyorum.
[11.85] Ve ey kavmim!
Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara
eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak
dolaşmayın.
[11.86]
[11.87] Dediler ki: Ey
Şuayb! Babalarımızın taptıklarını
(putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi
yapmayı terketmemizi
[11.88] Dedi ki: Ey kavmim!
[11.89] Ey kavmim! Sakın
bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya
Hûd kavminin, yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi size de
bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.
[11.90] Rabbinizden
bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim
çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.
[11.91] Dediler ki: Ey
Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde seni
cidden zayıf (âciz) görüyoruz!
[11.92] (Şuayb:) "Ey
kavmim dedi, size göre benim kabilem Allah'tan daha mı güçlü ve
değerli ki, onu (Allah'ın emirlerini) arkanıza atıp
unuttunuz. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı
çepeçevre kuşatıcıdır.
[11.93] Ey kavmim! Elinizden
geleni yapın! Ben de yapacağım! Kendisini rezil edecek
azabın geleceği şahsın ve yalancının kim
olduğunu yakında öğreneceksiniz! Bekleyin! Ben de sizinle
beraber beklemekteyim."
[11.94] Emrimiz gelince,
Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir
rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da
yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
[11.95] Sanki orada hiç
barınmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi (Allah'ın
rahmetinden) uzak olduğu gibi Medyen kavmi de uzak oldu.
[11.96] Andolsun ki
Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
[11.97] Firavun'a ve onun
ileri gelenlerine Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri
doğru değildi.
[11.98] Firavun, kıyamet
gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe
götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!
[11.99] Onlar burada da,
kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. (Onlara) verilen bu
armağan ne kötü armağandır!
[11.100] (Ey Muhammed!)
İşte bu, (halkı helâk olmuş) memleketlerin
haberlerindendir. Biz onu
[11.101] Onlara biz
zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin (azap) emri
geldiğinde, Allah'ı bırakıp da taptıkları
tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı,
ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
[11.102] Rabbin,
haksızlık
[11.103] İşte bunda,
ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün
insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün
mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür.
[11.104] Biz onu (kıyamet
gününü) sadece sayılı bir müddete kadar bekletiriz.
[11.105] O geldiği gün
Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi
bedbahttır, kimi mutlu.
[11.106] Bedbaht olanlar
ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes alıp
vermeleri vardır ki.
[11.107] Rabbinin
dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî
kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla
yapandır.
[11.108] Mutlu olanlara
gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve
yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez,
tükenmez bir lütuftur.
[11.109] O halde onların
tapmakta oldukları şeylerden (bu şeylerin onları azaba
götürdüğünden) şüphen olmasın. Çünkü onlar ancak
daha önce babalarının taptığı gibi
tapıyorlar. Biz onların (azaptan) nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak
vereceğiz.
[11.110] Andolsun biz Musa'ya
Kitab'ı verdik; fakat onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden bir
söz geçmemiş olsaydı, elbette onların arasında hüküm
verilmişti (ve işleri de bitirilmişti). Şüphesiz ki onlar
(Mekkeliler) de Kur'an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
[11.111] Şüphesiz Rabbin,
onların her birinin amellerinin karşılığını
onlara tam olarak verecektir. Çünkü Rabbin, onların yapmakta
olduklarından haberdardır.
[11.112] O halde seninle
beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol!
Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin
yaptıklarınızı çok iyi görendir.
[11.113] Zulmedenlere
meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız).
Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da)
yardım göremezsiniz!
[11.114] Gündüzün iki ucunda,
gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler
kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere
bir hatırlatmadır.
[11.115] (Ey Muhammed!)
Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların
mükâfatını zayi etmez.
[11.116] Sizden önceki
asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli
kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz
az bir kısmı müstesnadır (bunlar görevlerini
yaptılar). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine
düştüler. Zaten günahkâr idiler.
[11.117] Halkı iyi
olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez.
[11.118] Rabbin dileseydi
bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa
düşmeye devam edecekler.
[11.119] Ancak Rabbinin
merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için
yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve
cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.
[11.120] Peygamberlerin
haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi
[11.121] İman etmeyenlere
de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!
[11.122] Bekleyin!
Şüphesiz biz de beklemekteyiz!
[11.123] Göklerin ve
yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. Her iş O'na
döndürülür. Öyle ise O'na kulluk et ve O'na dayan! Rabbin
yaptıklarınızdan gafil değildir.
Yûsuf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[12.1] Elif. Lâm. Râ. Bunlar,
apaçık Kitab'ın âyetleridir.
[12.2] Anlayasınız
diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
[12.3] (Ey Muhammed!) Biz,
[12.4] Bir zamanlar Yusuf,
babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım! Ben
(rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm;
onları bana secde ederlerken gördüm.
[12.5] (Babası:)
Yavrucuğum! dedi, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra
[12.6] İşte
böylece Rabbin seni seçecek,
[12.7] Andolsun ki Yusuf ve
kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır.
[12.8] (Kardeşleri)
dediler ki: Yusufla kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha
sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki
babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.
[12.9] (Aralarında
dediler ki:) Yusufu öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki
babanızın teveccühü yalnız size kalsın!Ondan sonra da
(tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!
[12.10] Onlardan biri: Yusufu
öldürmeyin,
[12.11] Dediler ki: "Ey
babamız!
[12.12] Yarın onu bizimle
beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu
mutlaka koruruz."
[12.13] (Babaları) dedi
ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun
yemesinden korkarım.
[12.14] Dediler ki: Hakikaten
biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde,
[12.15] Onu götürüp de
kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusufa: Andolsun ki
sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan,
kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.
[12.16] Akşamleyin
ağlayarak babalarına geldiler.
[12.17] Ey babamız!
dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusufu
eşyamızın yanında bırakmıştık. (Ne
yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak
da sen bize inanmazsın.
[12.18] Gömleğinin
üstünde sahte bir
[12.19] Bir kervan geldi ve
sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını
saldı, (Yusufu görünce) "Müjde! İşte bir
oğlan!" dedi. Onu bir ticaret
[12.20] (Kafile
Mısır'a vardığında) onu değersiz bir pahaya,
sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona değer
vermemişlerdi.
[12.21] Mısır'da onu
satın alan adam, karısına dedi ki: "Ona değer ver ve
güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz."
İşte böylece (Mısır da adaletle hükmetmesi) ve kendisine
(rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusufu o yere
yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat
insanların çoğu (bunu) bilmezler.
[12.22] (Yusuf) erginlik
çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim
verdik. İşte güzel davrananları biz böyle
mükâfatlandırırız.
[12.23] Evinde bulunduğu
kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice
kapattı ve "Haydi gel!" dedi. O da" (Hâşâ), Allah'a
sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir,
bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!" dedi.
[12.24] Andolsun ki,
kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını
görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece
biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi
gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.
[12.25] İkisi de
kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini
arkadan yırttı. Kapının yanında onun kocasına
rastladılar. Kadın dedi ki: Senin ailene kötülük etmek isteyenin
cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden
başka ne olabilir!
[12.26] Yusuf: "Asıl
kendisi benim nefsimden murat almak istedi" dedi. Kadının
akrabasından biri şöyle şahitlik etti: "
[12.27] "
[12.28] (Kocası, Yusuf'un
gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu
görünce, (kadına): "Şüphesiz, dedi; bu, sizin
tuzağınızdır. Sizin tuzağınız gerçekten
büyüktür."
[12.29] "Ey Yusuf! Sen
bundan (olanları söylemekten) vazgeç! (Ey kadın!) Sen de
günahının affını dile! Çünkü sen günahkârlardan
oldun"
[12.30] Şehirdeki
bazı kadınlar dediler ki: Azizin karısı,
delikanlısının nefsinden murat almak istiyormuş; Yusufun
sevdası onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir
sapıklık içinde görüyoruz.
[12.31] Kadın,
onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi; onlar için
dayanacak yastıklar hazırladı. Herbirine bir bıçak verdi.
(Kadınlar meyveleri soyarken Yusufa): "Çık
karşılarına!" dedi. Kadınlar onu görünce, onun
büyüklüğünü anladılar. (Şaşkınlıklarından)
ellerini kestiler ve dediler ki: Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer
değil... Bu ancak üstün bir melektir!
[12.32] Kadın dedi ki:
İşte hakkında beni kınadığınız
şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o,
(bundan) şiddetle sakındı. Andolsun,
[12.33] (Yusuf:) Rabbim! Bana
zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir!
[12.34] Rabbi onun
duasını
[12.35] Sonunda (aziz ve
arkadaşları) kesin delilleri görmelerine rağmen
(halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu bir zamana kadar mutlaka
zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
[12.36] Onunla birlikte
zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: Ben (rüyada)
şarap sıktığımı gördüm. Diğeri de: Ben
de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir
ekmek taşıdığımı gördüm. Bunun yorumunu bize
haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz, dedi.
[12.37] (Yusuf) dedi ki: Size
yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim.
Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah'a
inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr
edenlerin kendileridir.
[12.38] Atalarım
İbrahim, İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir
şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah'ın bize
ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu
şükretmezler.
[12.39] Ey zindan
arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi,
yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?
[12.40] Allah'ı
bırakıp da taptıklarınız, sizin ve
atalarınızın taktığı birtakım isimlerden
başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir
delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden
başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte
dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
[12.41] Ey zindan
arkadaşlarım ! (Rüyalarınıza gelince), biriniz (daha
önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek; diğeri ise
asılacak ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler.
Yorumunu sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir.
[12.42] Onlardan,
kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki:
[12.43] Kral dedi ki: Ben
(rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm.
Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru
gördüm. Ey ileri gelenler!
[12.44] (Yorumcular) dediler
ki: Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz böyle
düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.
[12.45] (Zindandaki) iki
kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusufu)
hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen
(zindana) gönderin.
[12.46] (Yusufun yanına
gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada
görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi
yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar)
hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla)
dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler.
[12.47] Yusuf dedi ki: Yedi
sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar
hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip)
bırakınız.
[12.48] Sonra bunun
ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o
yıllar için biriktirdiklerinizi yeyip bitirecek yedi kıtlık
yılı gelecektir.
[12.49] Sonra bunun
ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah
tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyvesuyu ve yağ)
sıkacaklar.
[12.50] (Adam bu yorumu
getirince) kral dedi ki: "Onu bana getirin!" Elçi, Yusufa
geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: "Efendine dön de ona: Ellerini
kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim
onların hilesini çok iyi bilir."
[12.51] (Kral kadınlara)
dedi ki: Yusufun nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi?
Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük
görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki: "Şimdi
gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim.
Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."
[12.52] (Yusuf dedi ki): Bu,
azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin
hilesini başarıya ulaştırmayacağını
(herkesin) bilmesi içindir.