Part 14
Hicr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[15.1]
Elif. Lâm. Râ. Bunlar
Kitab'ın ve apaçık bir Kur'an'ın âyetleridir.
[15.2]
İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye
arzu ederler.
[15.3]
Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları
oyalayadursun.
(Kötü sonucu) yakında bilecekler!
[15.4]
Helâk ettiğimiz hiçbir ülke yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir
yazgı olmasın.
[15.5]
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.
[15.6] Dediler ki: "Ey
kendisine Kur'an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir
mecnunsun!"
[15.7]
"
[15.8] Biz melekleri ancak hak
ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez.
[15.9] Kur an'ı
kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.
[15.10] Andolsun, senden
önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.
[15.11] Onlara bir peygamber
gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi.
[15.12] İşte
böylece biz onu, (inkârcılığı) suçluların
kalplerine sokarız.
[15.13] Öncekilerin
başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna
(Kur'an'a) inanmıyorlar.
[15.14] Onlara gökten bir
kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,
[15.15] "Gözlerimiz
boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır"
derler.
[15.16] Andolsun, biz
gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu
süsledik.
[15.17] Onları,
taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk.
[15.18] Ancak kulak
hırsızlığı
[15.19] Yeri uzatıp
yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı
ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.
[15.20] Orada hem sizin için
hem de rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim
vasıtaları yarattık.
[15.21] Her şeyin
hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli
bir ölçüyle indiririz.
[15.22] Biz, rüzgârları
aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su
indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık.
(Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu
depolayamazdınız.
[15.23] Şüphesiz biz
diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz vâris oluruz.
[15.24] Andolsun biz, sizden
önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz.
[15.25] Şüphesiz Rabbin
onları (kıyamette) toplayacaktır. Çünkü O, hakîmdir,
alîmdir.
[15.26] Andolsun biz
insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara
balçıktan yarattık.
[15.27] Cinleri de daha önce
zehirli ateşten yaratmıştık.
[15.28] Hani Rabbin meleklere
demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara
balçıktan bir insan yaratacağım."
[15.29] "Ona şekil
verdiğim ve ona ruhumdan ütlediğim zaman, siz hemen onun için secdeye
kapanın!"
[15.30] Meleklerin hepsi de
hemen secde ettiler.
[15.31] Fakat İblis
hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
[15.32] (Allah:) Ey
İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi
nedir? dedi.
[15.33] (İblis:) Ben kuru
bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan
yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.
[15.34] Allah şöyle
buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!
[15.35] Muhakkak ki
kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!
[15.36] (İblis:) Rabbim!
Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana
mühlet ver, dedi.
[15.37] Allah buyurdu ki:
"Sen mühlet verilenlerdensin"
[15.38] "Allah
katında bilinen vaktin gününe kadar..."
[15.39] (İblis) dedi ki:
Rabbim!
[15.40] Ancak onlardan
ihlâslı kulların müstesna.
[15.41] (Allah)
şöyle buyurdu: "İşte bana varan dosdoğru yol
budur."
[15.42] "Şüphesiz
kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan
[15.43] Muhakkak cehennem,
onların hepsine vâdolunan yerdir.
[15.44] Cehennemin yedi
kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup
ayrılmıştır.
[15.45] (Allah'ın
azabından korkup rahmetine sığınan) takvâ sahipleri,
mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.
[15.46] "Oraya emniyet ve
selâmetle girin" (denilir, onlara).
[15.47] Biz, onların
gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık
köşkler üzerinde karşı karşıya oturan
kardeşler olacaklar.
[15.48] Onlara orada hiçbir
yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.
[15.49] (Resûlüm!)
Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek
esirgeyici olduğumu haber ver.
[15.50] Benim
azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.
[15.51] Onlara İbrahim'in
misafirlerinden (meleklerden) de haber ver.
[15.52] Onun yanına
girdikleri zaman, "selam" dediler. (İbrahim:) Biz sizden
çekiniyoruz, dedi.
[15.53] Dediler ki: Korkma;
biz
[15.54] (İbrahim:) Bana
ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz?
[15.55]
[15.56] (İbrahim:) dedi
ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?
[15.57] "Ey elçiler!
(Başka) ne işiniz var?" dedi.
[15.58] Dediler ki: "Biz,
suçlu bir topluma (onları helâk etmeye) gönderildik."
[15.59] "Ancak Lût ailesi
hariç. Onların hepsini kurtaracağız."
[15.60] "(Fakat Lût'un)
karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir
ettik."
[15.61] Melek olan elçiler Lût
âilesine gelince,
[15.62] Lût onlara:
"Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
[15.63] Dediler ki:
"Bilakis, biz
[15.64]
[15.65] Gecenin bir
bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü.
Sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına bakmasın, istenen
yere gidin."
[15.66] Ona (Lût'a) şu
hükmümüzü vahyettik: "Sabaha çıkarlarken mutlaka onların
ardı kesilmiş olacaktır."
[15.67] Şehir halkı,
birbirlerini kutlayarak, (meleklerin yanına) geldiIer.
[15.68] (Lût) onlara
"Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni utandırmayın;
[15.69] Allah'tan korkun, beni
rezil etmeyin!" dedi.
[15.70] "Biz seni,
elâlemin işine karışmaktan men etmemiş miydik?"
dediler.
[15.71] (Lût:) İşte
kızlarım! (Düşündüğünüzü) yapacaksanız (onlarla
evlenin), dedi.
[15.72] (Resûlüm!)
Hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde
bocalıyorlardı.
[15.73] Güneş
doğarken onları o korkunç ses yakaladı.
[15.74] Böylece
ülkelerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan
pişirilmiş taşlar yağdırdık.
[15.75] İşte bunda
ibret alanlar için işaretler vardır.
[15.76] Onlar hâla gözler
önünde duran bir yol üzerindedirler.
[15.77] Hakikaten bunda iman
edenler için bir ibret vardır.
[15.78] Eyke halkı da
gerçekten zalim idiler.
[15.79] Biz onlardan da
intikam aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol
üzerindedir.
[15.80] Andolsun, Hicr
halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
[15.81] Biz onlara
mucizelerimizi vermiştik; fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.
[15.82] Onlar, dağlardan
emniyet içinde kalacakları evler oyarlardı.
[15.83] Onları da sabaha
çıkarlarken o korkunç ses yakaladı.
[15.84] Kazanmakta
oldukları şeyler onlardan hiçbir zararı savmadı.
[15.85] Biz gökleri, yeri
ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat
(kıyamet), mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et.
[15.86] Şüphesiz Rabbin
hakkıyla yaratan pek iyi bilendir.
[15.87] Andolsun ki, biz
[15.88] Sakın onlardan
bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme,
onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol.
[15.89] De ki: Şüphesiz
ben apaçık bir uyarıcıyım.
[15.90] Nitekim biz, (Kur'an'ı)
kısımlara ayıranlara azabı indirmişizdir.
[15.91] Onlar, Kur'an'ı
bölüp ayıranlardır.
[15.92] Rabbin hakkı
için, mutlaka onların hepsini sorguya çekeceğiz.
[15.93]
Yaptıklarından dolayı.
[15.94]
[15.95] (Seninle) alay
edenlere karşı biz
[15.96] Onlar Allah ile
beraber başka bir tanrı edinenlerdir. (Kimin doğru
olduğunu) yakında bilecekler!
[15.97] Onların
söyledikleri şeyler yüzünden senin canının
sıkıldığını andolsun biliyoruz.
[15.98] Sen şimdi Rabbini
hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!
[15.99] Ve
Nahl Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[16.1] Allah'ın emri
gelmiştir. Artık onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların
koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.
[16.2] Allah kendi emriyle
melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy ile, "Benden
başka tanrı olmadığına dair (kullarımı)
uyarın ve benden korkun" diye gönderir.
[16.3] (Allah) gökleri ve
yeri hak ile yarattı. O, koştukları ortaklardan münezzehtir.
[16.4] O, insanı bir
damla
[16.5] Hayvanları da O
yarattı. Onlarda sizin için ısıtıcı (şeyler) ve
birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz.
[16.6] Sizin için onlardan
ayrıca akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken bir
güzellik (bir zevk) vardır.
[16.7] Bu hayvanlar sizin
ağırlıklarınızı, ancak güçlüklere katlanarak
varabileceğiniz bir memlekete taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz
çok şefkatli, pek merhametlidir.
[16.8] Atları,
katırları ve eşekleri binmeniz ve (gözlere) zinet olsun
diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (nakil
vasıtaları) yaratır.
[16.9] Yolun doğrusu
Allah'ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi
hepinizi doğru yola iletirdi.
[16.10] Gökten suyu
indiren O'dur. Ondan hem size içecek vardır, hem de
hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler.
[16.11] (Allah) su sayesinde
sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin
hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük
bir ibret vardır.
[16.12] O, geceyi, gündüzü,
güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da
Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda
aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.
[16.13] Yeryüzünde sizin için
rengârenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için
gerçek bir ibret vardır.
[16.14] İçinden taze et
(balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası)
çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur. Gemilerin denizde
(suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun
lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.
[16.15] Sizi sarsmaması
için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de
ırmakları ve yolları yarattı.
[16.16] Daha nice alâmetler
(yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını
doğrulturlar.
[16.17] O halde, yaratan
(Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hâla düşünmüyor musunuz?
[16.18] Allah'ın nimetini
saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok
bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.19] Allah,
gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
[16.20] Allah'ı
bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey
yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri
yaratılmışlardır.
[16.21] Onlar diriler
değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
[16.22]
İlâhınız bir tek Tanrıdır. Fakat ahirete inanmayanlar
var ya, onların kalpleri inkârcı, kendileri de böbürlenen
kimselerdir.
[16.23] Hiç şüphesiz
Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da
bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.
[16.24] Onlara: Rabbiniz ne
indirdi? denildiği zaman, "Öncekilerin
masallarını" derler.
[16.25] Kıyamet gününde
kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce
saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir
kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki
yüklenecekleri şey ne kötüdür!
[16.26] Onlardan
öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda
Allah da onların binalarını temellerinden söktü
üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri
bir yerden gelmişti.
[16.27] Sonra kıyamet
gününde (Allah), onları rezil eder ve der ki: "Kendileri
hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım
nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki:
"Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirleredir."
[16.28] Kendilerine
haksızlık ederlerken meleklerin canlarını
aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek
teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) "Hayır, Allah,
sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir."
[16.29] "O halde, içinde
ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin!
Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!"
[16.30] (Kötülüklerden)
sakınanlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiğinde, "Hayır
(indirdi)" derler. Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükâfat vardır.
Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takvâ sahiplerinin yurdu
gerçekten güzeldir!
[16.31] (O yurt,) girecekleri,
zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için orada kendilerine
diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takvâ sahiplerini
böyle mükâfatlandırır.
[16.32] (Onlar,) meleklerin,
"Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere
karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak
canlarını aldıkları kimselerdir.
[16.33] (Kâfirler) kendilerine
meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir
şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle
yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine
zulmediyorlardı.
[16.34] Sonunda
yaptıklarının cezası onlara ulaştı ve alay
etmekte oldukları şey onları çepeçevre kuşatıverdi.
[16.35] Ortak koşanlar
dediler ki: "Allah dileseydi ne biz ne de babalarımız ondan
başkasına tapardık. Onun emri olmadan hiçbir şeyi de haram
kılmazdık." Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı.
Peygamberlerin üzerine açık seçik tebliğden başka bir şey
düşer mi!
[16.36] Andolsun ki biz,
"Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının" diye
(emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir
kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da
sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr
edenlerin sonu nasıl olmuştur!
[16.37] (Resûlüm!) Sen,
onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki
Allah, saptırdığı kimseyi (dilemezse) hidayete erdirmez.
Onların yardımcıları da yoktur.
[16.38] Onlar: "Allah
ölen bir kimseyi diriltmez" diye olanca güçleriyle Allah'a and
içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek bir vâdidir.
Fakat insanların çoğu bilmez.
[16.39] Hakkında ihtilaf
ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların da
kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için (Allah
onları diriltecek).
[16.40] Biz, bir şeyin
olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz
sadece "Ol" dememizdir. Hemen oluverir.
[16.41] Zulme
uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada
güzel bir şekilde yerleştireceğiz.
[16.42] (Onlar) sadece
Rablerine tevekkül ederek sabredenlerdir.
[16.43] Senden önce de,
kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını
peygamber olarak göndermedik.
[16.44] Apaçık mucizeler
ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni
açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye
[16.45] Kötülük
tuzakları kuranlar, Allah'ın, kendilerini yere geçirmeyeceğinden
veya kendilerine bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden
emin mi oldular?
[16.46] Yahut onlar dönüp
dolaşırlarken Allah'ın kendilerini yakalamayacağından
emin mi oldular? Onlar (Allah'ı) âciz bırakacak değillerdir.
[16.47] Yoksa Allah'ın
kendilerini yavaş yavaş tüketerek
cezalandırmayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin
çok şefkatli, pek merhametlidir.
[16.48] Allah'ın
yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun
gölgeleri, küçülerek ve Allah'a secde ederek sağa sola döner.
[16.49] Göklerde
bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan
Allah'a secde ederler.
[16.50] Onlar, üstlerindeki
Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.
[16.51] Allah buyurdu ki:
İki tanrı edinmeyin! O ancak bir Tanrı'dır. O halde
yalnız benden korkun!
[16.52] Göklerde ve yerde
ne varsa, O'nundur, din de yalnız O'nundur. O halde Allah'tan
başkasından mı korkuyorsunuz?
[16.53] Nimet olarak size
ulaşan ne varsa, Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu
zaman da yalnız O'na yalvarırsınız.
[16.54] Sonra da sizden o
zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, hemen Rablerine ortak
koşarlar!
[16.55] Kendilerine
verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle
yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati
bileceksiniz!
[16.56] Bir de kendilerine
rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere
(putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, iftira etmekte
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!
[16.57] Onlar,
kızların Allah'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah
bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor.
[16.58] Onlardan birine
kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara
kesilir.
[16.59] Kendisine verilen
müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu,
aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa
toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar
kötüdür!
[16.60] Kötü sıfat,
ahirete inanmayanlar içindir. En yüce sıfatlar ise Allah'a aittir.
Çünkü O, her şeyden üstün ve hikmet sahibidir.
[16.61] Eğer Allah,
insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde
hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir
müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri
kalabilirler ne de öne geçebilirler.
[16.62] Kendilerinin
hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. En güzel
sonucun kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalanın
örneğini veriyor. Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş
vardır ve onlar, (ateşe) terkolunacaklar.
[16.63] Allah'a andolsun,
senden önceki ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat
şeytan onlara işlerini süslü gösterdi de (iman etmediler).
işte o, bugün onların velisidir. Ve onlar için elem verici bir azap
vardır.
[16.64] Biz bu Kitab'ı
[16.65] Allah gökten bir
su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda
dinleyen toplum için bir ibret vardır.
[16.66] Kuşkusuz sizin
için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların
karınlarındaki fışkı ile
[16.67] Hurma ve üzüm gibi
meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte
bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret
vardır.
[16.68] Rabbin bal
arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların
yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin.
[16.69] Sonra meyvelerin her
birinden ye ve Rabbinin
[16.70] Sizi Allah
yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir
şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en
kötü çağına kadar yaşatılacak şüphesiz ki Allah
bilgilidir, kudretlidir.
[16.71] Allah kiminize
kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler,
rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu
hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken
Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
[16.72] Allah size kendi
nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için
oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla
rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp
Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
[16.73] (Müşrikler)
Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerde ve yerde olan
rızıktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen
şeylere (putlara) tapıyorlar.
[16.74] Allah'a birtakım
benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah (her şeyi) bilir, siz ise
bilemezsiniz.
[16.75] Allah, hiçbir
şeye gücü yetmeyen, başkasının
[16.76] Allah, şu iki
kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez
ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır
getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden
kimse eşit olur mu?
[16.77] Göklerin ve yerin
gaybı Allah'a aittir. Kıyametin kopması ise, göz açıp
kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şüphesiz Allah, her
şeye kadirdir.
[16.78] Siz, hiçbir şey
bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından
çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler
verdi.
[16.79] Göğün
boşluğunda emre boyun eğdirilmiş olarak uçuşan
kuşları görmediler mi? Onları orada Allah'tan
başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler
vardır.
[16.80] Allah, evlerinizi
sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı ve sizin için davar derilerinden
gerek göç gününüzde, gerekse konaklama gününüzde, kolayca
taşıyacağınız evler; yünlerinden,
yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar
(faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret
malı meydana getirdi.
[16.81] Allah,
yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda
da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak
elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı.
İşte böylece Allah, müslüman olmanız için üzerinize nimetini
tamamlıyor.
[16.82] (Ey Resûlüm!) Yine de
yüz çevirirlerse, artık
[16.83] Onlar Allah'ın
nimetini bilirler (itiraf ederler). Sonra da onu inkâr ederler. Onların
çoğu kâfirdir.
[16.84] Her ümmetten bir
şahit göndereceğimiz gün, artık ne kâfir olanlara
(özür dilemelerine) izin verilir ne de onların özür dilemeleri
istenir.
[16.85] O zulmedenler
azabı gördüklerinde, artık onlardan azap hafifletilmez, onlara
mühlet de verilmez.
[16.86] (Allah'a) ortak
koşanlar, ortak koştukları şeyleri gördükleri zaman
derler ki: "Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da
tapmış olduğumuz ortaklarımızdır." Onlar da
bunlara: "Siz mutlaka yalancılarsınız" diye söz
atarlar.
[16.87] O gün Allah'a teslim
(bayrağını) çekerler ve uydurmakta oldukları şeyler
onlardan kaybolup gider.
[16.88] İnkâr edip de
(insanları) Allah yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara,
yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle, azaplarını kat kat
artıracağız.
[16.89] O gün her ümmetin
içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin
üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da
[16.90] Muhakkak ki Allah,
adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri,
fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp
tutasınız diye size öğüt veriyor.
[16.91] Antlaşma
yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve
Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri
bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pek
iyi bilir.
[16.92] Bir toplum diğer
bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi,
aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca
büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah,
bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz
şeyi kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.
[16.93] Allah dileseydi
hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini
saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.
Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.
[16.94] Yeminlerinizi
aranızda fesada araç edinmeyin, aksi halde (İslâm'da) sebat
etmişken ayağınız kayar da (insanları) Allah yolundan
alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü
tadarsınız. Sizin için (ahirette de) büyük bir azap vardır.
[16.95] Allah'ın ahdini
az bir karşılığa değişmeyin! Şayet anlayan
kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap) sizin için daha
hayırlıdır.
[16.96] Sizin
yanınızdaki (dünya
[16.97] Erkek veya kadın,
mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile
yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta
olduklarının en güzeli ile veririz.
[16.98] Kur'an okuduğun
zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!
[16.99] Gerçek şu ki:
İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun
(şeytanın) bir hakimiyeti yoktur.
[16.100] Onun hakimiyeti,
ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır.
[16.101] Biz bir âyetin yerine
başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini
çok iyi bilir- "Sen ancak bir iftiracısın" dediler.
Hayır; onların çoğu bilmezler.
[16.102] De ki: Onu, Mukaddes
Rûh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, müslümanları doğru yola
iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi.
[16.103] Şüphesiz biz
onların: "Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor"
dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri şahsın dili
yabancıdır. Halbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapçadır.
[16.104] Allah'ın
âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola
iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.
[16.105] Allah'ın
âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar,
yalancıların kendileridir.
[16.106] Kim iman ettikten
sonra Allah'ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra)
zorlanan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte
Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap
vardır.
[16.107] Bu (azap),
onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve
Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür.
[16.108] İşte onlar
Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini
mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.
[16.109] Hiç şüphesiz
onlar ahirette ziyana uğrayanların ta kendileridir.
[16.110] Sonra şüphesiz
Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad
edenlerin yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin
elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.111] O gün, herkes gelip
kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese
yaptığının karşılığı eksiksiz
ödenir, onlara asla zulmedilmez.
[16.112] Allah, (ibret için)
bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı
her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine
karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara,
yaptıklarından ötürü açlık ve korku
sıkıntısını tattırdı.
[16.113] Andolsun ki, onlara
kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken
azap onları yakalayıverdi.
[16.114] Artık,
Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin,
[16.115] (Allah) size, sadece
ölü hayvanı kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası
adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim mecbur
kalırsa (başkalarının haklarına)
saldırmaksızın, sınırı da aşmadan (bunlardan
yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.116] Dillerinizin
uydurduğu yalana dayanarak "Bu helâldir, şu da
haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş
oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar
kurtuluşa eremezler.
[16.117]
(Kazandıkları) pek az bir menfaattir. Halbuki onlar için elem verici
bir azap vardır.
[16.118]
[16.119] Sonra şüphesiz
Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından
tevbe edip durumunu düzeltenleri (bağışlayacaktır).
Çünkü onlar tevbe ettikten sonra Rabbin elbet çok
bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.120] İbrahim,
gerçekten Hakk'a yönelen, Allah'a itaat
[16.121] Allah'ın
nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve
doğru yola iletmişti.
[16.122] Ona dünyada güzellik
verdik. Muhakkak ki o, ahirette de sâlihlerdendir.
[16.123] Sonra da
[16.124] Cumartesi tatili,
ancak onda ihtilaf edenlere (farz) kılınmıştı.
Kıyamet günü Rabbin, muhakkak onların ihtilafa düştükleri
şey hakkında aralarında hüküm verecektir.
[16.125] (Resûlüm!) Sen,
Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en
güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir
ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.
[16.126]
[16.127] Sabret! Senin
sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan
dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma!
[16.128] Çünkü Allah,
(kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.