Part 18
Mü'minûn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[23.1] Gerçekten müminler
kurtuluşa ermiştir;
[23.2] Onlar ki,
namazlarında huşû içindedirler;
[23.3] Onlar ki, boş ve
yararsız şeylerden yüz çevirirler;
[23.4] Onlar ki, zekâtı
verirler;
[23.5] Ve onlar ki,
iffetlerini korurlar;
[23.6]
Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla
ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.
[23.7] Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar,
haddi aşan kimselerdir.
[23.8] Yine onlar (o müminler)
ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;
[23.9]
Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
[23.10] İşte,
asıl bunlar vâris olacaklardır;
[23.11]
(Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.
[23.12]
Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir
özden yarattık.
[23.13]
Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik.
[23.14]
Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir
parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık
eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik.
Yapıpyaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
[23.15]
Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.
[23.16]
Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
[23.17]
Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan
habersiz değiliz.
[23.18]
Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye
de elbet gücümüz yeter.
[23.19]
Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma
bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin
için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
[23.20] Tûr-i Sînâ'da da
yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık
edecekleri (zeytin) verir.
[23.21]
Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların
karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de
yersiniz.
[23.22]
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
[23.23] Andolsun ki, Nuh'u
kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin.
Sizin için O'ndan başka bir tanrı yoktur. Hâla sakınmaz mısınız? dedi.
[23.24] Bunun üzerine,
kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu,
tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey
değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki
melekler gönderirdi. Biz geçmişteki
atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
[23.25]
"Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım."
[23.26] (Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana
yardım et!
[23.27] Bunun üzerine ona
şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız
altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz
gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten
eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi
aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni
gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.
[23.28] Sen,
yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi
zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
[23.29] Ve de ki: Rabbim!
[23.30] Şüphesiz bunda
(Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler
vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.
[23.31] Sonra onların
ardından bir başka nesil meydana getirdik.
[23.32] Onlar arasından
kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir
tanrınız yoktur. Hâla Allah'tan korkmaz mısınız?"
(mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.
[23.33] Onun kavminden, kâfir
olup ahirete ulaşmayı inkâr
[23.34] "Gerçekten, sizin
gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."
[23.35] "Size, öldüğünüz,
toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak
surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı
vâdediyor?"
[23.36] "Bu size
vâdedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok
uzak!"
[23.37] "Hayat, şu
dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz)
yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz."
[23.38] "Bu adam, sadece
Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."
[23.39] O peygamber: Rabbim!
dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı
ol!
[23.40] Allah şöyle
buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!
[23.41] Nitekim, vukuu
kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi onları!
Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun
canı cehenneme!
[23.42] Sonra onların
ardından başka nesiller getirdik.
[23.43] Hiçbir ümmet, ecelini
ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
[23.44] Sonra biz peyderpey
peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin
geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de
onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikâyelerine
dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!
[23.45] Sonra âyetlerimizle ve
apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun'u gönderdik.
[23.46] Firavun'a ve ileri
gelenlerine de(gönderdik). Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk
taslayan bir kavim oldular.
[23.47] Bu yüzden dediler ki:
Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır
mıyız?
[23.48] Böylece
onları yalanladılar ve bu sebeple helâk edilenlerden oldular.
[23.49] Andolsun biz Musa'ya,
belki onlar yola gelirler diye, Kitab'ı verdik.
[23.50] Meryem oğlunu ve
annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları,
yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.
[23.51] "Ey Peygamber!
Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin
yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim."
[23.52] "Şüphesiz bu
(insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim.
Öyle ise benden sakının" (denildi).
[23.53] Ne var ki insanlar
kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup
kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip
böbürlenmektedirler.
[23.54] Şimdi sen
onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile
başbaşa bırak!
[23.55] Sanıyorlar
mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.
[23.56] Kendilerine faydalar
sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına
varamıyorlar.
[23.57] Rablerine olan
saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;
[23.58] Rablerinin âyetlerine
inananlar;
[23.59] Rablerine ortak
tanımayanlar;
[23.60] Ve Rablerine
dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak
yapanlar;
[23.61] İşte onlar,
iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
[23.62] Biz hiç kimseyi
gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız.
Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar
haksızlığa uğratılmazlar.
[23.63] Hayır,
onların (o inkârcıların) kalpleri bu hususta cehâlet içindedir.
Ayrıca onların bundan (bu şirk ve
inkârcılıklarından) öte birtakım (kötü)
işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
[23.64] En nihayet, refah ve
bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba)
uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı
basarlar.
[23.65] Boşuna
sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!
[23.66] Çünkü âyetlerim
size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı
döner, geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar
savururdunuz.
[23.67] Çünkü âyetlerim
size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı
döner, geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar
savururdunuz.
[23.68] Onlar bu sözü
(Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce
geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
[23.69] Yoksa Peygamberlerini
henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
[23.70] Yoksa onda bir cinnet
olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı
getirmiştir. Onların çoğu ise haktan
hoşlanmamaktadırlar.
[23.71]
[23.72] (Resûlüm!) Yoksa sen
onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği
daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en
hayırlısıdır.
[23.73] Gerçek şu ki sen
onları doğru bir yola çağırıyorsun.
[23.74] Ahirete inanmayanlar
ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
[23.75]
[23.76] Andolsun, biz
onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun
eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.
[23.77] En nihayet üzerlerine,
azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman,
bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz
kalmışlardır!
[23.78] O, sizin için
kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az
şükrediyorsunuz!
[23.79] Ve O, sizi yeryüzünde
yaratıp türetendir. Sırf O'nun huzurunda toplanacaksınız.
[23.80] Ve O, yaşatan ve
öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâla
aklınızı kullanmaz mısınız!
[23.81] Buna rağmen
onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.
[23.82] Dediler ki: Sahi biz,
ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline
gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?
[23.83] Hakikaten, gerek bize,
gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu;
(fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey
değildir!
[23.84] (Resûlüm!) de ki:
[23.85] "Allah'a
aittir" diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz
mısınız! de.
[23.86] Yedi kat göklerin
Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.
[23.87] "(Bunlar da)
Allah'ındır" diyecekler. Şu halde siz Allah'tan korkmaz
mısınız! de.
[23.88]
[23.89] "(Bunların
hepsi) Allah'ındır" diyecekler. Öyle ise nasıl olup da
büyüye kapılıyorsunuz? de.
[23.90] Doğrusu biz
onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten yalancılardır.
[23.91] Allah evlât
edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir tanrı da yoktur. Aksi takdirde
her tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve
mutlaka onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allah, onların
(müşriklerin) yakıştırdıkları şeylerden
münezzehtir.
[23.92] Allah, gaybı da
şehâdeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları
şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
[23.93] (Resûlüm!) De ki:
"Rabbim!
[23.94] Bu durumda beni
zalimler topluluğunun içinde bulundurma, Rabbim!"
[23.95] Biz, onlara
yönelttiğimiz tehdidi
[23.96] Sen,
kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların
yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
[23.97] Ve de ki: Rabbim!
Şeytanların kışkırtmalarından
[23.98] Onların
yanımda bulunmalarından da
[23.99] Nihayet onlardan
(müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında:
"Rabbim! der, beni geri gönder;"
[23.100] "Ta ki boşa
geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım."
Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir.
Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah
vardır.
[23.101] Sûra üflendiği
zaman artık aralarında akrabalık bağları
kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.
[23.102] Artık kimlerin
(sevap) tartılan ağır basarsa, işte asıl bunlar
kurtuluşa erenlerdir.
[23.103] Kimlerin de
tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık
etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
[23.104] Ateş yüzlerini
yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunurlar.
[23.105] Size âyetlerim
okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?
[23.106] Derler ki: Rabbimiz!
Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar
topluluğu idik.
[23.107] Rabbimiz! Bizi
buradan çıkar.
[23.108] Buyurur ki:
Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın
artık!
[23.109] Zira kullarımdan
bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı!
Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.
[23.110] İşte siz
onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni
yâdetmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz.
[23.111] Bugün ben onlara,
sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar,
hakikaten muratlarına erenlerdir.
[23.112] (Allah
inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye
sorar.
[23.113] "Bir gün veya
günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor"
derler.
[23.114] Buyurur: Sadece az
bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş
olsaydınız!
[23.115] Sizi sadece boş
yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri
getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
[23.116] Mutlak hakim ve hak
olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce
Arş'ın sahibidir.
[23.117] Her kim Allah ile
birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu hususla ilgili hiçbir
delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir.
Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.
[23.118] (Resûlüm!) De ki:
Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.
Nûr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[24.1] (Bu) Bizim inzâl
ettiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz
kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp
öğüt alırsınız diye onda açık seçik âyetler
indirdik.
[24.2] Zina eden kadın ve
zina
[24.3] Zina eden erkek, zina
[24.4] Namuslu kadınlara
zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit
getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların
şahitliğini hiçbir zaman
[24.5] Ancak bundan sonra
tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok
bağışlayıcı ve merhametlidir.
[24.6] Eşlerine zina
isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara
gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru
söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek
şahitlik etmesi, beşinci defa da,
[24.7] Eşlerine zina
isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara
gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru
söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin
ederek şahitlik etmesi, beşinci defa da,
[24.8] Kadının,
kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa
Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,kendisinden cezayı
kaldırır.
[24.9] Beşinci defa da,
[24.10] Ya Allah'ın size
bol lütfu ve merhameti bulunmasaydı ve Allah, tevbeleri
[24.11] (Peygamber'in
eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin
içinizden bir guruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın,
aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak
ne işlemişse (onun karşılığı ceza)
vardır. Onlardan (elebaşlık yapıp) bu günahın
büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
[24.12] Bu iftirayı
işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları
ile hüsnüzanda bulunup da: "Bu, apaçık bir iftiradır"
demeleri gerekmez miydi?
[24.13] Onların
(iftiracıların) da bu konuda dört şahit getirmeleri
gerekmez miydi? Mademki şahitler getiremediler, öyle ise onlar Allah
nezdinde yalancıların ta kendisidirler.
[24.14]
[24.15] Çünkü siz bu
iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi
sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda
geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz.
Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.
[24.16] Onu duyduğunuzda:
"Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu,
çok büyük bir iftiradır" demeli değil miydiniz?
[24.17]
[24.18] Ve Allah âyetleri size
açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
[24.19] İnananlar
arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan
kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir,
siz bilmezsiniz.
[24.20] Ya sizin üstünüze
Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, Allah çok şefkatli ve
merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)!
[24.21] Ey iman edenler!
Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim
şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o,
edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve
kötülüğü emreder.
[24.22] İçinizden
faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda
göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler;
bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın
sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?
Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
[24.23] Namuslu,
kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında
bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir
azap vardır.
[24.24] O gün dilleri,elleri
ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde
şahitlik edecektir.
[24.25] O gün Allah onlara
gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık
gerçek olduğunu anlayacaklardır.
[24.26] Kötü
kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü
kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz
kadınlara yaraşır. Bu sonuncular, (iftiracıların)
söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma
ve güzel bir rızık vardır.
[24.27] Ey iman edenler! Kendi
evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev
halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; herhalde
(bunu) düşünüp anlarsınız.
[24.28] Orada hiçbir kimse
bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin.
[24.29] İçinde kendinize
ait eşyanın bulunduğu oturulmayan evlere girmenizde herhangi bir
sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduklarınızı
da, gizlediklerinizi de bilir.
[24.30] (Resûlüm!) Mümin
erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da
korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz
bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta
olduklarından haberdardır.
[24.31] Mümin kadınlara
da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve
iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak
üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini,
yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları,
babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları,
kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek
kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin
oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin
altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin
kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz
kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında
olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler.
Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını
yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey
müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.
[24.32] Aranızdaki
bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli
olanları evlendirin.
[24.33] Evlenme
imkânını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini
varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.
Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe
yapmak isteyenlerle,
[24.34] Andolsun ki biz size
(gerekeni) açık açık bildiren âyetler, sizden önce
yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvâya ulaşmış
kimseler için öğütler indirdik.
[24.35] Allah, göklerin
ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik
gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer
bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet
edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan)
tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş
değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah
dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte
böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.
[24.36] (Bu kandil)
birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin
anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu
(öyle kimseler) tesbih eder ki;
[24.37] Onlar, ne ticaret ne
de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz
kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı
insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu
bir günden korkarlar.
[24.38] Çünkü (o günde)
Allah, onları yaptıklarının en güzeli ile
mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla verecektir. Allah,
dilediğini hesapsız rızıklandırır.
[24.39] İnkâr edenlere
gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir
ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada
herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanıbaşında
da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı)
Allah'ı bulmuştur; Allah ise, onun hesabını tastamam
görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.
[24.40] Yahut (o kâfirlerin
duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki
yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne
dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar...
İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez.
Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan
nasibi yoktur.
[24.41] Göklerde ve yerde
bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini
görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini
(öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta
olduklarını hakkıyle bilir.
[24.42] Göklerin ve yerin
mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak O'nadır.
[24.43] Görmez misin ki
Allah bir takım bulutları (çıkarıp) sürüyor; sonra
onları bir araya getirip üstüste yığıyor. İşte
görüyorsun ki bunlar arasından yağmur çıkıyor. O,
gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde bulutlardan)
dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden
de onu uzak tutar; (bu bulutların) şimşeğinin
parıltısı neredeyse gözleri alır!
[24.44] Allah, gece ile
gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak
bir ibret vardır.
[24.45] Allah, her canlıyı
[24.46] Andolsun biz
(bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren âyetler indirdik. Allah,
dilediğini doğru yola iletir.
[24.47] (Bazı insanlar:)
"Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan
sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış
değillerdir.
[24.48] Onlar, aralarında
hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e
çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir
kısmı yüz çevirip dönerler.
[24.49] Ama,
[24.50] Kalplerinde bir
hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve
Resûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi
korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!
[24.51] Aralarında hüküm
vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü
ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte
asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
[24.52] Her kim Allah'a ve
Resûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa,
işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.
[24.53] (Münafıklar), sen
hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa)
çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin
ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır.
[24.54] De ki: Allah'a itaat
edin; Peygamber'e de itaat edin.
[24.55] Allah, sizlerden iman
edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri
sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip
ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği
dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip
koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra,
bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti.
Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş
tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl
büyük günahkârlardır.
[24.56] Namazı
kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet
göresiniz.
[24.57] İnkâr edenlerin,
yeryüzünde (Allah'ı) âciz bırakacaklarını sanmayasın!
Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış
yeri!
[24.58] Ey müminler!
Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden
henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından
önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı
namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin
istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz
üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar
için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.
İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah, (her
şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
[24.59]
Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde,
kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin
istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar.
Allah alîmdir, hakîmdir.
[24.60] Bir nikâh ümidi
beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların,
zinetleri (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin (bazı)
elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur.
İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır.
Allah işitendir, bilendir.
[24.61] Âmâya güçlük
yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara
yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından
dolayı günahkâr olmazlar.) Sizin için de, gerek kendi evlerinizden,
gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden,
erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin
evlerinden, amcalarınızın evlerinden,
halalarınızın evlerinden, dayılarınızın
evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, veya anahtarlarını uhdenizde
bulundurduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden
yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı
yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah
tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak
kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp
anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.
[24.62] Müminler, ancak
Allah'a ve Resûlüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar, o
Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe
bırakıp gitmezler. (Resûlüm!) Şu senden izin isteyenler,
hakikaten Allah'a ve Resûlüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise,
bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan
dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış dile; Allah
mağfiret edicidir, merhametlidir.
[24.63] (Ey müminler!)
Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi
çağırmayın. İçinizden, birini siper edinerek
sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu
sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ
gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden
sakınsınlar.
[24.64] Bilmiş olun ki,
göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. O, sizin ne yolda
olduğunuzu iyi bilir. İnsanlar O'nun huzuruna döndürüldükleri
gün yapmış olduklarını onlara hemen bildirir. Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir.
Furkân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[25.1] Âlemlere
uyarıcı olsun diye kulu Muhammed'e Furkan'ı indiren, Allah,
yüceler yücesidir.
[25.2] Göklerin ve yerin
mülkü O'nundur.O bir çocuk edinmemiştir,mülkünde ortağı yoktur
.Her şeyi yaratmış, ona ölçü , biçim ve düzen
vermiştir.
[25.3] (Kâfirler) O'nu
(Allah'ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis
kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda
verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip
kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
[25.4] İnkâr edenler: Bu (Kur'an),
olsa olsa onun (Muhammed'in) uydurduğu biryalandır. Başka bir
zümre de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece
onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya
başvurmuşlardır.
[25.5] Yine onlar dediler ki:
(Bu âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine
sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.
[25.6] (Resûlüm!) De ki: Onu
göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok
bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
[25.7] Onlar (bir de)
şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor,
çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle
birlikte o da uyarıcı olmalıydı!
[25.8] Yahut kendisine bir
hazine verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini
sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı. (Ayrıca) o
zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama
uymaktasınız! dediler.
[25.9] (Resûlüm!) Senin
hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar
sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar.
[25.10] Dilerse
[25.11] Onlar üstelik
kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için
alevli bir ateş hazırladık.
[25.12] Cehennem ateşi
uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini
(müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
[25.13] Elleri
boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine
atıldıkları zaman, oracıkta yokoluvermeyi isterler.
[25.14] (Onlara şöyle
denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok
defalar yok olmayı isteyin!
[25.15] De ki: Bu mu daha iyi,
yoksa takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için
bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
[25.16] Onlar için orada ebedî
kalmak üzere diledikleri her şey vardır. İşte bu, Rabbinin
üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir.
[25.17] O gün Rabbin
onları ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri toplar
da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız,
yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?
[25.18] Onlar: Seni tenzih
ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize
yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki,
sonunda (seni) anmayı unuttular ve helâki hak
[25.19] (Bunun üzerine
ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte
(taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı
çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri
çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden
zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!
[25.20] (Resûlüm!) Senden
önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek
yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin
bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan
(vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her
şeyi hakkıyla görmektedir.