Part 19

 

[25.21] Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibire kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.

[25.22] (Fakat) melekleri görecekleri gün, günahkârlara o gün hiçbir sevinç haberi yoktur ve: (Size, sevinmek) yasaktır, yasak! diyeceklerdir.

[25.23] Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).

[25.24] O gün cennetliklerin kalacakları yer çok huzurlu ve dinlenecekleri yer pek güzeldir.

[25.25] O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.

[25.26] İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) çok merhametli olan Allah'ındır. Kâfirler için de pek çetin bir gündür o.

[25.27] O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!

[25.28] Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim!

[25.29] Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.

[25.30] Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler.

[25.31] (Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

[25.32] İnkâr edenler: Kur'an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.

[25.33] Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim.

[25.34] Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.

[25.35] Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.

[25.36] "Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin" dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.

[25.37] Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.

[25.38] Ad'ı, Semûd'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkârcılıklarından ötürü helâk ettik).

[25.39] Onların her birine (uymaları için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.

[25.40] (Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.

[25.41] Seni gördükleri zaman: "Bu mu Allah'ın peygamber olarak gönderdiği!" diyerek hep seni alaya alıyorlar.

[25.42] "Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı" diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!

[25.43] Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin?

[25.44] Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.

[25.45] Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık.

[25.46] Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık).

[25.47] Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O'dur.

[25.48] Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.

[25.49] Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.

[25.50] Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.

[25.51] (Resûlüm!) Şayet dileseydik, elbet her ülkeye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.

[25.52] (Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!

[25.53] Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O'dur.

[25.54] Sudan (meniden) bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyet (kan ve evlilik bağından doğan) yakınlığa dönüştüren O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.

[25.55] (Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı da Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.

[25.56] (Resûlüm!) Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

[25.57] De ki: Buna karşılık, sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında herhangi bir ücret istemiyorum.

[25.58] Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter.

[25.59] Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân'dır. Bunu bir bilene sor.

[25.60] Onlara: Rahmân'a secde edin! denildiği zaman: "Rahmân da neymiş! Bize emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç!" derler ve bu emir onların nefretini arttırır.

[25.61] Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.

[25.62] İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O'dur.

[25.63] Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler);

[25.64] Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.

[25.65] Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.

[25.66] Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!

[25.67] (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

[25.68] Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı (nın cezasını) bulur;

[25.69] Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır.

[25.70] Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

[25.71] Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.

[25.72] (O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.

[25.73] Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;

[25.74] (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.

[25.75] İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.

[25.76] Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.

[25.77] (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!

 

Şuarâ Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[26.1] Tâ. Sîn. Mîm.

[26.2] Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.

[26.3] (Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!

[26.4] Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır.

[26.5] Kendilerine, o çok esirgeyici Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.

[26.6] Üstelik (ona) "yalandır" derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.

[26.7] Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.

[26.8] Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) bir nişâne vardır; ama çoğu iman etmezler.

[26.9] Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.10] Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.

[26.11] Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.

[26.12] Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.

[26.13] (Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver.

[26.14] Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.

[26.15] Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.

[26.16] Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi'nin elçisiyiz;

[26.17] İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.

[26.18] (Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?

[26.19] Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!

[26.20] Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım.

[26.21] Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.

[26.22] O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir.

[26.23] Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?

[26.24] Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.

[26.25] (Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi.

[26.26] Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.

[26.27] Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi.

[26.28] Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.

[26.29] Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi.

[26.30] Musa: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi.

[26.31] Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye karşılık verdi.

[26.32] Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)!

[26.33] Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen (nur saçan bir şey oluvermiş)!

[26.34] Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz!

[26.35] Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?

[26.36] Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder;

[26.37] Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.

[26.38] Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya getirildi.

[26.39] Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi.

[26.40] (Firavun'un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler.

[26.41] Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi? dediler.

[26.42] Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden de olacaksınız.

[26.43] Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi.

[26.44] Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun'un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler.

[26.45] Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor!

[26.46] (Bunu görünce) sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

[26.47] "Alemlerin Rabbine, iman ettik" dediler.

[26.48] "Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik" .

[26.49] Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!

[26.50] "Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz."

[26.51] "Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız."

[26.52] Musa'ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik.

[26.53] Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

[26.54] "Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır."

[26.55] "(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir."

[26.56] "Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu).

[26.57] Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, çıkardık.

[26.58] Hazinelerden ve değerli bir yerlerden.

[26.59] Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.

[26.60] Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.

[26.61] İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler.

[26.62] Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.

[26.63] Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.

[26.64] Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.

[26.65] Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

[26.66] Sonra ötekilerini suda boğduk.

[26.67] Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

[26.68] Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.69] (Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet.

[26.70] Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti.

[26.71] "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler.

[26.72] İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?

[26.73] Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?

[26.74] Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.

[26.75] İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?

[26.76] ''İster siz , ister eski atalarınız''

[26.77] İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur);

[26.78] Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur.

[26.79] Beni yediren, içiren O'dur.

[26.80] Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.

[26.81] Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur.

[26.82] Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur.

[26.83] Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

[26.84] Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!

[26.85] Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl.

[26.86] Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır.

[26.87] (İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.

[26.88] O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.

[26.89] Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).

[26.90] (O gün) cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.

[26.91] Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.

[26.92] Onlara: Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? denilir.

[26.93] Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu? .

[26.94] Onlar ve azgınlar oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.

[26.95] İblis bütün orduları da.

[26.96] Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler:

[26.97] Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.

[26.98] Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.

[26.99] Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.

[26.100] ''Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var''.

[26.101] ''Ne de yakın bir dostumuz''.

[26.102] Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak!

[26.103] Bunda elbet (alınacak) büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

[26.104] Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.105] Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.

[26.106] Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

[26.107] Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

[26.108] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

[26.109] Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.

[26.110] Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[26.111] Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!

[26.112] Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.

[26.113] Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz!

[26.114] Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.

[26.115] Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

[26.116] Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!

[26.117] Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.

[26.118] Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.

[26.119] Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık.

[26.120] Sonra da geri kalanları suda boğduk.

[26.121] Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

[26.122] Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.123] Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.

[26.124] Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

[26.125] Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

[26.126] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

[26.127] Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.

[26.128] Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz?

[26.129] Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?

[26.130] Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?

[26.131] Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[26.132] Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah'dan korkun.

[26.133] ''O size verdi : davarlar, oğullar".

[26.134] "Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den sakının.

[26.135] Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.

[26.136] (Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir.

[26.137] Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.

[26.138] Biz azaba uğratılacak da değiliz.

[26.139] Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.

[26.140] Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.141] Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.

[26.142] Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

[26.143] Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

[26.144] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

[26.145] Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.

[26.146] Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız (sanırsınız)?

[26.147] "Böyle bahçelerde, çeşme başlarında ?"

[26.148] "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında?"

[26.149] (Böyle sanıp) dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz (oyup yapıyorsunuz).

[26.150] Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[26.151] "O aşırıların emrine uymayın."

[26.152] "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin).

[26.153] Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

[26.154] Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.

[26.155] Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.

[26.156] Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.

[26.157] Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.

[26.158] Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

[26.159] Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.160] Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.

[26.161] Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

[26.162] Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

[26.163] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

[26.164] Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.

[26.165] Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!

[26.166] Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!

[26.167] Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!

[26.168] Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!

[26.169] Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar.

[26.170] Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.

[26.171] Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).

[26.172] Sonra diğerlerini helâk ettik.

[26.173] Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!

[26.174] Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.

[26.175] Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.176] Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.

[26.177] Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

[26.178] Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

[26.179] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

[26.180] Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.

[26.181] Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın.

[26.182] Doğru terazi ile tartın.

[26.183] İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

[26.184] Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.

[26.185] Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

[26.186] Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bilki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.

[26.187] Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.

[26.188] Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi.

[26.189] Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!

[26.190] Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

[26.191] Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[26.192] Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

[26.193] (Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) indirdi.

[26.194] Senin kalbine; uyarıcılardan olman için,

[26.195] Apaçık Arapça bir dille.

[26.196] O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.

[26.197] Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?

[26.198] Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, 1

[26.199] Bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.

[26.200] Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk.

[26.201] Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

[26.202] İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.

[26.203] O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.

[26.204] (Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı?

[26.205] Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatsak.

[26.206] Sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!

[26.207] Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır.

[26.208] Bununla birlikte hangi memleketi, helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.

[26.209] (Onlar)ihtar edilmiştir ve biz zülmetmiş değilizdir.

[26.210] O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi.

[26.211] Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.

[26.212] Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

[26.213] O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun!

[26.214] (Önce) en yakın akrabanı uyar.

[26.215] Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.

[26.216] Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.

[26.217] Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

[26.218] O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

[26.219] Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor).

[26.220] Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur.

[26.221] Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?

[26.222] Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.

[26.223] Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.

[26.224] Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.

[26.225] Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar.

[26.226] Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler.

[26.227] Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

 

Neml Sûresi

 

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[27.1] Tâ. Sîn. Bunlar Kur'an'ın, (gerçekleri) açıklayan Kitab'ın âyetleridir.

[27.2] İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.

[27.3] Onlar ki, namazı kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.

[27.4] Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.

[27.5] İşte bunlar, azabı en ağır olanlardır; ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

[27.6] (Resûlüm!) Şüphesiz ki bu Kur'an, hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana verilmektedir.

[27.7] Hani Musa, ailesine şöyle demişti: Gerçekten ben bir ateş gördüm. (Gidip) size oradan bir haber getireceğim, yahut bir ateş parçası getireceğim, umarım ki ısınırsınız!

[27.8] Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!

[27.9] Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!

[27.10] Asânı at! Musa (asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Kendisine dedik ki): Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.

[27.11] Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.

[27.12] Elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz çıksın. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git). Çünkü onlar artık yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.

[27.13] Mucizelerimiz onların gözleri önüne serilince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.

[27.14] Kendileri de bunlara yakînen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!

[27.15] Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar: Bizi, mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun, dediler.

[27.16] Süleyman Davud'a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.

[27.17] Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları toplandı; hepsi birarada (onun tarafından) düzenli olarak sevkediliyordu.

[27.18] Nihayet Karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin! dedi.

[27.19] (Süleyman) onun sözünden dolayı gülümsedi ve dedi ki: Ey Rabbim! Beni, gerek bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.

[27.20] (Süleyman) kuşları gözden geçirdi ve şöyle dedi: Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?

[27.21] Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek ya da onun canını iyice yakacağım yahut onu boğazlayacağım!

[27.22] Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.

[27.23] Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım.

[27.24] Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.

[27.25] (Şeytan böyle yapmış ki) göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmesinler.

[27.26] (Halbuki) büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur.

[27.27] (Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız.

[27.28] Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de, ne sonuca varacaklarına bak.

[27.29] (Süleyman'ın mektubunu alan Sebe'melikesi,) "Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı" dedi.

[27.30] "Mektup Süleyman'dandır, rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla (başlamakta) dır."

[27.31] "Bana baş kaldırmayın, teslimiyet gösterip bana gelin, diye (yazmaktadır)".

[27.32] (Sonra Melike) dedi ki: Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan (size danışmadan) hiçbir işi kestirip atmam.

[27.33] Onlar, şu cevabı verdiler: Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız; buyruk ise senindir; artık ne buyuracağını sen düşün.

[27.34] Melike: Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da böyle yapacaklardır, dedi.

[27.35] Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler.

[27.36] (Elçiler, hediyelerle) Süleyman'a gelince şöyle dedi: Siz bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle (ben değil) siz sevinirsiniz.

[27.37] (Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamıyacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!

[27.38] (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?

[27.39] Cinlerden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz, dedi.

[27.40] Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.

[27.41] (Süleyman devamla) dedi ki: Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin; bakalım tanıyacak mı, yoksa tanıyamayanlar arasında mı olacak.

[27.42] Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! (Süleyman şöyle dedi): Bize daha önce (Allah'tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk.

[27.43] Onu, Allah'tan başka taptığı şeyler (o zamana kadar tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı bir kavimdendi.

[27.44] Ona: Köşke gir! dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini yukarı çekti. Süleyman: Bu, billûrdan yapılmış, şeffaf bir zemindir, dedi. Melike de di ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleymanla beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.

[27.45] Andolsun ki, "Allah'a kulluk edin!" (demesi için) Semûd kavmine kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler.

[27.46] Sâlih dedi ki: Ey kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.

[27.47] Şöyle dediler: Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık. Sâlih: Size çöken uğursuzluk (sebebi), Allah katında (yazılı) dır. Hayır, siz imtihana çekilen bir kavimsiniz, dedi.

[27.48] O şehirde dokuz kişi (elebaşı) vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.

[27.49] Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da velisine: "Biz (Sâlih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz" diyelim.

[27.50] Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların planlarını altüst ettik.

[27.51] Bak işte, tuzaklarının âkıbeti nice oldu: Onları da; (kendilerine uyan) kavimlerini de (nasıl) toptan helâk ettik!

[27.52] İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.

[27.53] İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları ise kurtardık.

[27.54] Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik.) Kavmine şöyle demişti: Göz göre göre hâla o hayâsızlığı yapacak mısınız?

[27.55] (Bu ilâhî ikazdan sonra hâla) siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!