Part 2
[2.142] İnsanlardan bir
kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden
onları çeviren nedir? diyecekler. De ki:
Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru
yola iletir.
[2.143]
İşte böylece sizin insanlığa şahitler
olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir
millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda)
yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı,
ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble
yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği
kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek
değildir. Zira Allah insanlara karşı
şefkatli ve merhametlidir.
[2.144]
(Ey Muhammed!) Biz
senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte
şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz.
Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede
olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek
olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların
yapmakta olduklarından habersiz değildir.
[2.145] Yemin olsun ki (habibim ! ) sen ehl-i kitaba her türlü âyeti (mucizeyi)
getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen
de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler.
[2.146] Kendilerine kitap
verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir
gurup bile bile gerçeği gizler.
[2.147] Gerçek olan,
Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!
[2.148] Herkesin
yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz hayır
işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah
hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
[2.149] Nereden yola
çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu
emir Rabbinden
[2.150] (Evet Resûlüm ! )
Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a
doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki,
aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna,
insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın.
Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun. Böylece
size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.
[2.151] Nitekim kendi
içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden
arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi
size öğreten bir Resûl gönderdik.
[2.152] Öyle ise siz
beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin;
sakın bana nankörlük etmeyin!
[2.153] Ey iman edenler!
Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah
muhakkak sabredenlerle beraberdir.
[2.154] Allah yolunda
öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar
diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.
[2.155] Andolsun ki sizi
biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma
(fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !
[2.156] O sabredenler,
kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız
ve biz O'na döneceğiz, derler.
[2.157] İşte
Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve
doğru yolu bulanlar da onlardır.
[2.158] Şüphe yok ki,
Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim
Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde
kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa
şüphesiz Allah
[2.159]
İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık
gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün
lânet ediciler lânet eder.
[2.160] Ancak tevbe edip
durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar
başkadır. Zira ben onların tevbelerini
[2.161] (Ayetlerimizi) inkâr
etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın,
meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir.
[2.162] Onlar ebediyen lânet
içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de
onların yüzlerine bakılır.
[2.163]
İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur.
O, rahmândır, rahîmdir.
[2.164] Şüphesiz
göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri
peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak
denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü
haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her
çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile
gök arasında emre hazır bekleyen bulutları
yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın
varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller
vardır.
[2.165] İnsanlardan
bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk
tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman
edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha
fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman
(anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve
Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden
anlayabilselerdi.
[2.166] İşte o
zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler,
uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da)
azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup
parçalanmıştır.
[2.167] (Kötülere)
uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz
mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden
uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!
Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü
kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten
çıkamazlar.
[2.168] Ey insanlar!
Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin,
şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık
bir düşmanınızdır.
[2.169] O size ancak
kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz
şeyleri söylemenizi emreder.
[2.170] Onlara
(müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman
onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde
bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey
anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
[2.171] (Hidayet
çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın
bağırıp çağırmasını işiten
hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar,
dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.
[2.172] Ey iman edenler! Size
verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin,
[2.173] Allah size ancak
ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası
adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur
kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi
aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça
bağışlayan çokça esirgeyendir.
[2.174] Allah'ın
indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin
vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler
yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları,
ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne
kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada
onlar için can yakıcı bir azap vardır.
[2.175] Onlar doğru yol
karşılığında sapıklığı,
mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir.
Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
[2.176] O azabın sebebi,
Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna
rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa
düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.
[2.177] İyilik, yüzlerinizi
doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl
iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe,
meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın
rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara,
yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan
harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı
zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve
savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu
vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak
onlardır!
[2.178] Ey iman edenler! Öldürülenler
hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür,
köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin
cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar
bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı
ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu
söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra
haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.
[2.179] Ey akıl
sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç
işlemekten sakınırsınız.
[2.180] Birinize ölüm
geldiği zaman,
[2.181] Her kim bunu
işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse,
günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her
şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir.
[2.182] Her kim, vasiyet
edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden endişe eder
de (alâkalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur.
Şüphesiz Allah çok bağışlayan hem de esirgeyendir.
[2.183] Ey iman edenler! Oruç
sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki korunursunuz.
[2.184] Sayılı
günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim
hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer
günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu
kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç
tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla
beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha
iyidir.
[2.185] Ramazan ayı,
insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden
ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği
aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda
oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı
günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için
kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız
ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı
tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.
[2.186] Kullarım
[2.187] Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı.
Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin
kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi
[2.188]
Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin.
Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir
kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere
(idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.
[2.189]
[2.190] Size karşı
savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın
aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları
sevmez.
[2.191] Onları (size
karşı savaşanları) yakaladığınız yerde
öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları
çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i
Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla
savaşmayın.
[2.192]
[2.193] Fitne tamamen yok
edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla
savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına
düşmanlık ve saldırı yoktur.
[2.194] Haram ay haram aya
karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar)
karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de
ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki
Allah müttakîlerle beraberdir.
[2.195] Allah yolunda
harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü
hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.
[2.196] Haccı ve umreyi
Allah için tam yapın.
[2.197] Hac, bilinen
aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse),
hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan
davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır
işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin.
Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey
akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.
[2.198] (Hac mevsiminde
ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda
size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın
ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size
gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce
yanlış gidenlerden idiniz.
[2.199] Sonra insanların
(sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan
mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
[2.200] Hac ibadetlerinizi
bitirince, babalarınızı andığınız gibi,
hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın.
İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler.
Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
[2.201] Onlardan bir
kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik
ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
[2.202] İşte onlar
için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz)
Allah'ın hesabı çok süratlidir.
[2.203] Sayılı
günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı
anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek
isterse, ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan
korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.
[2.204] İnsanlardan
öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri
senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi
olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların
en yamanıdır.
[2.205] O, dönüp gitti
mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde
ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak
için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.
[2.206] Böylesine
"Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha
sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!
[2.207] İnsanlardan
öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için
kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına
şefkatlidir.
[2.208] Ey iman edenler! Hep
birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden
gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.
[2.209] Size (Kur'an ve
Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra,
[2.210] Onlar, ille de
buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi
beklerler Halbuki iş bitirilmiştir. (Allah nizamı artık
değişmez.) Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.
[2.211]
İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler
verdik. Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini
(âyetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı
şiddetlidir.
[2.212] Kâfir olanlar için
dünya hayatı câzip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler
ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkârdan sakınanlar kıyamet
gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız
rızık verir.
[2.213] İnsanlar bir tek
ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri
gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa
düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu
gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap
verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki
kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa
düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa
düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini
doğru yola iletir.
[2.214] (Ey müminler! ) Yoksa
siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve
sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle
sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki
müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki
Allah'ın yardımı yakındır.
[2.215]
[2.216] Hoşunuza
gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için
daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür.
Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de
mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
[2.217]
[2.218] İman edenler ve
hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın
rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.
[2.219]
[2.220] Dünya ve ahiret
hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona
göre hareket edin).
[2.221] İman etmedikçe
putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir
kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman
etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin.
Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir
köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme
çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve
mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye
âyetlerini insanlara açıklar.
[2.222]
[2.223]
Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza
nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun
davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun,
biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri
müjdele!
[2.224] Yeminlerinizden
dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan
sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel
kılmayın. Allah işitir ve bilir.
[2.225] Allah sizi
kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Lâkin kasıtlı
yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar.
Allah gafûrdur, halîmdir.
[2.226] Kadınlarına
yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler.
[2.227]
[2.228]
Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden)
üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler.
[2.229] Boşama iki
defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle
salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma
esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve
kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik
haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey
müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını,
hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının
(erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu
söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır.
Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın
sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.
[2.230]
[2.231] Kadınları
boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini
bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle
bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için
onları nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine
kötülük etmiş olur. Allah'ın âyetlerini eğlenceye
almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği
hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve
hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her
şeyi bilir.
[2.232] Kadınları
boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini
bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları
takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel
olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan
kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız
kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
[2.233] Emzirmeyi tamamlatmak
isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.
Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına
aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne,
çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara
uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) vâris
üzerine de gerekir.
[2.234] Sizden
ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi
başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme
müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları
meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta
olduklarınızı bilir.
[2.235] (İddet
beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü
kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda
size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lâkin,
meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice
buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh
kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri
bilir. Bu sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah
gafûrdur, halîmdir.
[2.236] Nikâhtan sonra henüz
dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları
boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara
müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre,
fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir müt'a vermek iyiler için
bir borçtur.
[2.237] Kendilerine mehir
tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden
boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların
hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh
bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna,
affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik
ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta
olduklarınızı hakkıyla görür.
[2.238] Namazlara ve orta
namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz
kılın.
[2.239]
[2.240] Sizden ölüp de
(dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden
çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan
faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler.
[2.241]
Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde
(kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah
korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.
[2.242] Allah size işte
böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.
[2.243] Binlerce
oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından
çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!"
dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara
karşı lütufkârdır. Lâkin insanların çoğu
şükretmez.
[2.244] Allah yolunda
savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
[2.245] Verdiğinin kat
kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç
(isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren
de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.
[2.246] Musa'dan sonra, Benî
İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine
gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki
(onun komutasında) Allah yolunda savaşalım"
demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da
savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan
çıkarılmış, çocuklarımızdan
uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda
neden savaşmayalım?" dediler. Kendilerine savaş
yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp
kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.
[2.247] Peygamberleri onlara:
Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi dedi. Bunun üzerine:
Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine
servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize
nasıl hükümdar olur? dediler. "Allah sizin üzerinize onu seçti,
ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir.
Allah her şeyi ihata
[2.248] Peygamberleri onlara:
Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir.
Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size
bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının
bıraktıklarından bir kalıntı vardır.
[2.249] Tâlût askerlerle
beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir
ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir
avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek
azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce
ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine
karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna
varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın
izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle
beraberdir, dediler.
[2.250] Câlût ve askerleriyle
savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır
yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme
karşı bize yardım et, dediler.
[2.251] Sonunda Allah'ın
izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona
(Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona
öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir
kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması
olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün
insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
[2.252] İşte bunlar
Allah'ın âyetleridir. Biz onları