Part 23
[36.28]
Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten
herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik.
[36.29] (Onları helâk
[36.30] Ne yazık şu
kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye
kalkışırlar.
[36.31] Müşrikler
görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helâk ettik.
Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler.
[36.32] Elbette onların
hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar.
[36.33] (Bu hususta) ölü
toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve
ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.
[36.34] Biz, yeryüzünde nice
nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok
pınarlar fışkırttık.
[36.35] Ta ki, onların
meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâla
şükretmeyecekler mi?
[36.36] Yerin bitirdiklerinden,
insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden
bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim.
[36.37] Gece de onlar için bir
ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar
karanlıklara gömülürler.
[36.38] Güneş, kendisi
için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, azîz ve alîm olan
Allah'ın takdiridir.
[36.39] Ay için de
birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri
hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.
[36.40] Ne güneş aya
yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede
yüzerler.
[36.41] Onların
zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük
bir ibrettir.
[36.42] Onlar için, bunun gibi
binecekleri başka şeyler de yarattık.
[36.43] Dilesek onları
suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur,
ne de onlar kurtarılırlar.
[36.44] Ancak bizim
tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan
faydalandırmamız müstesnadır.
[36.45] Onlara yapmakta
olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız
işlerde Allah'tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde
(aldırmazlar).
[36.46] Onlara Rablerinin
âyetlerinden bir âyet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir.
[36.47] Allah'ın size
rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler
müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı
kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir
sapıklık içindesiniz.
[36.48] Onlar:
[36.49] Onlar, birbirleriyle
çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir
sesi bekliyorlar.
[36.50] İşte o anda
onlar ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
[36.51] Nihayet Sûr'a
üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp
koşarak Rablerine giderler.
[36.52] (İşte o
zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu,
Rahmân'ın vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru
söylemişler! derler.
[36.53] Olan müthiş bir
sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır
bulunurlar.
[36.54] O gün hiçbir kimse en
ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak
yaptıklarınızın karşılığını
alırsınız.
[36.55] O gün cennetlikler,
gerçekten nimetler içinde safa sürerler.
[36.56] Onlar ve eşleri
gölgeler altında tahtlara kurulurlar.
[36.57] Orada onlar için her
çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir.
[36.58] Onlara merhametli
Rabb'in söylediği selam vardır.
[36.59]
"Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!"
[36.60] "Ey Adem
oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık
bir düşmanınızdır" demedim mi?
[36.61] "Ve bana kulluk
ediniz, doğru yol budur" demedim mi?
[36.62] Şeytan sizden pek
çok milleti kandırıp saptırdı. Hâla akıl erdiremiyor
musunuz?
[36.63] İşte, bu
size vâdedilen cehennemdir.
[36.64]
İnkârınız sebebiyle bugün oraya girin!
[36.65] O gün onların
ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize
elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.
[36.66] Dilesek onların
gözlerini büsbütün kör ederdik. O zaman doğru yolu bulmaya
koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi?
[36.67]
[36.68] Kime uzun ömür
verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar
mı?
[36.69] Biz ona (Peygamber'e)
şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun
söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve
apaçık bir Kur'an'dır.
[36.70] Diri olanları
uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye.
[36.71] Görmüyorlar
mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan
yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır.
[36.72] Bu hayvanları
onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak
kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.
[36.73] Bu hayvanlarda onlar
için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hâla şükretmezler mi?
[36.74] Onlar, yardım
göreceklerini umarak Allah'tan başka ilâhlar edindiler.
[36.75] Halbuki ilâhların
onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için
yardıma hazır askerlerdir.
[36.76] (Resûlüm!) O halde
onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz,
onların gizlemekte olduklarını da, açığa
vurduklarını da biliyoruz.
[36.77] İnsan görmez
mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık
düşman kesilmiş.
[36.78] Kendi
yaratılışını unutarak bize karşı misal
getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri
kim diriltecek?" diyor.
[36.79] De ki: Onları ilk
defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü
yaratmayı gayet iyi bilir.
[36.80] Yeşil
ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz
ateşi ondan yakıyorsunuz.
[36.81] Gökleri ve yeri
yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet!
Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen
yaratıcıdır.
[36.82] Bir şey yaratmak
istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten
ibarettir. Hemen oluverir.
[36.83] Her şeyin mülkü
kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na
döneceksiniz.
Sâffât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[37.1] Saf saf dizilenlere,
[37.2] O haykırıp
sürenlere,
[37.3] Ve o zikir okuyanlara,
[37.4] Yemin ederim ki,
ilâhınız birdir.
[37.5] O, hem göklerin,
yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.
[37.6] Biz yakın
göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.
[37.7] Ve (gökyüzünü)
itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk.
[37.8] Onlar, artık
mele-i a'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan
taşlanırlar.
[37.9] Kovulup
atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.
[37.10] Ancak (meleklerin
konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir
parlak ışık takip eder.
[37.11] Şimdi sor onlara!
Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim
yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz
kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.
[37.12] Hayır, sen
şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.
[37.13] Kendilerine
öğüt verildiği vakit öğüt almazlar.
[37.14] Bir mucize
görseler alay ederler.
[37.15] Bu ancak açık bir
büyüdür, derler.
[37.16] "Gerçekten biz
öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı,
diriltileceğiz?"
[37.17] "İlk
atalarımızda mı (diriltilecek)?"
[37.18] De ki: Evet, hem de
hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).
[37.19] O (diriltme) korkunç.
bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri
açılıp etrafa bakacaklar.
[37.20] (Durumu gören
kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler.
[37.21] İşte bu;
yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.
[37.22] (Allah, meleklerine
emreder:) ''Zalimleri, onların aynı yoldaki
arkadaşlarını ve tapmış olduklarını
toplayın''.
[37.23] ''Allah'tan başka
. Onlara cehennemin yolunu gösterin''.
[37.24] ''Onları
tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
[37.25] Size ne oldu ki
birbirinize yardım etmiyorsunuz?
[37.26] Evet, onlar o gün
zilletle boyun eğeceklerdir.
[37.27] (İşte bu
duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine
yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.
[37.28] (Uyanlar,
uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sûreti haktan
görünürdünüz) derler.
[37.29] (Ötekiler de:)
"Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz".
[37.30] "Bizim sizi
zorlayacak bir gücümüz yoktu. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum
idiniz."
[37.31] "Onun için
Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka
tadacağız."
[37.32] "Biz sizi
azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık."
[37.33] Şüphesiz o gün
onlar azapta ortaktırlar.
[37.34] İşte biz,
suçlulara böyle yaparız.
[37.35] Çünkü onlara:
Allah'tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle
direnirlerdi.
[37.36] "Mecnun bir
şair için biz tanrılarımızı bırakacak
mıyız?" derlerdi.
[37.37] Hayır! O,
gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı.
[37.38] Kuşkusuz siz
acı azabı tadacaksınız.
[37.39]
Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir
şeyin cezası değildir.
[37.40] (Bu azaptan) Ancak
Allah'ın hâlis kulları istisnâ edilecek.
[37.41] Bunlar için bilinen
bir rızık vardır.
[37.42] (Türlü türlü) meyveler
vardır. Ve onlar ağırlanırlar.
[37.43] Naîm cennetlerinde .
[37.44] Tahtlar üzerinde
karşılıklı otururlar.
[37.45] Onlara pınardan
(doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
[37.46] Berraktır,
içenlere lezzet verir.
[37.47] O içkide ne
sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
[37.48] Yanlarında güzel
bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri
gözlü eşler vardır.
[37.49] Onlar, gün yüzü
görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
[37.50] İşte o
zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar.
[37.51] İçlerinden biri:
"Benim, bir arkadaşım vardı" der.
[37.52] Derdi ki: Sen de
(dirilmeye) inananlardan mısın?
[37.53] Biz ölüp kemik,
sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak
mıyız?
[37.54] (O zât, dünyâda
geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ
orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf
mısınız? dedi.
[37.55] ( İşte o
zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin
ortasında gördü.
[37.56] "Yemin ederim ki,
sen az daha beni de helâk edecektin.
[37.57] Rabbimin nimeti
olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum"
dedi.
[37.58] Birinci ölümümüz
hariç, bir daha biz ölmeyecek miyiz?
[37.59] Yalnız ilk
ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azâba da uğratılmayacağız
ha?!"
[37.60] Şüphesiz bu,
büyük kurtuluştur.
[37.61]
Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için
çalışsınlar.
[37.62] Şimdi ziyafet
olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı,
yoksa zakkum ağacı mı?.
[37.63] Biz onu (zakkumu) zalimler
için bir fitne (imtihan) kıldık.
[37.64] Zira o, cehennemin
dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.
[37.65] Tomurcukları
sanki şeytanların başları gibidir.
[37.66] (Cehennemdekiler)
ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.
[37.67] Sonra zakkum yemeğinin
üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir
içki vardır.
[37.68] Sonra kesinlikle
onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.
[37.69] Kuşkusuz onlar
atalarını dalâlette buldular .
[37.70] Şimdi de
kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar.
[37.71] Andolsun ki, onlardan
önce eski milletlerin çoğu dalâlete düştü.
[37.72] Kuşkusuz, biz
onlara uyarıcılar göndermiştik.
[37.73]
Uyarılanların âkıbetinin ne olduğuna bir bak!
[37.74] Allah'ın
ihlâslı kulları müstesna.
[37.75] Andolsun, Nuh bize
yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!
[37.76] Kendisini ve ailesini
büyük felâketten kurtardık.
[37.77] Biz yalnız Nuh'un
soyunu kalıcı kıldık.
[37.78] Sonradan gelenler
içinde ona iyi bir nam bıraktık
[37.79] Bütün âlemlerden Nuh'a
selam olsun!
[37.80] İşte biz
iyileri böyle mükâfatlandırırız.
[37.81] Zira o, bizim
inanmış kullarımızdan idi.
[37.82] Nihayet ötekileri
(inanmayanları) suda boğduk.
[37.83] Şüphesiz
İbrahim de onun (Nuh'un) milletinden idi.
[37.84] Çünkü Rabbine
kalb-i selîm ile geldi.
[37.85] Hani o, babasına
ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti.
[37.86] "Allah'tan
başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?"
[37.87] "O halde
âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?"
[37.88] Bunun üzerine
İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
[37.89] Ben hastayım,
dedi.
[37.90] Ona
arkalarını dönüp gittiler.
[37.91] Yavaşça
putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri
görünce:) Yemiyor musunuz?
[37.92] Neden
konuşmuyorsunuz? dedi.
[37.93] Bunun üzerine,
yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.)
[37.94] (Putperestler)
koşarak İbrahim'e geldiler.
[37.95] İbrahim:
Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz!
[37.96] Oysa ki sizi ve
yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
[37.97] Onun için bir bina
yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler.
[37.98] Böylece ona bir
tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan
kıldık.
[37.99] (Oradan kurtulan
İbrahim:) "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu
gösterecek".
[37.100] O : "Rabbim!
Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver", dedi.
[37.101] İşte o
zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
[37.102] Babasıyla
beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni
boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne
dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun
şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
[37.103] Her ikisi de teslim
olup, onu alnı üzerine yatırınca:
[37.104] Biz ona: " Ey
İbrahim!" diye seslendik.
[37.105] Rüyayı
gerçekleştirdin.Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
[37.106] Bu, gerçekten, çok
açık bir imtihandır.
[37.107] Biz, oğluna
bedel ona büyük bir kurban verdik.
[37.108] Geriden gelecekler
arasında ona (iyi birnam) bıraktık:
[37.109] İbrahim'e selam!
dedik.
[37.110] Biz iyileri
böyle mükâfatlandırırız.
[37.111] Çünkü o, bizim
mümin kullarımızdandır.
[37.112] Sâlihlerden bir
peygamber olarak O'na (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik.
[37.113] Kendisini ve
İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin
neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan
açığa kötülük edenler de olacak.
[37.114] Andolsun biz Musa'ya
da Harun'a da nimetler verdik.
[37.115] Onları ve
kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
[37.116] Kendilerine
yardım ettik de galip gelen onlar oldu.
[37.117] Her ikisine de
apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat'ı) verdik.
[37.118] Her ikisini de
doğru yola ilettik.
[37.119] Sonra gelenler
içinde, namlarına şunu bıraktık.
[37.120] Musa ve Harun'a selam
olsun.
[37.121] Doğrusu biz,
iyileri böylece mükâfatlandırırız.
[37.122] Şüphesiz, ikisi
de mümin kullarımızdandı.
[37.123] İlyas da
şüphe yok ki, peygamberlerdendi.
[37.124] (İlyas)
milletine: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz
mısınız?
[37.125] Yaratanların en
iyisini bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız? demişti.
[37.126] "Sizin de
Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan
Allah'ı?"
[37.127] Bunun üzerine
İlyas'ı yalanladılar. Onun için onların hepsi (cehenneme)
götürüleceklerdir.
[37.128] Ancak Allah'ın
ihlâslı kulları müstesna.
[37.129] Sonra gelenler
içinde, kendisine bir ün bıraktık,
[37.130] "İlyas'a
selâm!" dedik.
[37.131] Şüphesiz biz,
iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.
[37.132] Çünkü o, bizim
mümin kullarımızdandı.
[37.133] Lût da elbette
peygamberlerdendi.
[37.134] Hani biz Lût'u ve
ailesinin hepsini kurtardık.
[37.135] Ancak geridekiler
arasında kalan yaşlı bir kadın dışında,
[37.136] Sonra
diğerlerini yok ettik.
[37.137] (Ey insanlar!) Siz
onların yanlarından geçip gidiyorsunuz:sabahleyin
[37.138] Ve geceleyin. Hâla
akıllanmayacak mısınız?
[37.139] Doğrusu Yunus da
gönderilen peygamberlerdendi.
[37.140] Hani o, dolu bir
gemiye binip kaçmıştı.
[37.141] Gemide olanlarla
karşılıklı kur'a çektiler de kaybedenlerden oldu.
[37.142] Yunus kendini
kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
[37.143] Eğer
Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,
[37.144] Tekrar diriltilecekleri
güne kadar onun karnında kalırdı.
[37.145] Halsiz bir vaziyette
kendisini dışarı çıkardık.
[37.146] Ve üstüne (gölge
yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.
[37.147] Onu, yüz bin veya
daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
[37.148] Sonunda ona iman
ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.
[37.149] Putperestlere sor:
Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?
[37.150] Yoksa biz melekleri
onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?
[37.151] Dikkat edin,
kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar ki;
[37.152] "Allah
doğurdu" diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.
[37.153] Allah,
kızları oğullara tercih mi etmiş!
[37.154] Ne oluyor size?
Nasıl hükmediyorsunuz?
[37.155] Hiç düşünmüyor
musunuz?
[37.156] Yoksa sizin açık
bir deliliniz mi var?
[37.157] Doğru
sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!
[37.158] Allah ile cinler
arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de
kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.
[37.159] Allah, onların
isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.
[37.160] Allah'ın ihlâsa
erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap
görmeyeceklerdir).
[37.161] Sizler ve
taptığınız şeyler!
[37.162] Hiçbiriniz, Allah'a
karşı azdırıp saptıramazsınız.
[37.163] Cehenneme girecek
kimseden başkasını.
[37.164] "(Melekler
şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam
vardır."
[37.165] " Şüphesiz
biz,orada sıra sıra dururuz."
[37.166] "Ve
şüphesiz Allah'ı tesbih ederiz."
[37.167] "Putperestler
şöyle diyorlardı".
[37.168] "Eğer
öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı",
[37.169] "Mutlaka
Allah'ın ihlâslı kulları olurduk!" .
[37.170] İşte
şimdi onu inkâr ettiler. Ama ileride bileceklerdir!
[37.171] Andolsun ki,
peygamber kullarımıza söz vermişizdir:
[37.172] Onlar mutlaka zafere
ulaşacaklardır.
[37.173] Bizim ordumuz
şüphesiz üstün gelecektir.
[37.174] Onun için sen bir
süreye kadar onlara aldırma.
[37.175] Onların halini
gör, onlar da görecekler.
[37.176]
Azabımızı acele mi istiyorlar?
[37.177] Azap yurtlarına
indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı
ne kötü olur!
[37.178] Sen bir zamana kadar
onlara aldırma.
[37.179] Onların halini
gör, onlar da göreceklerdir.
[37.180] Senin izzet sahibi
Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir,
münezzehtir.
[37.181] Gönderilen bütün
peygamberlere selam olsun!
[37.182] Alemlerin Rabbi olan
Allah'a da hamd olsun!
Sâd Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[38.1] Sâd. Öğüt
veren Kur'an'a yemin ederim ki,
[38.2] Küfredenler, (iddia
ettiklerinin) aksine, birgurur ve tefrika içindedirler.
[38.3] Onlardan önce nice
nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma
zamanı değildi.
[38.4] Aralarından
kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve
kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!
[38.5] Tanrıları,
tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir!
dediler.
[38.6] Onlardan ileri
gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta
direnin, sizden istenen şüphesiz budur.
[38.7] Son dinde de bunu
işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.
[38.8] Kur'an aramızdan
Muhammed'e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar
Kur'an'ım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır!
Azabımı henüz tatmadılar.
[38.9] Yoksa azîz ve lütufkâr
olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!
[38.10] Yahut göklerin,
yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı
onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında
yükselsinler (görelim)!
[38.11] Onlar, çeşitli
guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte şurada bozguna
uğratılacaklardır.
[38.12] Onlardan önce Nuh
kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun da, yalanladılar.
[38.13] Semûd, Lût kavmi ve
Eyke halkı da (peygamberleri) yalanladılar. İşte bunlar da
(peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır.
[38.14] Onların her biri
gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine)
azabım hak oldu.
[38.15] Bunlar da ancak, bir
an gecikmesi olmayan korkunç bir ses beklemektedirler.
[38.16] Rabbimiz! Bizim
payımızı hesap gününden önce ver, dediler.
[38.17] (Resûlüm!)
Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi
zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi.
[38.18] Biz, dağları
onun emrine vermiştik.Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi.
[38.19] Kuşları da
toplu halde onun emri altına vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve
tesbih ederlerdi.
[38.20] Onun
hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve güzel
konuşma vermiştik.
[38.21] (Ey Muhammed!), Sana
davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına
tırmanmışlardı.
[38.22] Davud'un yanına
girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. "Korkma! Biz birbirine
hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet,
haksızlık etme; bize doğru yolu göster" dediler.
[38.23] (Onlardan biri
şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var.
Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi
ve tartışmada beni yendi.
[38.24] Davud: Andolsun ki,
senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana
haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların
çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip
de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud,
kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek
eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.
[38.25] Sonra bu tutumundan
dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz
yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği
vardır.
[38.26] Ey Davud! Biz seni
yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet.
Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır.
Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına
karşılık çetin bir azap vardır.
[38.27] Göğü, yeri
ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr
edenlerin zannıdır. Vay o inkâr edenlerin ateşteki haline!
[38.28] Yoksa biz, iman edip
de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi
tutacağız? Veya (Allah'tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi
mi sayacağız?
[38.29] (Resûlüm!) Sana bu
mübarek Kitab'ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar
öğüt alsınlar diye indirdik.
[38.30] Biz Davud'a
Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima
Allah'a yönelirdi.
[38.31] Akşama doğru
kendisine, üç ayağının üzerine durup bir ayağını
tırnağının üzerine diken çalımlı ve safkan
koşu atları sunulmuştu.
[38.32] Süleyman: Gerçekten
ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş
battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi.
Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya
başladı.
[38.33] Süleyman: Gerçekten
ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı.
(O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi.
Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya
başladı.
[38.34] Andolsun biz
Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset
bırakıverdik, sonra o, yine eski haline döndü.
[38.35] Süleyman: Rabbim! Beni
bağışla; bana, benden sonra kimsenin
ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima
bağışta bulunansın, dedi.
[38.36] Bunun üzerine biz
rüzgarı onun emrine verdik.Onun emriyle istediği yere
yumuşacık akardı.
[38.37] Dalgıç ve
yapı ustası şeytanları da.
[38.38] Ve daha
diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik.)
[38.39] "İşte
bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister
(elinde) tut; hesapsızdır" dedik.
[38.40] Doğrusu onun,
bizim katımızda büyük bir değeri ve güzel bir yeri vardır.
[38.41] (Resûlüm!) Kulumuz
Eyyub'u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve
eziyet verdi, diye seslenmişti.
[38.42] Ayağını
yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).
[38.43] Bizden bir rahmet ve
olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de
onlarla beraber bir mislini bağışladık.
[38.44] Eline bir demet sap al
da onunla vur, yeminini böyle yerine getir. Gerçekten biz Eyyub'u
sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah'a
yönelirdi.
[38.45] (Ey Muhammed!),
Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u
da an.
[38.46] Biz onları
özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler
kıldık.
[38.47] Doğrusu onlar
bizim katımızda seçkin iyi kimselerdendir.
[38.48] İsmail'i,
Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir.
[38.49] İşte bu, bir
hatırlatmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten
sakınanlara güzel bir gelecek vardır.
[38.50] Kapıları
yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.
[38.51] Onlar koltuklara
yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler isterler.
[38.52] Yanlarında,
eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt
güzeller vardır.
[38.53] İşte, hesap
günü için size vâdolunan şeyler bunlardır.
[38.54] Şüphesiz bu,
bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve tükenmek yoktur.
[38.55] Bu böyle; ama
azgınlara kötü bir gelecek vardır.
[38.56] Onlar cehenneme
girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.
[38.57] İşte bu;
kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar
[38.58] Buna benzer daha türlü
türlü başkaları da vardır.
[38.59]
(İnkârcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber
cehenneme girecek topluluktur (denildiğin de, liderler:) Onlar rahat yüzü
görmesin (derler) Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.
[38.60] . (Liderlere uyanlar
ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz
sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.
[38.61] Yine onlar: Rabbimiz!
Bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını iki
kat artır! derler.
[38.62] (İnkârcılar)
derler ki: Kendilerini dünyada iken kötülerden
saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?
[38.63] Alaya
aldığımız onlar değil miydi? Yoksa (buradalar da)
onları gözden mi kaçırdık?
[38.64] İşte bu,
cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir.
[38.65] (Resûlüm!) De ki: Ben
sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka
bir tanrı yoktur.
[38.66] Göklerin, yerin
ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok
bağışlayıcıdır.
[38.67] De ki: "Bu büyük
bir haberdir."
[38.68] "Ama siz ondan
yüz çeviriyorsunuz."
[38.69] Onlar orada tartışırken
benim mele-i a'lâ hakkında hiçbir bilgim yoktu.
[38.70] Ben ancak apaçık
bir uyarıcı olduğum için bana vahyolunuyor.
[38.71] Rabbin meleklere
demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.
[38.72] Onu tamamlayıp,
içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!
[38.73] Bütün melekler toptan
secde ettiler.
[38.74] Yalnız İblis
secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
[38.75] Allah! Ey İblis!
İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir?
Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.
[38.76] İblis: Ben ondan
hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan
yarattın, dedi.
[38.77] Allah: Çık
oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin.
[38.78] VE ceza gününe kadar
lânetim senin üzerindedir! buyurdu.
[38.79] İblis: Ey Rabbim!
O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi.
[38.80] Allah: "Haydi,
sen mühlet verilenlerdensin.''
[38.81] "O bilinen güne
kadar" buyurdu.
[38.82] İblis: Senin
mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka
azdıracağım."
[38.83] "Ancak onlardan
ihlâslı kulların hariç" dedi.
[38.84] Allah buyurdu ki,
"O doğru ben hep doğruyu söylerim."
[38.85] "Mutlaka sen ve
sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım!."
[38.86] (Resûlüm!) De ki: Buna
karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben
olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.
[38.87] Bu Kur'an, ancak
âlemler için bir öğüttür.
[38.88] Onun verdiği
haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi öğreneceksiniz.
Zümer Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[39.1] Bu Kitap izzet ve
hikmet sahibi Allah katından indirilmiştir.
[39.2] (Resûlüm!)
Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini
Allah'a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et.
[39.3] Dikkat et, hâlis din yalnız
Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım
dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar
diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa
düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz
Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.
[39.4] Eğer Allah bir
evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından dilediğini
seçerdi. O yücedir. O, tek ve kahhâr olan Allah'tır.
[39.5] Allah, gökleri ve
yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin
üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına
almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider.
Dikkat et! O, azîzdir, ve çok bağışlayandır.
[39.6] Allah sizi bir tek
nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı.
Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin
karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli
safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı,
Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur.
Öyleyken nasıl oluyor da (O'na kulluktan) çevriliyorsunuz?
[39.7] Eğer inkâr
ederseniz, şüphesiz Allah, size muhtaç değildir. Bununla beraber O,
kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz
sizden bunu kabul eder. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını
çekmez. Nihayet hepinizin dönüp gidişi, Rabbinizedir.
Yaptıklarınızı O size haber verir. Çünkü O,
kalplerde olan herşeyi hakkıyla bilendir.
[39.8] İnsanın
başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek
O'na yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet verince, önceden
yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan saptırmak
için O'na eşler koşar. (Ey Muhammed!) De ki: Küfrünle biraz
eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!
[39.9] Yoksa geceleyin secde
ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini
dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları
hakkıyla düşünür.
[39.10] (Resûlüm!) Söyle:
Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının.
Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın
(yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere,
mükâfatları hesapsız ödenecektir.
[39.11] De ki: Bana, dini
Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu.
[39.12] Bana
müslümanların ilki olmam emrolundu.
[39.13] De ki: Rabbime
karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından
korkarım.
[39.14] De ki: Ben dinimde
ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.
[39.15] (Ey Allah'a eş
koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın! De ki:
Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de
ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık
hüsrandır.
[39.16] Onların
üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (öyle) tabakalar
var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey
kullarım! Yalnızca benden korkun.
[39.17] Tâğut'a kulluk
etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır.
Kullarımı müjdele:
[39.18] O kullarımı
ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte
onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek
akıl sahipleri de onlardır.
[39.19] (Resûlüm!)
Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte
olanı sen mi kurtaracaksın!
[39.20] Fakat Rablerinden
sakınanlara, üstüste yapılmış, altlarından
ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın
verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.
[39.21] Görmedin mi?
Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi,
sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur
da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı
yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt
vardır.
[39.22] Allah kimin
gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde
değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri
katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte
bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
[39.23] Allah sözün en
güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir
kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden
tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın
zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap,
Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet
rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren
olmaz.
[39.24] Kıyamet gününde
yüzünü azabın şiddetinden korumaya çalışan kimse (kendini
ondan emin kılan gibi) midir? Zalimlere
"Kazandığınızı tadın!" denilir.
[39.25] Onlardan
öncekiler (peygamberleri) yalanladılar da farkına
varmadıkları bir yerden onlara azap çattı.
[39.26] Bu suretle Allah,
dünya hayatında onlara rezilliği tattırdı. Ahiret
azabı daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi!
[39.27] Andolsun ki biz,
öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara. her türlü misali
verdik.
[39.28] Korunsunlar diye,
pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.
[39.29] Allah, çekişip
duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile
yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak
verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların
çoğu bilmezler.
[39.30] Muhakkak sen de
öleceksin, onlar da ölecekler.
[39.31] Sonra şüphesiz,
siz de kıyamet günü, Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.