Part 26
Ahkaf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[46.1]
Ha. Mîm.
[46.2]
Bu Kitap aziz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
[46.3]
Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları biz, şüphesiz
yerli yerince ve belli bir süre için yarattık. İnkâr
edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
[46.4] De ki:
Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız
şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar; göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı
vardır?
[46.5] Allah'ı
bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek
şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların
tapmalarından habersizdirler.
[46.6] İnsanlar bir araya
toplandıkları zaman (müşrikler) onlara
(tapındıklarına) düşman kesilirler ve onlara kulluk
ettiklerini inkâr ederler.
[46.7] Ayetlerimiz onlara
açıkça okunduğu zaman hakikat kendilerine geldiğinde onu inkâr
edenler: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.
[46.8] Yoksa "Onu
uydurdu" mu diyorlar? De ki:
[46.9] De ki: Ben
peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne
yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene
uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
[46.10] De ki: Hiç
düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr
etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun
benzerini görüp inandığı halde siz yine de büyüklük
taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz
mısınız)? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu
doğru yola iletmez.
[46.11] İnkâr edenler,
iman edenler hakkında dediler ki: "Bu iş bir hayır
olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." Fakat onlar bununla doğru
yola girmek arzusunda olmadıkları için "Bu eski bir
yalandır" diyecekler.
[46.12] Ondan önce de bir
rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı vardır. Bu (Kur'an) da,
zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla
indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.
[46.13] "Rabbimiz
Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur
ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[46.14] Onlar cennet
ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedî
kalacaklardır.
[46.15] Biz insana,
ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı
ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz
ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına
varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete
şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş
yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam
ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım.
[46.16] İşte,
yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve
günahlarını bağışlayacağımız bu
kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, kendilerine verilen
doğru bir sözdür.
[46.17] Ana ve babasına:
Öf be size! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni mi
tekrar dirilmekle tehdit ediyorsunuz? diyen kimseye, ana ve babası
Allah'ın yardımına sığınarak: Yazıklar olsun
sana! İman et. Allah'ın vâdi gerçektir, dedikleri halde o: Bu,
eskilerin masallarından başka bir şey değildir, der.
[46.18] İşte onlar,
kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar
içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir.
Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır.
[46.19] Herkesin yaptıklarına
göre dereceleri vardır. Allah, onlara yaptıklarının
karşılığını verir, asla kendilerine
haksızlık yapılmaz.
[46.20] İnkâr edenler
ateşe arzolunacakları gün (onlara şöyle denir): Dünyadaki
hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız,
onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük
taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı
alçaltıcı bir azap göreceksiniz!
[46.21] Ad kavminin
kardeşini (Hûd'u) an. Zira o, kendinden önce ve sonra
uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf bölgesindeki
kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir
günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti.
[46.22] "Sen bizi
tanrılarımızdan çevirmek için mi bize geldin? Hadi, doğru
söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi
başımıza getir" dediler.
[46.23] Hûd da! Bilgi ancak
Allah'ın katındadır. Ben size, bana gönderilen şeyi
duyuruyorum. Fakat sizin cahil bir kavim olduğunuzu görüyorum, dedi.
[46.24] Nihayet onu,
vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu
bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler.
Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde
acı azap bulunan bir rüzgârdır!
[46.25] O (rüzgâr), Rabbinin
emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Nitekim (o kasırga gelince)
onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu.
İşte biz suç işleyen toplumu böyle
cezalandırırız.
[46.26] Andolsun ki, onlara da
size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar,
gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve
kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile
Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları
şey, kendilerini kuşatıverdi.
[46.27] Andolsun biz,
çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. Belki doğru yola dönerler
diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık.
[46.28] Allah'tan başka
kendilerine yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri
şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onları
bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurup
durdukları şeydir.
[46.29] Hani cinlerden bir
gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı
dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) "Susun" demişler,
Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine
dönmüşlerdi.
[46.30] Ey kavmimiz! dediler,
doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini
doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.
[46.31] Ey kavmimiz!
Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin
günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi
acı bir azaptan korusun..
[46.32] Allah'ın
dâvetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak
değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz.
İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.
[46.33] Gökleri ve yeri
yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın, ölüleri
diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O, her
şeye kadirdir.
[46.34] İnkâr edenlere,
ateşe sunulacakları gün: Nasıl, bu gerçek değil
miymiş? denildiğinde: Evet, Rabbimize andolsun ki gerçekmiş,
derler. Allah: Öyleyse inkâr etmenizden dolayı azabı tadın!
der.
[46.35] O halde (Resûlum),
peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret.
Onlar hakkında acele etme, onlar vâdedildikleri azabı gördükleri
gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını
sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan çıkmış
topluluklardan başkası helâk edilir mi hiç!
Muhammed Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[47.1] İnkâr edenlerin ve
Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa
çıkarmıştır.
[47.2] İman edip
yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak
Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah
örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.
[47.3] Bunun sebebi, inkâr
edenlerin bâtıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen
hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah,
insanlara kendilerinden misallerini anlatır.
[47.4] (Savaşta) inkâr edenlerle
karşılaştığınız zaman boyunlarını
vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca
bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya
karşılıksız veya fidye karşılığı
salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam
alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda
öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını
boşa çıkarmaz.
[47.5] Allah onları
muratlarına erdirecek, gönüllerini şâdedecek .
[47.6] Onları,
kendilerine tanıttığı cennete sokacaktır.
[47.7] Ey iman edenler!
Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size
yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.
[47.8] İnkâr edenlere
gelince, onların hakkı yıkımdır. Allah onların
yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
[47.9] Bunun sebebi,
Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların
amellerini boşa çıkarmıştır.
[47.10] Yeryüzünde
dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının
nasıl olduğunu görmezler mi? Allah onları yere
batırmıştır. Kâfirlere de onların benzeri vardır.
[47.11] Bu, Allah'ın,
inananların yardımcısı olmasından dolayıdır.
Kâfirlere gelince, onların yardımcıları yoktur.
[47.12] Muhakkak ki Allah,
inanıp iyi işler yapanları, altlarından ırmaklar akan
cennetlere koyar; inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanırlar,
hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.
[47.13] Senin şehrinden
-ki ora (halkı) seni çıkardı daha kuvvetli nice şehirleri
yok ettik; onlara bir yardım eden de çıkmadı.
[47.14] Rabbinden apaçık
bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işi kendisine güzel
görünen ve heveslerine uyan kimse gibi olur mu?
[47.15] Müttakîlere vâdolunan
cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar,
tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren
şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada
meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de
bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedî kalan ve
bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen
kimselerin durumu gibi olur mu?
[47.16] Onların
arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından
çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara "Az önce
ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini
mühürlediği, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.
[47.17] Doğru yolu
bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini arttırır ve
sakınmalarını sağlar.
[47.18] Onlar, kıyamet
gününün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar?
Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca
ibret almaları neye yarar!
[47.19] Bil ki, Allah'tan
başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve
mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını
dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de
duracağınız yeri de bilir.
[47.20] İman etmiş
olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı!
derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz
edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm
baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana
baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur!
[47.21] (Onların
vazifesi) itaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman
Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha
hayırlı olurdu.
[47.22] Geri dönerseniz,
yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını
kesmeye dönmüş olmaz mısınız?
[47.23] İşte bunlar,
Allah'ın kendilerini lânetlediği, sağır
kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.
[47.24] Onlar Kur'an'ı
düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?
[47.25] Şüphesiz ki,
kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına
dönenleri, şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.
[47.26] Bunun sebebi;
onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: Bazı
hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah, onların
gizlediklerini biliyor.
[47.27] Ya melekler
onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını
alırken durumları nasıl olacak!
[47.28] Bunun sebebi,
onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin ardınca
gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden
hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini
boşa çıkarmıştır.
[47.29] Kalplerinde
hastalık olanlar, yoksa Allah'ın, kinlerini ortaya
çıkarmayacağını mı sandılar?
[47.30] Biz dileseydik
onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden
tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma tarzlarından
tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.
[47.31] Andolsun ki içinizden
cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi
açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.
[47.32] İnkâr edenler,
Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan
sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler.
Allah onların yaptıklarını boşa
çıkaracaktır.
[47.33] Ey iman edenler!
Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa
çıkarmayın.
[47.34] İnkâr edip Allah
yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah
asla bağışlamaz.
[47.35] Üstün durumda
iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle
beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.
[47.36] Doğrusu dünya
hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve
sakınırsanız Allah size mükâfatınızı verir. Ve
sizden mallarınızı (tamamen sarfetmenizi) istemez.
[47.37] Eğer onları
(tamamını) isteseydi ve sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz ve
bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
[47.38] İşte sizler,
Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden
kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik
etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O'ndan yüz
çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar
sizin gibi de olmazlar.
Fetih Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[48.1] Biz sana doğrusu
apaçık bir fetih ihsan ettik.
[48.2] Böylece Allah,
senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana
olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.
[48.3] Ve sana şanlı
bir zaferle yardım eder.
[48.4]
İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin
kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır.
Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.
[48.5] (Bütün bu lütuflar)
mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedî kalacakları,
zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların
günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah
katında büyük bir kurtuluştur.
[48.6] (Bir de bunlar) Allah
hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık
kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan
kadınlara azap etmesi içindir. Müslümanlar için bekledikleri kötülük
çemberi başlarına gelsin! Allah onlara gazap etmiş,
lânetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır.
Orası ne kötü bir yerdir!
[48.7] Göklerin ve yerin
orduları Allah'ındır. Allah azîzdir, hakîmdir.
[48.8] Şüphesiz biz seni,
şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
[48.9] Ta ki (ey müminler!)
Allah'a ve Resûlüne iman edesiniz, Resûlüne yardım edesiniz, O'na
saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah'ı tesbih edesiniz.
[48.10] Muhakkak ki sana biat
edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların
ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş
olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir
mükâfat verecektir.
[48.11] Bedevîlerden geri
kalmış olanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve
ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim
bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde
olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini
dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir
şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
[48.12] Aslında siz
Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini
sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü
de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.
[48.13] Kim Allah'a ve
Resûlüne iman etmezse bilsin ki biz, kâfirler için çılgın bir
ateş hazırlamışızdır.
[48.14] Göklerin ve yerin
mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar,
dilediğine ceza verir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet
edendir.
[48.15] Siz ganimetleri almak
için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de
arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü
değiştirmek isterler. De ki: "Siz asla bizim peşimize
düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle
buyurmuştur." Onlar size: Hayır, bizi kıskanıyorsunuz,
diyeceklerdir. Bilâkis onlar, pek az anlayan kimselerdir.
[48.16] Bedevîlerden
(seferden) geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli
bir kavme karşı savaşmaya
çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar
savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel
bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek
olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.
[48.17] Köre vebal
yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. (Bunlar savaşa
katılmak zorunda değildirler.) Kim Allah'a ve Peygamberine itaat
ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de
geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.
[48.18] Andolsun ki o
ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden
razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven
duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle
ödüllendirmiştir.
[48.19] Yine onları elde
edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfalandırdı. Allah üstündür,
hikmet sahibidir.
[48.20] Allah size, elde
edeceğiniz birçok ganimet vâdetmiştir. (Bu ganimetlerden) işte
şunları hemen vermiş ve insanların ellerini sizden
çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi dosdoğru
yola iletsin.
[48.21] Henüz elde
edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah'ın
bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir.
[48.22] Eğer kâfirler
sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı.
Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.
[48.23] Allah'ın,
ötedenberi süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir
değişiklik bulamazsın.
[48.24] O sizi onlara
karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde
onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah,
yaptıklarınızı görendir.
[48.25] Onlar, inkâr eden ve
sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların
yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer (Mekke'de)
kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin
kadınları bilmeyerek çiğnemeniz sebebiyle üzüntüye
kapılmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı
önlemezdi). Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle
yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış
olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba
çarptırırdık.
[48.26] O zaman inkâr edenler,
kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da
elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ
sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna
lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.
[48.27] Andolsun ki Allah,
elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz
güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve
kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah
sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın
bir fetih verdi.
[48.28] Bütün dinlerden üstün
kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur.
Şahit olarak Allah yeter.
[48.29] Muhammed Allah'ın
elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi
aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde
ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların
nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki
vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da
şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe
onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah
böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri
öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara
mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.
Hucurât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[49.1] Ey iman edenler!
Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz
Allah işitendir, bilendir.
[49.2] Ey iman edenler!
Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize
bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle
bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz
boşa gidiverir.
[49.3] Allah'ın elçisinin
huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takvâ
ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat
vardır.
[49.4] (Resûlüm!) Sana
odaların arka tarafından bağıranların çoğu
aklı ermez kimselerdir.
[49.5] Eğer onlar, sen
yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için
daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
[49.6] Ey iman edenler!
Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu
araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük
edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
[49.7] Hem bilin ki, içinizde
Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size
uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size
imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fıskı
ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru
yolda olanlar bunlardır.
[49.8] Bu, Allah'tan bir lütuf
ve nimettir. Allah alîmdir, hakîmdir.
[49.9] Eğer müminlerden
iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin.
Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna
dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer
dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her
işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil
davrananları sever.
[49.10] Müminler ancak
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin
ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.
[49.11] Ey müminler! Bir
topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar,
kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya
almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi
ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla
çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü
bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.
[49.12] Ey iman edenler!
Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir
kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu
araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından
çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde
Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok
esirgeyicidir.
[49.13] Ey insanlar!
Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve
birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere
ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli
olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz
Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
[49.14] Bedevîler
"İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama
"Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.
Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir
şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.
[49.15] Müminler ancak Allah'a
ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır.
İşte doğrular ancak onlardır.
[49.16] De ki: Siz dininizi
Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde
olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi
hakkıyla bilendir.
[49.17] Onlar İslâm'a
girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki:
Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın.
Eğer doğru kimselerseniz bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için
asıl Allah size lütufta bulunmuştur.
[49.18] Şüphesiz Allah,
göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah
yaptıklarınızı görendir.
Kaf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[50.1] Kaf. Şerefli
Kur'an'a andolsun.
[50.2] Aralarından bir
uyarıcının gelmesine şaştılar da, kâfirler
şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir
şeydir."
[50.3] "Biz
öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)?
Bu, akla uzak bir dönüştür."
[50.4] Biz, toprağın
onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o
bilgileri koruyan bir kitap vardır.
[50.5] Bilakis onlar, hak
kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar
şaşırmış bir haldedirler.
[50.6] Üstlerindeki
göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve
nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.
[50.7] Yeryüzünü de
döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her
türden (bitkiler) yetiştirdik.
[50.8] Allah'a yönelen
her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları
yaptık).
[50.9] Gökten bereketli
bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.
[50.10] Kullara
rızık olması için birbirine girmiş, küme küme
tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve
o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden
çıkış da böyledir.
[50.11] Kullara
rızık olması için birbirine girmiş, küme küme
tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve
o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden
çıkış da böyledir.
[50.12] Onlardan önce Nuh
kavmi, Res halkı ve Semûd da yalanlamıştı.
[50.13] Ad ve Firavun ile
Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).
[50.14] Eyke halkı ve
Tübba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim
gerçekleşti!
[50.15] İlk yaratmada
âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda
şüphe içindedirler.
[50.16] Andolsun, insanı
biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını
biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.
[50.17] İki melek
(insanın) sağında ve solunda oturarak
yaptıklarını yazmaktadırlar.
[50.18] İnsan hiçbir
söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir
melek bulunmasın.
[50.19] Ölüm sarhoşluğu
gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri
kaçtığın şeydir, denir.
[50.20] Sûr'a üfürülür;
işte bu, geleceği vâdedilen gündür.
[50.21] Herkes, yanında
bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.
[50.22] Andolsun sen bundan
gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık
gözün keskindir (denir).
[50.23] Yanındaki
arkadaşı: "İşte yanımdaki hazır" dedi.
[50.24] (İki meleğe
şu emir verilir:) "Haydi ikiniz her inatçı kâfiri, cehenneme
atın!"
[50.25] "Hayra bütün
gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi"
[50.26] "O ki Allah ile
beraber başka ilâh edindi,bundan dolayı onu şiddetli azaba
birlikte atın!"
[50.27] Müşrikin
arkadaşı (şeytan) der ki: Rabbimiz! Ben onu
azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi.
[50.28] O esnada (Allah)
buyurur: Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarı
göndermiştim!
[50.29] Benim huzurumda
söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim.
[50.30] O gün cehenneme
"Doldun mu?" deriz. O da "Daha var mı?" der.
[50.31] Cennet de takvâ sahiplerine
yaklaştırılır; (onlardan) uzakta olmayacaktır.
[50.32] İşte size
vâdedilen cennet! Ki o, daima Allah'a yönelen,(O'nun
buyruklarını)koruyan,
[50.33] Görmeden Rahmân'a
saygı gösteren ve(Allah'a) dönük bir kalp getiren herkesin
(mükâfatı budur).
[50.34] Oraya selâmetle girin.
İşte bu, ebedî yaşamanın başladığı
gündür
[50.35] Orada kendileri için
diledikleri her şey vardır. Katımızda dahası da
vardır.
[50.36] Biz, onlardan
önce kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan nice
nesilleri helâk etmişizdir. Kurtuluş var mı!
[50.37] Şüphesiz ki bunda
aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir
öğüt vardır.
[50.38] Andolsun biz,
gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde
yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.
[50.39] (Resûlüm!)
Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan önce
de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et.
[50.40] Gecenin bir
bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et.
[50.41] Seslenenin yakın
bir yerden sesleneceği güne kulak ver.
[50.42] O gün insanlar bu sesi
gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür.
[50.43] Şüphesiz biz
diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.
[50.44] O gün yer
yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp
açılır. Bu, bize göre kolay olan bir haşirdir.
[50.45] Biz onların
dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı
değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an la öğüt ver.
Zâriyât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[51.1] Tozdurup savuranlara,
[51.2] Yükünü yüklenenlere,
[51.3] Kolayca süzülenlere,
[51.4] İşleri
ayıranlara andolsun ki,
[51.5] Size vâdedilen,
kesinlikle doğrudur.
[51.6] Ve ceza mutlaka vuku
bulacaktır.
[51.7] İçinde
yörüngeleri olan göğe andolsun ki,
[51.8] Siz çelişkili
sözler söylüyorsunuz.
[51.9] Ondan (Kur'an'dan veya
imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
[51.10] Kahrolsun o koyu
yalancılar!
[51.11] Onlar koyu bir cehalet
içerisinde kalmış gafillerdir.
[51.12] Ceza gününün ne zaman
olduğunu sorarlar.
[51.13] O gün onlar ateşe
sokulacaklardır.
[51.14]
Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey
budur işte! (denir.)
[51.15] Şüphesiz ki
Allah'a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar
başlarında bulunacaklar.
[51.16] Rablerinin kendilerine
verdiğini alarak . Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel
davrananlardı.
[51.17] Geceleri pek az
uyurlardı.
[51.18] Seher vakitlerinde de
istiğfar ederlerdi.
[51.19] Mallarında,
muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.
[51.20] Kesin olarak inananlar
için yeryüzünde âyetler vardır.
[51.21] Kendi nefislerinizde
de öyle. Görmüyor musunuz?
[51.22] Semada da
rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır.
[51.23] Göğün ve
yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve
gerçektir.
[51.24] İbrahim'in
ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)
[51.25] Onlar İbrahim'in
yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı
almış, içinden, "Bunlar, yabancılar" demişti.
[51.26] Hemen ailesinin
yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,
[51.27] Onların önüne
koyup "Yemez misiniz?" demişti.
[51.28] Derken onlardan
korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir
oğlan çocuğu müjdelediler.
[51.29] Karısı
çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben
kısır bir kocakarıyım!" dedi.
[51.30] Onlar: "Bu böyledir.
Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler.