Part 29
Mülk Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[67.1]
Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her
şeye gücü yeter.
[67.2]
O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için
ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok
bağışlayıcıdır.
[67.3]
O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan
Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin.
Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor
musun?
[67.4] Sonra gözünü,
tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu
bulmaktan) âciz ve bitkin halde
[67.5] Andolsun ki biz, (dünyaya)
en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları
şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş
azabını hazırladık.
[67.6] Rablerini inkâr edenler
için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!
[67.7] Oraya
atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı
uğultuyu işitirler.
[67.8] Neredeyse cehennem
öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun
bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş
miydi? diye sorarlar.
[67.9] Onlar şöyle cevap
verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber
gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir
şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık
içindesiniz! demiştik.
[67.10] Ve: Şayet kulak
vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık,
(şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında
olmazdık! diye ilâve ederler.
[67.11] Böylece
günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden)
uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!
[67.12] Fakat daha
görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için
gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır.
[67.13] Sözünüzü ister
gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini
bilmektedir.
[67.14] Hiç yaratan bilmez mi?
O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden
haberdardır.
[67.15] Yeryüzünü size boyun
eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde)
dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş
ancak O'nadır.
[67.16] Gökte
olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O
zaman yer sarsıldıkça sarsılır.
[67.17] Yahut gökte
olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına)
göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne
demek olduğunu yakında bileceksiniz!
[67.18] Andolsun ki, onlardan
öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim
karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu!
[67.19] Üstlerinde
kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler
mi? Onları (havada) rahmân olan Allah'tan başkası tutmuyor.
Şüphesiz O her şeyi görmektedir.
[67.20] Rahmân olan Allah'a
karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir?
İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.
[67.21] Allah size
verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan
kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip
durmaktadırlar.
[67.22] Şimdi
(düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak)
yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?
[67.23] (Resûlüm!) De ki: Sizi
yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az
şükrediyorsunuz!
[67.24] De ki: Sizi yeryüzünde
çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip
toplanacaksınız.
[67.25] "Doğru
sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman
(gerçekleşecek)?" derler.
[67.26] De ki: O bilgi, ancak
Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
[67.27] Ama onu (azabı)
yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve
(kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.
[67.28] De ki: Allah beni ve
beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle
olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım)
inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?
[67.29] De ki: (Sizi imana
davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve
sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık
bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!
[67.30] De ki: Suyunuz
çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?
Kalem Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[68.1] Nûn. Kaleme ve (kalem
tutanların) yazdıklarına andolsun ki,
[68.2] Sen -Rabbinin nimeti
sayesinde- mecnun değilsin.
[68.3] Hiç şüphesiz senin
için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
[68.4] Ve sen elbette yüce bir
ahlâk üzeresin.
[68.5] (Sen de)
göreceksin, onlar da görecekler,
[68.6] Hanginizde delilik
olduğunu yakında .
[68.7] Doğrusu Rabbin,
kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi
bilen O'dur.
[68.8] O halde, (hakikati)
yalan sayanlara boyun eğme!
[68.9] Onlar isterler ki, sen
yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
[68.10] Şunların
hiçbirine itâat etme :yemin edip duran,aşağılık,
[68.11] (Herkesi)
kötüleğen,söz götürüp getiren,
[68.12] Hayra engel olan,
mütecâviz ve saldırgan günahkar,
[68.13] Kaba ve kötülükle
damgalı,
[68.14] Mal ve oğullar
sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)
[68.15] Ona âyetlerimiz
okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" der.
[68.16] Biz yakında onun
burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil
edeceğiz).
[68.17] Biz, vaktiyle
"bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik.
Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu
(mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
[68.18] Onlar istisna da
etmiyorlardı.
[68.19] Fakat onlar daha
uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir
âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,
[68.20] Bahçe kapkara kesildi.
[68.21] Sabah olurken
birbirlerine seslendiler.
[68.22] "Madem
devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!"
diye.
[68.23] Derken
yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.
[68.24] "Sakın bugün
hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.
[68.25] (Evet yoksullara
yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum
etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
[68.26] Fakat bahçeyi
gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış
olmalıyız! dediler.
[68.27] Yok yok, doğrusu
biz mahrum bırakılmışız!
[68.28] İçlerinden en
makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih
etsenize" dememiş miydim?
[68.29] Rabbimizi tesbih
ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
[68.30] Ardından,
kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
[68.31] (Nihayet)
şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın
kişilermişiz.
[68.32] Belki Rabbimiz bize
bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun
hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
[68.33] İşte azap
böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke
bilselerdi!
[68.34] Şu da muhakkak
ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler
vardır.
[68.35] Öyle ya,
(Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar
mıyız hiç?
[68.36] Size ne oluyor? Ne
biçim hüküm veriyorsunuz?
[68.37] Yoksa size ait bir
kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı
okuyorsunuz?
[68.38] Onda,
beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi
yazılı)?
[68.39] Yoksa, "Ne
hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak
tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin
sözler mi var?
[68.40] Sor onlara: Bu
iddiayı onların hangisi savunacak?
[68.41] Yoksa ortakları
mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler
ortaklarını!
[68.42] O gün incikten
açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
[68.43] Gözleri horluktan
aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür.
Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat
yine secde etmiyorlardı).
[68.44] (Resûlüm!) Sen bu
sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz
onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba
yaklaştırıyoruz.
[68.45] Onlara mühlet
veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
[68.46] Yoksa sen onlardan bir
ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında
mı kalıyorlar?
[68.47] Yahut gaybın
bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi)
yazıyorlar?
[68.48] Sen Rabbinin hükmünü
sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli
Rabbine niyaz etmişti.
[68.49] Şayet Rabbinden
ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir
halde ıssız bir diyara atılacaktı.
[68.50] Fakat ardından,
Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.
[68.51] O inkâr edenler Zikr'i
(Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle
devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o
bir delidir" derler.
[68.52] Oysa o (Kur'an),
âlemler için ancak bir öğüttür.
Hâkka Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[69.1] Gerçekleşecek
olan;
[69.2] (Evet) nedir o
gerçekleşecek olan?
[69.3] Gerçekleşecek
olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
[69.4] Semûd ve Ad kavimleri,
kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan
saymışlardı.
[69.5] Semûd'a gelince: Onlar
pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
[69.6] Ad kavmi ise,
uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
[69.7] Allah onu, ardarda yedi
gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer
orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta
yere serilmiş halde görürdün.
[69.8] Şimdi onlardan
arda kalan bir şey görüyor musun?
[69.9] Firavun, ondan
öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep
o günahı (şirki) işlediler.
[69.10] Böylece
Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek
şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
[69.11] Şüphesiz, su
bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
[69.12] Onu sizin için bir
ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.
[69.13] Artık Sûr'a bir
tek defa üflendiği,
[69.14] Yeryüzü ve dağlar
kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp
darmadağın edildiği zaman,
[69.15] işte o gün olacak
olur (kıyamet kopar).
[69.16] Gök de
yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
[69.17] Melekler onun
(göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını,
bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
[69.18] (Ey insanlar! ) O gün
(hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır
gizli kalmaz.
[69.19] Kitabı sağ tarafından
verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der.
[69.20] " Doğrusu
ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten
biliyordum."
[69.21] Artık o,
hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,
[69.22] Yüce bir cennette,
[69.23] Meyveleri
sarkmış halde.
[69.24] (Onlara denir ki:)
Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize)
karşılık, âfiyetle yeyin, için.
[69.25] Kitabı sol
tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana kitabım
verilmeseydi!"
[69.26] "Şu
hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
[69.27] Keşke onunla
(ölümümle) her iş olup bitseydi!
[69.28] Malım bana hiç
fayda sağlamadı;
[69.29] Saltanatım da
benden (koptu), yok olup gitti.
[69.30] Onu yakalayın da,
(ellerini boynuna) bağlayın;
[69.31] Sonra alevli
ateşe atın onu!
[69.32] Sonra da onu
yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
[69.33] Çünkü o, ulu
Allah'a iman etmezdi,
[69.34] Yoksulu doyurmaya
teşvik etmezdi.
[69.35] Bu sebeple, bugün
burada onun candan bir dostu yoktur.
[69.36] İrinden
başka yiyecek de yoktur.
[69.37] Onu (bile bile )hata
işleyenlerden başkası yemez.
[69.38] Görebildikleriniz
üzerine yemin ederim,
[69.39] Ve
göremediklerinize ki,
[69.40] Hiç şüphesiz o
(Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
[69.41] Ve o, bir şair
sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
[69.42] Bir kâhin sözü de
değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
[69.43] (O), âlemlerin Rabbi
tarafından indirilmiştir.
[69.44] Eğer (Peygamber)
bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
[69.45] Elbette onu
kıskıvrak yakalardık.
[69.46] Sonra onun can
damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
[69.47] Hiçbiriniz buna mâni
de olamazdınız.
[69.48] Doğrusu o
(Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.
[69.49] İçinizde (onu)
yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
[69.50] Muhakkak o, kâfirler
için bir iç yarasıdır.
[69.51] Ve o, gerçekten kat'î
bilginin ta kendisidir.
[69.52] O halde, ulu Rabbinin
adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.
Meâric Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[70.1] Bir soran inecek
azabı sordu:
[70.2] İnkârcılar için;ki
onu savacak yoktur,
[70.3] Yükselme derecelerinin
sahibi olan Allah katından.
[70.4] Melekler ve Rûh
(Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir
günde yükselip çıkar.
[70.5] (Resûlüm!) Şimdi
sen güzelce sabret.
[70.6] Doğrusu onlar, o
azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
[70.7] Biz ise onu yakın
görmekteyiz.
[70.8] O gün gökyüzü,
erimiş maden gibi olur.
[70.9] Dağlar da
atılmış yüne döner.
[70.10] Dost, dostu sormaz.
[70.11] Birbirlerine
gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o
günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,
[70.12]
Karısını ve kardeşini,
[70.13] Kendisini koruyup
barındıran tüm ailesini
[70.14] Ve yeryüzünde kim
varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
[70.15] Fakat ne mümkün!
Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.
[70.16] Derileri kavurup
soyar.
[70.17] Yüz çevirip geri
döneni, (kendine) çağırır!
[70.18] (Servet) toplayıp
yığan kimseyi!.
[70.19] Gerçekten insan, pek
hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.
[70.20] Kendisine fenalık
dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
[70.21] Ona imkân
verildiğinde ise pinti kesilir.
[70.22] Ancak şunlar
öyle değildir: Namaz kılanlar,
[70.23] Ki, onlar
namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).
[70.24] Mallarında, belli
bir hak vardır,
[70.25] Sâile ve
mahrûma(vermek için).
[70.26] Ceza (ve hesap)
gününün doğruluğuna inananlar;
[70.27] Rab'lerinin
azabından korkanlar,
[70.28] Ki Rab'lerinin
azabı(na karşı) emin olunamaz;
[70.29] Irzlarını
koruyanlar
[70.30] Ancak eşlerine ve
cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;
[70.31] Bundan öteye
(geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,
[70.32] Emanetlerine ve
ahitlerine riayet edenler;
[70.33] Şahitliklerini
(dosdoğru) yapanlar;
[70.34] Namazlarını
koruyanlar;
[70.35] İşte bunlar,
cennetlerde ağırlanırlar.
[70.36] (Resûlüm!) O kâfirlere
ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?
[70.37] Bölük bölük
sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)
[70.38] Onlardan her biri
nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
[70.39] Hayır (hiç
ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri
şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).
[70.40] Doğuların ve
batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:
[70.41] Şüphesiz
onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim
önümüze geçemez.
[70.42] Ama sen onları
(şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya
dek dalsınlar, oynayadursunlar.
[70.43] O gün onlar, sanki
dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya
fırlaya çıkarlar.
[70.44] Gözleri horluktan
aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir
halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!
Nûh Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[71.1] Kendilerine
yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi
kavmine gönderdik.
[71.2] "Ey kavmim
dedi,ben sizin için açık bir uyarıcıyım"
[71.3] "Allah'a kulluk
edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat
edin."
[71.4] "Ki Allah bir
kısım günahlarınızı bağışlasın ve
sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden
yaşatsın)" Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde
gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!"
[71.5] (Sonra Nuh:) Rabbim!
dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;
[71.6] Fakat benim davetim,
ancak kaçmalarını arttırdı.
[71.7] Gerçekten de, (imana
gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için
onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına
tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak
dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
[71.8] Sonra, ben kendilerine
haykırarak davette bulundum.
[71.9] Sonra, onlarla hem
açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.
[71.10] Dedim ki : Rabbinizden
mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.
[71.11] (Mağfiret dileyin
ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,
[71.12]
Mallarınızı ve oğullarınızı
çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar
akıtsın.
[71.13] Size ne oluyor ki,
Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?
[71.14] Oysa, sizi türlü
merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.
[71.15] Görmediniz mi,
Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl
yaratmış!
[71.16] Onların içinde
ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ
yapmıştır.
[71.17] Allah, sizi de yerden
ot (bitirir) gibi bitirmiştir.
[71.18] Sonra sizi yine oraya
döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.
[71.19] "Allah,yeryüzünü
sizin için bir sergi yapmıştır."
[71.20] "Ki, onda
geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye).
[71.21] (Öğütlerinin
fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana
karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını
arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular.
[71.22] Bunlar da, büyük
hileler, büyük desiseler kurdular!
[71.23] Ve dediler ki:
Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den,
Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!
[71.24] (Böylece) onlar
gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu
zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!
[71.25] Bunlar, günahları
yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o
zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.
[71.26] Nuh: "Rabbim!
dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"
[71.27] "Çünkü sen
onları bırakırsan kullarını saptırırlar;
yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar
(yetiştirirler)."
[71.28] "Rabbim! Beni,
ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve
iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak
helâkini arttır."
Cinn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[72.1] (Resûlüm!) De ki:
Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de
şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz,
hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik .
[72.2] Doğru yola
iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.
[72.3] Hakikat şu ki,
Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk
edinmiştir.
[72.4] Doğrusu bizim
beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında
pekaşırı yalanlar uyduruyormuş.
[72.5] Halbuki biz, gerek
insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler,
sanmıştık.
[72.6] Şu da gerçek ki,
insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere
sığınırlardı da, onların
taşkınlıklarını arttırırlardı.
[72.7] Onlar da sizin
sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini
sanmışlardı.
[72.8] Doğrusu biz
(cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev
huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.
[72.9] Halbuki, (daha
önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için
oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse,
kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.
[72.10] Bilmiyoruz,
yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir
hayır mı diledi?
[72.11] Gerçekten biz,
-kimimiz sâlih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak
üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.
[72.12] (Artık) şu
gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da
Allah'ı âciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da
elinden kurtulamayacağız.
[72.13] Doğrusu biz, o
hidayeti (Kur'an'ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse,
artık ne bir (ecrinin) eksikliğe uğratılmasından ne de
haksızlık edilmesinden korkar.
[72.14] İçimizde,
(Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var.
Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır.
[72.15] Hak yoldan sapanlara
gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.
[72.16] Şayet doğru
yolda gitselerdi,onlara bol su verirdik.
[72.17] Bu hususta kendilerini
denememiz için , Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide
artan çetin bir azaba uğratır.
[72.18] Mescidler
şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye
yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).
[72.19] Allah'ın kulu,
O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi
birbirlerine geçeceklerdi.
[72.20] (Resûlüm!) De ki: Ben
ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.
[72.21] De ki: Doğrusu
ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama
gücüne sahibim.
[72.22] De ki: Gerçekten (bana
bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez,
O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.
[72.23] (Benim
yaptığım) ancak Allah katından olanı, O'nun
gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resûlüne
karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî
kalacakları cehennem ateşi vardır.
[72.24] Sonunda, tehdit edilip
durduklarını (azabı, kıyameti) gördükleri zaman, kim
yardımcı olma bakımından daha güçsüz ve sayıca daha az
imiş, bileceklerdir.
[72.25] De ki: Tehdit
edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için
uzun bir süre mi koyar, ben bilmem.
[72.26] O bütün
görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz;
[72.27] Ancak, (bildirmeyi)
dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O,
bunun önünden ve ardından gözcüler salar,
[72.28] Ki böylece onların
(peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ
ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre
kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır
(kaydetmiştir).
Müzzemmil Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[73.1] Ey örtünüp bürünen
(Resûlüm)!
[73.2] Birazı hariç,
geceleri kalk namaz kıl.
[73.3] (Gecenin)
yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt.
[73.4] Ya da bunu çoğalt
ve Kur'an'ı tane tane oku.
[73.5] Doğrusu biz sana (taşıması)
ağır bir söz vahyedeceğiz.
[73.6] Şüphesiz gece
kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve
sağlam bir kıraata daha elverişlidir.
[73.7] Zira gündüz vakti, sana
uzun bir meşguliyet var.
[73.8] Rabbinin
adını an. Bütün varlığınla O'na yönel.
[73.9] O, doğunun da
batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse
yalnız O'nun himayesine sığın.
[73.10] Onların
(müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle
ayrıl.
[73.11] Nimet içinde yüzen o
yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
[73.12] Hiç şüphesiz
bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar,
yakıcı bir ateş, var.
[73.13] Boğazdan geçmez
bir yiyecek ve elem verici bir azap var.
[73.14] O gün (kıyamet
günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile
akıp giden kum yığınına döner.
[73.15] Nasıl Firavun'a
bir elçi göndermiş idiysek doğrusu size de, hakkınızda
şahitlik edecek bir peygamber gönderdik.
[73.16] Ama Firavun o
peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır ve çetin bir
şekilde muaheze etmiştik.
[73.17] Peki inkâr ederseniz,
çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi
nasıl koruyabileceksiniz?
[73.18] Gökyüzü bile
onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır. Allah'ın vâdi
mutlaka yerine gelir.
[73.19] İşte bu
(anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim
dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.
[73.20] (Resûlüm!) Senin,
gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen)
yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle)
geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle
yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde
olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin,
bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi
bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza
geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir
kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere
yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah
yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza
geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a
gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden
(dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu
bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan
mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı,
çok esirgeyicidir.
Müddessir Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[74.1] Ey bürünüp sarınan
(Resûlüm)!
[74.2] Kalk, ve
(insanları) uyar.
[74.3] Sadece Rabbini büyük
tanı.
[74.4] Elbiseni tertemiz tut.
[74.5] Kötü şeyleri
terket.
[74.6] Yaptığın
iyiliği çok görerek başa kakma.
[74.7] Rabbinin
rızasına ermek için sabret.
[74.8] O Sûr'a üfürüldüğü
zaman var ya,
[74.9] İşte o gün
zorlu bir gündür.
[74.10] Kâfirler için (hiç de)
kolay değildir.
[74.11] Tek olarak
yarattığım, kimseyi bana bırak,
[74.12] Kendisine geniş
servet verdim,
[74.13] Göz önünde
duran oğullar (verdim),
[74.14] Kendisine bir
döşeyiş döşedim.
[74.15] Üstelik o
(nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor.
[74.16] Asla (ummasın)!
Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine
inatçıdır.
[74.17] Ben onu sarp bir yokuşa
sardıracağım!
[74.18] Zira o, düşündü
taşındı, ölçtü biçti.
[74.19] Canı
çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!
[74.20] Sonra, canı
çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse!
[74.21] Sonra baktı.
[74.22] Sonra
kaşlarını çattı, suratını astı.
[74.23] En sonunda, kibirini
yenemeyip sırt çevirdi.
[74.24] "Bu (Kur'an)
dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir
sihirdir."
[74.25] Bu, insan
sözünden başka bir şey değil."
[74.26] Ben onu sekara
(cehenneme) sokacağım.
[74.27] Sen biliyor musun
sekar nedir?
[74.28] Hem (bütün bedeni
helâk eder, hiçbir şey) bırakmaz, hem (eski hale getirip tekrar azap
etmekten) vazgeçmez o.
[74.29] İnsanın
derisini kavurur.
[74.30] Üzerinde ondokuz
(muhafız melek) vardır.
[74.31] Biz cehennemin
işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir.
Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan
(vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden
iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını
atrttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler
şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler
de: "Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler.
İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta
bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin
ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise,
insanlık için ancak bir öğüttür.
[74.32] Hayır hayır
(öğüt almazlar). Aya andolsun ki,
[74.33] Dönüp gitmekte
olan geceye,
[74.34] Ağarmakta olan
sabaha andolsun ki,
[74.35] O (cehennem), büyük
musibetlerden biridir.
[74.36] İnsanlık
için, uyarıcıdır.
[74.37] Sizden ileri gitmek ya
da geri kalmak isteyen kimseler için (uyarıcıdır) .
[74.38] Her nefis,
kazandığına karşılık bir rehindir;
[74.39] Ancak sağdakiler
başka.
[74.40] Onlar cennetler içinde
sorarlar.
[74.41] Günahkârların
durumunu:
[74.42] "Sizi şu
yakıcı ateşe sokan nedir?" diye
[74.43] Onlar şöyle
cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,
[74.44] Yoksulu doyurmuyorduk,
[74.45] (Bâtıla)
dalanlarla birlikte dalıyorduk,
[74.46] Ceza gününü de yalan
sayıyorduk,
[74.47] Sonunda bize ölüm
geldi çattı.
[74.48] Artık
şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
[74.49] Böyle iken onlara
ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar?
[74.50] Kaçan yaban
eşekleri gibi,
[74.51] Âdeta arslandan
ürkmüş.
[74.52] Daha doğrusu onlardan
her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler (ilâhî
vahiy) verilmesini istiyor.
[74.53] Hayır!
Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.
[74.54] Asla
(düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir
ikazdır!
[74.55] Dileyen ondan
(düşünüp) öğüt alır.
[74.56] Bununla beraber, Allah
dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık
olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur.
Kıyâme Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[75.1] Kıyamet gününe
yemin ederim.
[75.2] Kendini kınayan
(pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba
çekileceksiniz).
[75.3] İnsan, kendisinin
kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı
sanır?
[75.4] Evet, bizim, onun
parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.
[75.5] Fakat insan
önündekini (kıyameti) yalanlamak ister.
[75.6] "Kıyamet günü
ne zamanmış?" diye sorar.
[75.7] İşte,
göz kamaştığı,
[75.8] Ay tutulduğu,
[75.9] Güneşle ay
biraraya getirildiği zaman!
[75.10] O gün insan,
"Kaçacak yer neresi!" diyecektir.
[75.11] Hayır,
hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur!
[75.12] O gün varıp
durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
[75.13] O gün insana, ileri
götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.
[75.14] Artık insan,
kendi kendinin şahididir.
[75.15] İsterse özürlerini
sayıp döksün.
[75.16] (Resûlüm!) onu (vahyi)
çarçabuk almak için dilini kımıldatma.
[75.17] Şüphesiz onu,
toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.
[75.18] O halde, biz onu
okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.
[75.19] Sonra şüphen
olmasınki, onu açıklamak da bize aittir.
[75.20] Hayır!
Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini)
seviyorsunuz da,
[75.21] Ahireti
bırakıyorsunuz.
[75.22] Yüzler vardır ki,
o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.
[75.23] Rablerine
bakacaklardır (O'nu göreceklerdir).
[75.24] Yüzler de vardır
ki, o gün buruşacaktır;
[75.25] Kendilerinin, bel
kemiklerini kıran bir felâkete uğratılacağını
sezeceklerdir.
[75.26] Artık
gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine
dayanır,
[75.27] "Tedavi
edebilecek kimdir?" denir.
[75.28] (Can çekişen)
bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.
[75.29] Ve bacak bacağa
dolaşır.
[75.30] İşte o gün
sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur.
[75.31] İşte o,
(Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da
kılmamıştı.
[75.32] Aksine yalan
saymış ve yüz çevirmişti.
[75.33] Sonra da çalım
sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti.
[75.34] Lâyıktır (o
azap) sana, lâyık!
[75.35] Evet,
lâyıktır sana (o azap) lâyık!
[75.36] İnsan, kendisinin
başıboş bırakılacağını mı
sanır!
[75.37] O, (döl
yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm)
değil miydi?
[75.38] Sonra bu, alaka
(aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan
biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.
[75.39] Ondan da iki eşi,
yani erkek ve dişiyi var etmişti.
[75.40] Peki (bunları
yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?
İnsân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[76.1] İnsanın
üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı
uzun bir süre geçmedi mi?
[76.2] Gerçek şu ki, biz
insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının
dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve
görür kıldık.
[76.3] Şüphesiz biz ona
(doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.
[76.4] Doğrusu biz,
kâfirler için zincirler; demir halkalar ve alevli bir ateş
hazırladık.
[76.5] İyiler ise, kâfûr
katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.
[76.6] (Bu,) Allah'ın has
kullarının içtikleri ve akıttıkça
akıttıkları bir pınardır.
[76.7] O kullar, şiddeti
her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü
yerine getirirler.
[76.8] Onlar, kendi
canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire
yedirirler.
[76.9] "Biz sizi Allah
rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de
bir teşekkür bekliyoruz."
[76.10] "Biz, çetin ve
belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan)
korkarız" (derler).
[76.11] İşte bu
yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger;
(yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.
[76.12] Sabretmelerine
karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder.
[76.13] Orada koltuklara
kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür
orada, ne de dondurucu soğuk.
[76.14] (Cennet
ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen
meyveleri istifadelerine sunulur.
[76.15] Yanlarında
gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır.
[76.16] Gümüşten
öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir
etmişlerdir.
[76.17] Onlara orada bir
kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında
zencefil vardır.
[76.18] (Bu şarap) orada
bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.
[76.19] O insanların
etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki,
onları gördüğünde, etrafa saçılıp
dağılmış inciler sanırsın.
[76.20] Ne yana bakarsan bak,
(yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.
[76.21] Üzerlerinde
yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş
bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki
içirir.
[76.22] (Onlara
şöyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz
karşılığını bulmuştur.
[76.23] (Resûlüm!)
Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.
[76.24] Artık Rabbinin
hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir
nanköre boyun eğme.
[76.25] Sabah akşam
Rabbinin ismini yâdet.
[76.26] Gecenin bir
kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu
tesbih et.
[76.27] Şu insanlar,
çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü
(ahireti) ihmal ediyorlar.
[76.28] Onları biz
yarattık; onların yaratılışını sapasağlam
yaptık. Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine
benzerlerıni getiririz.
[76.29] Şüphesiz ki bu
bir öğüttür. Aırtık dileyen Rabbine bir yol tutar.
[76.30] Sizler ancak
Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz.
Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
[76.31] O, dilediğini
rahmetine dahil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem verici bir azap
hazırlamıştır.
Mürselât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[77.1] Yemin olsun, (iyiliklerle)
birbiri peşinden gönderilenlere;
[77.2] Şiddetle eserek
(zararlıları) savurup atanlara;
[77.3] (Hakikat ve
hayırları) yaydıkça yayanlara;
[77.4] (Hak ile
batılı) birbirinden iyice ayıranlara;
[77.5] Öğüt telkin
edenlere;
[77.6] (Allah'a
yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için.
[77.7] Bilin ki size vadolunan
şey gerçekleşecek!
[77.8]
Yıldızların ışığı
söndürüldüğü zaman,
[77.9] Gökkubbe
yarıldığı zaman,
[77.10] Dağlar
ufalanıp savrulduğu zaman ,
[77.11] Peygamberlerin
(ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman
(artık kıyamet kopmuştur).
[77.12] (Bu alâmetler) hangi
vakte ertelenmiştir?
[77.13] Ayırım
gününe.
[77.14] (Resûlüm!)
Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!
[77.15] O gün (Peygamber'i ve
ahireti) yalan sayanların vay haline!
[77.16] Biz, (bunlar gibi
inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?
[77.17] Sonra arkadakileri de
onların ardına takacağız.
[77.18] İşte biz
suçlulara böyle yaparız!
[77.19] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.20] (Ey insanlar!) Biz
sizi dayanıksız bir
[77.21] İşte o suyu,
sağlam bir yere yerleştirdik.
[77.22] Belli bir süreye
kadar.
[77.23] Biz buna güç
yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!
[77.24] O gün (hakikatleri)
yalan sayanların vayhaline!
[77.25] Biz, yeryüzünü
toplanma yeri yapmadık mı?
[77.26] Dirilere ve
ölülere .
[77.27] Yeryüzünde
haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik..
[77.28] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.29] (İnkârcılara
o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru
gidin!
[77.30] Üç kola
ayrılmış,bir gölgeğe gidin.
[77.31] Ki ne
gölgelendiren ne de alevden koruyandır.
[77.32] O, saray gibi kocaman
kıvılcım saçar.
[77.33] Her bir
kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.
[77.34] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.35] Bu, (kâfirlerin)
konuşamayacağı bir gündür.
[77.36] Onlara izin de
verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.
[77.37] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.38] (O zaman
şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden
öncekileri bir araya getirdik.
[77.39] (Azaptan
kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!
[77.40] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.41] Şüphesiz (o gün)
takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında,
[77.42] Canlarının
çektiği çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.
[77.43] (Kendilerine:)
"İşlediklerinizin karşılığı olarak
şimdi âfiyetle yeyin için" (denir).
[77.44] İşte, biz
iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
[77.45] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.46] (Ey inkârcılar!)
Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler
suçlusunuz!
[77.47] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.48] Onlar, kendilerine:
"Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit
eğilmezler:
[77.49] O gün, (hakikatleri)
yalan sayanların vay haline!
[77.50] Onlar artık
bundan (Kuran dan) sonra hangi söze inanacaklar?