Bakara Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[2.1]
Elif. Lâm. Mîm.
[2.2]
O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve
arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
[2.3]
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz
mallardan Allah yolunda harcarlar.
[2.4] Yine onlar,
[2.5] İşte onlar,
Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak
onlardır.
[2.6] Gerçek şu ki,
kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir;
iman etmezler.
[2.7] Allah onların
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların
gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve
ahirette) büyük bir azap vardır.
[2.8] İnsanlardan
bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde
"Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler.
[2.9] Onlar (kendi
akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki
onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında
değillerdir.
[2.10] Onların
kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların
hastalığını çoğaltmıştır.
Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap
vardır.
[2.11] Onlara: Yeryüzünde
fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah
edicileriz" derler.
[2.12] Şunu bilin ki,
onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.
[2.13] Onlara:
İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği
vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin)
iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir,
fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).
[2.14] (Bu münafıklar)
müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman
ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile
başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz
onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.
[2.15] Gerçekte, Allah
onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara
fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş
dolaşırlar.
[2.16] İşte onlar,
hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak
onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de
doğru yola girememişlerdir.
[2.17] Onların
(münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan
kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını
aydınlattığı anda Allah, hemen onların
aydınlığını giderir ve onları karanlıklar
içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.
[2.18] Onlar
sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri
dönemezler.
[2.19] Yahut (onların
durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun
karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a
tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar
yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla
parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri
çepeçevre kuşatmıştır.
[2.20] (O esnada)
şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar,
onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler,
karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar.
Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır,
gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.
[2.21] Ey insanlar! Sizi ve
sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece
korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış)
olursunuz.
[2.22] O Rab ki, yeri sizin
için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı.
Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli
ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk
koşmayın.
[2.23]
[2.24] Bunu yapamazsanız
-ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş
olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş
kâfirler için hazırlanmıştır.
[2.25] İman edip iyi
davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler
olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık
olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler.
Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer
olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de
vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.
[2.26] Şüphesiz Allah
(hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir
varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere
gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek
olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle
ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır,
birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği
misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar
birer imtihandır).
[2.27] Onlar öyle
(fâsıklar) ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden
dönerler. Allah'ın ziyaret edilip hal ve hatırının
sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve
yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten
zarara uğrayanlardır.
[2.28] Ey kâfirler! Siz
ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı
nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek
ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.
[2.29] O, yerde ne varsa
hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya
yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her
şeyi hakkıyla bilendir.
[2.30] Hatırla ki Rabbin
meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler
hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat
çıkaracak, orada
[2.31] Allah Adem'e bütün
isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip:
[2.32] Melekler: Yâ Rab! Seni
noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden
başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak
sensin, dediler.
[2.33] (Bunun üzerine: ) Ey
Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem
onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve
arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da
öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim,
dememiş miydim? dedi.
[2.34] Hani biz meleklere (ve
cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde
ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
[2.35] Biz: Ey Âdem!
Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla
istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu
ağaca yaklaşmayın.
[2.36] Şeytan
onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve
içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun
üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz,
sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak
vardır, dedik.
[2.37] Bu durum devam ederken
Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti.
Çünkü Allah tevbeleri
[2.38] Dedik ki: Hepiniz
cennetten inin!
[2.39] İnkâr edip âyetlerimizi
yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.
[2.40] Ey
İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi
hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de
size vâdettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.
[2.41] Elinizdekini
(Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime
(Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın!
Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız
benden (benim azabımdan) korkun.
[2.42] Bilerek hakkı
bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
[2.43] Namazı tam
kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû
edin.
[2.44] (Ey bilginler!) Sizler
Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz)
halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?
Aklınızı kullanmıyor musunuz?
[2.45] Sabır ve namaz
ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz),
Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve
ağır gelen bir görevdir.
[2.46] Onlar, kesinlikle
Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini
düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir.
[2.47] Ey
İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir
zamanlar) cümle âleme üstün kıldığımı
hatırlayın.
[2.48] Öyle bir günden
korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede
bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat
[2.49] Hatırlayın
ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size
azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek
çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için)
kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı.
Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan
vardı.
[2.50] Bir zamanlar biz sizin
için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un
taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.
[2.51] Musa'ya kırk gece
(vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek
buzağıyı (tanrı) edindiniz.
[2.52] O
davranışlarınızdan sonra (akıllanıp)
şükredersiniz diye sizi affettik.
[2.53] Doğru yolu
bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile bâtılı
ayıran hükümleri verdik.
[2.54] Musa kavmine
demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı
(tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için
Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü
duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız
Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir.
Böylece Allah tevbenizi
[2.55] Bir zamanlar: Ey Musa!
Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla
[2.56] Sonra ölümünüzün
ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.
[2.57] Ve sizi bulutla
gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın
gönderdik ve "Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz"
(dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük
ediyorlardı.
[2.58]
(İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan
dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek
girin, (girerken) "Hıtta!" (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin
hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi
davrananlara (karşılığını) fazlasıyla
vereceğiz, demiştik.
[2.59] Fakat zalimler,
kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler.
Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin
üzerine gökten acı bir azap indirdik.
[2.60] Musa (çölde)
kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur!
demiştik. Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı.
Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah'ın
rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin,
dedik.
[2.61] Hani siz (verilen
nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim
için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden,
hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden,
soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi
daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre
inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu
hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk
damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu
musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra
devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle
geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve
taşkınlıkları sebebiyledir.
[2.62] Şüphesiz iman
edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve
ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri
katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur.
Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
[2.63] Sizden sağlam bir
söz almış, Tûr dağının altında, size
verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima
hatırlayın, umulur ki, korunursunuz (demiştik de);
[2.64] Ondan sonra
sözünüzden dönmüştünüz.
[2.65] İçinizden
cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine:
Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette
bilmektesiniz.
[2.66] Biz bunu
(maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve
sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt
vesilesi kıldık.
[2.67] Musa, kavmine: Allah
bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay
mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a
sığınırım, demişti.
[2.68] "Bizim
adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu
açıklasın" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O, ne
yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek." Size
emredileni hemen yapın, dedi.
[2.69] Bu defa: Bizim için
Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O diyor
ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir
inektir" dedi.
[2.70] "(Ey Musa!) Bizim
için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu
bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi
anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz"
dediler. c
[2.71] (Musa) dedi ki: Allah
şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer
sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç
alacası bulunmayan bir inektir. "İşte şimdi
gerçeği anlattın" dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler,
ama az kalsın kesmeyeceklerdi.
[2.72] Hani siz bir adam
öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle
atışmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte
olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.
[2.73] "Haydi,
şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla
vurun" dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz
diye size âyetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir.
[2.74] (Ne var ki) bunlardan
sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz
taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan
öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar
da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da
Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta
olduklarınızdan gafil değildir.
[2.75] Şimdi (ey
müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa
ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice
anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.
[2.76] (Münafıklar)
inananlarla karşılaştıklarında "İman
ettik" derler. Birbirleriyle başbaşa kaldıkları vakit
ise: Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri),
Rabbiniz katında sizin aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara
anlatıyorsunuz; bunları düşünemiyor musunuz? derler.
[2.77] Onlar bilmezler mi ki,
gizlediklerini de açıkça yaptıklarını da Allah bilmektedir.
[2.78] İçlerinde bir
takım ümmîler vardır ki, Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler.
Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde
bulunuyorlar.
[2.79] Elleriyle (bir) Kitap
yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak
için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun!
Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve
kazandıklarından ötürü vay haline onların!
[2.80]
İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize
ateş dokunmayacaktır, dediler. De ki (onlara): Siz Allah
katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden
caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi
söylüyorsunuz?
[2.81] Hayır! Kim bir kötülük
eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o
kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.
[2.82] İman edip
yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada
devamlı kalırlar.
[2.83] Vaktiyle biz,
İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz,
ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye
söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin,
namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik.
Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.
[2.84] (Ey
İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını
dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan
çıkarmayacağınıza dair sizden söz
almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları
[2.85] Bu misakı
[2.86] İşte onlar,
ahirete karşılık dünya hayatını satın alan
kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine
yardım edilecektir.
[2.87] Andolsun biz Musa'ya
Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem
oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile
destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı
şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük
tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını
yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.
[2.88] (Yahudiler
peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir" dediler.
Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etmiştir.
O yüzden çok az inanırlar.
[2.89] Daha önce
kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki
(Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip
öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr
ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle
inkârcılaradır.
[2.90] Allah'ın
kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini
kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini
(Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir
şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar.
Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
[2.91] Kendilerine:
Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene
(Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkâr
ederler. Halbuki o Kur'an kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey Muhammed!)
Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce
Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.
[2.92] Andolsun Musa size
apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler
olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.
[2.93] Hatırlayın
ki, Tûr dağının altında sizden söz almış:
Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın,
demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler.
İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu.
De ki:
[2.94] (Ey Muhammed, onlara:)
Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında
diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu
iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım),
de.
[2.95] Onlar, kendi elleriyle
önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları)
sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi
bilir.
[2.96] Yemin olsun ki, sen
onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü
olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene
yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan
uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını
eksiksiz görür.
[2.97] De ki: Cebrail'e kim
düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı
senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları
doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o
indirmiştir.
[2.98] Kim, Allah'a,
meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin
ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
[2.99] Andolsun ki
[2.100] Ne zaman onlar bir
antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu bozmadı
mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
[2.101] Allah tarafından
kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i
kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş
gibi onu arkalarına atıp terkettiler.
[2.102] Süleyman'ın
hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup
söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir
olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri
ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni
öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan
için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir
olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi.
Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri
öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç
kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar
vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp
para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi
bilmektedirler. Karşılığında kendilerini
sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu
anlasalardı!
[2.103]
[2.104] Ey iman edenler!
"Râinâ" demeyin, "unzurnâ" deyin. (Söylenenleri)
dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır.
[2.105] (Ey müminler!) Ehl-i
Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır
indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah
büyük lütuf sahibidir.
[2.106] Biz, bir âyetin
hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek)
mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her
şeye kadirdir.
[2.107] (Yine) bilmez misin,
göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca
Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir
yardımcı vardır.
[2.108] Yoksa siz de (ey
müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize sorular
sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse,
şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur.
[2.109] Ehl-i kitaptan
çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf
içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan
vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar
hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip
bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
[2.110] Namazı
kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için
yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında
bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızı noksansız görür.
[2.111] (Ehl-i kitap:)
Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek,
dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara:
[2.112] Bilâkis, kim muhsin
olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse)
onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku
vardır, ne de üzüntü çekerler.
[2.113] Hepsi de kitabı
(Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler:
Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler.
Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler.
Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı
onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa
düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü
verecektir.
[2.114] Allah'ın
mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve
onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri
gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada
rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
[2.115] Doğu da Allah'ındır
batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı)
oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O
her şeyi bilendir.
[2.116] "Allah çocuk
edindi" dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde
olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.
[2.117] (O), göklerin ve
yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi
dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.
[2.118] Bilmeyenler dediler
ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli
değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı
onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları)
nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri
apaçık gösterdik.
[2.119] Doğrusu biz seni
Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen
cehenmemliklerden sorumlu değilsin.
[2.120] Dinlerine
uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı
olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.
[2.121] Kendilerine kitap
verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını
gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Onu inkâr
edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.
[2.122] Ey
İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir
zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu
hatırlayın.
[2.123] Ve bir günden
sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir
şey ödeyemez, kimseden fidye
[2.124] Bir zamanlar Rabbi
İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları
tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım,
demişti. "Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah:
Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.
[2.125] Biz, Beyt'i (Kâbe'yi)
insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de
İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz
kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar,
rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.
[2.126] İbrahim de
demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından
Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah
buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu
cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir
orası!
[2.127] Bir zamanlar
İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor
(şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu
[2.128] Ey Rabbimiz! Bizi
[2.129] Ey Rabbimiz! Onlara,
içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti
öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder.
Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.
[2.130] İbrahim'in
dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu
dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
[2.131] Çünkü Rabbi
ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim,
demişti.
[2.132] Bunu İbrahim de
kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah
sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak
ölünüz (dedi).
[2.133] Yoksa Ya'kub'a
ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub)
oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.
Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın
ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim
olmuşuzdur, dediler.
[2.134] Onlar bir ümmetti,
gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin
kazandıklarınız sizindir. Siz onların
yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
[2.135] (Yahudiler ve
hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki,
doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf
olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.
[2.136] "Biz, Allah'a ve
bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta
indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer
peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark
gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.
[2.137]
[2.138] Allah'ın
(verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir?
Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).
[2.139] De ki: Allah bizim de
Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle
tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim
yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size
aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
[2.140] Yoksa siz,
İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın yahudi, yahut
hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi
daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine
(bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir?
Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
[2.141] Onlar bir ümmetti;
gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin
kazandıklarınız da size aittir. Siz onların
yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
[2.142] İnsanlardan bir
kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden
onları çeviren nedir? diyecekler. De ki: Doğu da batı da
Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir.
[2.143] İşte
böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de
size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin
(arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi)
biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden
ayırdetmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet
verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir.
Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah
insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.
[2.144] (Ey Muhammed!) Biz
senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden
haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun
olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü
Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede
olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki,
ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler.
Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
[2.145] Yemin olsun ki
(habibim ! ) sen ehl-i kitaba her türlü âyeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar
senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine
dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine
dönmezler.
[2.146] Kendilerine kitap
verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir
gurup bile bile gerçeği gizler.
[2.147] Gerçek olan,
Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!
[2.148] Herkesin
yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz hayır
işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah
hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
[2.149] Nereden yola
çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu
emir Rabbinden
[2.150] (Evet Resûlüm ! )
Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru
çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki,
aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna,
insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın.
Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun. Böylece
size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.
[2.151] Nitekim kendi
içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden
arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi
size öğreten bir Resûl gönderdik.
[2.152] Öyle ise siz
beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin;
sakın bana nankörlük etmeyin!
[2.153] Ey iman edenler!
Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah
muhakkak sabredenlerle beraberdir.
[2.154] Allah yolunda
öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar
diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.
[2.155] Andolsun ki sizi
biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma
(fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !
[2.156] O sabredenler,
kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız
ve biz O'na döneceğiz, derler.
[2.157] İşte
Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve
doğru yolu bulanlar da onlardır.
[2.158] Şüphe yok ki,
Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı
ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah
yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah
[2.159]
İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz
hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.
[2.160] Ancak tevbe edip
durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar
başkadır. Zira ben onların tevbelerini
[2.161] (Ayetlerimizi) inkâr
etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte
Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların
üzerinedir.
[2.162] Onlar ebediyen lânet
içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de
onların yüzlerine bakılır.
[2.163]
İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur.
O, rahmândır, rahîmdir.
[2.164] Şüphesiz
göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri
peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak
denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü
haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde
her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile
gök arasında emre hazır bekleyen bulutları
yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın
varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller
vardır.
[2.165] İnsanlardan
bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk
tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman
edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha
fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman
(anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve
Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden
anlayabilselerdi.
[2.166] İşte o
zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler,
uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da)
azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup
parçalanmıştır.
[2.167] (Kötülere)
uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz
mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden
uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!
Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü
kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten
çıkamazlar.
[2.168] Ey insanlar!
Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin,
şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık
bir düşmanınızdır.
[2.169] O size ancak
kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz
şeyleri söylemenizi emreder.
[2.170] Onlara
(müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman
onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde
bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey
anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
[2.171] (Hidayet
çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın
bağırıp çağırmasını işiten
hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar,
dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.
[2.172] Ey iman edenler! Size
verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin,
[2.173] Allah size ancak
ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası
adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur
kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi
aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça
bağışlayan çokça esirgeyendir.
[2.174] Allah'ın
indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin vasıflarını)
gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte
onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten
başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle
konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için
can yakıcı bir azap vardır.
[2.175] Onlar doğru yol
karşılığında sapıklığı,
mağfirete bedel olarak da azabı satın almış
kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar
dayanıklıdırlar!
[2.176] O azabın sebebi,
Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna
rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa
düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine
düşmüşlerdir.
[2.177] İyilik,
yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir.
Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret
gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın
rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara,
yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan
harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı
zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve
savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu
vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak
onlardır!
[2.178] Ey iman edenler!
Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı.
Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak
her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından
bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete
uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir.
Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan
sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.
[2.179] Ey akıl
sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç
işlemekten sakınırsınız.
[2.180] Birinize ölüm
geldiği zaman,
[2.181] Her kim bunu
işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse,
günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her
şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir.
[2.182] Her kim, vasiyet
edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden endişe eder
de (alâkalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur.
Şüphesiz Allah çok bağışlayan hem de esirgeyendir.
[2.183] Ey iman edenler! Oruç
sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki korunursunuz.
[2.184] Sayılı
günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim
hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer
günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu
kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç
tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla
beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha
iyidir.
[2.185] Ramazan ayı,
insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden
ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği
aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda
oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler
sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için
kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı
tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine
karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.
[2.186] Kullarım
[2.187] Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı.
Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin
kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi
[2.188]
Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin.
Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir
kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere
(idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.
[2.189]
[2.190] Size karşı
savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın
aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları
sevmez.
[2.191] Onları (size
karşı savaşanları) yakaladığınız yerde
öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları
çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i
Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla
savaşmayın.
[2.192]
[2.193] Fitne tamamen yok
edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla
savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına
düşmanlık ve saldırı yoktur.
[2.194] Haram ay haram aya
karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar)
karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de
ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki
Allah müttakîlerle beraberdir.
[2.195] Allah yolunda
harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü
hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.
[2.196] Haccı ve umreyi
Allah için tam yapın.
[2.197] Hac, bilinen
aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse),
hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan
davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır
işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin.
Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey
akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.
[2.198] (Hac mevsiminde
ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda
size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde
Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği
şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış
gidenlerden idiniz.
[2.199] Sonra insanların
(sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan
mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
[2.200] Hac ibadetlerinizi
bitirince, babalarınızı andığınız gibi,
hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın.
İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler.
Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
[2.201] Onlardan bir
kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik
ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
[2.202] İşte onlar
için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz)
Allah'ın hesabı çok süratlidir.
[2.203] Sayılı
günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı
anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek
isterse, ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan
korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.
[2.204] İnsanlardan
öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri
senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi
olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların
en yamanıdır.
[2.205] O, dönüp gitti
mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı
fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için
çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.
[2.206] Böylesine
"Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha
sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!
[2.207] İnsanlardan
öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için
kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına
şefkatlidir.
[2.208] Ey iman edenler! Hep
birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden
gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.
[2.209] Size (Kur'an ve
Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra,
[2.210] Onlar, ille de
buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi
beklerler Halbuki iş bitirilmiştir. (Allah nizamı artık
değişmez.) Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.
[2.211]
İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler
verdik. Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini
(âyetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı
şiddetlidir.
[2.212] Kâfir olanlar için
dünya hayatı câzip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler
ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkârdan sakınanlar kıyamet
gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık
verir.
[2.213] İnsanlar bir tek
ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri
gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa
düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu
gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap
verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki
kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa
düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa
düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini
doğru yola iletir.
[2.214] (Ey müminler! ) Yoksa
siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve
sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle
sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki
müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki
Allah'ın yardımı yakındır.
[2.215]
[2.216] Hoşunuza
gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için
daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür.
Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de
mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
[2.217]
[2.218] İman edenler ve
hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın
rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.
[2.219]
[2.220] Dünya ve ahiret
hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona
göre hareket edin).
[2.221] İman etmedikçe
putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir
kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman
etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin.
Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir
köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme
çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve
mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye
âyetlerini insanlara açıklar.
[2.222]
[2.223]
Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza
nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun
davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz
ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!
[2.224] Yeminlerinizden
dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan
sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel
kılmayın. Allah işitir ve bilir.
[2.225] Allah sizi
kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Lâkin kasıtlı
yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar.
Allah gafûrdur, halîmdir.
[2.226] Kadınlarına
yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler.
[2.227]
[2.228]
Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden)
üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler.
[2.229] Boşama iki
defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle
salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma
esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve
kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik
haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey
müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın
sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden
kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde
her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu
sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim
Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar
zalimlerdir.
[2.230]
[2.231] Kadınları
boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini
bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın.
Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikâh
altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük
etmiş olur. Allah'ın âyetlerini eğlenceye almayın.
Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidayeti), size
öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti
hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi
bilir.
[2.232] Kadınları
boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini
bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları
takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel
olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan
kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız
kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
[2.233] Emzirmeyi tamamlatmak
isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.
Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına
aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne,
çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara
uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) vâris
üzerine de gerekir.
[2.234] Sizden
ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi
başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme
müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları
meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta
olduklarınızı bilir.
[2.235] (İddet
beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü
kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda
size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lâkin,
meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice
buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh
kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri
bilir. Bu sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah
gafûrdur, halîmdir.
[2.236] Nikâhtan sonra henüz
dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları
boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara
müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre,
fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir müt'a vermek iyiler için
bir borçtur.
[2.237] Kendilerine mehir
tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden
boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların
hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh
bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna,
affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik
ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta
olduklarınızı hakkıyla görür.
[2.238] Namazlara ve orta
namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz
kılın.
[2.239]
[2.240] Sizden ölüp de
(dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden
çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan
faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler.
[2.241]
Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde
(kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah
korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.
[2.242] Allah size işte
böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp hakikati
anlayasınız.
[2.243] Binlerce
oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından
çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!"
dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara
karşı lütufkârdır. Lâkin insanların çoğu
şükretmez.
[2.244] Allah yolunda
savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
[2.245] Verdiğinin kat
kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç
(isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren
de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.
[2.246] Musa'dan sonra, Benî
İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine
gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki
(onun komutasında) Allah yolunda savaşalım"
demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da
savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan
çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış
olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?" dediler.
Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri
dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.
[2.247] Peygamberleri onlara:
Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi dedi. Bunun üzerine:
Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine
servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize
nasıl hükümdar olur? dediler. "Allah sizin üzerinize onu seçti,
ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir.
Allah her şeyi ihata
[2.248] Peygamberleri onlara:
Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir.
Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size
bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının
bıraktıklarından bir kalıntı vardır.
[2.249] Tâlût askerlerle
beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir
ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir
avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek
azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce
ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine
karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna
varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın
izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle
beraberdir, dediler.
[2.250] Câlût ve askerleriyle
savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır
yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme
karşı bize yardım et, dediler.
[2.251] Sonunda Allah'ın
izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona
(Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona
öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir
kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması
olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün
insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
[2.252] İşte bunlar
Allah'ın âyetleridir. Biz onları
[2.253] O peygamberlerin bir
kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan
bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece
derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler
verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden
sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle
savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi
iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı;
lâkin Allah dilediğini yapar.
[2.254] Ey iman edenler!
Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma
bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz
rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler
elbette zalimlerdir.
[2.255] Allah, O'ndan
başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne
de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan
O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının
yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir
şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar
O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü
gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek
kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.
[2.256] Dinde zorlama yoktur.
Artık doğrulukla eğrilik birbirinden
ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a
inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.
Allah işitir ve bilir.
[2.257] Allah,
inananların dostudur, onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince,
onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan
alıp karanlığa götürür. İşte bunlar
cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.
[2.258] Allah kendisine mülk
(hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi
hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u)
görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve
öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim,
demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi
sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp
kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.
[2.259] Yahut görmedin
mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine
çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı;
"Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!"
dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra
tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az"
dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine
bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni
insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra
tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl
düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince
anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye
kadirdir, dedi.
[2.260] İbrahim Rabbine:
Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster,
demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim:
Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek
istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş
yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın
başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine
çağır; koşarak
[2.261] Allah yolunda
mallarını harcayanların örneği, yedi başak
bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah
dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu
geniştir, O herşeyi bilir.
[2.262] Mallarını
Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin
gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has
mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de
çekmeyeceklerdir.
[2.263] Güzel söz ve
bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir.
Allah zengindir, acelesi de yoktur.
[2.264] Ey iman edenler!
Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını
gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek
suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı
boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak
bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de
onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar
kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri
doğru yola iletmez.
[2.265] Allah'ın
rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek
için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş
güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da
iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti
düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı
görmektedir.
[2.266] Sizden biriniz arzu
eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan
ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi
olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık
gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet
ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte
düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar.
[2.267] Ey iman edenler!
Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak
yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size
verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü
[2.268] Şeytan sizi
fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size
katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah herşeyi ihata
[2.269] Allah hikmeti
dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır
verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret
alırlar.
[2.270]
Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız
her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiç yardımcı
yoktur.
[2.271]
[2.272] (Ya Muhammed!)
Onları doğru yola iletmek
[2.273]
(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna
adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler
için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin
zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü
onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her
hayrı muhakkak Allah bilir.
[2.274] Mallarını
gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların
mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de
çekmezler.
[2.275] Faiz yiyenler
(kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet
nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların
"Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri
yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram
kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt
gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık
onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse,
işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.
[2.276] Allah faizi tüketir
(Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise
bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar
[2.277] İman edip iyi
işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların
mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar
üzüntü de çekmezler.
[2.278] Ey iman edenler!
Allah'tan korkun.
[2.279] Şayet (faiz
hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü
tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan
haberiniz olsun.
[2.280]
[2.281] Allah'a
döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz
verileceği ve kimsenin haksızlığa
uğratılmayacağı bir günden sakının.
[2.282] Ey iman edenler!
Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız
vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir
kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın;
(her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse
(borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik
yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya
kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle
yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun.
[2.283] Yolculukta olur da,
yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık)
alınmış bir rehin de yeterlidir. Birbirinize bir emanet
bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine
versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah'tan korksun. Şahitliği
bildiklerinizi gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi
günahkârdır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
[2.284] Göklerde ve
yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa
vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir,
sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her
şeye kadirdir.
[2.285] Peygamber, Rabbi
tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her
biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler.
"Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım
yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına
sığındık! Dönüş sanadır" dediler.
[2.286] Allah her
şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.
Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı
(şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi
sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de
ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği
işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı!
Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize
yardım et!