Part 1
Fâtiha Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[1.1] (Bismillâhirrahmânirrahîm) Rahmân ve rahîm
olan Allah'ın adıyla.
[1.2] Hamd (övme ve övülme), âlemlerin
Rabbi Allah'a mahsustur.
[1.3] O, rahmândır ve rahîmdir.
[1.4] Ceza gününün mâlikidir.
[1.5] Rabbimiz!) Ancak
[1.6]
Bize doğru yolu göster.
[1.7]
Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu;gazaba
uğramışların ve sapmışların yolunu
değil!
Bakara Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[2.1] Elif. Lâm. Mîm.
[2.2]
O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar
ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
[2.3]
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz
mallardan Allah yolunda harcarlar.
[2.4]
Yine onlar,
[2.5]
İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve
kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
[2.6]
Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da
onlar için birdir; iman etmezler.
[2.7]
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.
Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar
için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.
[2.8]
İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları
halde "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler.
[2.9]
Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri
aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun
farkında değillerdir.
[2.10]
Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların
hastalığını çoğaltmıştır.
Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap
vardır.
[2.11]
Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz
ancak ıslah edicileriz" derler.
[2.12]
Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.
[2.13]
Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin,
denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak
kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki,
sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).
[2.14]
(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit
"(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran)
şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz
sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.
[2.15]
Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında
onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş
dolaşırlar.
[2.16]
İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın
alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış
ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.
[2.17]
Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir
ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını
aydınlattığı anda Allah, hemen onların
aydınlığını giderir ve onları karanlıklar
içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.
[2.18]
Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri
dönemezler.
[2.19]
Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan,
içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar
bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O
münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla
parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri
çepeçevre kuşatmıştır.
[2.20]
(O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış
gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık
yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde
kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını
sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her
şeye kadirdir.
[2.21]
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz.
Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi
kurtarmış) olursunuz.
[2.22]
O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir
tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye
(yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile
Allah'a şirk koşmayın.
[2.23]
[2.24]
Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız-
yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden
sakının. Çünkü o ateş kâfirler için
hazırlanmıştır.
[2.25]
İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar
akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine
rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize
verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı
yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette
tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî
kalıcılardır.
[2.26]
Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da
ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman
etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve
gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal
vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır,
birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği
misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar
birer imtihandır).
[2.27]
Onlar öyle (fâsıklar) ki, kesin söz verdikten sonra
sözlerinden dönerler. Allah'ın ziyaret edilip hal ve
hatırının sorulmasını istediği kimseleri
ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.
İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.
[2.28]
Ey kâfirler! Siz ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren)
Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar
sizi diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.
[2.29]
O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir
şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi
(tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.
[2.30]
Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis
edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada
[2.31]
Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce
meleklere arzedip:
[2.32]
Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize
öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm
ve hakîm olan ancak sensin, dediler.
[2.33]
(Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat,
dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak
semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim.
Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da
bilirim, dememiş miydim? dedi.
[2.34]
Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik.
İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı,
böylece kâfirlerden oldu.
[2.35]
Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada
kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin;
sadece şu ağaca yaklaşmayın.
[2.36]
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz
ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı.
Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak
ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak
vardır, dedik.
[2.37]
Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve
derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri
[2.38]
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin!
[2.39]
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir,
onlar orada ebedî kalırlar.
[2.40]
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi
hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de
size vâdettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.
[2.41]
Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak
indirdiğime (Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki
olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile
satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.
[2.42]
Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı
gizlemeyin.
[2.43]
Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû
edenlerle beraber rükû edin.
[2.44]
(Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri
bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?
Aklınızı kullanmıyor musunuz?
[2.45]
Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o
(sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler
dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.
[2.46]
Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O'na
döneceklerini düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir.
[2.47]
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir
zamanlar) cümle âleme üstün kıldığımı
hatırlayın.
[2.48]
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için
herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe)
şefaat
[2.49]
Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık.
Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni
doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için)
kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı.
Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan
vardı.
[2.50]
Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un
taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.
[2.51]
Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra
haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.
[2.52]
O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp)
şükredersiniz diye sizi affettik.
[2.53]
Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile
bâtılı ayıran hükümleri verdik.
[2.54]
Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz,
buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz.
Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü
duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız
Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir.
Böylece Allah tevbenizi
[2.55]
Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla
[2.56]
Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.
[2.57]
Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve
bıldırcın gönderdik ve "Verdiğimiz güzel
nimetlerden yeyiniz" (dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine
kötülük ediyorlardı.
[2.58]
(İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan
dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek
girin, (girerken) "Hıtta!" (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin
hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi
davrananlara (karşılığını) fazlasıyla
vereceğiz, demiştik.
[2.59]
Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle
değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları
kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap
indirdik.
[2.60]
Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle
taşa vur! demiştik. Derhal (taştan) oniki kaynak
fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı
bildi. (Onlara:) Allah'ın rızkından yeyin, için, sakın
yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik.
[2.61]
Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle
yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden;
sebzesinden, hıyarından, sarımsağından,
mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa
ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O
halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi.
İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve
yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar.
Bu musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra
devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle
geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve
taşkınlıkları sebebiyledir.
[2.62]
Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve
sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel
işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için
herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
[2.63]
Sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağının
altında, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima
hatırlayın, umulur ki, korunursunuz (demiştik de);
[2.64]
Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz.
[2.65]
İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine:
Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette
bilmektesiniz.
[2.66]
Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat
görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir
öğüt vesilesi kıldık.
[2.67]
Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti
de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan
Allah'a sığınırım, demişti.
[2.68]
"Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu
açıklasın" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O, ne
yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek." Size
emredileni hemen yapın, dedi.
[2.69]
Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın,
dediler. "O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların
içini açan bir inektir" dedi.
[2.70]
"(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir
sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir
inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma
yolunu buluruz" dediler. c
[2.71]
(Musa) dedi ki: Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk
altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan
(salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. "İşte
şimdi gerçeği anlattın" dediler ve bunun üzerine (onu
bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.
[2.72]
Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle
atışmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte
olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.
[2.73]
"Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir
parçasıyla vurun" dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve
düşünesiniz diye size âyetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini)
gösterir.
[2.74]
(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı.
Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır.
Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar.
Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır.
Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan
aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan
gafil değildir.
[2.75]
Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı
umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını
işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.
[2.76]
(Münafıklar) inananlarla karşılaştıklarında
"İman ettik" derler. Birbirleriyle başbaşa
kaldıkları vakit ise: Allah'ın size açtıklarını
(Tevrat'taki bilgileri), Rabbiniz katında sizin aleyhinize hüccet
getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz; bunları düşünemiyor
musunuz? derler.
[2.77]
Onlar bilmezler mi ki, gizlediklerini de açıkça
yaptıklarını da Allah bilmektedir.
[2.78]
İçlerinde bir takım ümmîler vardır ki, Kitab'ı
(Tevrat'ı) bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir.
Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar.
[2.79]
Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel
karşılığında satmak için "Bu Allah
katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle
yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve
kazandıklarından ötürü vay haline onların!
[2.80]
İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize
ateş dokunmayacaktır, dediler. De ki (onlara): Siz Allah
katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden
caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi
söylüyorsunuz?
[2.81]
Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre
kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada
devamlı kalırlar.
[2.82]
İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler.
Onlar orada devamlı kalırlar.
[2.83]
Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk
edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik
edeceksiniz diye söz almış ve "İnsanlara güzel
söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin"
diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek
dönüp gittiniz.
[2.84]
(Ey İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını
dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan
çıkarmayacağınıza dair sizden söz
almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları
[2.85]
Bu misakı
[2.86]
İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını
satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de
kendilerine yardım edilecektir.
[2.87]
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler
gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu,
Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün
arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona
karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir
kısmını yalanladınız, bir kısmını da
öldürdünüz.
[2.88]
(Yahudiler peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir"
dediler. Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet
etmiştir. O yüzden çok az inanırlar.
[2.89]
Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah
katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de
(Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına
dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle
inkârcılaradır.
[2.90]
Allah'ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini
kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini
(Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir
şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar.
Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
[2.91]
Kendilerine: Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece
bize indirilene (Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan
başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur'an kendi ellerinde
bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak
kitaptır. (Ey Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor
idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden
öldürüyordunuz? deyiver.
[2.92]
Andolsun Musa size apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun
ardından, zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.
[2.93]
Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden
söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun,
söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve
isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı
sevgisi dolduruldu. De ki:
[2.94]
(Ey Muhammed, onlara:) Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu
Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse
ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin
(bakalım), de.
[2.95]
Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve
isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir.
Allah zalimleri iyi bilir.
[2.96]
Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların
en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin
sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan
uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını
eksiksiz görür.
[2.97]
De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın
izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen
kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o
indirmiştir.
[2.98]
Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman
olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
[2.99]
Andolsun ki
[2.100]
Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup
onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
[2.101]
Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir
elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını
bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.
[2.102]
Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar,
şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki
Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular.
Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe
indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz
ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da
kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini)
öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca
arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa
büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar,
kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri
satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi
olmadığını çok iyi bilmektedirler.
Karşılığında kendilerini sattıkları şey
ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!
[2.103]
[2.104]
Ey iman edenler! "Râinâ" demeyin, "unzurnâ" deyin.
(Söylenenleri) dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır.
[2.105]
(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir
hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine
verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
[2.106]
Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak
(ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki
Allah her şeye kadirdir.
[2.107]
(Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve
hükümranlığı yalnızca Allah'ındır? Sizin için
Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
[2.108]
Yoksa siz de (ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi
peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre
değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur.
[2.109]
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra,
sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi
imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz,
Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip
bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
[2.110]
Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için
yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız.
Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız
görür.
[2.111]
(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete
giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara:
[2.112]
Bilâkis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a
hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır.
Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.
[2.113]
Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde
Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler.
Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler.
Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı
onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa
düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü
verecektir.
[2.114]
Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel
olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri
gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada
rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
[2.115]
Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz
Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın
rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.
[2.116]
"Allah çocuk edindi" dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir.
Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun
eğmiştir.
[2.117]
(O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir
şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.
[2.118]
Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet
(mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte
tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri
(akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek
isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik.
[2.119]
Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik. Sen cehenmemliklerden sorumlu değilsin.
[2.120]
Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden
razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın
yoludur.
[2.121]
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu,
hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler.
Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar
onlardır.
[2.122]
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir
zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu
hatırlayın.
[2.123]
Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası
namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye
[2.124]
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle
sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni
insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da
(önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar
için söz vermem) buyurdu.
[2.125]
Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer
kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin
(orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler,
ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye
emretmiştik.
[2.126]
İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir
yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli
meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre
faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne
kötü varılacak yerdir orası!
[2.127]
Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın
temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden
bunu
[2.128]
Ey Rabbimiz! Bizi
[2.129]
Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara
kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber
gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan
yalnız sensin.
[2.130]
İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir?
Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de
iyilerdendir.
[2.131]
Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun
eğdim, demişti.
[2.132]
Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da:
Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O
halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).
[2.133]
Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman
(Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?
demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve
İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak
O'na teslim olmuşuzdur, dediler.
[2.134]
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları
kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların
yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
[2.135]
(Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan
olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz,
hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden
değildi.
[2.136]
"Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak,
Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri
tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri
arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim
olduk" deyin.
[2.137]
[2.138]
Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi
kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).
[2.139]
De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun
hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim
yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size
aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
[2.140]
Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın
yahudi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?
De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından
kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim
olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
[2.141]
Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları
kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
Part 2
[2.142]
İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte
oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler. De ki:
Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru
yola iletir.
[2.143]
İşte böylece sizin insanlığa şahitler
olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir
millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda)
yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı,
ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble
yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden
başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin
imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara
karşı şefkatli ve merhametlidir.
[2.144]
(Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte
olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz.
İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye
döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey
müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa
çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek
olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından
habersiz değildir.
[2.145]
Yemin olsun ki (habibim ! ) sen ehl-i kitaba her türlü âyeti (mucizeyi)
getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların
kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin
kıblesine dönmezler.
[2.146]
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna
rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler.
[2.147]
Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!
[2.148]
Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz
hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun
sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye
kadirdir.
[2.149]
Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram
tarafına çevir. Bu emir Rabbinden
[2.150]
(Evet Resûlüm ! ) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i
Haram'a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin
ki, aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar)
müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili
bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun.
Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu
bulasınız.
[2.151]
Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden
arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi
size öğreten bir Resûl gönderdik.
[2.152]
Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana
şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!
[2.153]
Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin.
Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.
[2.154]
Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis
onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.
[2.155]
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden
biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !
[2.156]
O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın
kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.
[2.157]
İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep
onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
[2.158]
Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu
nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre
yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim
gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah
[2.159]
İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık
gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün
lânet ediciler lânet eder.
[2.160]
Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça
ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini
[2.161]
(Ayetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince,
işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların
üzerinedir.
[2.162]
Onlar ebediyen lânet içinde kalırlar. Artık ne azapları
hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.
[2.163]
İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur.
O, rahmândır, rahîmdir.
[2.164]
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile
gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle
yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip
de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda,
yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve
yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları
yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın
varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller
vardır.
[2.165]
İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a
denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.
İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha
fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman
(anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve
Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden
anlayabilselerdi.
[2.166]
İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup
arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve
(o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet
aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.
[2.167]
(Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya
geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden
uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!
Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü
kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten
çıkamazlar.
[2.168]
Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından
yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin
açık bir düşmanınızdır.
[2.169]
O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında
bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
[2.170]
Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği
zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde
bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey
anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
[2.171]
(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece
çobanın bağırıp çağırmasını işiten
hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar,
dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.
[2.172]
Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz
olanlarından yeyin,
[2.173]
Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan
başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan
yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına
saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur.
Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir.
[2.174]
Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin
vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler
yok mu, işte onların yeyip de karınlarına
doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları
temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap
vardır.
[2.175]
Onlar doğru yol karşılığında
sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı
satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne
kadar dayanıklıdırlar!
[2.176]
O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş
olmasıdır. (Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta
ayrılığa düşenler, elbette derin bir
anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.
[2.177]
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz
değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki,
Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır.
(Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara,
yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere
sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı
zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve
savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu
vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!
[2.178]
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz
kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın
(öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin
velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık
(taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti)
güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve
rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem
verici bir azap vardır.
[2.179]
Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki
suç işlemekten sakınırsınız.
[2.180]
Birinize ölüm geldiği zaman,
[2.181]
Her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti
değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir.
Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir.
[2.182]
Her kim, vasiyet edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden
endişe eder de (alâkalıların) aralarını bulursa
kendisine günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayan hem
de esirgeyendir.
[2.183]
Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki korunursunuz.
[2.184]
Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı).
Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler
kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa
umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç
tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla
beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha
iyidir.
[2.185]
Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu
eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın
indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak
edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı
günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için
kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı
tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine
karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.
[2.186]
Kullarım
[2.187]
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl
kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer
elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve
tevbenizi
[2.188]
Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin.
Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir
kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere
veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.
[2.189]
[2.190]
Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş
açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah
aşırıları sevmez.
[2.191]
Onları (size karşı savaşanları)
yakaladığınız yerde öldürün. Sizi
çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne,
adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle
savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın.
[2.192]
[2.193]
Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya
kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden
başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.
[2.194]
Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler
(dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size
saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın.
Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.
[2.195]
Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye
atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah
dürüstleri sever.
[2.196]
Haccı ve umreyi Allah için tam yapın.
[2.197]
Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse
(ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak,
günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne
hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için)
azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı
takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten)
sakının.
[2.198]
(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı)
aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp
akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu
size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha
önce yanlış gidenlerden idiniz.
[2.199]
Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın.
Allah'tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
[2.200]
Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı
andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde
Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz!
Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
[2.201]
Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver,
ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
[2.202]
İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip
vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir.
[2.203]
Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir
getirerek) Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan
Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Bunlar günahtan
sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda
toplanacaksınız.
[2.204]
İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında
söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana
(samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o,
hasımların en yamanıdır.
[2.205]
O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde
ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak
için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.
[2.206]
Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini
günaha sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü
yerdir!
[2.207]
İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını
almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına
şefkatlidir.
[2.208]
Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın
şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık
düşmanınızdır.
[2.209]
Size (Kur'an ve Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra,
[2.210]
Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin
gelmesini mi beklerler Halbuki iş bitirilmiştir. (Allah nizamı
artık değişmez.) Bütün işler yalnızca Allah'a
döndürülür.
[2.211]
İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik.
Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (âyetlerini)
değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir.
[2.212]
Kâfir olanlar için dünya hayatı câzip kılındı. (Bu yüzden)
onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkârdan
sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah
dilediğine hesapsız rızık verir.
[2.213]
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı
olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında,
anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için,
onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak
kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra,
aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde
anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere,
üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah
dilediğini doğru yola iletir.
[2.214]
(Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına
gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle
sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki
müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki
Allah'ın yardımı yakındır.
[2.215]
[2.216]
Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı.
Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz
mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz
de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
[2.217]
[2.218]
İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte
bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.
[2.219]
[2.220]
Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları
düşünün ve ona göre hareket edin).
[2.221]
İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile,
putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir.
İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla)
evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden
inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler)
cehenneme çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile
cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp
anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.
[2.222]
[2.223]
Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza
nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun
davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun,
biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri
müjdele!
[2.224]
Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik
etmenize, O'ndan sakınmanıza ve insanların arasını
düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitir ve bilir.
[2.225]
Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Lâkin
kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı
sizi sorumlu tutar. Allah gafûrdur, halîmdir.
[2.226]
Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler.
[2.227]
[2.228]
Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden)
üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler.
[2.229]
Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da
güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma
esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve
kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik
haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey
müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın
sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden
kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde
her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın
koyduğu sınırlardır. Sakın onları
aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını
aşarsa işte onlar zalimlerdir.
[2.230]
[2.231]
Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme
müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle
bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için
onları nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine
kötülük etmiş olur. Allah'ın âyetlerini eğlenceye
almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği
hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve
hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her
şeyi bilir.
[2.232]
Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme
müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle
anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla
evlenmelerine engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve
ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü
tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz
bilmezsiniz.
[2.233]
Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki
tam yıl emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve
giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu
tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu
yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka
temini) vâris üzerine de gerekir.
[2.234]
Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi
başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme
müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları
meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı
bilir.
[2.235]
(İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki
düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu
içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bilir ki siz
onları anacaksınız. Lâkin, meşru sözler
söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü
vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya
kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu
sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafûrdur,
halîmdir.
[2.236]
Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden
kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu
yoktur. Bu durumda onlara müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin.
Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip
bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur.
[2.237]
Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas
etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı
onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya
nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna,
affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik
ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta
olduklarınızı hakkıyla görür.
[2.238]
Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve
bağlılık içinde namaz kılın.
[2.239]
[2.240]
Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin,
evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar
bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda
(sağlıklarında) vasiyet etsinler.
[2.241]
Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde
(kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah
korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.
[2.242]
Allah size işte böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp
hakikati anlayasınız.
[2.243]
Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı
yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara
"Ölün!" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti.
Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır. Lâkin
insanların çoğu şükretmez.
[2.244]
Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve
bilir.
[2.245]
Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a
güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren
de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.
[2.246]
Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi?
Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar
gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım"
demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da
savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan çıkarılmış,
çocuklarımızdan uzaklaştırılmış
olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?" dediler.
Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri
dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.
[2.247]
Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak
gönderdi dedi. Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha lâyık
olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş
imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler. "Allah
sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü
dilediğine verir. Allah her şeyi ihata
[2.248]
Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti,
Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o
Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun
hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı
vardır.
[2.249]
Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah
sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir.
Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi.
İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve
iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve
askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın
huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik
Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah
sabredenlerle beraberdir, dediler.
[2.250]
Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz!
Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım.
Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.
[2.251]
Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u
öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi,
dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın
insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle
savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün
insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
[2.252]
İşte bunlar Allah'ın âyetleridir. Biz onları
Part 3
[2.253] O peygamberlerin bir
kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı
ile konuşmuş, bazılarını da derece derece
yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve
onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra
gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle
savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi
iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı;
lâkin Allah dilediğini yapar.
[2.254]
Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve
kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size
verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri
inkâr edenler elbette zalimlerdir.
[2.255]
Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne
uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur.
İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O,
kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını
bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin
dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak
bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları
koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.
[2.256]
Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden
ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a
inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.
Allah işitir ve bilir.
[2.257]
Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince,
onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan
alıp karanlığa götürür. İşte bunlar
cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.
[2.258]
Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için
şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya
gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim
hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren
benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan
getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir
apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.
[2.259]
Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları
çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya
uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl
diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene
bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir
gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın.
Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır.
Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz
sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak,
onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi.
Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki,
Allah her şeye kadirdir, dedi.
[2.260]
İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana
göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi.
İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması
için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört
tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her
dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları
kendine çağır; koşarak
[2.261]
Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi
başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır.
Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu
geniştir, O herşeyi bilir.
[2.262]
Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa
kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların
Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur,
üzüntü de çekmeyeceklerdir.
[2.263]
Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen
sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.
[2.264]
Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde
malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak
ve incitmek suretiyle, yaptığınız
hayırlarınızı boşa çıkarmayın.
Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki,
sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya
haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye
sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.
[2.265]
Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki
cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra
sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki,
üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir.
Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir).
Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
[2.266]
Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu,
arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir
miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu
varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş
bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu
kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah
size âyetleri açıklar.
[2.267]
Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve
rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra
harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan
alamayacağınız kötü
[2.268]
Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah
ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah
herşeyi ihata
[2.269]
Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok
hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret
alırlar.
[2.270]
Yaptığınız her harcamayı ve
adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir.
Zalimler için hiç yardımcı yoktur.
[2.271]
[2.272]
(Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek
[2.273]
(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna
adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler
için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin
zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü
onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her
hayrı muhakkak Allah bilir.
[2.274]
Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var
ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku
yoktur, üzüntü de çekmezler.
[2.275]
Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet
nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların
"Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri
yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram
kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt
gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık
onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse,
işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.
[2.276]
Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları
ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar
[2.277]
İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya,
onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku
yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
[2.278]
Ey iman edenler! Allah'tan korkun.
[2.279]
Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve
Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan
haberiniz olsun.
[2.280]
[2.281]
Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin
eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa
uğratılmayacağı bir günden sakının.
[2.282]
Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize
borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu
aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine
öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi
olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da
yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik
yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya
kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle
yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun.
[2.283]
Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca
karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir. Birbirinize
bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse
emaneti sahibine versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah'tan korksun.
Şahitliği bildiklerinizi gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun
kalbi günahkârdır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
[2.284]
Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri
açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi
hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder.
Allah her şeye kadirdir.
[2.285]
Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de
(iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri
arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik.
Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş
sanadır" dediler.
[2.286]
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef
kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine,
yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya
düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere
yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize
gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi
bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın.
Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!
Al-i İmrân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[3.1]
Elif. Lâm. Mîm.
[3.2]
Hayy ve kayyûm olan Allah'tan başka ilâh yoktur.
[3.3]
Resûlüm!) O,
[3.4]
Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Furkan'ı
indirmiştir. Bilinmeli ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için
şiddetli bir azap vardır. Allah, suçlunun hakkından gelen mutlak
güç sahibidir.
[3.5]
Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli
kalmaz.
[3.6]
Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka
ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.
[3.7]
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri
muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de
müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu
tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler.
Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye
erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır,
derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
[3.8]
Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola
ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet
bağışla. Lütfu en bol olan sensin.
[3.9]
Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak
olan sensin. Allah asla sözünden dönmez.
[3.10]
Bilinmelidir ki inkâr edenlerin ne malları ne de evlâtları Allah
huzurunda kendilerine bir fayda sağlayacaktır. İşte onlar
cehennnemin yakıtıdır.
[3.11]
Onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin
tuttuğu yola benzer. Onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar, Allah da
kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah'ın
cezası çok şiddetlidir.
[3.12]
(Resûlüm!) İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlup
olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne
kötü bir yerdir!
[3.13]
(Bedir'de) karşı karşıya gelen şu iki gurubun halinde
sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan
bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli
gören kâfir bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile
destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır.
[3.14]
Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara,
yığın yığın biriktirilmiş altın ve
gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı
düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya
hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer,
Allah'ın katındadır.
[3.15]
Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri
için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen
kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde)
Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok
iyi görür.
[3.16]
Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim
günahlarımızı bağışla, bizi ateş
azabından koru!" diyen;
[3.17]
Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde
Allah'tan bağış dileyenler (içindir).
[3.18]
Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu
açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur.
Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve
hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur.
[3.19]
Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim
geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden
ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler
bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.
[3.20]
[3.21]
Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin
canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler
(yok mu), onlara acı bir azabı haber ver!
[3.22]
İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden
kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.
[3.23]
Resûlüm!) Kendilerine Kitap'tan bir pay verilenleri (yahudileri) görmez
misin ki, aralarında hükmetmesi için Allah'ın Kitab'ına
çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir gurup cayarak geri
dönüyor.
[3.24]
Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı
günlerde dokunacaktır, demelerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle
uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini
yanıltmıştır.
[3.25]
Fakat, onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için
topladığımız ve hiçbir haksızlığa
uğramaksızın herkese kazandığı şeyler
tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?
[3.26]
Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü
dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın.
Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü
iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
[3.27]
Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi
çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın.
Dilediğine de sayısız rızık verirsin.
[3.28]
Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu
yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak
kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır.
Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.
Dönüş yalnız Allah'adır.
[3.29]
De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah
onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye
kadirdir.
[3.30]
Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak
yaptıklarını da karşısında hazır
bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi
arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı
(gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok
şefkatlidir.
[3.31]
(Resûlüm! ) De ki:
[3.32]
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin.
[3.33]
Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip
âlemlere üstün kıldı.
[3.34]
Bunlar birbirinden gelme bir nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.
[3.35]
İmrân'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim!
Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf
[3.36]
Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben
onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem
adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve
soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.
[3.37]
Rabbi Meryem'e hüsnü
[3.38]
Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından
hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen
duayı hakkıyla işitensin, dedi.
[3.39]
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle
nida ettiler: Allah
[3.40]
Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına,
üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl
oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte
böyledir; Allah dilediğini yapar.
[3.41]
Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet
göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün,
işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok
an, sabah akşam tesbih et.
[3.42]
Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz
yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.
[3.43]
Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle
beraber sen de eğil.
[3.44]
(Resûlüm!) Bunlar, bizim
[3.45]
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah
[3.46]
O, sâlihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara
(peygamber sözleri ile) konuşacak.
[3.47]
Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl
çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir,
Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece
"Ol!" der; o da oluverir.
[3.48]
Melekler, Meryem'e hitaben İsa hakkında sözlerine devam
ettiler:) Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i
öğretecek.
[3.49]
O, İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle
diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş
sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine
Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir,
ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne
biriktirdiğinizi size haber veririm.
[3.50]
Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size
haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için
gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan
korkun, bana da itaat edin.
[3.51]
Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin.
İşte bu doğru yoldur.
[3.52]
İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana
yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun
yardımcılarıyız; Allah'a inandık, şahit ol ki
bizler müslümanlarız, cevabını verdiler.
[3.53]
(Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk.
Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik
[3.54]
Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu.
Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.
[3.55]
Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni
nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden
arındıracağım ve
[3.56]
İnkâr edenler var ya, onları dünya ve ahirette şiddetli bir
azaba çarptıracağım; onların hiç
yardımcıları da olmayacak.
[3.57]
İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, Allah
onların mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri
sevmez.
[3.58]
(Resûlüm!) Bu söylenenleri biz
[3.59]
Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu
topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.
[3.60]
Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.
[3.61]
[3.62]
Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler), doğru
haberlerdir. Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhakkak ki Allah, evet O,
mutlak güç ve hikmet sahibidir.
[3.63]
[3.64]
(Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek
olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na
hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da
kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.
[3.65]
Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki
Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez
misiniz?
[3.66]
İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi
olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi
olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz!
Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.
[3.67]
İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir
tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.
[3.68]
İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar,
şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin
dostudur.
[3.69]
Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi
saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da
farkına bile varmazlar.
[3.70]
Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin
Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz?
[3.71]
Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor
ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
[3.72]
Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş
olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin.
Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler.
[3.73]
Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın. "
(Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Yine (onlar,
kendi aralarında şöyle dediler:) "Size verilenin benzerinin
başka herhangi bir kimseye verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda
onların size karşı deliller getireceklerine de (inanmayın)."
De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.
Allah'ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.
[3.74]
Rahmetini dilediğine ayırır. Allah üstün lütuf sahibidir.
[3.75]
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan,
onu
[3.76]
Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü
yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah
sakınanları sever.
[3.77]
Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle
değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir
payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara
bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı
bir azap vardır.
[3.78]
Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız
diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları
Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından
olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar
bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
[3.79]
Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik
vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana
kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi
gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca
Rabbe hâlis kullar olunuz.
[3.80]
Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin, diye de emretmez. Siz
müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi?
[3.81]
Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra
nezdinizdekileri tasdik
[3.82]
Artık bundan sonra her kim dönerse işte onlar yoldan
çıkmışların ta kendileridir.
[3.83]
Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar
(ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı
arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.
[3.84]
De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak,
Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve
(diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik.
Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.
[3.85]
Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden
(böyle bir din) asla
[3.86]
İman etmelerinden, Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden
ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra
inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder?
Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
[3.87]
İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün
insanlığın lânetine uğramalarıdır.
[3.88]
Bu lânete ebedî gömülüp gidecekler. Onların azapları
hafifletilmez; yüzlerine de bakılmaz.
[3.89]
Ancak, bundan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok
bağışlayıcı ve merhametlidir.
[3.90]
İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra
inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla
[3.91]
Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların
hiçbirinden -fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi-
[3.92]
Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça
"iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu
hakkıyla bilir.
Part 4
[3.93] Tevrat'ın indirilmesinden önce,
İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları
dışında, yiyeceğin her türlüsü
İsrailoğullarına helâl idi. De ki:
[3.94]
Artık bundan sonra her kim Allah'a karşı yalan uydurursa,
işte bunlar, zalimlerin ta kendisidirler.
[3.95]
De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka
yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden
değildi.
[3.96]
Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar
için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.
[3.97]
Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı
vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi
haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr
ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
[3.98]
De ki: Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp
dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz?
[3.99]
De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin
Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah
yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah
yaptıklarınızdan habersiz değildir.
[3.100]
Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız
imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa
sevkederler.
[3.101]
Size Allah'ın âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda
iken nasıl inkâra saparsınız? Her kim Allah'a
bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.
[3.102]
Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak
müslümanlar olarak can verin.
[3.103]
Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı
yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini
hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O,
gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde
kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam
kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte
Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu
bulasınız.
[3.104]
Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü
meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
[3.105]
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp
ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar
için büyük bir azap vardır. I
[3.106]
Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de
karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara:
İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş
olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).
[3.107]
Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmeti içindedirler;
orada ebedî kalacaklardır.
[3.108]
İşte bunlar, Allah'ın,
[3.109]
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İşler,
dönüp dolaşıp Allah'a varır.
[3.110]
Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en
hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve
Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu,
kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat)
çoğu yoldan çıkmışlardır.
[3.111]
Onlar (ehl-i kitap) size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle
savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar.
Sonra kendilerine yardım da edilmez.
[3.112]
Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve
insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça
kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın
hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum
edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr
ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da,
onların isyan etmiş ve haddi aşmış
bulunmalarındandır.
[3.113]
Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk
vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini
okurlar.
[3.114]
Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder,
kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar.
İşte bunlar iyi insanlardandır.
[3.115]
Onların yaptıkları hiçbir hayır
karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ
sahiplerini çok iyi bilir.
[3.116]
İnkâr edenler var ya, onların malları da evlâtları da
Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır.
İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedî kalacaklardır.
[3.117]
Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların
durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden
kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar
kendilerine zulmediyorlar.
[3.118]
Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş
edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar,
hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve
düşmanlıkları ağızlarından (dökülen
sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları
(düşmanlıkları) ise daha büyüktür.
[3.119]
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde
siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız;
onlar ise, sizinle karşılaştıklarında
"İnandık" derler; kendi başlarına
kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının
uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup)
ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.
[3.120]
Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır;
başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler.
[3.121]
Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek
için ailenden ayrılmıştın. . .-Allah, hakkıyle
işiten ve bilendir.-
[3.122]
O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah
onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a
dayanıp güvensinler.
[3.123]
Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size
yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na
şükretmiş olasınız.
[3.124]
O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle
Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?
[3.125]
Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız,
onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler,
Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.
[3.126]
Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede
rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet
sahibi Allah katındandır.
[3.127]
Allah, kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya
onları perişan etsin, böylece bozulmuş bir halde dönüp
gitsinler diye, size yardım eder).
[3.128]
Ki bu işte senin yapacağın bir şey yoktur yahut (müslüman
olsunlar da) tevbelerini
[3.129]
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini
bağışlar, dilediğine azap eder. Allah, çok
bağışlayıcı ve çok merhametlidir.
[3.130]
Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin.
Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.
[3.131]
Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten
sakının!
[3.132]
Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.
[3.133]
Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış
olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!
[3.134]
O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar;
öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel
davranışta bulunanları sever.
[3.135]
Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine
zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından
dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan
başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri
kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
[3.136]
İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından
bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî
kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne
güzeldir!
[3.137]
Sizden önce nice (milletler hakkında) ilâhî kanunlar gelip
geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah'ın
âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti ne olmuş, görün!
[3.138]
Bu (Kur'an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takvâ
sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.
[3.139]
Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın.
[3.140]
[3.141]
Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak,
kâfirleri de helâk etmek ister.
[3.142]
Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya
çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?
[3.143]
Andolsun ki siz, ölümle yüzyüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz.
İşte şimdi onu karşınızda gördünüz.
[3.144]
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye
(eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse,
Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah,
şükredenleri mükâfatlandıracaktır.
[3.145]
Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı
olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre
yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine
ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz.
Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
[3.146]
Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu
halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına
gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun
eğmediler. Allah sabredenleri sever.
[3.147]
Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey
Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki
taşkınlığımızı bağışla;
ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna
karşı bizi muzaffer kıl!
[3.148]
Allah da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi,) ahiret sevabının
güzelliğini verdi. Allah, iyi davrananları sever.
[3.149]
Ey iman edenler!
[3.150]
Oysa sizin mevlânız Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.
[3.151]
Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na
ortak koşmaları sebebiyle, kâfirlerin kalplerine yakında korku
salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin
varacağı yer ne kötüdür!
[3.152]
Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken,
Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an
geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size
gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir
konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz.
Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı.
Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten)
alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah,
müminlere karşı çok lütufkârdır.
[3.153]
O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde
siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye
dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan
dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere
üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
[3.154]
Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin
yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı
kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına
düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere
cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu
işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer,
yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir.
Onlar,
[3.155]
(Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi
bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar
yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de
Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır,
halîmdir.
[3.156]
Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya
savaşan kardeşleri hakkında: "
[3.157]
Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin
ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları
bütün şeylerden daha hayırlıdır.
[3.158]
Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda
toplanacaksınız.
[3.159]
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet
sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından
dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet;
bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara
danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a
dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri
sever.
[3.160]
Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur.
[3.161]
Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet
malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği
şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese
-asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı
tastamam verilir.
[3.162]
Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın
hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri
cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış
noktasıdır.
[3.163]
Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların
yaptıklarını görmektedir.
[3.164]
Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan,
(kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve
hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük
bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir
sapıklık içinde idiler.
[3.165]
(Bedir de) iki katını (düşmanınızın)
başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi
başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!"
dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her
şeye gücü yeter.
[3.166]
İki birliğin karşılaştığı gün sizin
başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur
ki, bu da,
[3.167]
müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması
için idi. Bunlara: "Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da
savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi bilseydik,
elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok,
kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde
olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde
gizlediklerini daha iyi bilir.
[3.168]
(Evlerinde) oturup da kardeşleri hakkında: "Bize uysalardı
öldürülmezlerdi" diyenlere, "
[3.169]
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis
onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar
olmaktadırlar.
[3.170]
Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir
halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış
olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku
bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.
[3.171]
Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi
etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.
[3.172]
Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Peygamber'in
çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden
iyilik yapanlar ve takvâ sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfat vardır.
[3.173]
Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız
olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman
sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların
imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter.
O ne güzel vekîldir!" dediler.
[3.174]
Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet
ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına
uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir.
[3.175]
İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur.
Şu halde,
[3.176]
(Resûlüm) İnkârda yarışanlar
[3.177]
Şurası muhakkak ki, imanı verip inkârı alanlar, Allah'a
hiçbir zarar veremezler. Onlar için elîm bir azap vardır.
[3.178]
İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için
daha hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını
arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için
alçaltıcı bir azap vardır.
[3.179]
Allah, müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak
değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla
beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah,
elçilerinden dilediğini ayırdeder. O halde Allah'a ve peygamberlerine
iman edin.
[3.180]
Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik
gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için
hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik
ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.
Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır.
[3.181]
"Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü
andolsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu) dediklerini,
haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte
yazacağız ve diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı
azabı!
[3.182]
Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun
karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına
zulmetmez.
[3.183]
"Doğrusu Allah bize, (gökten inen) ateşin yiyeceği
(yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere
inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle de: Size, benden
önce mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice
peygamberler geldi.
[3.184]
(Resûlüm!)
[3.185]
Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günnü
yaptıklarınızın karşılığı size
tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp
cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı
ise aldatma metâından başka bir şey değildir.
[3.186]
Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana
çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve
müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz.
[3.187]
Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara
açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz
almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa
değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar
kötü!
[3.188]
Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek
isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem
verici bir azap vardır.
[3.189]
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır.
Allah'ın her şeye gücü yeter.
[3.190]
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün
birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için
gerçekten açık ibretler vardır.
[3.191]
Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit)
Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:)
Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi
cehennem azabından koru !
[3.192]
Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay
etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.
[3.193]
Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, "Rabbinize inanın!" diye
imana çağıran bir davetçiyi (Peygamberi, Kur'an'ı) işittik,
hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı
bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle
beraber al, ey Rabbimiz!
[3.194]
Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vâdettiklerini de ikram et
ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen vâdinden
caymazsın!
[3.195]
Bunun üzerine Rableri, onların dualarını
[3.196]
İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın
seni aldatmasın!
[3.197]
Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer
cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!
[3.198]
Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah
tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî
olarak kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah
katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.
[3.199]
Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de
kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman
ederler. Allah'ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar
için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah,
hesabı çabuk olandır.
[3.200]
Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat
gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve
Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.
Nisâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[4.1]
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve
ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden
sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de
sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.
[4.2]
Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin,
onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi
malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir
günahtır.
[4.3]
[4.4]
Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe)
verin;
[4.5]
Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı
mallarınızı aklı ermezlere (reşit olmayanlara)
vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz
söyleyin.
[4.6]
Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin,
[4.7]
Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından
erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların
bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek
azından, gerek çoğundan belli bir hisse
ayrılmıştır.
[4.8]
(Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras
taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da
rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
[4.9]
Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde
(halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık
etmekten) korkup titresinler; Allah'tan sakınsınlar ve doğru
söz söylesinler.
[4.10]
Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz
karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar;
zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.
[4.11]
Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe,
kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder.
(Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün
bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
[4.12]
Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin,
[4.13]
Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve
Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere
koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte
büyük kurtuluş budur.
[4.14]
Kim Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve
sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı
kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir
azap vardır.
[4.15]
Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı
aranızdan dört şahit getirin.
[4.16]
İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa ceza verin;
[4.17]
Allah'ın
[4.18]
Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm
gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile kâfir
olarak ölenler için (
[4.19]
Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl
değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara
verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de
kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi
geçinin.
[4.20]
[4.21]
Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar sizden
sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri
alırsınız!
[4.22]
Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlendiği
kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu bir hayasızlıktır,
iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur.
[4.23]
Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz,
halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları,
kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt
bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle
birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey
kızlarınız size haram kılındı.
Part 5
[4.24]
(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar
da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan
başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere
mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl
kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık
kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir
kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı
anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet
sahibidir.
[4.25]
İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse,
ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız
(sayılan) cariyelerinizden alsın. Allah sizin
imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı köktensiniz
(insanlık bakımından aranızda fark yoktur). Öyle ise
iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları
şartı ve sahiplerinin izni ile onları (cariyeleri)
nikâhlayıp alın, mehirlerini de normal miktarda verin. Evlendikten
sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların
cezasının yarısı (uygulanır). Bu (cariye ile evlenme
izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin
için daha hayırlıdır. Allah çok
bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
[4.26]
Allah size (bilmediklerinizi) açıklamak ve sizi, sizden önceki (iyi)
lerin yollarına iletmek ve sizin günahlarınızı
bağışlamak istiyor. Allah hakkıyle bilicidir, yegâne hikmet
sahibidir.
[4.27]
Allah sizin tevbenizi
[4.28]
Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.
[4.29]
Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret
olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız
ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi
öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.
[4.30]
Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (haram yemeyi veya
öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe koyacağız; bu ise
Allah'a çok kolaydır.
[4.31]
[4.32]
Allah'ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı
şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu
etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var,
kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah'tan
lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir.
[4.33]
(Erkek ve kadından) her biri için, ana, baba ve akrabanın
bıraktığından (hisselerini alacak olan) vârisler
kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de
paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir.
[4.34]
Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün
kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları
için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için
sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına
karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını)
koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz
kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız
bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün.
[4.35]
[4.36]
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında
bulunanlar (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın;
Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.
[4.37]
Bunlar cimrilik
[4.38]
Allah'a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını,
insanlara gösteriş için sarfedenler de (ahirette azaba dûçâr
olurlar). Şeytan bir kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir
arkadaştır o!
[4.39]
Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah'ın kendilerine
verdiğinden (O'nun yolunda) harcasalardı ne olurdu sanki! Allah
onların durumunu hakkıyle bilmektedir.
[4.40]
Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun
yaptığı iş,
[4.41]
Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit
olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak!
[4.42]
Küfür yoluna sapıp peygamberi dinlemeyenler o gün yerin dibine
batırılmayı temenni ederler ve Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler.
[4.43]
Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye
kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza
yaklaşmayın.
[4.44]
Kendilerine Kitap'tan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı
satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı
istiyorlar!
[4.45]
Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost
olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.
[4.46]
Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden
değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak
(Peygambere karşı) "İşittik ve karşı
geldik", "dinle, dinlemez olası", "râinâ" derler.
[4.47]
Ey ehl-i kitap! Biz, birtakım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına
çevirmeden, yahut onları, cumartesi adamları gibi lânetlemeden
önce (davranarak), size gelenleri doğrulamak üzere indirdiğimize
(Kitab'a) iman edin; Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.
[4.48]
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları)
dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse
büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.
[4.49]
Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah
dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar
haksızlık görmez.
[4.50]
Bak, nasıl da Allah üzerine yalan uyduruyorlar; apaçık bir günah olarak
bu (onlara) yeter!
[4.51]
Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve
bâtıla (tanrılara) iman ediyorlar, sonra da kâfirler için:
"Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır"
diyorlar!
[4.52]
Bunlar, Allah'ın lânetlediği kimselerdir; Allah'ın rahmetinden
uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir
yardımcı bulamazsın.
[4.53]
Yoksa onların mülkten (hükümranlıktan) bir nasipleri mi var?
Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi (kadar bir şey bile)
vermezlerdi.
[4.54]
Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara
hased mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab'ı ve hikmeti verdik ve
onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.
[4.55]
Onlardan bir kısmı İbrahim'e inandı, kimi de ondan yüz
çevirdi; (onlara) kavurucu bir ateş olarak cehennem yeter.
[4.56]
Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe
sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale
geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki
acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.
[4.57]
İnanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak
üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere
sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve
onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.
[4.58]
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah
size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her
şeyi işitici, her şeyi görücüdür.
[4.59]
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere)
de itaat edin.
[4.60]
[4.61]
Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e gelin (onlara
başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden
iyice uzaklaştıklarını görürsün.
[4.62]
Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felâket gelince
hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin
ederek
[4.63]
Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara
aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında
tesirli söz söyle.
[4.64]
Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için
gönderdik.
[4.65]
Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan
anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da
verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı
duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş
olmazlar.
[4.66]
[4.67]
O zaman elbette kendilerine nezdimizden büyük mükâfat verirdik.
[4.68]
Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.
[4.69]
Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine
lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih
kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!
[4.70]
Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter.
[4.71]
Ey iman edenler! Tedbirinizi alın; bölük bölük savaşa
çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın.
[4.72]
İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek
ağırdan alırlar.
[4.73]
Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse -sanki sizinle onun
arasında (zahirî) bir dostluk yokmuş gibi- "Keşke onlarla
beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım
!" der.
[4.74]
O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar,
Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da
öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat
vereceğiz.
[4.75]
Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu
şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize
katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler,
kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!
[4.76]
İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise
tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O
halde şeytanın dostlarına karşı savaşın;
şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.
[4.77]
Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve
zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş
farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar
gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar
da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir
süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan)
olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati
önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır
ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez."
[4.78]
Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam
kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu
Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu
senden" derler. "Hepsi Allah'tandır"" de. Bu adamlara
ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!
[4.79]
[4.80]
Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince,
seni onların başına bekçi göndermedik!
[4.81]
"Başüstüne" derler, ama yanından ayrılınca
onlardan bir kısmı, senin dediğinden başkasını
gizlice kurar. Allah da onların gizlice kurduklarını yazar. Sen
onlara aldırma ve Allah'a dayan;
[4.82]
Hâla Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi?
[4.83]
Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki
onu, Resûl'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi,
onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne
olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı,
pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz.
[4.84]
Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası
(sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki
Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini
önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.
[4.85]
Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi
olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir
payı olur. Allah her şeyin karşılığını
vericidir.
[4.86]
Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha
güzeli ile selamlayın; yahut aynı ile karşılık verin.
Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.
[4.87]
Allah -ki ondan başka hiçbir tanrı yoktur elbette sizi kıyamet
günü toplayacaktır, bunda asla şüphe yoktur. Söz
bakımından Allah'tan daha doğru kim vardır!
[4.88]
Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba
ayrıldınız? Halbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden
baş aşağı etmiştir (küfürlerine
döndürmüştür). Allah'ın saptırdığını
doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın
saptırdığı kimse için asla (doğruya) yol
bulamazsın!
[4.89]
Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit
olasınız. O halde Allah yolunda göç edinceye kadar onlardan
hiçbirini dost edinmeyin.
[4.90]
Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma
sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla
savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler
müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de
sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp
bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif
ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme
hakkı vermemiştir.
[4.91]
Hem sizden hem de kendi toplumlarından emin olmak isteyen
başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman
fitneye götürülseler ona baş aşağı dalarlar
(daldırılırlar).
[4.92]
Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir
mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini
öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine
teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi
o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez).
[4.93]
Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen
kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş
ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
[4.94]
Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız
zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının
geçici menfaatine göz dikerek "Sen mümin değilsin" demeyin.
Çünkü Allah'ın nezdinde sayısız ganimetler vardır.
Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi
anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır.
[4.95]
Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla
malları ve canlarıyle Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah,
malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından
oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet)
vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün
kılmıştır.
[4.96]
Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah
çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
[4.97]
Kendilerine yazık
[4.98]
Erkekler, kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) âciz olup hiçbir çareye gücü
yetmeyenler, hiç bir yol bulamayanlar müstesnadır.
[4.99]
İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir,
bağışlayıcıdır.
[4.100]
Allah yolunda hicret
[4.101]
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size
kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı
kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin
apaçık düşmanınızdır.
[4.102]
Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın
zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar,
silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı
kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar.
Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer
gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar
da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu
ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil
olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar.
[4.103]
Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde
yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı
dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir
farzdır.
[4.104]
O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin.
[4.105]
Allah'ın
[4.106]
Ve Allah'tan mağfiret iste, çünkü Allah, çok
yarlığayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.
[4.107]
Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek
edinmiş günahkârları sevmez.
[4.108]
İnsanlardan gizler de Allah'tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, O'nun
razı olmadığı sözü düzüp kurarken O, onlarla beraber
idi. Allah yaptıklarını kuşatıcıdır (O'nun
ilminden hiçbir şeyi gizleyemezler).
[4.109]
Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya
kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut
onlara kim vekil olacak?
[4.110]
Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan
mağfiret dilerse, Allah'ı çok yarlığayıcı ve
esirgeyici bulacaktır.
[4.111]
Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur.
Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir.
[4.112]
Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra
onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki, büyük bir iftira ve apaçık
bir günah yüklenmiş olur.
[4.113]
Allah'ın
[4.114]
Onların fısıldaşmalarının birçoğunda
hayır yoktur. Ancak bir sadaka yahut bir iyilik yahut da insanların
arasını düzeltmeyi isteyen (in fısıldaşması)
müstesna. Kim Allah'ın rızasını elde etmek için bunu
yaparsa, biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.
[4.115]
Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e
karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse,
onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü
bir yerdir.
[4.116]
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse
için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün
sapıtmıştır.
[4.117]
Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım
dişilerden (dişi isimli tanrılardan) istiyorlar, ancak
inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar.
[4.118]
Allah onu (şeytanı) lânetlemiş; o da: "Yemin ederim ki,
kullarından belli bir pay edineceğim" demiştir.
[4.119]
"Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları
boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara
emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar
için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de
Allah'ın yarattığını değiştirecekler"
(dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse
elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.
[4.120]
(Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki
şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey
değildir.
[4.121]
İşte onların yeri cehennemdir; ondan kaçıp kurtulacak bir
yer de bulamayacaklardır.
[4.122]
İman
[4.123]
Ne sizin kuruntularınız ne de ehl-i kitabın kuruntuları
(gerçektir); kim bir kötülük, yaparsa onun cezasını görür
ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz.
[4.124]
Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa,
işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa
uğratılmazlar.
[4.125]
İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in,
Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim
vardır? Allah İbrahim'i dost edinmiştir.
[4.126]
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her
şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve
kudretinin dışında kalamaz).
[4.127]
Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü
size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için
yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak
istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere
karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler
(Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne
yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.
[4.128]
[4.129]
Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar
arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen
kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi
bırakmayın.
[4.130]
[4.131]
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce
kendilerine Kitap verilenlere ve size "Allah'tan korkun" diye
emrettik.
[4.132]
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.
[4.133]
Ey insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip
başkalarını getirir; Allah buna kadirdir.
[4.134]
Kim dünya mükâfatını isterse (bilsin ki) dünyanın da ahiretin de
mükâfatı Allah katındadır. Allah her şeyi işiten ve
her şeyi görendir.
[4.135]
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve
akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik
[4.136]
Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha
önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı,
meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü
inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.
[4.137]
İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr
edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne
bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.
[4.138]
Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele!
[4.139]
Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların
yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün
izzet yalnızca Allah'a aittir.
[4.140]
O (Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın
âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini
işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze
dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın;
yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve
kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.
[4.141]
Sizi gözetleyip duranlar,
[4.142]
Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar;
halbuki Allah onların oyunlarını başlarına
çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek
kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az
hatıra getirirler.
[4.143]
Bunların arasında bocalayıp durmaktalar,ne onlara
(bağlanıyorlar) ne bunlara. Allah'ın
şaşırttığı kimseye asla bir (çıkar) yol
bulamazsın.
[4.144]
Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu
yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
[4.145]
Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.
Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.
[4.146]
Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah'a sımsıkı
sarılıp dinlerini (ibadetlerini) yalnız onun için yapanlar
başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler
ve Allah müminlere yakında büyük mükâfat verecektir.
[4.147]
Part 6
[4.148] Allah kötü sözün açıkça
söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan
başka.
Allah her şeyi işitici ve bilicidir.
[4.149]
Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü
(açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle
affedici ve kadirdir.
[4.150]
Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile
peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına
iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar
(iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;
[4.151]
İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere
alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
[4.152]
Allah'a ve peygamberlerine iman
[4.153]
Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar
Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, "Bize Allah'ı
apaçık göster" demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen
onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık
deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz
bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik.
[4.154]
Söz vermeleri (ni takviye) için Tûr'u başlarına diktik de
onlara, "Baş eğerek kapıdan girin" dedik,
"Cumartesi günü sınırı aşmayın" dedik.
Kendilerinden sağlam söz aldık.
[4.155]
Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri,
haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz
kılıflanmıştır" demeleri sebebiyle (onları
lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı
değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür
vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.
[4.156]
Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem'in üzerine büyük bir iftira
atmalarından;
[4.157]
Ve "Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük"
demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne
de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi
gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı
tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak
dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak
onu öldürmediler.
[4.158]
Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine
kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
[4.159]
Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir.
Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır.
[4.160]
Yahudilerin yaptıkları zulümden, bir de çok kimseyi Allah yolundan
çevirmelerinden, menetmelerinden dolayı kendilerine (daha önce) helâl
kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram
kıldık
[4.161]
Menedildikleri halde faizi almalarından ve haksız (yollar) ile
insanların mallarını yemelerinden dolayı içlerinden inkâra
sapanlara acı bir azap hazırladık.
[4.162]
Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler,
[4.163]
Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi
[4.164]
Bir kısım peygamberleri
[4.165]
(Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak
peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a
karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.
[4.166]
Fakat Allah
[4.167]
İnkâr
[4.168]
İnkâr edip zulmedenleri Allah asla bağışlayacak
değildir. Onlan (başka) bir yola iletecek de değildir.
[4.169]
Ancak orada ebedî kalmak üzere cehennem onlanrı yoluna (iletecektir). Bu
da Allah'a çok kolaydır.
[4.170]
Ey insanlar! Resûl size Rabbinizden gerçeği getirdi (bunda şüphe
yoktur), şu halde kendi iyiliğinize olarak (ona) iman edin.
[4.171]
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında,
gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa
Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e
ulaştırdığı "kün: Ol" kelimesi(nin
eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş,
yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir
ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. "(Tanrı)
üçtür" demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin.
Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.
[4.172]
Ne Mesîh ve ne de Allah'a yakın melekler, Allah'ın kulu olmaktan geri
dururlar. O'na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah)
yakında huzuruna toplayacaktır.
[4.173]
İman edip iyi işler yapanlara (Allah) ecirlerini tam olarak verecek
ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir.
Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir
şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah'tan başka ne bir
dost ve ne de bir yardımcı bulurlar. (Kendilerini Allah'ın
azabından kurtaracak bir kimse bulamazlar.)
[4.174]
Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size
apaçık bir nur indirdik.
[4.175]
Allah'a iman edip O'na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah
onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak
ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir.
[4.176]
Senden fetva isterler. De ki: "Allah, babası ve çocuğu olmayan
kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor:
Mâide Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[5.1]
Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı
iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size
okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl
kılındı. Allah dilediğine hükmeder.
[5.2]
Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram
aya, (Allah'a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara,
Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a
yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin.
İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a girmenizi
önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz kin sizi
tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah'ın yasaklarından)
sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık
üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın
cezası çetindir.
[5.3]
Leş,
[5.4]
Kendileri için nelerin helâl kılındığını
[5.5]
Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır.
Kendilerine kitap verilenlerin (yahudi, hıristiyan vb. nin) yiyeceği
size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin
kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap
verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz
şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere
size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı
[5.6]
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman
yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı
meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.
[5.7]
Allah'ın size olan nimetini, "Duyduk ve
[5.8]
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik
[5.9]
Allah, iman
[5.10]
İnkâr
[5.11]
Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini unutmayın; hani bir
topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini
sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a
güvensinler.
[5.12]
Andolsun ki Allah, İsrailoğullarından söz
almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan
göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle
beraberim.
[5.13]
Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini
katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini
değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine
öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü
de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik
görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme.
Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.
[5.14]
"Biz hıristiyanlarız" diyenlerden de kesin sözlerini
almıştık ama onlar da kendilerine zikredilen (verilen
öğütlerin veya Kitab'ın) önemli bir bölümünü
unuttular. Bu sebeple kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve
kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber
verecektir.
[5.15]
Ey ehl-i kitap ! Resûlümüz size Kitap'tan gizlemekte olduğunuz birçok
şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor.
Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.
[5.16]
Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına
götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan
aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.
[5.17]
"Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir" diyenler andolsun
ki kâfir olmuşlardır. De ki: Öyleyse Allah, Meryem oğlu
Mesîh'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse
Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle engel
olabilecektir)! Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin
mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye
tam manasıyle kadirdir.
[5.18]
Yahudiler ve hıristiyanlar "Biz Allah'ın oğulları ve
sevgilileriyiz" dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan
dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun
yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini
bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve
ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah'a aittir. Sonunda
dönüş de ancak O'nadır.
[5.19]
Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size
elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyamette):
"Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demiyesiniz.
İşte size müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her
şeye hakkıyle kadirdir.
[5.20]
Bir zamanlar Musa, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim!
Allah'ın size (lütfettiği) nimetini hatırlayın; zira O,
içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı.
Alemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi.
[5.21]
Ey kavmim ! Allah'ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes
toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş
olursunuz.
[5.22]
Onlar şu cevabı verdiler: Yâ Musa! Orada zorba bir toplum var; onlar
oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyeceğiz.
[5.23]
Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütufda bulunduğu iki
kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya
bir girdiniz mi artık siz zaferi
kazanmışsınızdır.
[5.24]
"Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz;
şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada
oturacağız" dediler.
[5.25]
Musa: "Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hakim
olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun
arasını ayır" dedi.
[5.26]
Allah, "Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk
yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde
şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen,
yoldan çıkmış toplum için üzülme" dedi.
[5.27]
Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer
kurban takdim etmişlerdi de birisinden
[5.28]
"Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben
[5.29]
"Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi
günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın;
zalimlerin cezası işte budur."
[5.30]
Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu
yüzden de kaybedenlerden oldu.
[5.31]
Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona
göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil
kardeş) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da
olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim" dedi ve
ettiğine yananlardan oldu.
[5.32]
İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle
yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk
çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere)
bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her
kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi
olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra
da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.
[5.33]
Allah ve Resûlüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak)
düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan)
öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının
çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu
onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette
de büyük azap vardır.
[5.34]
Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce tevbe edenler müstesna;
biliniz ki Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
[5.35]
Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve
yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
[5.36]
Şüphe yok ki kâfir olanlar, yer yüzündeki her şey ve bunun
yanında da bir o kadarı kendilerinin olsa da kıyamet gününün
azabından kurtulmak için onu fidye verseler onlardan asla
[5.37]
Ateşten çıkmak isterler, fakat onlar oradan çıkacak
değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.
[5.38]
Hırsızlık
[5.39]
Kim (bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve durumunu
düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini
[5.40]
Bilmez misin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a
aittir; dilediğine azap eder ve dilediğini bağışlar.
Allah her şeye hakkıyle kadirdir.
[5.41]
Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle
"inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde
koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak
verirler, ve
[5.42]
Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler.
[5.43]
İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu
halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun
arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler
değildir.
[5.44]
Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı
indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla yahudilere
hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden
istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de
(onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu
halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden
korkun. Ayetlerimi az bir bedel karşılığında
satmayın. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse
işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
[5.45]
Tevrat'ta onlara şöyle yazdık:
[5.46]
Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak
peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı
arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr
bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir
hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.
[5.47]
İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile
hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar
fâsıklardır.
[5.48]
[5.49]
(
[5.50]
Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar?
İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan
daha güzel kim vardır?
[5.51]
Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira
onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar).
İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah,
zalimler topluluğuna yol göstermez.
[5.52]
Kalblerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir
felâketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına
koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih,
yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri
şeyden dolayı pişman olacaklardır.
[5.53]
(O zaman) iman edenler: "Bunlar mıdır sizinle beraber
olduklarına bütün güçleriyle yemin edenler?" diyeceklerdir.
Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir de kaybedenlerden
olmuşlardır.
[5.54]
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah,
sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü
(şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum
getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir
kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin
kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine
verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.
[5.55]
Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir;
onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar,
zekâtı verirler.
[5.56]
Kim Allah'ı, Resûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün
gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını
tutanlardır.
[5.57]
Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay
ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah'tan korkun;
[5.58]
Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve
eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların
düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.
[5.59]
(Onlara) şöyle de: Ey kitap ehli! Yalnızca Allah'a, bize
indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi
bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan
çıkmış kimselersiniz.
[5.60]
De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber
vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği,
aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar
çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu)
daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış
bulunanlardır.
[5.61]
Yanınıza inkârla girip yine inkârla çıktıkları halde
size geldiklerinde "inandık" derler. Allah gizlediklerini daha
iyi bilmektedir.
[5.62]
Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede
yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne
kadar kötüdür!
[5.63]
Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri
söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya! İşledikleri
(fiiller) ne kötüdür!
[5.64]
Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır (sıkdır),
dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet
olasılar! Bilâkis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği
gibi verir. Andolsun ki
[5.65]
[5.66]
[5.67]
Ey Resûl! Rabbinden
[5.68]
"Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size
indirileni hakkıyle uygulamadıkça, (doğru) bir şey (yol)
üzerinde değilsinizdir" de. Rabbinden
[5.69]
İman edenler ile yahudiler, sâbiîler ve hıristiyanlardan Allah'a ve
ahiret gününe (gerçekten) inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla
korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.
[5.70]
Andolsun ki İsrailoğullarının sağlam sözünü
aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara
nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir
kısmını yalanladılar, bir kısmını da
öldürdüler.
[5.71]
Bir belâ olmayacak zannettiler de kör ve sağır kesildiler. Sonra
Allah tevbelerini
[5.72]
Andolsun ki "Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesîh'tir" diyenler
kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesîh "Ey
İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz.
Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram
kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için
yardımcılar yoktur" demişti.
[5.73]
Andolsun "Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler de kâfir
olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'dan başka hiçbir tanrı
yoktur.
[5.74]
Hâla Allah'a tevbe edip O'ndan bağışlanmayı dilemiyecekler
mi? Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
[5.75]
Meryem oğlu Mesîh ancak bir resûldür. Ondan önce de (birçok) resûller
gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her
ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl
açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar.
[5.76]
De ki: Allah'ı bırakıp da sizin için fayda ve zarara gücü
yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Hakkıyla işiten ve bilen
yalnız Allah'tır.
[5.77]
De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha
önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun
doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.
[5.78]
İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu
İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri
ve sınırı aşmalarıdır.
[5.79]
Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye
çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!
[5.80]
Onlardan çoğunun, inkâr edenlerle dostluk ettiklerini görürsün.
Nefislerinin onlar için (ahiret hayatları için) önceden
hazırladığı şey ne kötüdür: Allah onlara
gazabetmiştir ve onlar azap içinde devamlı
kalıcıdırlar!
[5.81]
Part 7
[5.82] İnsanlar içerisinde iman edenlere
düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile,
şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi
bakımından en yakın olarak da "Biz
hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü
onların içinde keşişler ve râhipler vardır ve onlar
büyüklük taslamazlar.
[5.83]
Resûle indirileni duydukları zaman,
[5.84]
"Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umup dururken
niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim?"
[5.85]
Söyledikleri (bu) sözden dolayı Allah onlara, içinde
devamlı kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetleri mükâfat
olarak verdi. İyi hareket edenlerin mükâfatı işte budur.
[5.86]
İnkâr
[5.87]
Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve
temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve
sınırı aşmayın. Allah sınırı
aşanları sevmez.
[5.88]
Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan
yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.
[5.89]
Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren
yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek
yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar.
Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on
fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat
etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin
ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi
koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur
ki şükredersiniz!
[5.90]
Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve
şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak
durun ki kurtuluşa eresiniz.
[5.91]
Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin
sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?
[5.92]
Allah'a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden)
sakının.
[5.93]
İman
[5.94]
Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın
erişeceği bir avlanma ile (onu yasak ederek) dener ki gizlide
(kimsenin görmediği yerde, gerçekten) kendisinden kimin korktuğu
ortaya çıksın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa
onun için acı bir azap vardır.
[5.95]
Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin.
İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın
dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere
içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın
dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan
ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av
yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah
geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan
karşılığını alır. Allah daima galiptir,
öç alandır.
[5.96]
Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz
avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı.
İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram
kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan
korkun.
[5.97]
Allah, Kâbe'yi, o saygıya lâyık evi, haram ayı, hac
kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları
(maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep
kıldı. Bu da Allah'ın, göklerde ve yerde ne varsa hepsini
bildiğini ve Allah'ın her şeyi bilici olduğunu (sizin de
anlayıp) bilmeniz içindir.
[5.98]
Biliniz ki Allah'ın cezalandırması çetindir ve yine
Allah'ın bağışlaması ve esirgemesi
sınırsızdır.
[5.99]
Resûle düşen (vazife), ancak duyurmadır. Allah
açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.
[5.100]
De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün
çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu
böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan korkunuz ki
kurtuluşa eresiniz.
[5.101]
Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan
şeyleri sormayın. Eğer Kur'an indirilirken onları
sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına
göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da
başınıza iş çıkarmayın). Allah çok
bağışlayıcıdır, aceleci değildir.
[5.102]
Sizden önce de bir toplum onları sormuş, sonra da bunları
inkâr eder olmuştu.
[5.103]
Allah bahîra, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey (meşru)
kılmamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah'a iftira
etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.
[5.104]
Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resûl'e gelin"
denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde
bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey
bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi? l
[5.105]
Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan
kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır.
Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.
[5.106]
Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında
içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. Yahut
seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden
olmayan, başka iki kişi (şahit olsun).
[5.107]
Bu şahitlerin (sonradan yalan söyleyerek) bir günah
kazandıkları anlaşılırsa, (şahitlerin)
haklarına tecavüz ettiği ölüye daha yakın olan
(mirasçılardan) iki kişi onların yerini alır ve
"Andolsun ki bizim şahitliğimiz onların
şahitliğinden daha gerçektir ve biz (kimsenin hakkına) tecavüz
etmedik, aksi takdirde biz, elbette zalimlerden oluruz" diye Allah'a yemin
ederler.
[5.108]
Bu (usul), şahitliği gerektiği şekilde yapmaya, yahut
yeminlerinden sonra, yeminlerin (mirasçılar tarafından)
reddedilmesinden korkmalarına (çekinmelerine çare olarak) daha uygundur.
Allah'tan korkun ve (O'nu) dinleyin. Allah, yoldan çıkmışlar
topluluğuna rehberlik etmez.
[5.109]
Allah'ın peygamberleri toplayıp da "Size ne cevap verildi"
dediği gün, "Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz gizlilikleri
hakkıyle bilen ancak sensin" diyeceklerdir.
[5.110]
Allah o zaman şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa!
[5.111]
Hani havârîlere, "Bana ve peygamberime iman edin" diye ilham
etmiştim. Onlar (da), "İman ettik, bizim Allah'a teslim
olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol"
demişlerdi.
[5.112]
Hani havârîler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten,
donatılmış bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi. O,
"İman etmiş kimseler iseniz Allah'tan korkun"
cevabını verınişti.
[5.113]
Onlar "Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru
söylediğini (kesin olarak) bilelim ve ona gözleriyle
görmüş şahitler olalım istiyoruz" demişlerdi.
[5.114]
Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten
bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve
senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen,
rızık verenlerin en hayırlısısın.
[5.115]
Allah da şöyle buyurdu: Ben onu size şüphesiz indireceğim;
ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, kâinatta hiç bir kimseye
etmediğim azabı ona edeceğim!
[5.116]
Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, "
[5.117]
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin
de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum
müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim.
[5.118]
[5.119]
(Bu konuşmadan sonra) Allah şöyle buyuracaktır: Bu,
doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür.
Onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler
vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı
olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.
[5.120]
Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin mülkiyeti
Allah'ındır, O, her şeye hakkıyle kadirdir.
En'am Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[6.1]
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve
aydınlığı var
[6.2]
Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir
[6.3]
O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi,
açığınızı bilir. (Hayır ve şerden) ne
kazanacağınızı da bilir.
[6.4]
Rablerinin âyetlerinden onlara (kâfirlere) bir âyet gelmeyedursun, o âyetlerden
ille de yüz çevirirler.
[6.5]
Gerçekten onlar, kendilerine Hak geldiğinde onu
yalanlamışlardı. Fakat yakında onlara alay ettikleri
şeyin haberleri gelecektir.
[6.6]
Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz
bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol
bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar
akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz
onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından
başka nesiller yarattık.
[6.7]
[6.8]
Muhammed'e (görebileceğimiz) bir melek indirilseydi ya! dediler.
[6.9]
[6.10]
Senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay
edenleri alay ettikleri şey (azap) kuşatıvermişti.
[6.11]
De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların
sonunun nasıl olduğuna bakın!
[6.12]
(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor.
"Allah'ındır" de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz
kıldı. Sizi, varlığında şüphe olmayan
kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini ziyana sokanlar
var ya işte onlar inanmazlar.
[6.13]
Gecede ve gündüzde barınan her şey O'nundur. O her şeyi
işitendir, bilendir.
[6.14]
De ki: Gökleri ve yeri yoktan var
[6.15]
De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin)
azabından korkarım.
[6.16]
O gün kim azaptan kurtarılırsa, gerçekten Allah onu
esirgemiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.
[6.17]
Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka
giderecek yoktur. Ve
[6.18]
O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve
hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.
[6.19]
De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: (Hak peygamber
olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an
bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için
vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna
şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: "Ben buna şahitlik etmem."
"O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz
şeylerden kesinlikle uzağım" de.
[6.20]
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Resûlullah'ı) kendi
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar.
[6.21]
Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan
daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler!
[6.22]
Unutma o günü ki- onları hep birden toplayacağız; sonra da,
Allah'a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını
güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz.
[6.23]
Sonra onların mazeretleri, "Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak
koşanlar olmadık!" demekten başka bir şey olmadı.
[6.24]
Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (tanrı
diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!
[6.25]
Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat
onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler,
kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi
görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler
[6.26]
Onlar, hem insanları Peygamber'e yaklaşmaktan vazgeçirmeye
çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Oysa
onlar farkında olmadan ancak kendilerini helak ederler.
[6.27]
Onların ateşin karşısında durdurulup "Ah,
keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini
yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen !..
[6.28]
Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar)
kendilerine göründü.
[6.29]
Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha
da diriltilecek değiliz, demişlerdi.
[6.30]
Rablerinin huzuruna getirildikleri zaman sen onları bir görsen!
Allah: Bu (yeniden dirilme olayı), hak değil miymiş? diyecek.
Onlar da "Rabbimize andolsun ki evet!" diyecekler. Allah da,
Öyle ise inkâr ettiğinizden dolayı azabı tadın!
diyecek.
[6.31]
Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana
uğramıştır. Nihayet onlara Kıyamet vakti
ansızın gelip çatınca, onlar, günahlarını
sırtlarına yüklenerek diyecekler ki: "Dünyada iyi amelleri
terketmemizden dolayı vah bize!" Dikkat edin, yüklendikleri şey
ne kötüdür!
[6.32]
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey
değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha
hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
[6.33]
Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu
biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler
açıkça Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
[6.34]
Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı.
Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler,
sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın
kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse
yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı
[6.35]
[6.36]
Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti
[6.37]
O'na Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah
mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler.
[6.38]
Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan
kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o
kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi)
toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.
[6.39]
Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış
sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu
şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir.
[6.40]
De ki: Ne dersiniz; size Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet
gelip çatıverse size, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız?
Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!
[6.41]
Bilâkis yalnız Allah'a yalvarırsınız. O da
(kaldırılması için) kendisine yalvardığınız
belâyı dilerse kaldırır; ve siz ortak koştuğunuz
şeyleri unutursunuz.
[6.42]
Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik.
Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve
hastalıklara uğrattık.
[6.43]
Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun
eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da
onlara yaptıklarını câzip gösterdi.
[6.44]
Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında,
(indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri
kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını
açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden
şımardıkları zaman onları ansızın
yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.
[6.45]
Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a
mahsustur. (Allah'ın verdiği nimete şükredecekleri yerde
nankörlük ettiler, böylece kendilerine zulmettiler. Yüce Allah da
yeryüzünü onların zulüm ve küfürlerinden temizlemek için onları helâk
etti.)
[6.46]
De ki: Ne dersiniz;
[6.47]
De ki: Söyler misiniz; size Allah'ın azabı ansızın
veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur?
[6.48]
Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak
göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar
üzüntü de çekmeyecekler.
[6.49]
Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yoldan çıkmalarından
dolayı onlar azap çekeceklerdir.
[6.50]
De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır,
demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum.
Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç
bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?
[6.51]
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an
ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı
vardır; belki sakınırlar.
[6.52]
Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O'na
yalvaranları kovma! Onların hesabından
[6.53]
"Aramızdan Allah'ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu
kimseler de bunlar mı!" demeleri için onların bir
kısmını diğerleri ile işte böyle imtihan ettik.
Allah şükredenleri daha iyi bilmez mi?
[6.54]
Ayetlerimize inananlar
[6.55]
Böylece suçluların yolu belli olsun diye âyetleri iyice
açıklıyoruz.
[6.56]
De ki: Allah'ın dışında taptığınız
şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin arzularınıza
uymam, aksi halde sapıtırım da hidayete erenlerden olmam.
[6.57]
De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile
dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini
istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak
Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm
verenlerin en hayırlısıdır.
[6.58]
De ki : Acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı, elbette
benimle sizin aranızda iş bitirilmişti. Allah zalimleri daha iyi
bilir.
[6.59]
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları
O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun
ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin
karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne
varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
[6.60]
Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne
işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye
gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O'dur. Sonra dönüşünüz yine
O'nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber
verecektir.
[6.61]
O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size
koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz
(görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede
kusur etmezler.
[6.62]
Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülürler. Bilesiniz ki
hüküm yalnız O'nundur ve O hesap görenlerin en çabuğudur.
[6.63]
De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden)
sizi kim kurtarır ki? (O zaman) O'na gizli gizli yalvararak "
[6.64]
De ki: Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır.
Sonra siz yine O'na ortak koşarsınız.
[6.65]
De ki: "Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın
altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize
düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü
yeter." Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl
açıklıyoruz!
[6.66]
Kur'an hak olduğu halde kavmin onu yalanladı. De ki: Ben size vekil
(kefil) değilim.
[6.67]
Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de
gerçeği bileceksiniz.
[6.68]
Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları
gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan
uzak dur.
[6.69]
Takvâ sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk
yoktur. Fakat belki korunurlar diye hatırlatmak gerekir.
[6.70]
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının
aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak!
Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması
için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost
vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak
verse, yine de ondan
[6.71]
De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar veremeyecek olan
şeylere mi tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra
şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle
düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: "Bize gel!
" diye doğru yola çağırdıkları
şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa)
mı döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti doğru
yolun ta kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız
emredilmiştir.
[6.72]
"Namazı dosdoğru kılın ve Allah'tan korkun" (diye
de emredildik). O, huzuruna varıp toplanacağınız
Allah'tır.
[6.73]
O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. "Ol!"
dediği gün herşey oluverir. O'nun sözü gerçektir. Sûr'a
üflendiği gün de hükümranlık O'nundur. Gizliyi ve
açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden
haberdardır.
[6.74]
İbrahim, babası Âzer'e: Birtakım putları
tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de
apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti.
[6.75]
Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrahim'e
göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
[6.76]
Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız
gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları
sevmem, dedi.
[6.77]
Ay'ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca,
Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan
topluluklardan olurum, dedi.
[6.78]
Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira bu daha büyük,
dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak
koştuğunuz şeylerden uzağım.
[6.79]
Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim
ve ben müşriklerden değilim.
[6.80]
Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki:
[6.81]
Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği
şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak
koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım! Şimdi
biliyorsanız (söyleyin), iki guruptan hangisi güvende olmaya daha
lâyıktır?"
[6.82]
İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık
bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve
onlar doğru yolu bulanlardır.
[6.83]
İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz
delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz.
Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyle bilendir.
[6.84]
Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan
ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve O'nun
soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u
doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle
mükâfatlandırırız.
[6.85]
Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola
iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi.
[6.86]
İsmail, Elyesa', Yunus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere
üstün kıldık.
[6.87]
Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden
bazılarına da (üstün meziyetler verdik). Onları seçkin
kıldık ve doğru yola ilettik.
[6.88]
İşte bu, Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini
ona iletir.
[6.89]
İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz
kimselerdir.
[6.90]
İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir.
Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime)
karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için
ancak bir öğüttür.
[6.91]
(Yahudiler) Allah'ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü
"Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi" dediler. De ki:
Öyle ise Musa'nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği
Kitab'ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp
(istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de
atalarınızın da bilemediği şeyler (Kur'an'da) size
öğretilmiştir. (Resûlüm) sen "Allah" de, sonra onlan
bırak, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar!
[6.92]
Bu (Kur'an), Ümmü'l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için
[6.93]
Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey
vahyedilmemişken "Bana da vahyolundu" diyenden ve "Ben de
Allah'ın indirdiği âyetlerin benzerini indireceğim"
diyenden daha zalim kim vardır! O zalimler, ölümün (boğucu)
dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara:
"Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı
gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı
kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık
azabı ile cezalandırılacaksınız!" derken
onların halini bir görsen!
[6.94]
Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker
bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda
bırakacaksınız. Yaratılışınızda
ortaklarımız sandığınız
şefaatçılarınızı da yanınızda
göremeyeceğiz. Andolsun, aranız açılmış ve
(tanrı) sandığınız şeyler sizden kaybolup
gitmiştir.
[6.95]
Şüphesiz Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden
diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte
Allah budur. O halde (haktan) nasıl dönersiniz!
[6.96]
O, sabahı aydınlatandır. O, geceyi dinlenme zamanı,
güneş ve ayı (vakitlerin tayini için) birer hesap ölçüsü
kılmıştır. İşte bu, azîz olan (ve her şeyi)
pek iyi bilen Allah'ın takdiridir.
[6.97]
O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol
bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır.
Gerçekten biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş
açıkladık.
[6.98]
O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma
yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır.
Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde
açıkladık.
[6.99]
O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla
bitirdik. O bitkiden de kendisinde üstüste binmiş taneler bitireceğimiz
bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm
bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı
da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve
olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın!
Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.
[6.100]
Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah
yaratmıştı. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar
yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların ileri
sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.
[6.101]
O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. O'nun
eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! Her
şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen
O'dur.
[6.102]
İşte Rabbiniz Allah O'dur. O'ndan başka tanrı yoktur. O,
her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin,
O her şeye vekildir (güvenilip dayanılacak tek varlık O'dur).
[6.103]
Gözler O'nu göremez; halbuki O, gözleri görür. O,
eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.
[6.104]
(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti)
verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası
kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi
değilim.
[6.105]
Böylece biz âyetleri geniş geniş açıklıyoruz ki,
"Sen ders almışsın" desinler de biz de anlayan toplum
için Kur'an'ı iyice açıklayalım.
[6.106]
Rabbinden
[6.107]
Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların
üzerine bir bekçi kılmadık. Sen onların vekili de değilsin.
[6.108]
Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin;
sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete
kendi işlerini câzip gösterdik. Sonunda dönüşleri
Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.
[6.109]
Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli
bir şekilde Allah'a andiçtiler. De ki: Mucizeler ancak Allah
katındandır. Ama mucize geldiğinde de
inanmayacaklarının farkında mısınız?
[6.110]
Yine O'na iman etmedikleri ilk durumdaki gibi onların gönüllerini ve
gözlerini ters çeviririz. Ve onları şaşkın olarak
azgınlıkları içerisinde bırakırız.
Part 8
[6.111]
[6.112]
Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını
düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine
yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da
yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa
bırak.
[6.113]
Ahirete inanmayanların kalpleri ona (yaldızlı söze)
kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçu
işlemeye devam etsinler diye (böyle yaparlar).
[6.114]
(De ki): Allah'dan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size
Kitab'ı açık olarak indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz
kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş
olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!
[6.115]
Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından
tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse
yoktur. O işitendir, bilendir.
[6.116]
Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın
yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi
olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.
[6.117]
Muhakkak ki senin Rabbin, evet O, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir.
O, doğru yolda gidenleri de iyi bilendir.
[6.118]
Allah'ın âyetlerine inanıyorsanız, üzerine O'nun adı
anılarak kesilenlerden yeyin.
[6.119]
Üzerine Allah'ın adı anılıp kesilenden yememenize
sebep ne? Oysa Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız
dışında, haram kıldığı şeyleri size
açıklamıştır. Doğrusu bir çokları bilgisizce
kendi kötü arzularına uyarak saptırıyorlar. Muhakkak ki
Rabbin haddi aşanları çok iyi bilir.
[6.120]
Günahın açığını da gizlisini de bırakın!
Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının
cezasını mutlaka çekeceklerdir.
[6.121]
Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan
yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar
dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.
[6.122]
Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında
yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse,
karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse
gibi olur mu! İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü
gösterilmiştir.
[6.123]
Böylece biz, her kasabada, oralarda bozgunculuk yapmaları için,
günahkârlarını liderler yaptık. Onlar yalnız kendilerini
aldatırlar, ama farkında olmazlar.
[6.124]
Onlara bir âyet geldiğinde, Allah'ın elçilerine verilenin benzeri
bize de verilmedikçe kesinlikle inanmayız, dediler. Allah,
peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere,
yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından
aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.
[6.125]
Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi
de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini
iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle
murdarlık verir.
[6.126]
Bu (din), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, öğüt alacak bir kavim
için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.
[6.127]
Rableri katında onlara esenlik yurdu (cennet) vardır.Ve yapmakta
oldukları (güzel) işler sebebiyle Allah onların dostudur.
[6.128]
Allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, "Ey
cinler (şeytanlar) topluluğu! Siz insanlarla çok
uğraştınız" der. Onların, insanlardan olan
dostları ise: "Ey Rabbimiz! (Biz) birbirimizden yararlandık ve
bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık" derler. Allah da
buyurur ki: Allah'ın dilediği hariç, içinde ebedî
kalacağınız yer ateştir. Şüphesiz Rabbin hikmet
sahibidir, bilendir.
[6.129]
İşte böylece işledikleri günahlardan ötürü zalimlerin
bir kısmını diğer bir kısmının peşine
takarız.
[6.130]
Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu
günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran
peygamberler gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize şahitlik
ederiz." Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir
olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
[6.131]
Gerçek şu ki: Halkı habersizken, Rabbin haksızlık ile
ülkeleri helâk edici değildir.
[6.132]
Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır.
Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
[6.133]
Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi yok eder ve sizi başka
bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi sizden sonra yerinize
dilediği bir kavmi yaratır.
[6.134]
Size vadedilen mutlaka gelecektir; siz bunu önleyemezsiniz.
[6.135]
De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım!
Yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu yakında
bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmazlar.
[6.136]
Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay
ayırıp zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza
(putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a
ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına
ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?
[6.137]
Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını
(kızlarını) öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem
kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp
bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları
uydurdukları ile başbaşa bırak!
[6.138]
Onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: "Bu (tanrılar
için ayrılan) hayvanlarla ekinler haramdır. Bunları bizim
dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da binilmesi
yasaklanmış hayvanlardır." Birtakım hayvanlar da
vardır ki, (Allah böyle emrediyor diye) O'na iftira ederek üzerlerine
Allah'ın adını anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraları
yüzünden Allah onları cezalandıracaktır.
[6.139]
Dediler ki: "Şu hayvanların karınlarında olanlar
yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram
kılınmıştır. Şayet (yavru) ölü doğarsa,
o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır." Allah bu
değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O
hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
[6.140]
Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın
kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek
(kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana
uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır
ve doğru yolu bulacak da değillerdir.
[6.141]
Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit
çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde
zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman
meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de
hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin;
çünkü Allah israf edenleri sevmez.
[6.142]
Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek
yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği
rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin;
şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.
[6.143]
(Dişi ve erkek olarak) sekiz eş yarattı: Koyundan iki, keçiden
iki... De ki: O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki
dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti?
[6.144]
Deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı.) De ki: O
bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin
rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa
Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz?
Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan
uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu
doğru yola iletmez.
[6.145]
De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış
[6.146]
Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık.
Sırtlarında yahut bağırsaklarında
taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar
hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını
da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz
cezâdır. Biz elbette doğru söyleyeniz.
[6.147]
[6.148]
Putperestler diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak
koşardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi de haram
kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynı şekilde
(peygamberleri) yalanladılar ve sonunda azabımızı
tattılar. De ki: Yanınızda bize
açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan
başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.
[6.149]
De ki: Kesin delil, ancak Allah'ındır. Allah dileseydi elbette
hepinizi doğru yola iletirdi.
[6.150]
De ki: Allah şunu yasak etti, diye şehadet edecek şahitlerinizi
getirin!
[6.151]
De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını
okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya
iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin
-sizin de onların da rızkını biz veririz-;
kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın
ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere
kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir.
Umulur ki düşünüp anlarsınız.
[6.152]
Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece
en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın.
Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz
söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli
olun, Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice
düşünesiniz diye bunları emretti.
[6.153]
Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara
uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır.
İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.
[6.154]
Sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak,
hidayete erdirmek ve rahmet etmek maksadıyla Musa'ya da Kitab'ı
(Tevrat'ı) verdik. Umulur ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına iman
ederler.
[6.155]
İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.
[6.156]
"Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa
(hıristiyanlara ve yahudilere) indirildi, biz ise onların
okumasından gerçekten habersizdik" demeyesiniz diye;
[6.157]
Yahut "Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda
olurduk" demeyesiniz diye (Kur'an'ı indirdik). İşte size de
Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. Kim, Allah'ın
âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalimdir!
Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü
azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.
[6.158]
Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut
Rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı
alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da
imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık
imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de
beklemekteyiz!
[6.159]
Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla
hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a
kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını
bildirecektir.
[6.160]
Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı
vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle
cezalandırılır. Onlar haksızlığa
uğratılmazlar.
[6.161]
De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine,
Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan
değildi.
[6.162]
De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve
ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
[6.163]
O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben
müslümanların ilkiyim.
[6.164]
De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mı
arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine
aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda
dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz
gerçeği size haber verecektir.
[6.165]
Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda
sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur.
Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O,
bağışlayan merhamet edendir.
Âraf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[7.1]
Elif. Lâm. Mîm. Sâd.
[7.2]
(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için
[7.3]
Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da
başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az
öğüt alıyorsunuz!
[7.4]
Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. Azabımız onlara
geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi.
[7.5]
Azabımız onlara geldiğinde çağırışları,
"Biz gerçekten zalim kişilermişiz" demelerinden başka
bir şey olmadı.
[7.6]
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen
peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!
[7.7]
Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız.
Biz, onlardan uzak değiliz.
[7.8]
O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır
gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
[7.9]
Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize
karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini
ziyana sokanlardır.
[7.10]
Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim
vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
[7.11]
Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere,
Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in
dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.
[7.12]
Allah buyurdu: Ben
[7.13]
Allah: Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin
haddin değildir. Çık! çünkü sen
aşağılıklardansın! buyurdu.
[7.14]
İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver,
dedi.
[7.15]
Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu.
[7.16]
İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık,
and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun
üstüne oturacağım.
[7.17]
"Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından,
sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen,
onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!"
dedi.
[7.18]
Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık!
Andolsun ki, onlardan kim
[7.19]
(Allah buyurdu ki) : Ey Adem! Sen ve eşin cennette yerleşip
dilediğiniz yerden yeyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra
zalimlerden olursunuz.
[7.20]
Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine
göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı
sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı,
dedi.
[7.21]
Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.
[7.22]
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini
tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet
yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri
onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan
size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti.
[7.23]
(Adem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik.
[7.24]
Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye
kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu.
[7.25]
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada
(diriltilip) çıkarılacaksınız" dedi.
[7.26]
Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek
elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha
hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki
düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).
[7.27]
Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı,
ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak
cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın.
Çünkü o ve yandaşları, sizin onları
göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz
şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.
[7.28]
Onlar bir kötülük yaptıkları zaman:
"Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu
emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a
karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
[7.29]
De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na
çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın.
İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.
[7.30]
O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstehak
oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları
kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda
olduklarını sanıyorlar.
[7.31]
Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi
giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
[7.32]
De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz
rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya
hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir.
İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle
açıklıyoruz.
[7.33]
De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve
haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir
delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve
Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram
kılmıştır.
[7.34]
Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri
kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.
[7.35]
Ey Adem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak peygamberler
gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini
ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[7.36]
Ayetlerimizi yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya,
işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
[7.37]
Allah'a iftira
[7.38]
Allah buyuracak ki: "Sizden önce geçmiş cin ve insan
toplulukları arasında siz de ateşe girin!" Her ümmet
girdikçe yoldaşlarına lânet edecekler. Hepsi birbiri ardından
orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "Ey
Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara
ateşten bir kat daha fazla azap ver!" diyecekler. Allah da: Zaten
herkes için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz,
diyecektir.
[7.39]
Öncekiler de sonrakilere derler ki: Sizin bize bir üstünlüğünüz yok.
O halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı
tadın!
[7.40]
Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek
isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları
açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete
giremiyeceklerdir! Suçluları işte böyle
cezalandırırız!
[7.41]
Onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de
örtüler vardır. İşte zalimleri böyle
cezalandırırız!
[7.42]
İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün
üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar
ebedî kalacaklar.
[7.43]
(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde
kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki:
"Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah
bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak
değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler."
Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi
amellere karşılık ona vâris kılındınız diye
seslenilir.
[7.44]
Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek
bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye
seslenir. "Evet!" derler. Ve aralarından bir
çağrıcı, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye
bağırır.
[7.45]
Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen
zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.
[7.46]
İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve
A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır
ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline:
"Selâm size!" diye seslenirler.
[7.47]
Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de: Ey Rabbimiz!
Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma! derler.
[7.48]
(Yine) A'râf ehli simalarından tanıdıkları birtakım
adamlara seslenerek derler ki: "Ne çokluğunuz ne de taslamakta
olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.
[7.49]
Allah'ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin
ettiğiniz kimseler bunlar mı?" (ve cennet ehline dönerek):
"Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de
değilsiniz" (derler).
[7.50]
Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği
rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah
bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.
[7.51]
O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya
hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile
karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi
bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.
[7.52]
Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak,
ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik.
[7.53]
(Fakat onlar), Onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği
(haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün,
önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin
elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim
şefaatçılarımız var mı ki bize şefaat etsinler
veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz
amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine
yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden
kaybolup gitti.
[7.54]
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra
Arş'a istivâ
[7.55]
Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi
aşanları sevmez.
[7.56]
Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak
ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın
rahmeti çok yakındır.
[7.57]
Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O'dur.
Sonunda onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları yüklenince onu
ölü bir memlekete sevkederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü
meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle
çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız.
[7.58]
Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi (güzel) çıkar; kötü olandan
ise faydasız bitkiden başka birşey çıkmaz. İşte
biz, şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.
[7.59]
Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim!
Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur.
Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.
[7.60]
Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni gerçekten apaçık bir
sapıklık içinde görüyoruz!
[7.61]
Dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat
ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim.
[7.62]
Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben
sizin bilmediklerinizi Allah'tan (gelen vahiy ile) biliyorum.
[7.63]
(Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nâil olmanız
ümidiyle, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir
(kitap) gelmesine şaştınız mı?"
[7.64]
Onu yalanladılar, biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları
kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk! Çünkü
onlar kör bir kavim idiler.
[7.65]
Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki: "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur.
Hâla sakınmayacak mısınız?"
[7.66]
Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik
içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.
[7.67]
"Ey kavmim! dedi, ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin
gönderdiği bir elçiyim.
[7.68]
Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir
öğütçüyüm.
[7.69]
Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir
zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O
sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve
yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde
Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa
eresiniz."
[7.70]
Dediler ki: Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın
tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin?
[7.71]
(Hûd) dedi ki: "Üzerinize Rabbinizden bir azap ve bir
hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil
indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın
taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor
musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim!"
[7.72]
Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi
yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.
[7.73]
Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim!
Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size
Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak
Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın
arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici
bir azap yakalar.
[7.74]
Düşünün ki, (Allah) Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi. Ve
yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde saraylar
yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık
Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar
olarak karışıklık çıkarmayın.
[7.75]
Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf
görülen inananlara dediler ki: Siz Salih'in, Rabbi tarafından
gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da Şüphesiz biz onunla ne
gönderilmişse ona inananlarız, dediler.
[7.76]
Büyüklük taslayanlar dediler ki: "Biz de sizin inandığınızı
inkâr edenleriz."
[7.77]
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve
Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih!
[7.78]
Bunun üzerine onlarrı o (gürültülü) sarsıntı yakaladı da
yurtlarında diz üstü dona kaldılar.
[7.79]
Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Andolsun
ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt
verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.
[7.80]
Lût'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önceki
milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu
yapıyorsunuz?
[7.81]
Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları
bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz.
Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz."
[7.82]
Kavminin cevabı: Onları (Lût'u ve taraftarlarını)
memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen
insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı.
[7.83]
Biz de onu ve karısından başka aile efradını
kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi.
[7.84]
Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki
günahkârların sonu nasıl oldu!
[7.85]
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur.
Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü,
tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını
eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.
[7.86]
Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu
eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında
oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı.
Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur!
[7.87]
Part 9
[7.88]
Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şuayb! Seni ve
seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle
çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz" (Şuayb):
İstemesek de mi? dedi.
[7.89]
Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize
dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz
Allah dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak
şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi
kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız.
Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en
hayırlısısın.
[7.90]
Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki:
[7.91]
Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de
yurtlarında diz üstü donakaldılar.
[7.92]
Şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış
gibiydiler. Asıl ziyana uğrayanlar Şuayb'ı
yalanlayanların kendileridir.
[7.93]
(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: "Ey kavmim! Ben
size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt
verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!"
[7.94]
Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını,
(peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize)
yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla
sıkmışızdır.
[7.95]
Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine
iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve:
"Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç
yaşamışlardı" dediler. Biz de onları, kendileri
farkına varmadan ansızın yakaladık.
[7.96]
O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve
(günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve
yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar,
biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.
[7.97]
Yoksa o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine
azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
[7.98]
Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine
azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
[7.99]
Allah'ın azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan
topluluktan başkası, Allah'ın (böyle) mühlet vermesinden
emin olamaz.
[7.100]
Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâla şu gerçek
belli olmadı mı ki:
[7.101]
İşte o ülkeler... Onların haberlerinden bir
kısmını
[7.102]
Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulamadık.
Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış
bulduk. l
[7.103]
Sonra onların ardından Musa'yı mucizelerimizle Firavun ve kavmine
gönderdik de o mucizeleri inkâr ettiler; ama, bak ki,
fesatçıların sonu ne oldu!
[7.104]
Musa dedi ki : "Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından
gönderilmiş bir peygamberim.
[7.105]
Allah hakkında gerçekten başkasını söylememek benim
üzerime borçtur. Size Rabbinizden açık bir delil getirdim; artık
İsrailoğullarını benimle bırak!"
[7.106]
(Firavun) dedi ki:
[7.107]
Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir
ejderha oluverdi!
[7.108]
Ve elini (cebinden) çıkardı. Birdenbire o da seyredenlere bembeyaz
görünüverdi.
[7.109]
Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir
sihirbazdır.
[7.110]
O,sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?
[7.111]
Dediler ki: Onu da kardeşini de beklet; şehirlere
toplayıcılar (memurlar) yolla.
[7.112]
Bütün bilgili sihirbazları
[7.113]
Sihirbazlar Firavun'a geldi ve:
[7.114]
(Firavun): Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan
olacaksınız, dedi.
[7.115]
(Sihirbazlar), Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi
olalım? dediler.
[7.116]
"Siz atın" dedi. Onlar atınca, insanların
gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir
gösterdiler.
[7.117]
Biz de Musa'ya, "Asanı at!" diye vahyettik. Bir de baktılar
ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
[7.118]
Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta
oldukları yok olup gitti.
[7.119]
İşte Firavun ve kavmi, orada yenildi ve küçük düşerek geri
döndüler.
[7.120]
Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
[7.121]
"Âlemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
[7.122]
"Musa'nın ve Harun'un Rabb'ine " dediler.
[7.123]
Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç
şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için
kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza
gelecekleri) göreceksiniz!
[7.124]
Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim,
sonra da hepinizi asacağım!"
[7.125]
Onlar da : ''Biz zaten Rabbimize döneceğiz".dediler.
[7.126]
Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara
inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey
Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı
al, dediler.
[7.127]
Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni
ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk
çıkarsınlar diye mi bırakacaksınız? (Firavun):
"Biz onların oğullarını öldürüp,
kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz
onları ezecek üstünlükteyiz" dedi.
[7.128]
Musa kavmine dedi ki: "Allah'tan yardım isteyin ve sabredin.
Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından
dilediğini ona vâris kılar. Sonuç (Allah'tan korkup günahtan)
sakınanlarındır."
[7.129]
Onlar da, sen bize (peygamber olarak) gelmeden önce de geldikten sonra da
bize işkence edildi, dediler. (Musa), "Umulur ki Rabbiniz
düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yer
yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar"
dedi.
[7.130]
Andolsun ki, biz de Firavun'a uyanları ders alsınlar diye yıllarca
kuraklık ve mahsül kıtlığı ile
cezalandırdık.
[7.131]
Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, "Bu bizim
hakkımızdır" derler;
[7.132]
Ve dediler ki: "Bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz
[7.133]
Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan,
çekirge, haşere, kurbağalar ve
[7.134]
Azap üzerlerine çökünce, "Ey Musa!
[7.135]
Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı
kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler.
[7.136]
Biz de âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları
sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk.
[7.137]
Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (yahudileri) de, içini bereketle
doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı
taraflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına
karşılık Rabbinin İsrailoğullarına verdiği
güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını
ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.
[7.138]
İsrailoğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine
mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastladılar. Bunun üzerine:
Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için
bir tanrı yap! dediler. Musa: Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz, dedi.
[7.139]
Şüphesiz bunların içinde bulundukları (din)
yıkılmıştır, yapmakta oldukları da
bâtıldır.
[7.140]
Musa dedi ki: Allah sizi âlemlere üstün kılmışken ben size
Allah'tan başka bir tanrı mı arayayım?
[7.141]
Hatırlayın ki, size işkencenin en kötüsünü yapan Firavun'un
adamlarından sizi kurtardık. Onlar oğullarınızı
öldürüyorlar, kadınlarınızı sağ
bırakıyorlardı. İşte bunda size Rabbiniz
tarafından büyük bir imtihan vardır.
[7.142]
(Bana ibadet etmesi için) Musa'ya otuz gece vade verdik ve ona on gece daha
ilâve ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceyi
buldu. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Kavmimin içinde benim yerime geç,
onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma.
[7.143]
Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca
"Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi.
(Rabbi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak,
[7.144]
(Allah) Ey Musa! dedi, ben risaletlerimle (
[7.145]
Nasihat ve her şeyin açıklamasına dair ne varsa hepsini Musa
için levhalarda yazdık. (Ve dedik ki): Bunları kuvvetle tut, kavmine
de onun en güzelini almalarını emret. Yakında size, yoldan
çıkmışların yurdunu göstereceğim.
[7.146]
Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden
uzaklaştıracağım. Onlar bütün mucizeleri görseler de
iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat
azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum,
onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil
olmalarından ileri gelmektedir.
[7.147]
Halbuki âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların
amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta
oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar!
[7.148]
(Tûr'a giden) Musa'nın arkasından kavmi, zinet
takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykelini
(tanrı) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne
de onlara yol gösteriyor? Onu (tanrı olarak) benimsediler ve zalimler
oldular.
[7.149]
Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış
olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize
acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana
uğrayanlardan olacağız!
[7.150]
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "Benden
sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız!
Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat
levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun'un)
başını tutup kendine doğru çekmeye başladı.
(Kardeşi): "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf
gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de
düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber
tutma!" dedi.
[7.151]
(Musa da) Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi
rahmetine
[7.152]
Buzağıyı (tanrı) edinenler var ya, işte onlara mutlaka
Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık
erişecektir. Biz iftiracıları böyle
cezalandırırız.
[7.153]
Kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip de iman edenlere
gelince, şüphesiz ki o tevbe ve imandan sonra, Rabbin elbette
bağışlayan ve esirgeyendir.
[7.154]
Musa'nın öfkesi dinince levhaları aldı. Onlardaki
yazıda Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet (haberi) vardı.
[7.155]
Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları
o müthiş deprem yakalayınca Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Dileseydin
onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden
birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk
edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey
değildir. Onunla dilediğini saptırırsın,
dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi
bağışla ve bize acı! Sen
bağışlayanların en iyisisin! (Hz. Musa'nın, kavmini
temsilen seçip Al lah'ın huzuruna getirdiği kimseler, Allah ile kendi
arasındaki konuşmayı işitince, onunla yetinmediler ve:
""Ey Musa, Allah'ı açıkca görmedikçe
[7.156]
Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz
[7.157]
Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o
elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara
iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz
şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.
Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O
Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım
[7.158]
De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi
olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve
öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o,
Allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru
yolu bulasınız.
[7.159]
Musa'nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onun sayesinde âdil
davranan bir topluluk vardır.
[7.160]
Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye
ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı
taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar
fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra
üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve
bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki) "Size
verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin. "Ama onlar
(emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
[7.161]
Onlara denildi ki : Şu şehirde (Kudüs'te) yerleşin, ondan
(nimetlerinden) dilediğiniz gibi yeyin, "bağışlanmak
istiyoruz" deyin ve kapıdan eğilerek girin ki
hatalarınızı bağışlayalım. İyilik
yapanlara ileride ihsanımızı daha da artıracağız.
[7.162]
Fakat onlardan zalim olanlar, sözü, kendilerine söylenenden başkasıyla
değiştirdiler. Biz de zulmetmelerinden ötürü üzerlerine
gökten bir azap gönderdik.
[7.163]
Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının
durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık
gösterip haddi aşıyorlardı. Çünkü cumartesi tatili
yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın
akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de
gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından
dolayı onları imtihan ediyorduk.
[7.164]
İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helâk edeceği yahut
şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye
öğüt veriyorsunuz?" dedi. (Öğüt verenler) dediler ki:
Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle
(öğüt veriyoruz).
[7.165]
Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de
kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta
oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile
yakaladık.
[7.166]
Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara:
Aşağılık maymunlar olun! dedik.
[7.167]
Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara en kötü eziyeti yapacak
kimseler göndereceğini ilân etti. Şüphesiz Rabbin cezayı
çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[7.168]
Onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık.
Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda
olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye
onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
[7.169]
Onların ardından da (âyetleri tahrif
karşılığında) şu değersiz dünya
malını alıp, nasıl olsa
bağışlanacağız, diyerek Kitab'a vâris olan
birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha
gelse onu da alırlar. Peki, Kitap'ta Allah hakkında gerçekten
başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz
alınmamış mıydı ve onlar Kitap'takini
okumamışlar mıydı? Âhiret yurdu sakınanlar için
daha hayırlıdır. Hâla aklınız ermiyor mu?
[7.170]
Kitab'a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru
kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe
çalışanların ecrini zayi etmeyiz.
[7.171]
Bir zamanlar dağı İsrailoğullarının üzerine
gölge gibi kaldırdık da üstlerine düşecek sandılar.
"Size verdiğimi (Kitab'ı) kuvvetle tutun ve içinde olanı
hatırlayın ki korunasınız" dedik.
[7.172]
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem
oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini
çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben
sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk,
dediler.
[7.173]
Yahut "Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz
de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl
işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?" dememeniz için
(böyle yaptık).
[7.174]
Belki inkârdan dönerler diye âyetleri böyle ayrıntılı
bir şekilde açıklıyoruz.
[7.175]
Onlara (yahudilere), kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan
sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine
uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku.
[7.176]
Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya
saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı
köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini
çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur.
İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir.
Kıssayı anlat; belki düşünürler.
[7.177]
Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu
ne kötüdür!
[7.178]
Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. Kimi de
şaşırtırsa, işte asıl ziyana uğrayanlar
onlardır.
[7.179]
Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için
yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla
kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları
vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir;
hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl
gafiller onlardır.
[7.180]
En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel
isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri
bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına
çarptırılacaklardır.
[7.181]
Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine
getiren bir millet bulunur.
[7.182]
Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş
yavaş helâke götüreceğiz.
[7.183]
Onlara mühlet veririm; (ama) benim cezam çetindir.
[7.184]
Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur?
O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.
[7.185]
Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı
her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine
bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?
[7.186]
Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol
gösteren yoktur. Ve onları azgınlıkları içinde
şaşkın olarak bırakır.
[7.187]
[7.188]
De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi
bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim.
[7.189]
Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur
bulsun diye eşini (Havva'yı) yaratan O'dur. Eşi ile
(birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir
müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca,
Rableri Allah'a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak
şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler.
[7.190]
Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu
çocuk hakkında (sonradan insanlar) Allah'a ortak koştular. Allah ise
onların ortak koştuğu şeyden yücedir.
[7.191]
Kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan
varlıkları (Allah'a) ortak mı koşuyorlar?
[7.192]
Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir
yardımları olur.
[7.193]
Onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar;
onları çağırsanız da, sukût etseniz de sizin için birdir.
[7.194]
(Ey kâfirler!) Allah'ı bırakıp da taptıklarınız
sizler gibi kullardır. (Onların tanrılığı hakkında
iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size
cevap versinler!
[7.195]
Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları
elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri
kulakları mı var (neleri var)? De ki:
"Ortaklarınızı çağırın, sonra bana
(istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz bile
açtırmayın!"
[7.196]
Şüphesiz ki, benim koruyanım Kitab'ı indiren Allah'tır. Ve
O bütün salih kullarını görüp gözetir.
[7.197]
Allah'ın dışında taptıklarınızın ne
size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.
[7.198]
Onları doğru yola çağırmış olsanız
işitmezler. Ve onları
[7.199]
(Resûlüm!) Sen afyolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.
[7.200]
[7.201]
Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese
dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını)
hatırlayıp hemen gerçeği görürler.
[7.202]
(Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları
azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını
bırakmazlar.
[7.203]
Onlara bir mucize getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip
getirseydin ya! derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana
uyarım. Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini
açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.
[7.204]
Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.
[7.205]
Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah
akşam Rabbini an. Gafillerden olma.
[7.206]
Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenmezler,
O'nu tesbih eder ve yalnız O'na secde ederler.
Enfâl Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[8.1]
[8.2]
Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen,
kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını
artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
[8.3]
Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine
rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.
[8.4]
İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice
dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık
vardır.
[8.5]
(Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde,
Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki
halleri) gibidir.
[8.6]
Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre
ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle
tartışıyorlardı.
[8.7]
Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş
ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz
olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah,
sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok
ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.
[8.8]
(Bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve
bâtılı ortadan kaldırmak içindi.
[8.9]
Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben
peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek
duanızı
[8.10]
Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz
yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım
yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir,
yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
[8.11]
O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya
daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini
(verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak
ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur)
indiriyordu.
[8.12]
Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman
edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım;
vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye
vahyediyordu.
[8.13]
Bu söylenenler, onların Allah'a ve Resûlüne karşı
gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse,
bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır.
[8.14]
İşte bu yenilgi size Allah'ın azabı! Şimdilik onu
tadın! Kâfirlere bir de cehennem ateşinin azabı vardır.
[8.15]
Ey müminler! Toplu halde kâfirlerle
karşılaştığınız zaman onlara
arkanızı dönmeyin. (Korkup kaçmayın).
[8.16]
Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe
ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir
günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın gazabını hak
etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası,
varılacak ne kötü yerdir!
[8.17]
(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü
onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah
attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için
(yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
[8.18]
Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını
bozar.
[8.19]
(Ey kâfirler!)
[8.20]
Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde
O'ndan yüz çevirmeyin.
[8.21]
İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.
[8.22]
Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü,
düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.
[8.23]
Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi.
Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.
[8.24]
Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi
çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki,
Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda
toplanacaksınız.
[8.25]
Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece
zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan
eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.
[8.26]
Hatırlayın ki, bir zaman siz yeryüzünde âciz tanınan az (bir
toplum) idiniz; insanların sizi kapıp götürmesinden
korkuyordunuz da şükredesiniz diye Allah size yer yurt verdi;
yardımıyla sizi destekledi ve size temizinden rızıklar verdi.
[8.27]
Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile
kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.
[8.28]
Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan
sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.
[8.29]
Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile
kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir,
suçlarınızı örter ve sizi bağışlar.
Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.
[8.30]
Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya
öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için
[8.31]
Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: "(Evet) işittik,
istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin
masallarından başka bir şey değildir."
[8.32]
Hani (o kâfirler) bir zaman da: Ey Allah'ım!
[8.33]
Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir.
Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.
[8.34]
Onlar Mescid-i Haram'ın mütevellîleri olmadıkları halde
(müminleri) oradan geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Oranın
mütevellîleri takvâ sahiplerinden başkaları değildir. Fakat
onların çoğu bunu bilmez.
[8.35]
Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve
el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!)
İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı
tadın!
[8.36]
Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah
yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama
sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp
olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır.
[8.37]
(Bu toplama) Allah'ın murdarı temizden ayıklaması (mümini
kâfirden ayırması) ve bütün murdarların bir
kısmını diğer bir kısmının üstüne koyup
hepsini yığarak cehenneme atması içindir. İşte onlar
ziyana uğrayanların kendileridir.
[8.38]
İnkâr edenlere, (
[8.39]
Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar
onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah
onların yaptıklarını çok iyi görür.
[8.40]
Part 10
[8.41]
Eğer Allah'a ve hak ile bâtılın ayrıldığı
gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün
(Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize
inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak
aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a,
Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah
her şeye hakkıyla kadirdir.
[8.42]
Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vâdinin yakın
kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında
(Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda
(deniz sahilinde) idi.
[8.43]
Hatırla ki, Allah, uykunda
[8.44]
Allah, olacak bir işi yerine getirmek için (savaş alanında)
karşılaştığınız zaman onları sizin
gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde
azaltıyordu. Bütün işler Allah'a döner.
[8.45]
Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile
karşılaştığınız zaman sebat edin ve
Allah'ı çok anın ki başarıya erişesiniz.
[8.46]
Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya
kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin.
Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
[8.47]
Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve
(insanları) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından
çıkanlar (kâfirler) gibi olmayın. Allah onların
yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
[8.48]
Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de:
Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz ben de sizin
yardımcınızım, dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce
ardına döndü ve: Ben sizden uzağım, ben sizin
göremediklerinizi (melekleri) görüyorum, ben Allah'tan korkuyorum; Allah'ın
azabı şiddetlidir, dedi.
[8.49]
O zaman münafıklarla kalplerinde hastalık bulunanlar, (sizin için),
"Bunları, dinleri aldatmış" diyorlardı. Halbuki
kim Allah'a dayanırsa, bilsin ki Allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir.
(Kendisine güveneni üstün ve galip kılacak O'dur. Yoksa orduların
sayı ve techizat üstünlüğü değildir).
[8.50]
Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Tadın
yakıcı cehennem azabını" (diyerek) o kâfirlerin
canlarını alırken onları bir görseydin!
[8.51]
İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir,
yoksa Allah kullara zulmedici değildir.
[8.52]
(Bunların gidişatı) tıpkı Firavun ailesi ve onlardan
öncekilerin gidişatı gibidir. (Onlar da) Allah'ın
âyetlerini inkâr etmişlerdi de Allah onları günahları sebebiyle
yakalamıştı. Allah güçlüdür. O'nun cezası şiddetlidir.
[8.53]
Bu da, bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlâk ve meziyetleri)
değiştirinceye kadar Allah'ın onlara verdiği nimeti
değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah
işitendir, bilendir.
[8.54]
(Evet bunların durumu), Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin
durumuna benzer. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamışlardı;
biz de onları günahlarından ötürü helâk etmiştik ve Firavun
ailesini (denizde) boğmuştuk. Hepsi de zalimler idiler.
[8.55]
Allah katında, yürüyen canlıların en kötüsü kâfir
olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler.
[8.56]
Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her
defasında hiç çekinmeden ahidlerini bozan kimselerdir.
[8.57]
[8.58]
(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından
korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde
bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.
[8.59]
İnkâr edenler yakayı kurtardıklarını sanmasınlar.
Çünkü onlar (bizi) âciz bırakamazlar.
[8.60]
Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve
cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla
Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı
ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği
(düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size
eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa
uğratılmazsınız.
[8.61]
[8.62]
[8.63]
Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde
bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini
birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı.
Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.
[8.64]
Ey Peygamber!
[8.65]
Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.
[8.66]
Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu
bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan)
ikiyüz kişiye galip gelir. Ve
[8.67]
Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya)
kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici
dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için) ahireti
istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.
[8.68]
Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı,
aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap
dokunurdu.
[8.69]
Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin. Ve
Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah bağışlayan, merhamet
edendir.
[8.70]
Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde
hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha
hayırlısını size verir ve sizi bağışlar.
Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
[8.71]
[8.72]
İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp
yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı
diğer bir kısmının dostlarıdır. İman edip de
hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar size onların
mirasından hiçbir pay yoktur.
[8.73]
Kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır.
[8.74]
İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri)
barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler
onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.
[8.75]
Sonradan iman
Tevbe Sûresi
[9.1]
Allah ve Resûlünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz
müşriklere bir ihtar!
[9.2]
(Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi
bilin ki siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise
kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir.
[9.3]
Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah ve Resûlünden insanlara bir
bildiridir: Allah ve Resûlü müşriklerden uzaktır.
[9.4]
Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız
müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi
size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka
çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır. Onların
antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız.
Allah (haksızlıktan) sakınanları sever.
[9.5]
Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde
öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları
her gözetleme yerinde oturup bekleyin.
[9.6]
Ve
[9.7]
Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma
yaptıklarınızın dışında müşriklerin
Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size
karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst
davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.
[9.8]
Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda
ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar
ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna)
karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan
çıkmışlardır.
[9.9]
Allah'ın âyetlerine karşılık az bir değeri (dünya
malını ve nefsânî istekleri) satın aldılar da
(insanları) O'nun yolundan alıkoydular. Gerçekten onların
yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür!
[9.10]
Bir mümin hakkında ne ahit tanırlar ne de antlaşma. Çünkü
onlar saldırganların kendileridir.
[9.11]
Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde
kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle
açıklıyoruz.
[9.12]
[9.13]
(Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan)
çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı
savaşa başlamış olan bir kavme karşı
savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz?
[9.14]
Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları
cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip
kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.
[9.15]
Ve onların (müminlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah
dilediğinin tevbesini
[9.16]
Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden
başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan
bırakılacağınızı mı sandınız?
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
[9.17]
Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri
şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri
yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar
ateşte ebedî kalacaklardır.
[9.18]
Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman
[9.19]
(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı
onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad
edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında
eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
[9.20]
İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında
daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.
[9.21]
Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri
için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler.
[9.22]
Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz ki Allah katında büyük
mükâfat vardır.
[9.23]
Ey iman edenler!
[9.24]
De ki:
[9.25]
Andolsun ki Allah, birçok yerde (savaş alanlarında) ve Huneyn savaşında
size yardım etmişti. Hani çokluğunuz size kendinizi
beğendirmiş, fakat sizi hezimete uğramaktan
kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen
size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz.
[9.26]
Sonra Allah, Resûl'ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu)
indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere
azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.
[9.27]
Sonra Allah, bunun ardından yine dilediğinin tevbesini
[9.28]
Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu
yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar.
[9.29]
Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve
Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini
kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar
savaşın.
[9.30]
Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da,
Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların
ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha
önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah
onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!
[9.31]
(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini
(hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem
oğlu Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek
ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O,
bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
[9.32]
Allah'ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek
istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan
asla vazgeçmez.
[9.33]
O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere
üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.
[9.34]
Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve râhiplerden birçoğu
insanların mallarını haksız yollardan yerler ve
(insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü
yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu,
işte onlara elem verici bir azabı müjdele!
[9.35]
(Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla
onların alınları, yanları ve sırtları
dağlanacağı gün (onlara denilir ki): "İşte bu
kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta
olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!"
[9.36]
Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın
yazısına göre Allah katında ayların sayısı
on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu
doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu
yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler
nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara
karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten)
sakınanlarla beraberdir.
[9.37]
(Haram ayları) ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü
onunla, kâfir olanlar saptırılır. Allah'ın haram
kıldığının sayısını bozmak ve O'nun
haram kıldığını helâl kılmak için (haram
ayını) bir yıl helâl sayarlar, biryıl da haram sayarlar.
(Böylece) onların kötü işleri kendilerine güzel
gösterilmiştir. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
[9.38]
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa
çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp
kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz?
Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek
azdır.
[9.39]
[9.40]
[9.41]
(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa
çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda
cihad edin.
[9.42]
[9.43]
Allah seni affetti. Fakat doğru söyleyenler
[9.44]
Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla
savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takvâ
sahiplerini pek iyi bilir.
[9.45]
Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp,
kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin isterler.
[9.46]
[9.47]
[9.48]
Andolsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve
[9.49]
Onlardan öylesi de var ki: "Bana izin ver, beni fitneye
düşürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye
düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.
[9.50]
[9.51]
De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası
bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler
yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
[9.52]
De ki: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de,
Allah'ın, ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azap
vermesini bekliyoruz. Haydi bekleyin; şüphesiz biz de sizinle beraber
beklemekteyiz.
[9.53]
De ki: İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden (sadaka) asla
[9.54]
Onların harcamalarının
[9.55]
(Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin.
Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların
azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak
canlarının çıkmasını istiyor.
[9.56]
(0 münafıklar)
mutlaka sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar
sizden değillerdir, fakat onlar (kılıçlarınızdan)
korkan bir toplumdur.
[9.57]
[9.58]
Onlardan sadakaların (taksimi) hususunda seni ayıplayanlar da
vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay) verilirse razı olurlar,
şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar.
[9.59]
[9.60]
Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara,
düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm'a)
ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya
çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda
çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi
bilendir, hikmet sahibidir.
[9.61]
(Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir
kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin
için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a
inanır, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir.
Allah'ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap
vardır.
[9.62]
Rızanızı almak için size (gelip) Allah'a and içerler.
[9.63]
(Hâla) bilmediler mi ki, kim Allah ve Resûlüne karşı koyarsa elbette
onun için, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır.
İşte bu büyük rüsvaylıktır.
[9.64]
Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin
müminlere indirilmesinden çekinirler. De ki: Siz alay edin! Allah o
çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır.
[9.65]
[9.66]
(Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir
oldunuz. Sizden (tevbe
[9.67]
Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil),
birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve
cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu!
Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridir.
[9.68]
Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de
içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vâdetti. O, onlara yeter.
Allah onlara lânet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.
[9.69]
(Ey münafıklar! Siz de) sizden öncekiler gibi (yaptınız).
Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya
malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte
sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden
faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden
faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de
daldınız. İşte onların amelleri dünyada da ahirette de
boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların kendileridir.
[9.70]
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin,
İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin
haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler
getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar
kendi kendilerine zulmetmekte idiler.
[9.71]
Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar
iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru
kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler.
İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir,
hikmet sahibidir.
[9.72]
Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere
altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler
vâdetti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte
büyük kurtuluş da budur.
[9.73]
Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara
karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O
ne kötü bir varış yeridir!
[9.74]
(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin
ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve müslüman
olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye
(Peygambere suikast yapmaya) de yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resûlü kendi
lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya
kalkıştılar.
[9.75]
Onlardan kimi de, Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka
sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız! diye
Allah'a and içti.
[9.76]
Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip
(Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.
[9.77]
Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan
söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle
karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki
yüzlülük) soktu.
[9.78]
(Münafıklar), Allah'ın, onların sırrını da
fısıltılarını da bildiğini ve gaybları
(gizli şeyleri) çok iyi bilen olduğunu hâla anlamadılar mı?
[9.79]
Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin
yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip
onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya
çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır.
[9.80]
(Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş
kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah
ve Resûlünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fâsıklar
topluluğunu hidayete erdirmez.
[9.81]
Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere
çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla,
canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu
sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem
ateşi daha sıcaktır!" Keşke anlasalardı!
[9.82]
Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler,
çok ağlasınlar!
[9.83]
Eğer Allah seni onlardan bir gurubun yanına döndürür de (Tebük
seferinden Medine'ye döner de başka bir savaşa seninle beraber)
çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle beraber asla
çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber
asla savaşmayacaksınız! Çünkü siz birinci defa (Tebük
seferinde) yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla
(kadın ve çocuklarla) beraber oturun!
[9.84]
Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri
başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resûlünü inkâr ettiler
ve fâsık olarak öldüler.
[9.85]
Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü
Allah, bunlarla ancak dünyada onların azaplarını çoğaltmayı
ve onların kâfir olarak canlarının güçlükle
çıkmasını istiyor.
[9.86]
"Allah'a inanın, Resûlü ile beraber cihad edin" diye bir sûre
indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler
ve: Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım, dediler.
[9.87]
Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, onların
kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar.
[9.88]
Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad
ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar
kurtuluşa erenlerin kendileridir.
[9.89]
Allah, onlara içinde ebedî kalacakları ve zemininden ırmaklar akan
cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur.
[9.90]
Bedevîlerden, (mazeretleri olduğunu) iddia edenler, kendilerine izin
verilsin diye geldiler. Allah ve Resûlüne yalan söyleyenler de oturup
kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem verici bir azap erişecektir.
[9.91]
Allah ve Resûlü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde,
zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey
bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk)
yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
[9.92]
Kendilerine binek sağlaman için
Part 11
[9.93] Sorumluluk ancak, zengin oldukları
halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber
olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi,
artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler.
[9.94]
(Seferden) onlara döndüğünüz zaman size özür beyan edecekler. De
ki: (Boşuna) özür dilemeyin! Size asla inanmayız; çünkü Allah,
haberlerinizi bize bildirmiştir. (Bundan sonraki) amelinizi Allah da
görecektir, Resûlü de. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilene
döndürüleceksiniz de yapmakta olduklarınızı size haber
verecektir.
[9.95]
Onların yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden
(onları cezalandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına and
içecekler. Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır.
Kazanmakta olduklarına (kötü işlerine) karşılık
ceza olarak varacakları yer cehennemdir.
[9.96]
Onlardan razı olasınız diye size yemin edecekler. Fakat siz
onlardan razı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan
asla razı olmaz.
[9.97]
Bedevîler, kâfirlik ve münafıklık bakımından hem daha
beter, hem de Allah'ın Resûlüne indirdiği kanunları
tanımamaya daha yatkındır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
[9.98]
Bedevîlerden öylesi vardır ki (Allah yolunda)
harcayacağını angarya sayar ve sizin başınıza
belâlar gelmesini bekler. (Bekledikleri) o kötü belâ kendi
başlarına gelmiştir. Allah pek iyi işiten, çok iyi
bilendir.
[9.99]
Bedevîlerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe
inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında
yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile
edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar
için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine)
koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.
[9.100]
(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile
onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı
olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah
onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler
hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.
[9.101]
Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım
münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet
kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz
onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba
itileceklerdir.
[9.102]
Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli
diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe
ederlerse) umulur ki Allah onların tevbesini
[9.103]
Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan)
temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et.
Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları
yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.
[9.104]
Allah'ın, kullarının tevbesini
[9.105]
De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü
de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen
Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı
haber verecektir.
[9.106]
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir gurup da Allah'ın emrine
bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya
tevbelerini
[9.107]
(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı)
inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce
Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adamı
beklemek için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka
birşey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır.
Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına
şahitlik eder.
[9.108]
Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescit
(Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda
temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.
[9.109]
Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi
daha hayırlıdır, yoksa yapısını
yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi
de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler
topluluğunu doğru yola iletmez.
[9.110]
Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar
yüreklerine devamlı olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah
çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
[9.111]
Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine
(verilecek) cennet karşılığında satın
almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar,
öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da
Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren
kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu
alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu,
(gerçekten) büyük kazançtır.
[9.112]
(Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet edenler,
hamdedenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip
kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın
sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele!
[9.113]
(Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli
olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah'a) ortak koşanlar için af
dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara.
[9.114]
İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği
sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı
olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki
İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.
[9.115]
Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra,
sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar
onları saptıracak değildir. Allah her şeyi çok iyi
bilendir.
[9.116]
Göklerin ve yerin mülkü yalnız Allah'ındır. O diriltir ve
öldürür. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir
yardımcı vardır.
[9.117]
Andolsun ki Allah, müslümanlardan bir gurubun kalpleri eğrilmeye yüz
tuttuktan sonra, Peygamberi ve güçlük zamanında ona uyan muhacirlerle
ensarı affetti. Sonra da onların tevbelerini
[9.118]
Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini
[9.119]
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun.
[9.120]
Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevî Araplara
Allah'ın Resûlünden geri kalmaları ve onun canından önce
kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. İşte
onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir
açlığa dûçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere
(ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı
kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine
salih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah iyilik
yapanların mükâfatını zayi etmez.
[9.121]
Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile
mükâfatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf,
geçtikleri her vâdi mutlaka onların lehine yazılır.
[9.122]
Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir.
Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi
elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz
etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.
[9.123]
Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara
karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir
sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.
[9.124]
Herhangi bir sûre indirildiği zaman onlardan bir kısmı der ki:
"Bu sizin hanginizin imanını artırdı?" İman
edenlere gelince (bu sûre) onların imanlarını artırır
ve onlar sevinirler.
[9.125]
Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münafıklık) olanlara gelince,
onların da inkârlarını büsbütün artırır ve onlar
artık kâfir olarak ölürler.
[9.126]
Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan
edildiklerıni görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de
ibret alıyorlar.
[9.127]
Bir sûre indirildiği zaman, (göz kırpıp alay ederek)
birbirlerine bakar (ve): (Çevreden) sizi birisi görüyor mu? diye
sorarlar, sonra da (sıvışıp) giderler. Anlamayan bir kavim
oldukları için Allah onların kalplerini (imandan) çevirmiştir.
[9.128]
Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O,
size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir,
merhametlidir.
[9.129]
(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh
yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın
sahibidir.
Yûnus Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[10.1]
Elif. Lâm. Râ. İşte bunlar hikmet dolu Kitâb'ın âyetleridir.
[10.2]
İçlerinden bir adama: İnsanları uyar ve iman edenlere, Rableri
katında onlar için yüksek bir doğruluk makamı olduğunu
müjdele, diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey
mi oldu ki, o kâfirler: Bu elbette apaçık bir sihirbazdır, dediler?
[10.3]
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra
da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva
[10.4]
Allah'ın gerçek bir vâdi olarak hepinizin dönüşü ancak
O'nadır. Çünkü O, mahlûkatı önce (yoktan) yaratır,
sonra da iman edip iyi işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için
(onları huzuruna) geri çevirir. Kâfir olanlara gelince, inkâr etmekte
oldukları şeylerden ötürü onlar için kaynar
[10.5]
Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan,
yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona
(aya) birtakım menziller takdir
[10.6]
Gece ve gündüzün değişmesinde (uzayıp kısalmasında)
Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde,
(Onu inkâr etmekten) sakınan bir kavim için elbette nice deliller
vardır!
[10.7]
Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına
razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar da
vardır muhakkak.
[10.8]
İşte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden
varacakları yer, ateştir!
[10.9]
İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle
Rableri onları nimet dolu cennetlerde, alt tarafından ırmaklar
akan (saraylara) erdirir.
[10.10]
Onların oradaki duası: "Allah'ım! Seni noksan
sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirleriyle
karşılaştıkça söyledikleri ise "selâm"
dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin
Rabbi Allah'a mahsustur.
[10.11]
Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de
acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat
bize kavuşmayı beklemeyenleri biz, azgınlıkları içinde
bocalar bir halde (kendi başlarına) bırakırız.
[10.12]
İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta
durarak (o zararın giderilmesi için) bize dua eder; fakat biz ondan
sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine
dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi
geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta
oldukları şeyler güzel gösterildi.
[10.13]
Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûcizeler
getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice
milletleri helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte
biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız.
[10.14]
Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için
onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (Onların
yerine sizi getirdik).
[10.15]
Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten
sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur'an
getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden
değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana
vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem
elbette büyük günün azabından korkarım.
[10.16]
De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım, Allah da onu size
bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum.
Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
[10.17]
Öyleyse kim Allah'a karşı yalan uydurandan veya onun âyetlerini
yalanlayandan daha zalimdir! Bilesiniz ki suçlular asla onmazlar!
[10.18]
Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda
verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim
şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a
göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?
Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve
yücedir."
[10.19]
İnsanlar sadece bir tek ümmetti, sonradan ayrılığa
düştüler.
[10.20]
Ona (Muhammed'e) Rabbinden bir mucize indirilse ya! diyorlar. De ki: Gayb ancak
Allah'ındır. Bekleyin (bakalım) ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim.
[10.21]
Kendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık gibi) bir
sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik)
tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki
âyetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır. De ki:
Allah'ın tuzağı daha süratlidir. Şüphesiz elçilerimiz
kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.
[10.22]
Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o
gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve
(yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir
fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar
çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini
yalnız Allah'a halis kılarak: "Andolsun
[10.23]
Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine
haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin
taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla)
sadece fâni dünya hayatının menfaatini elde edersiniz; sonunda
dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı
size haber vereceğiz.
[10.24]
Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir
ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri
o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zinetini
takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde
kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir
gece veya gündüz ona emrimiz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde
yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale
getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi
böyle açıklıyoruz.
[10.25]
Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor ve O,
dilediğini doğru yola iletir.
[10.26]
Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası
vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne
de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada
ebedî kalacaklardır.
[10.27]
Kötülük yapanlara gelince, kötülüğün cezası misli iledir.
Onları zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı
koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden
bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar
orada ebedî kalacaklardır.
[10.28]
Onların hepsini biraraya toplayacağımız, sonra da Allah'a
ortak koşanlara: "Siz ve koştuğunuz ortaklar yerinizde
bekleyin" diyeceğimiz gün artık onların (putlarıyla)
aralarını tamamen ayırmışızdır. Ve
onların ortakları, (putları) derler ki: "Siz, bize ibadet
etmiyordunuz.
[10.29]
Bu yüzden bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter.
Şüphesiz ki biz sizin (bize) tapmanızdan tamamen habersizdik."
[10.30]
Orada herkes geçmişte yaptıklarını
karşısında bulur. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah'a
döndürülmüşlerdir. Uydurmakta oldukları şeyler (bâtıl
tanrıları) da onları terkedip kaybolmuştur.
[10.31]
(Resûlüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da
kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi
kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her
türlü) işi kim idare ediyor? "Allah" diyecekler. De ki:
Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?
[10.32]
İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan
(ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır? O
halde nasıl (sapıklığa) döndürülüyorsunuz?
[10.33]
İşte böylece Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki
"Onlar inanmazlar" sözü gerçekleşmiş oldu.
[10.34]
(Resûlüm!) De ki: (Allah'a) ortak koştuklarınız arasında,
(birini yokken) ilk defa yaratacak, arkasından onu (ölümünden sonra
hayata) yeniden döndürecek biri var mı? De ki: Allah ilk defa
yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden (hayata) döndürür. O halde
nasıl saptırılırsınız!
[10.35]
De ki: Ortak koştuklarınızdan hakka iletecek olan var mı?
De ki: "Hakka Allah iletir." Öyle ise hakka ileten mi uyulmaya
daha lâyıktır; yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru
yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle
yanlış) hükmediyorsunuz?
[10.36]
Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz
zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta
olduklarını pek iyi bilendir.
[10.37]
Bu Kur'an Allah'tan başkası tarafından uydurulmuş bir
şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o
Kitab'ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin
Rabbindendir.
[10.38]
Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki:
[10.39]
Bilakis, onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla
gelmemiş olan (Kur'an'ı) yalanladılar. Onlardan öncekiler
de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zalimlerin sonu
nasıl oldu!
[10.40]
İçlerinden öylesi var ki ona (Kur'an'a) inanır, yine onlardan
öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları en iyi bilendir.
[10.41]
(Resûlüm! ) onlar seni yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin
işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan
uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan
uzağım.
[10.42]
Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat sağırlara -üstelik
akılları da ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?
[10.43]
Onlardan
[10.44]
Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar
kendilerine zulmederler.
[10.45]
Allah'ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar
kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip
toplayacağı gün aralarında birbirleriyle
tanışırlar. Allah'ın huzuruna varmayı yalanlayanlar
elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola
gitmemişlerdi.
[10.46]
[10.47]
Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman,
aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.
[10.48]
Doğru iseniz bu vaad (azap) ne zamandır? diyorlar.
[10.49]
De ki: "Ben kendime bile Allah'ın dilediğinden başka ne bir
zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim." Her ümmetin bir eceli
vardır. Ecelleri geldiği zaman artık ne bir saat geri
kalırlar ne de ileri giderler.
[10.50]
De ki: (Ey müşrikler!) Ne dersiniz? Allah'ın azabı size
geceleyin veya gündüzün gelirse (ne yaparsınız?). Suçlular ondan
hangisini istemekte acele ediyorlar!
[10.51]
Başınıza belâ geldikten sonra mı O'na iman edeceksiniz,
şimdi mi? (Çok geç). Halbuki onu (azabın gelmesini) istemekte
acele ediyordunuz?
[10.52]
Sonra o (kendilerine) zulmedenlere, "Ebedî azabı tadın!"
denilecek. Kazanmakta olduğunuzdan başkasının
karşılığını mı bulacaksınız?
[10.53]
"O (azap) bir gerçek midir?" diye senden haber istiyorlar. De ki:
Evet, Rabbime andolsun ki o şüphesiz gerçektir ve siz âciz bırakacak
değilsiniz.
[10.54]
(O zaman) zulmeden herkes yeryüzündeki bütün servete sahip olsa (azaptan
kurtulmak için) elbette onu feda eder. Ve azabı gördükleri zaman için
için yanarlar. Aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.
[10.55]
Bilesiniz ki, göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır.
Yine bilesiniz ki, Allah'ın vâdi haktır, fakat onların çoğu
bilmez.
[10.56]
O hem diriltir hem de öldürür ve yalnız O'na döndürüleceksiniz.
[10.57]
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir
şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
[10.58]
De ki: Ancak Allah'ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler.
Bu, onların (dünya
[10.59]
De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan bir
kısmını helâl, bir kısmını da haram
bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a
iftira mı ediyorsunuz?
[10.60]
Allah'a karşı yalan uyduranların kıyamet günü
(âkıbetleri) hakkındaki kanaatleri nedir? Şüphesiz Allah
insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu
şükretmezler.
[10.61]
Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve
siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe
daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne
yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden
uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki
apaçık kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.
[10.62]
Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler
de.
[10.63]
Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.
[10.64]
Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah'ın
sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük
kurtuluşun kendisidir.
[10.65]
(Resûlüm) Onların (inkârcıların) sözleri seni üzmesin.
Çünkü bütün izzet (ve üstünlük) Allah'ındır. O, işitendir,
bilendir.
[10.66]
İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa yalnız
Allah'ındır. (O halde) Allah'tan başka ortaklara tapanlar neyin
ardına düşüyorlar! Doğrusu onlar, zandan başka bir
şeyin ardına düşmüyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar.
[10.67]
O (Allah), geceyi içinde dinlenesiniz diye sizin için yaratan,
(çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık
kılandır. Şüphesiz bunda dinleyen bir toplum için ibretler
vardır.
[10.68]
(Müşrikler:) "Allah çocuk edindi" dediler. Hâşâ! O bundan
münezzehtir. O'nun (çocuğa) ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde
ne varsa O'nundur. Bu hususta yanınızda herhangi bir delil yoktur.
Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
[10.69]
De ki: Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.
[10.70]
Dünyada bir miktar geçim (sağlarlar), sonra dönüşleri bizedir;
sonra da inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü onlara
şiddetli azabı tattırırız.
[10.71]
Onlara Nuh'un haberini oku: Hani o kavmine demişti ki: "Ey kavmim!
[10.72]
"
[10.73]
Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de onunla beraber gemide
bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler
kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk.
Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl
oldu!
[10.74]
Sonra onun arkasından birçok peygamberi kendi toplumlarına
gönderdik. Onlara mucizeler getirdiler. Fakat onlar daha önce
yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte
haddi aşanların kalplerini biz böyle mühürleriz.
[10.75]
Sonra onların ardından da Firavun ve toplumuna Musa ile Harun'u
mucizelerimizle gönderdik, fakat onlar kibirlendiler ve günahkâr bir
toplum oldular.
[10.76]
Katımızdan onlara hak (mucize) gelince: "Bu elbette apaçık
bir sihirdir" dediler.
[10.77]
Musa: "Size hak geldiğinde onun için (hep böyle) mi dersiniz? Bu
bir sihir midir? Halbuki sihirbazlar iflâh olmazlar" dedi.
[10.78]
Onlar dediler ki: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (dinden)
bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize
geldin? Halbuki biz size inanacak değiliz.
[10.79]
Firavun dedi ki: Bilgili bütün sihirbazları bana getirin!
[10.80]
Sihirbazlar gelince Musa onlara: Atacağınızı atın,
dedi.
[10.81]
Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki: "Sizin getirdiğiniz
sihirdir. Allah onu boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah
bozguncuların işini düzeltmez."
[10.82]
"Suçluların hoşuna gitmese de Allah, sözleriyle
gerçeği açığa çıkaracaktır."
[10.83]
Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri
için kavminden bir gurup gençten başka kimse Musa'ya iman etmedi.
Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve haddi
aşanlardan idi.
[10.84]
Musa dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah'a inandıysanız ve O'na
teslim olduysanız sadece O'na güvenip dayanın.
[10.85]
Onlar da dediler ki: "Allah'a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler
topluluğu için deneme konusu kılma!
[10.86]
Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!"
[10.87]
Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evler
hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın,
namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!)
Müminleri müjdele! diye vahyettik.
[10.88]
Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya
hayatında zinet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri),
insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı
görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz!
Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver
(ki iman etsinler).
[10.89]
(Allah): İkinizin de duası
[10.90]
Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve
askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları takip etti. Nihayet
(denizde) boğulma haline gelince, (Firavun:) "Gerçekten,
İsrailoğullarının inandığı Tanrı'dan
başka tanrı olmadığına ben de iman ettim. Ben de
müslümanlardanım!" dedi.
[10.91]
Şimdi mi (iman ettin)! Halbuki daha önce isyan etmiş ve
bozgunculardan olmuştun.
[10.92]
(Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olması için, bugün senin
bedenini (cansız olarak) kurtaracağız. İşte
insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler.
[10.93]
Andolsun biz İsrailoğullarını güzel bir yurda
yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik.
Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler.
Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet günü onların, aralarında
ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir.
[10.94]
(Resülüm!)
[10.95]
Allah'ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra ziyana
uğrayanlardan olursun.
[10.96]
Gerçekten haklarında Rabbinin sözü (hükmü) sabit olanlar,inanmazlar.
[10.97]
Kendilerine (istedikleri) bütün mucizeler gelmiş olsa bile, elem verici
azabı görünceye kadar inanmayacaklardır.
[10.98]
Yunus'un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden)
herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse
de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus'un kavmi iman edince,
kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını
kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden)
faydalandırdık.
[10.99]
(Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman
ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak
mısın?
[10.100]
Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını
kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar.
[10.101]
De ki: "Göklerde ve yerde neler var, bakın (da ibret
alın!)" Fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda
sağlamaz.
[10.102]
Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların
(acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı
bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim.
[10.103]
Biz, sonra peygamberlerimizi ve aynı şekilde iman edenleri
kurtarırız. İnananları üzerimize bir borç olarak
kurtaracağız.
[10.104]
De ki: "Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben
Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam,
fakat ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. Bana müminlerden
olmam emrolundu." 1
[10.105]
"Ve (bana) hanîf (Allah'ın birliğini tanıyıcı)
olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye
(emredildi)."
[10.106]
Allah'ı bırakıp da
[10.107]
Eğer Allah
[10.108]
De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık
kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o
da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil
değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum).
[10.109]
(Resûlüm!) Sen,
Hûd Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[11.1]
Elif. Lâm. Râ. (Bu
[11.2]
(De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için
(indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size
(gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
[11.3]
Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için
(indirildi.
[11.4]
Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, her şeye kadirdir.
[11.5]
Bilesiniz ki, onlar Peygamber'den, (düşmanlıklarını)
gizlemeleri için göğüslerini çevirirler (gönüllerinden geçeni
gizlerler). İyi bilin ki, onlar elbiselerine büründükleri zaman dahi,
Allah onların gizlediklerini de, açığa
çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, kalplerin
özünü bilendir.
Part 12
[11.6] Yeryüzünde yürüyen her canlının
rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir. Allah o canlının
durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı
bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) dır.
[11.7]
O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan
etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı
günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): "Ölümden sonra
muhakkak diriltileceksiniz" desen, kâfir olanlar derhal "Bu,
açık bir büyüden başka bir şey değildir" derler.
[11.8]
Andolsun,
[11.9]
[11.10]
[11.11]
Ancak (musibetlere) sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir.
İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükâfat
vardır.
[11.12]
Belki de sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine
indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden
ötürü
[11.13]
Yoksa, "Onu (Kur'an'ı) kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki:
[11.14]
[11.15]
Kim, (yalnız) dünya hayatını ve zinetini istemekte ise,
işlerinin karşılığını orada onlara tam
olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.
[11.16]
İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir
şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa
gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.
[11.17]
Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini
Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce,
bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitab'ı (elinde) bulunan
kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur'an'a)
inanırlar. Zümrelerden hangisi onu inkâr ederse işte cehennem
ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın;
zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat
insanların çoğu inanmazlar.
[11.18]
Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar
(kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de:
İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir,
diyecekler. Bilin ki, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerinedir!
[11.19]
Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğri
göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır.
[11.20]
Onlar yeryüzünde (Allah'ı) âciz bırakacak değillerdir;
onların Allah'tan başka (yardım isteyecekleri) dostları da
yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar
(gerçekleri) ne görebiliyorlar ne de kulak veriyorlardı.
[11.21]
İşte onlar kendilerini ziyana uğrattılar. Uydurmakta
oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti.
[11.22]
Şüphesiz onlar, ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
[11.23]
İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun
eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidir. Onlar orada ebedî
kalırlar.
[11.24]
Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile
gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit
olur mu? Hâla ibret almıyor musunuz?
[11.25]
Andolsun, biz Nuh'u kavmine elçi gönderdik. Onlara: "Ben (dedi),
sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
[11.26]
Allah'tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici
bir günün azabından korkuyorum."
[11.27]
Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir
insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket
[11.28]
(Nuh) dedi ki: Ey kavmim!
[11.29]
Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden
herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben
iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine
kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk
olarak görüyorum.
[11.30]
Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim
korur? Düşünmüyor musunuz?
[11.31]
Ben size: "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır"
demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum,
sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara
asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde
olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben
gerçekten zalimlerden olurum."
[11.32]
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede
çok ileri gittin.
[11.33]
(Nuh) dedi ki: "Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz
(Allah'ı) âciz bırakacak değilsiniz.
[11.34]
Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek
istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin
Rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz."
[11.35]
(Resûlüm!) Yoksa, "Bunu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "
[11.36]
Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası
artık (
[11.37]
Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve
zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka
boğulacaklardır!
[11.38]
Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her
uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: "
[11.39]
Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir
azabın kimin başına ineceğini yakında
bileceksiniz."
[11.40]
Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a
dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile
-(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar
dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla
beraber pek azı iman etmişti.
[11.41]
(Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da
Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok
bağışlayan, pek esirgeyendir."
[11.42]
Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu.
Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle
beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.
[11.43]
Oğlu: Beni
[11.44]
(Nihayet) "Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!" denildi.
Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine
yerleşti. Ve: "O zalimler topluluğunun canı
cehenneme!" denildi.
[11.45]
Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da
ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."
[11.46]
Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü
onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında
bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben
[11.47]
Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi
istemekten
[11.48]
Denildi ki: Ey Nuh!
[11.49]
(Resûlüm!) İşte bunlar
[11.50]
Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim!
Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Siz
yalan uyduranlardan başkası değilsiniz.
[11.51]
Ey kavmim! Ben, ona (peygamberliğe) karşılık sizden bir
ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait
değildir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz?
[11.52]
Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O'na tevbe edin
ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve
kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah'tan) yüz
çevirmeyin.
[11.53]
Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin, biz de senin
sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve
biz
[11.54]
Biz "Tanrılarımızdan biri seni fena
çarpmış!" demekten başka bir söz söylemeyiz!
(Hûd) dedi ki: "Ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit
olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım."
[11.55]
"O'ndan başka (taptıklarınızın hepsinden
uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet
vermeyin!"
[11.56]
"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım.
Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş
olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır."
[11.57]
"
[11.58]
Emrimiz gelince, Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan
bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan
kurtuluşa erdirdik.
[11.59]
İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O'nun
peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın emrine uydular.
[11.60]
Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete tâbi tutuldular.
Biliniz ki, Ad (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin ki Hûd'un
kavmi Âd, Allah'ın rahmetinden uzak kılındı.
[11.61]
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim!
Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. O sizi
yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde
O'ndan mağfiret isteyin; sonra da O'na tevbe edin. Çünkü Rabbim
(kullarına) çok yakındır, (dualarını)
[11.62]
Dediler ki: Ey Sâlih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin.
(Şimdi) babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi
engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine (kulluğa)
çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz.
[11.63]
(Sâlih) dedi ki: Ey kavmim!
[11.64]
Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah'ın devesi. Onu
bırakın, Allah'ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük
dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalar.
[11.65]
Fakat Semûd kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Sâlih
dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helâk
olacaksınız)!" Bu söz, yalanlanamayan bir tehdit idi.
[11.66]
Emrimiz gelince, Sâlih'i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet
olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin
kuvvetlidir, (her şeye) galip gelendir.
[11.67]
Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü
çökekaldılar.
[11.68]
Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi
gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi
(Allah'ın rahmetinden) uzak kılındı.
[11.69]
Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve:
"Selam (
[11.70]
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları
yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler
ki: Korkma! (biz melekleriz). Lût kavmine gönderildik.
[11.71]
O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da
İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.
[11.72]
(İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir
kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu
doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!
dedi.
[11.73]
(Melekler) dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev
halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir.
Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.
[11.74]
İbrahim'den korku gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında
(adeta) bizimle mücadeleye başladı.
[11.75]
İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini
Allah'a vermiş biri idi.
[11.76]
(Melekler dediler ki): Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin
(azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka
gelecektir!
[11.77]
Elçilerimiz Lût'a gelince, (Lût) onların yüzünden üzüldü ve onlardan
dolayı içi daraldı da "Bu, çetin bir gündür" dedi.
[11.78]
Lût'un kavmi, koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o
kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût): "Ey kavmim!
İşte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin
için onlar daha temizdir. Allah'tan korkun ve misafirlerimin önünde beni
rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu!"
dedi.
[11.79]
Dediler ki: Senin kızlarında bizim bir hakkımız
olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi
elbette bilirsin.
[11.80]
(Lût:) Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı
veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim! dedi.
[11.81]
(Melekler) dediler ki: Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar
[11.82]
Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine
(balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar
yağdırdık.
[11.83]
(O taşlar:) Rabbin katında işaretlenerek
(yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak
değildir.
[11.84]
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim!
Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü
ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk)
içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir
günün azabından korkuyorum.
[11.85]
Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara
eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak
dolaşmayın.
[11.86]
[11.87]
Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın
taptıklarını (putları), yahut mallarımız
hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi
[11.88]
Dedi ki: Ey kavmim!
[11.89]
Ey kavmim! Sakın bana karşı
düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin, yahut
Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet
getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.
[11.90]
Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. Muhakkak
ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.
[11.91]
Dediler ki: Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve
içimizde seni cidden zayıf (âciz) görüyoruz!
[11.92]
(Şuayb:) "Ey kavmim dedi, size göre benim kabilem Allah'tan daha
mı güçlü ve değerli ki, onu (Allah'ın emirlerini) arkanıza
atıp unuttunuz. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta
olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır.
[11.93]
Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Kendisini
rezil edecek azabın geleceği şahsın ve yalancının
kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! Bekleyin! Ben de
sizinle beraber beklemekteyim."
[11.94]
Emrimiz gelince, Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri
tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç
bir gürültü yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
[11.95]
Sanki orada hiç barınmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi
(Allah'ın rahmetinden) uzak olduğu gibi Medyen kavmi de uzak oldu.
[11.96]
Andolsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille
gönderdik.
[11.97]
Firavun'a ve onun ileri gelenlerine Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa
Firavun'un emri doğru değildi.
[11.98]
Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları
(çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!
[11.99]
Onlar burada da, kıyamet gününde de lânete uğratıldılar.
(Onlara) verilen bu armağan ne kötü armağandır!
[11.100]
(Ey Muhammed!) İşte bu, (halkı helâk olmuş) memleketlerin
haberlerindendir. Biz onu
[11.101]
Onlara biz zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin (azap)
emri geldiğinde, Allah'ı bırakıp da taptıkları
tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı,
ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
[11.102]
Rabbin, haksızlık
[11.103]
İşte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret
vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı
bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir
gündür.
[11.104]
Biz onu (kıyamet gününü) sadece sayılı bir müddete kadar
bekletiriz.
[11.105]
O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz.
Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu.
[11.106]
Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes
alıp vermeleri vardır ki.
[11.107]
Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte
ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla
yapandır.
[11.108]
Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç,
gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu
(nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur.
[11.109]
O halde onların tapmakta oldukları şeylerden (bu şeylerin
onları azaba götürdüğünden) şüphen olmasın.
Çünkü onlar ancak daha önce babalarının
taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azaptan)
nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz.
[11.110]
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik; fakat onda ihtilaf edildi. Eğer
Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, elbette onların
arasında hüküm verilmişti (ve işleri de bitirilmişti).
Şüphesiz ki onlar (Mekkeliler) de Kur'an hakkında derin bir
şüphe içindedirler.
[11.111]
Şüphesiz Rabbin, onların her birinin amellerinin
karşılığını onlara tam olarak verecektir.
Çünkü Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
[11.112]
O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi
dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin
yaptıklarınızı çok iyi görendir.
[11.113]
Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde
yanarsınız). Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur.
Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!
[11.114]
Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü
iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak
isteyenlere bir hatırlatmadır.
[11.115]
(Ey Muhammed!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların
mükâfatını zayi etmez.
[11.116]
Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan
alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan,
kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır
(bunlar görevlerini yaptılar). Zulmedenler ise, kendilerine verilen
refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.
[11.117]
Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri
helâk etmez.
[11.118]
Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat)
onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.
[11.119]
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları
bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar
ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.
[11.120]
Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz
her haberi
[11.121]
İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni)
yapmaktayız!
[11.122]
Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz!
[11.123]
Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir.
Her iş O'na döndürülür. Öyle ise O'na kulluk et ve O'na dayan!
Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.
Yûsuf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[12.1]
Elif. Lâm. Râ. Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.
[12.2]
Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
[12.3]
(Ey Muhammed!) Biz,
[12.4]
Bir zamanlar Yusuf, babasına (Ya'kub'a) demişti ki:
Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi
ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.
[12.5]
(Babası:) Yavrucuğum! dedi, rüyanı sakın kardeşlerine
anlatma; sonra
[12.6]
İşte böylece Rabbin seni seçecek,
[12.7]
Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler
vardır.
[12.8]
(Kardeşleri) dediler ki: Yusufla kardeşi (Bünyamin) babamıza
bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz
ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.
[12.9]
(Aralarında dediler ki:) Yusufu öldürün veya onu (uzak) bir yere
atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın!Ondan
sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!
[12.10]
Onlardan biri: Yusufu öldürmeyin,
[12.11]
Dediler ki: "Ey babamız!
[12.12]
Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin
(içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz."
[12.13]
(Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken
onu bir kurdun yemesinden korkarım.
[12.14]
Dediler ki: Hakikaten biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde,
[12.15]
Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz
Yusufa: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin)
farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.
[12.16]
Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
[12.17]
Ey babamız! dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık;
Yusufu eşyamızın yanında bırakmıştık.
(Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler
olsak da sen bize inanmazsın.
[12.18]
Gömleğinin üstünde sahte bir
[12.19]
Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da
(gidip) kovasını saldı, (Yusufu görünce) "Müjde!
İşte bir oğlan!" dedi. Onu bir ticaret
[12.20]
(Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir
pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona
değer vermemişlerdi.
[12.21]
Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki:
"Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya
onu evlât ediniriz." İşte böylece (Mısır da
adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu
öğretmemiz için Yusufu o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine
getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
[12.22]
(Yusuf) erginlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme
(yeteneği) ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz
böyle mükâfatlandırırız.
[12.23]
Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi,
kapıları iyice kapattı ve "Haydi gel!" dedi. O
da" (Hâşâ), Allah'a sığınırım! Zira
kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki,
zalimler iflah olmaz!" dedi.
[12.24]
Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve
ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti.
İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan
uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o
ihlâslı kullarımızdandı.
[12.25]
İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun
gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında
onun kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: Senin ailene
kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem
verici bir işkenceden başka ne olabilir!
[12.26]
Yusuf: "Asıl kendisi benim nefsimden murat almak istedi" dedi.
Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti:
"
[12.27]
"
[12.28]
(Kocası, Yusuf'un gömleğinin) arkadan
yırtılmış olduğunu görünce, (kadına):
"Şüphesiz, dedi; bu, sizin tuzağınızdır. Sizin
tuzağınız gerçekten büyüktür."
[12.29]
"Ey Yusuf! Sen bundan (olanları söylemekten) vazgeç! (Ey
kadın!) Sen de günahının affını dile! Çünkü sen
günahkârlardan oldun"
[12.30]
Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: Azizin karısı,
delikanlısının nefsinden murat almak istiyormuş; Yusufun
sevdası onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir
sapıklık içinde görüyoruz.
[12.31]
Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi;
onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Herbirine bir
bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarken Yusufa):
"Çık karşılarına!" dedi. Kadınlar onu
görünce, onun büyüklüğünü anladılar.
(Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki:
Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer değil... Bu ancak üstün bir
melektir!
[12.32]
Kadın dedi ki: İşte hakkında beni
kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden
murat almak istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı.
Andolsun,
[12.33]
(Yusuf:) Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir!
[12.34]
Rabbi onun duasını
[12.35]
Sonunda (aziz ve arkadaşları) kesin delilleri görmelerine
rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu bir zamana kadar
mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
[12.36]
Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki:
Ben (rüyada) şarap sıktığımı gördüm.
Diğeri de: Ben de başımın üstünde kuşların
yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı
gördüm. Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan
görüyoruz, dedi.
[12.37]
(Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu
mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana
öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin
dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir.
[12.38]
Atalarım İbrahim, İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a
herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu,
Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların
çoğu şükretmezler.
[12.39]
Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı
daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?
[12.40]
Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve
atalarınızın taktığı birtakım isimlerden
başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir
delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden
başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte
dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
[12.41]
Ey zindan arkadaşlarım ! (Rüyalarınıza gelince), biriniz
(daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek; diğeri
ise asılacak ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler.
Yorumunu sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir.
[12.42]
Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki:
[12.43]
Kral dedi ki: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz
inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini
de kuru gördüm. Ey ileri gelenler!
[12.44]
(Yorumcular) dediler ki: Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz
böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.
[12.45]
(Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra
(Yusufu) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni
hemen (zindana) gönderin.
[12.46]
(Yusufun yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü
kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi
semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan
(başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara
(isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu
öğrenirler.
[12.47]
Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da
yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında
(stok edip) bırakınız.
[12.48]
Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar
(tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yeyip bitirecek yedi
kıtlık yılı gelecektir.
[12.49]
Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara
(Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyvesuyu ve
yağ) sıkacaklar.
[12.50]
(Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: "Onu bana getirin!" Elçi,
Yusufa geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: "Efendine dön de ona:
Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim
Rabbim onların hilesini çok iyi bilir."
[12.51]
(Kral kadınlara) dedi ki: Yusufun nefsinden murat almak istediğiniz
zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir
kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki:
"Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak
istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."
[12.52]
(Yusuf dedi ki): Bu, azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve
Allah'ın hainlerin hilesini başarıya
ulaştırmayacağını (herkesin) bilmesi içindir.
Part 13
[12.53] (Bununla beraber) nefsimi temize
çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü
emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim
çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[12.54]
Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel danışman
edineyim. Onunla konuşunca: Bugün sen yanımızda yüksek makam
sahibi ve güvenilir birisin, dedi.
[12.55]
"
[12.56]
Ve böylece Yusuf'a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke
içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz.
Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
[12.57]
İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için ahiret
mükâfatı daha hayırlıdır.
[12.58]
Yusufun kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler, (Yusuf) onları
tanıdı, onlar onu tanımıyorlardı.
[12.59]
(Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: "Sizin
bababir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben
ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim.
[12.60]
[12.61]
Dediler ki: Onu babasından istemeye çalışacağız,
kuşkusuz bunu yapacağız.
[12.62]
(Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur
ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri
gelirler.
[12.63]
Babalarına döndüklerinde dediler ki: Ey babamız! Erzak bize
yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle beraber gönder de (onun
sayesinde) ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız.
[12.64]
Ya'kub dedi ki: Daha önce kardeşi (Yusuf) hakkında size ne kadar
güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! (Ben onu
sadece Allah'a emanet ediyorum); Allah en hayırlı koruyucudur. O,
acıyanların en merhametlisidir.
[12.65]
Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin kendilerine
geri verildiğini gördüler. Dediler ki: Ey babamız! Daha ne
istiyoruz. İşte sermâyemiz de bize geri verilmiş. (Onunla yine)
ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla
alırız. Çünkü bu (seferki aldığımız) az
bir miktardır.
[12.66]
(Ya'kub) dedi ki: Kuşatılmanız (ve çaresiz kalma durumunuz)
hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına bana
sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber
göndermem!" Ona (istediği şekilde) teminatlarını
verdiklerinde dedi ki: Söylediklerimize Allah şahittir.
[12.67]
Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir
kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan
(gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan
başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O'na
dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar.
[12.68]
Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli
kapılardan) girdiklerinde (onun emrini yerine getirdiler. Fakat bu tedbir)
Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya'kub
içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o,
ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların
çoğu bilmezler.
[12.69]
Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı
ve "Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların
yaptıklarına üzülme" dedi.
[12.70]
(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman
maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten)
sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye
seslendi.
[12.71]
(Yusuf'un kardeşleri) onlara dönerek: Ne arıyorsunuz? dediler.
[12.72]
Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü
(bahşiş) var dediler. (İçlerinden biri:) Ben buna kefilim, dedi.
[12.73]
Allah'a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için
gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz,
dediler.
[12.74]
(Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun
cezası nedir?
[12.75]
"Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte
o (şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle
cezalandırırız" dediler.
[12.76]
Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini
(aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden
çıkarttı. İşte biz Yusufa böyle bir tedbir
öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini
tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu
derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi
vardır.
[12.77]
(Kardeşleri) dediler ki: "
[12.78]
Dediler ki: Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var.
Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden
görüyoruz.
[12.79]
Dedi ki: Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden
başkasını yakalamaktan Allah'a
sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!
[12.80]
Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp
(bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden
Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf
hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin
verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla
ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en
hayırlısıdır.
[12.81]
Babanıza dönün ve deyin ki: "Ey babamız! Şüphesiz
oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden
başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri
değiliz.
[12.82]
(İstersen) içinde bulunduğumuz şehire (Mısır
halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten
doğru söylüyoruz."
[12.83]
(Babaları) dedi ki: "Hayır, nefisleriniz sizi (böyle) bir
işe sürükledi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır.
Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir,
hikmet sahibidir."
[12.84]
Onlardan yüz çevirdi, "Ah Yusuf'um ah!" diye sızlandı ve
kederini içine gömmesi yüzünden gözlerine boz geldi.
[12.85]
(Oğulları:) "Allah'a andolsun ki sen hâla Yusuf'u
anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk
olacaksın!" dediler.
[12.86]
(Ya'kub:) Ben sadece gam ve kederimi Allah'a arzediyorum. Ve ben sizin
bilemiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum,
dedi.
[12.87]
Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice
araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü
kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit
kesmez.
[12.88]
Yusuf'un yanına girdiklerinde dediler ki: Ey aziz! Bizi ve ailemizi
kıtlık bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik.
Hakkımızı tam ölçerek ver. Ayrıca bize
bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri
mükâfatlandırır.
[12.89]
Yusuf dedi ki: Siz, cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine
yaptıklarınızı biliyor musunuz?
[12.90]
Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun? dediler. O da: (Evet) ben Yusufum, bu da
kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti.
Çünkü kim (Allah'tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel
davrananların mükâfatını zayi etmez, dedi.
[12.91]
(Kardeşleri) dediler ki: Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün
kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.
[12.92]
(Yusuf) dedi ki: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O,
merhametlilerin en merhametlisidir."
[12.93]
"Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne
koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana
getirin."
[12.94]
Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları
(yanındakilere):
[12.95]
(Onlar da:) Vallahi sen hâla eski
şaşkınlığındasın, dediler.
[12.96]
Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub) görür
oldu. Ben size: "Allah tarafından (vahiy ile) sizin
bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim" demedim mi! dedi.
[12.97]
(Oğulları) dediler ki: Ey babamız! (Allah'tan) bizim
günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten
günahkârlar idik.
[12.98]
(Ya'kub:) Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O çok
bağışlayan, pek esirgeyendir, dedi.
[12.99]
(Hep beraber Mısır'a gidip) Yusufun yanına girdikleri zaman,
ana-babasını kucakladı, "Güven içinde Allah'ın
iradesiyle Mısır'a girin!" dedi.
[12.100]
Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu
ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar.
(Yusuf) dedi ki: "Ey babacığım! İşte bu, daha
önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu
gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti.
Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle
kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi.
Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi
bilendir, hikmet sahibidir."
[12.101]
"Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen)
olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan!
Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin.
[12.102]
İşte bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu
[12.103]
Sen ne kadar üstüne düşsen de insanların çoğu iman edecek
değillerdir.
[12.104]
Halbuki sen bunun için (peygamberlik görevini îfa için) onlardan bir ücret
istemiyorsun. Kur'an, âlemler için ancak bir öğüttür.
[12.105]
Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler.
[12.106]
Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.
[12.107]
Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya
farkında olmadan kıyametin ansızın kopması
karşısında kendilerini emîn mi gördüler?
[12.108]
(Resûlüm!) De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a
çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol
üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak
koşanlardan değilim."
[12.109]
Senden önce de, şehirler halkından kendilerine
vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber
göndermedik. (Kâfirler) yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden
öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler!
Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâla
aklınızı kullanmıyor musunuz?
[12.110]
Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana
çıkarıldıklarını sandıkları sırada
onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa
erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri
çevrilmez.
[12.111]
Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin)
kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.
(Bu Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden
öncekileri tasdik
Râd Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[13.1]
Elif. Lâm. Mîm. Râ. Bunlar, Kitab'ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen
haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar.
[13.2]
Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra
Arş'a istivâ
[13.3]
Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan
ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün
üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum
için ibretler vardır.
[13.4]
Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler,
bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma
ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır.
(Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir
kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda
akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
[13.5]
(Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanlamalarına) şaşıyorsan,
asıl şaşılacak şey onların: "Biz toprak
olduğumuz zaman yeniden mi yaratılacağız?"
demeleridir. İşte onlar, Rablerini inkâr edenlerdir; işte onlar
(kıyamet gününde) boyunlarında tasmalar bulunanlardır. Ve onlar
ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacaklardır!
[13.6]
(Müşrikler) senden iyilikten önce kötülüğü çabucak
istiyorlar. Halbuki onlardan önce ibret alınacak nice azap
örnekleri gelip geçmiştir. Doğrusu insanlar kötülük
ettikleri halde Rabbin onlar için mağfiret sahibidir. (Bununla beraber)
Rabbinin azabı da çok şiddetlidir.
[13.7]
Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen
ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.
[13.8]
Her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik,
neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey
ölçü iledir.
[13.9]
O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir.
[13.10]
Sizden, sözü gizleyenle onu açığa vuran, geceleyin gizlenenle
gündüzün yürüyen (onun ilminde) eşittir.
[13.11]
Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler
(melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri
değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı
değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık
onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah'tan
başka yardımcıları da yoktur.
[13.12]
O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve
(yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.
[13.13]
Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun
heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele
edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla
dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.
[13.14]
El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun
dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini
hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin
diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu
ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek
değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini
şaşırmıştır.
[13.15]
Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah
akşam ister istemez sadece Allah'a secde ederler.
[13.16]
(Resûlüm!) De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki:
"Allah'tır." O halde de ki: "O'nu bırakıp da kendilerine
fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?"
De ki: "Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla
aydınlık eşit olur mu?" Yoksa O'nun
yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca
birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır.
Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.
[13.17]
O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı. Bu
sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya
(diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte erittikleri şeylerden
de buna benzer köpük olur. İşte Allah hak ile bâtıla
böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda
veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle
misaller getirir.
[13.18]
İşte Rablerinin emrine uyanlar için en güzel (mükâfat) vardır.
Ona uymayanlara gelince,
[13.19]
Rabbinden
[13.20]
Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü
bozmayanlardır.
[13.21]
Onlar Allah'ın gözetilmesini emrettiği şeyleri
gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan
kimselerdir.
[13.22]
Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı
dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan
gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü
iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel)
sonu sadece onlarındır.
[13.23]
(O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve
çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her
kapıdan onların yanına varacaklardır.
[13.24]
(Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya
yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir! (derler).
[13.25]
Allah'a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar,
Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık
bağlarını) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar;
işte lânet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem)
onlarındır.
[13.26]
Allah dilediğine rızkını bollaştırır da
daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa
ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir
şey değildir.
[13.27]
Kâfir olanlar diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil
miydi? De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır, kendisine
yöneleni de hidayete erdirir.
[13.28]
Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete
erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.
[13.29]
İman edip iyi işler yapanlara ne mutlu! Varılacak güzel yurt da
onlar içindir.
[13.30]
(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip
geçtiği bir ümmete gönderdik ki,
[13.31]
[13.32]
Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere
mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki)
azabım nasılmış!
[13.33]
Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza
[13.34]
Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Ahiret azabı ise
daha şiddetlidir. Onları Allah'tan (onun azabından) koruyacak
kimse de yoktur.
[13.35]
Takvâ sahiplerine vâdolunan cennetin özelliği (şudur): Onun
zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir.
İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur.
Kâfirlerin sonu ise ateştir.
[13.36]
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler,
[13.37]
Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm (hikmetli bir söz) olarak
indirdik.
[13.38]
Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da
eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber için
mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin (yazıldığı)
bir kitap vardır.
[13.39]
Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır.
Bütün kitapların aslı onun yanındadır.
[13.40]
Biz, onlara vâdettiğimizin (azabın) bir kısmını
[13.41]
Bizim, yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler
mi? Allah (dilediği gibi) hükmeder, O'nun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve
O hesabı çabuk görendir.
[13.42]
Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı;
halbuki bütün tuzaklar Allah'a aittir. Çünkü O, herkesin ne
kazanacağını bilir. Bu yurdun (dünyanın) sonunun kimin
olduğunu yakında kâfirler bileceklerdir!
[13.43]
Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin,
derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve
yanında Kitab'ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.
İbrahim Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[14.1]
Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları
karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve)
övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için
[14.2]
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Şiddetli
azaptan dolayı kâfirlerin vay haline!
[14.3]
Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan
alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte
onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.
[14.4]
(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi
yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah
dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.
Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.
[14.5]
Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini karanlıklardan
aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş
kavimlerin başına getirdiği felâket) günlerini hatırlat,
diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok
sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
[14.6]
Hani Musa kavmine demişti ki: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini
hatırlayın. Çünkü O, sizi işkencenin en kötüsüne
sürmekte ve oğullarınızı kesip,
kadınlarınızı (kızlarınızı)
bırakmakta olan Firavun ailesinden kurtardı. İşte bu size
anlatılanlarda, Rabbinizden büyük bir imtihan vardır."
[14.7]
"Hatırlayın ki Rabbiniz size:
[14.8]
Musa dedi ki: "
[14.9]
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan
sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası
bilmez. Peygamberleri kendilerine mucizeler getirdi de onlar, ellerini
peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz,
size gönderileni inkâr ettik ve bizi kendisine
çağırdığınız şeye karşı derin bir
kuşku içindeyiz.
[14.10]
Peygamberleri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında
şüphe mi var? Halbuki O, sizin günahlarınızdan bir
kısmını bağışlamak ve sizi muayyen bir vakte
kadar yaşatmak için sizi (hak dine) çağırıyor. Onlar
dediler ki: Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey
değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmış
olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz. Öyleyse bize,
apaçık bir delil getirin!
[14.11]
Peygamberleri onlara dediler ki: "(Evet) biz sizin gibi bir insandan
başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından
dilediğine lütfeder. Allah'ın izni olmadan bizim size bir delil
getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar."
[14.12]
"Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu
halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize
verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler
yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler."
[14.13]
Kâfir olanlar peygamberlerine dediler ki: "Elbette sizi ya yurdumuzdan
çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!"
Rableri de onlara: "Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!" diye
vahyetti.
[14.14]
Ve (ey inananlar!) Onlardan sonra sizi mutlaka o yerde
yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkan ve tehdidimden
sakınan kimselere mahsustur.
[14.15]
(Peygamberler) fetih istediler (Allah da verdi). Her inatçı zorba da
hüsrana uğradı.
[14.16]
Ardından da (o inatçı zorbaya) cehennem vardır; kendisine irinli
su içirilecektir!
[14.17]
Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek
ve ona her yandan ölüm gelecek, oysa o ölecek değildir (ki
azaptan kurtulsun). Bundan ötede şiddetli bir azap da vardır.
[14.18]
Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri
fırtınalı bir günde rüzgârın, şiddetle savurduğu
küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler.
İyiden iyiye sapıtma işte budur.
[14.19]
Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını
görmedin mi? O dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk
getirir.
[14.20]
Bu, Allah'a güç değildir.
[14.21]
(Kıyamet gününde) hepsi Allah'ın huzuruna çıkacak ve
zayıflar o büyüklük taslayanlara diyecekler ki: "Biz sizin
tâbilerinizdik. Şimdi siz, Allah'ın azabından herhangi bir
şeyi bizden savabilir misiniz?" Onlar da diyecekler ki: "(Ne
yapalım) Allah bizi hidayete erdirseydi biz de sizi doğru yola
iletirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim
için sığınacak bir yer yoktur."
[14.22]
(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki:
"Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim
ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir
gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim
davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben
sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha
önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim."
Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır.
[14.23]
İman edip de iyi işler yapanlar, Rablerinin izniyle içinde ebedî
kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetlere
sokulacaklardır. Orada (birbirleriyle) karşılaştıkça
söyledikleri "selam" dır.
[14.24]
Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü,
kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca
(benzetti).
[14.25]
(O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt
alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.
[14.26]
Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış,
o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer.
[14.27]
Allah Teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem
de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır.
Allah dilediğini yapar.
[14.28]
Allah'ın nimetine nankörlükle karşılık veren ve
sonunda kavimlerini helâk yurduna sürükleyenleri görmedin mi?
[14.29]
Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü karargâhtır!
[14.30]
(İnsanları) Allah yolundan saptırmak için O'na ortaklar
koştular. De ki: (İstediğiniz gibi) yaşayın!
Çünkü dönüşünüz ateşedir.
[14.31]
İman
[14.32]
(O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı,
gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler
çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize
verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.
[14.33]
Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı;
geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.
[14.34]
O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak
olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok
nankördür!
[14.35]
Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu
şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı
putlara tapmaktan uzak tut!"
[14.36]
"Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına
sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana
karşı gelirse, artık sen gerçekten çok
bağışlayan, pek esirgeyensin."
[14.37]
"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları
için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin
(Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim.
Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini
onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki
bu nimetlere şükrederler."
[14.38]
"Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de
açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne
de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."
[14.39]
"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden
Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."
[14.40]
"Ey Rabbim!
[14.41]
"Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni,
ana-babamı ve müminleri bağışla!"
[14.42]
(Resûlüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından
habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan
gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne
erteliyor.
[14.43]
Zihinleri bomboş olarak kendilerine bile dönüp bakamaz durumda,
gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar.
[14.44]
Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin: "Ey Rabbimiz!
Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine uyalım ve
peygamberlere tâbi olalım" diyecekleri gün hakkında
insanları uyar. (Onlara denilir ki:) "Daha önce, sizin için bir
zevâl olmadığına, yemin etmemiş miydiniz? "
[14.45]
"(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz.
Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size
misaller de verdik."
[14.46]
Hilelerinin cezası Allah katında (malum) iken, onlar,
tuzaklarını kurmuşlardı. Halbuki onların hileleriyle
dağlar yerinden gidecek değildi!
[14.47]
O halde, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden
cayacağını sanma! Çünkü Allah mutlak üstündür, kimsenin
yaptığını yanına bırakmaz.
[14.48]
Yer başka bir yer, gökler de (başka gökler) haline getirildiği,
(insanlar) bir ve gücüne karşı durulamaz olan Allah'ın huzuruna
çıktıkları gün (Allah bütün zalimlerin cezasını
verecektir).
[14.49]
O gün, günahkârların zincire vurulmuş olduğunu görürsün.
[14.50]
Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş
bürümektedir.
[14.51]
Allah herkese kazandığının
karşılığını vermek için (onları
diriltecektir.) Kuşkusuz Allah, hesabı çabuk görendir.
[14.52]
İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın
ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice
düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara
(gönderilmiş) bir bildiridir.
Part 14
Hicr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[15.1]
Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab'ın ve apaçık bir Kur'an'ın
âyetleridir.
[15.2]
İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye
arzu ederler.
[15.3]
Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları
oyalayadursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!
[15.4]
Helâk ettiğimiz hiçbir ülke yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir
yazgı olmasın.
[15.5]
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.
[15.6]
Dediler ki: "Ey kendisine Kur'an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir
mecnunsun!"
[15.7]
"
[15.8]
Biz melekleri ancak hak ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez.
[15.9]
Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz
koruyacağız.
[15.10]
Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.
[15.11]
Onlara bir peygamber gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi.
[15.12]
İşte böylece biz onu, (inkârcılığı)
suçluların kalplerine sokarız.
[15.13]
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken
onlar hala buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.
[15.14]
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,
[15.15]
"Gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü
yapılmıştır" derler.
[15.16]
Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler
için onu süsledik.
[15.17]
Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan
koruduk.
[15.18]
Ancak kulak hırsızlığı
[15.19]
Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine
orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.
[15.20]
Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için
(gerekli) geçim vasıtaları yarattık.
[15.21]
Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz
onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
[15.22]
Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve
gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı
karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu
(yeterli) suyu depolayamazdınız.
[15.23]
Şüphesiz biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz vâris
oluruz.
[15.24]
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları
da biliriz.
[15.25]
Şüphesiz Rabbin onları (kıyamette) toplayacaktır.
Çünkü O, hakîmdir, alîmdir.
[15.26]
Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan,
şekillenmiş kara balçıktan yarattık.
[15.27]
Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.
[15.28]
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan,
şekillenmiş kara balçıktan bir insan
yaratacağım."
[15.29]
"Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan ütlediğim zaman, siz
hemen onun için secdeye kapanın!"
[15.30]
Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.
[15.31]
Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
[15.32]
(Allah:) Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının
sebebi nedir? dedi.
[15.33]
(İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan
yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.
[15.34]
Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık
kovuldun!
[15.35]
Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!
[15.36]
(İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar
dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.
[15.37]
Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin"
[15.38]
"Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..."
[15.39]
(İblis) dedi ki: Rabbim!
[15.40]
Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna.
[15.41]
(Allah) şöyle buyurdu: "İşte bana varan dosdoğru
yol budur."
[15.42]
"Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak
azgınlardan
[15.43]
Muhakkak cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir.
[15.44]
Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer
gurup ayrılmıştır.
[15.45]
(Allah'ın azabından korkup rahmetine sığınan) takvâ
sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.
[15.46]
"Oraya emniyet ve selâmetle girin" (denilir, onlara).
[15.47]
Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar
artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan
kardeşler olacaklar.
[15.48]
Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan
çıkarılmayacaklardır.
[15.49]
(Resûlüm!) Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve
pek esirgeyici olduğumu haber ver.
[15.50]
Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.
[15.51]
Onlara İbrahim'in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver.
[15.52]
Onun yanına girdikleri zaman, "selam" dediler. (İbrahim:)
Biz sizden çekiniyoruz, dedi.
[15.53]
Dediler ki: Korkma; biz
[15.54]
(İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor
musunuz?
[15.55]
[15.56]
(İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim
ümit keser?
[15.57]
"Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var?" dedi.
[15.58]
Dediler ki: "Biz, suçlu bir topluma (onları helâk etmeye)
gönderildik."
[15.59]
"Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini
kurtaracağız."
[15.60]
"(Fakat Lût'un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan
olmasını takdir ettik."
[15.61]
Melek olan elçiler Lût âilesine gelince,
[15.62]
Lût onlara: "Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
[15.63]
Dediler ki: "Bilakis, biz
[15.64]
[15.65]
Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de
arkalarından yürü. Sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına
bakmasın, istenen yere gidin."
[15.66]
Ona (Lût'a) şu hükmümüzü vahyettik: "Sabaha çıkarlarken mutlaka
onların ardı kesilmiş olacaktır."
[15.67]
Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak, (meleklerin yanına)
geldiIer.
[15.68]
(Lût) onlara "Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni
utandırmayın;
[15.69]
Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!" dedi.
[15.70]
"Biz seni, elâlemin işine karışmaktan men etmemiş
miydik?" dediler.
[15.71]
(Lût:) İşte kızlarım! (Düşündüğünüzü)
yapacaksanız (onlarla evlenin), dedi.
[15.72]
(Resûlüm!) Hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde
bocalıyorlardı.
[15.73]
Güneş doğarken onları o korkunç ses yakaladı.
[15.74]
Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de
balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
[15.75]
İşte bunda ibret alanlar için işaretler vardır.
[15.76]
Onlar hâla gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.
[15.77]
Hakikaten bunda iman edenler için bir ibret vardır.
[15.78]
Eyke halkı da gerçekten zalim idiler.
[15.79]
Biz onlardan da intikam aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık
bir yol üzerindedir.
[15.80]
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
[15.81]
Biz onlara mucizelerimizi vermiştik; fakat onlardan yüz
çevirmişlerdi.
[15.82]
Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları evler oyarlardı.
[15.83]
Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı.
[15.84]
Kazanmakta oldukları şeyler onlardan hiçbir zararı savmadı.
[15.85]
Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile
yarattık. O saat (kıyamet), mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara
güzel muamele et.
[15.86]
Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir.
[15.87]
Andolsun ki, biz
[15.88]
Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya
malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak
gönüllü ol.
[15.89]
De ki: Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.
[15.90]
Nitekim biz, (Kur'an'ı) kısımlara ayıranlara azabı
indirmişizdir.
[15.91]
Onlar, Kur'an'ı bölüp ayıranlardır.
[15.92]
Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini sorguya çekeceğiz.
[15.93]
Yaptıklarından dolayı.
[15.94]
[15.95]
(Seninle) alay edenlere karşı biz
[15.96]
Onlar Allah ile beraber başka bir tanrı edinenlerdir. (Kimin
doğru olduğunu) yakında bilecekler!
[15.97]
Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının
sıkıldığını andolsun biliyoruz.
[15.98]
Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!
[15.99]
Ve
Nahl Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[16.1]
Allah'ın emri gelmiştir. Artık onu istemekte acele etmeyin.
Allah, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.
[16.2]
Allah kendi emriyle melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy
ile, "Benden başka tanrı olmadığına dair
(kullarımı) uyarın ve benden korkun" diye gönderir.
[16.3]
(Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, koştukları
ortaklardan münezzehtir.
[16.4]
O, insanı bir damla
[16.5]
Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için
ısıtıcı (şeyler) ve birçok faydalar vardır.
Onlardan bir kısmını da yersiniz.
[16.6]
Sizin için onlardan ayrıca akşamleyin getirirken, sabahleyin
salıverirken bir güzellik (bir zevk) vardır.
[16.7]
Bu hayvanlar sizin ağırlıklarınızı, ancak
güçlüklere katlanarak varabileceğiniz bir memlekete taşırlar.
Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli, pek merhametlidir.
[16.8]
Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve (gözlere)
zinet olsun diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha
nice (nakil vasıtaları) yaratır.
[16.9]
Yolun doğrusu Allah'ındır. Yolun eğrisi de vardır.
Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.
[16.10]
Gökten suyu indiren O'dur. Ondan hem size içecek vardır, hem de
hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler.
[16.11]
(Allah) su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve
diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen
bir toplum için büyük bir ibret vardır.
[16.12]
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi.
Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki
bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.
[16.13]
Yeryüzünde sizin için rengârenk yarattıklarında da öğüt
alan bir toplum için gerçek bir ibret vardır.
[16.14]
İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs
(eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur.
Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun.
(Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.
[16.15]
Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu
bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.
[16.16]
Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da
yollarını doğrulturlar.
[16.17]
O halde, yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hâla
düşünmüyor musunuz?
[16.18]
Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız.
Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.19]
Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da
bilir.
[16.20]
Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir
şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri
yaratılmışlardır.
[16.21]
Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de
bilmezler.
[16.22]
İlâhınız bir tek Tanrıdır. Fakat ahirete inanmayanlar
var ya, onların kalpleri inkârcı, kendileri de böbürlenen
kimselerdir.
[16.23]
Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını
da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.
[16.24]
Onlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman, "Öncekilerin
masallarını" derler.
[16.25]
Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak
taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları
kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için
(öyle derler). Bak ki yüklenecekleri şey ne kötüdür!
[16.26]
Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı.
Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü
üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri
bir yerden gelmişti.
[16.27]
Sonra kıyamet gününde (Allah), onları rezil eder ve der ki:
"Kendileri hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz
ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki:
"Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirleredir."
[16.28]
Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını
aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek
teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) "Hayır, Allah,
sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir."
[16.29]
"O halde, içinde ebedî kalacağınız cehennemin
kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!"
[16.30]
(Kötülüklerden) sakınanlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiğinde,
"Hayır (indirdi)" derler. Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükâfat
vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takvâ
sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir!
[16.31]
(O yurt,) girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar
için orada kendilerine diledikleri her şey vardır. İşte
Allah, takvâ sahiplerini böyle mükâfatlandırır.
[16.32]
(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz
(iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz
olarak canlarını aldıkları kimselerdir.
[16.33]
(Kâfirler) kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin
gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de
böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar
kendilerine zulmediyorlardı.
[16.34]
Sonunda yaptıklarının cezası onlara ulaştı ve
alay etmekte oldukları şey onları çepeçevre kuşatıverdi.
[16.35]
Ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi ne biz ne de
babalarımız ondan başkasına tapardık. Onun emri
olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan
öncekiler de böyle yapmışlardı. Peygamberlerin üzerine
açık seçik tebliğden başka bir şey düşer mi!
[16.36]
Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan
sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber
gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola
iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak
ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl
olmuştur!
[16.37]
(Resûlüm!) Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük
göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi
(dilemezse) hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da
yoktur.
[16.38]
Onlar: "Allah ölen bir kimseyi diriltmez" diye olanca güçleriyle
Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek
bir vâdidir. Fakat insanların çoğu bilmez.
[16.39]
Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir
olanların da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri
için (Allah onları diriltecek).
[16.40]
Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona
(söyleyecek) sözümüz sadece "Ol" dememizdir. Hemen
oluverir.
[16.41]
Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince,
onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz.
[16.42]
(Onlar) sadece Rablerine tevekkül ederek sabredenlerdir.
[16.43]
Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden
başkasını peygamber olarak göndermedik.
[16.44]
Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara,
kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye
[16.45]
Kötülük tuzakları kuranlar, Allah'ın, kendilerini yere
geçirmeyeceğinden veya kendilerine bilemeyecekleri bir yerden azabın
gelmeyeceğinden emin mi oldular?
[16.46]
Yahut onlar dönüp dolaşırlarken Allah'ın kendilerini
yakalamayacağından emin mi oldular? Onlar (Allah'ı) âciz
bırakacak değillerdir.
[16.47]
Yoksa Allah'ın kendilerini yavaş yavaş tüketerek
cezalandırmayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin
çok şefkatli, pek merhametlidir.
[16.48]
Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler
mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah'a secde ederek sağa sola döner.
[16.49]
Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük
taslamadan Allah'a secde ederler.
[16.50]
Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu
yaparlar.
[16.51]
Allah buyurdu ki: İki tanrı edinmeyin! O ancak bir
Tanrı'dır. O halde yalnız benden korkun!
[16.52]
Göklerde ve yerde ne varsa, O'nundur, din de yalnız O'nundur. O halde
Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?
[16.53]
Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır. Sonra size bir zarar
dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız.
[16.54]
Sonra da sizden o zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, hemen
Rablerine ortak koşarlar!
[16.55]
Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için
(öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında
hakikati bileceksiniz!
[16.56]
Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini
bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun
ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya
çekileceksiniz!
[16.57]
Onlar, kızların Allah'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ!
Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin
oluyor.
[16.58]
Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak
yüzü kapkara kesilir.
[16.59]
Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden
gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı
tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm
ne kadar kötüdür!
[16.60]
Kötü sıfat, ahirete inanmayanlar içindir. En yüce sıfatlar ise Allah'a
aittir. Çünkü O, her şeyden üstün ve hikmet sahibidir.
[16.61]
Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak
olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat
onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği
zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.
[16.62]
Kendilerinin hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnat ediyorlar.
En güzel sonucun kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalanın
örneğini veriyor. Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş
vardır ve onlar, (ateşe) terkolunacaklar.
[16.63]
Allah'a andolsun, senden önceki ümmetlere de (peygamberler)
göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü
gösterdi de (iman etmediler). işte o, bugün onların velisidir.
Ve onlar için elem verici bir azap vardır.
[16.64]
Biz bu Kitab'ı
[16.65]
Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra
diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.
[16.66]
Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size,
onların karınlarındaki fışkı ile
[16.67]
Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz.
İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir
ibret vardır.
[16.68]
Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve
insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar)
edin.
[16.69]
Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin
[16.70]
Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili
iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler
ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak
şüphesiz ki Allah bilgilidir, kudretlidir.
[16.71]
Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık
verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip
de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle
iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
[16.72]
Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de
sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla
rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp
Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
[16.73]
(Müşrikler) Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerde ve
yerde olan rızıktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla güçleri
yetmeyen şeylere (putlara) tapıyorlar.
[16.74]
Allah'a birtakım benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah (her
şeyi) bilir, siz ise bilemezsiniz.
[16.75]
Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının
[16.76]
Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir
şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse
bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda yürüyerek
adaleti emreden kimse eşit olur mu?
[16.77]
Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Kıyametin kopması
ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir.
Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.
[16.78]
Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın
karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar,
gözler ve kalpler verdi.
[16.79]
Göğün boşluğunda emre boyun eğdirilmiş olarak
uçuşan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah'tan
başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler
vardır.
[16.80]
Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı ve sizin için
davar derilerinden gerek göç gününüzde, gerekse konaklama gününüzde,
kolayca taşıyacağınız evler; yünlerinden,
yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar
(faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret
malı meydana getirdi.
[16.81]
Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı.
Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan
koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı.
İşte böylece Allah, müslüman olmanız için üzerinize
nimetini tamamlıyor.
[16.82]
(Ey Resûlüm!) Yine de yüz çevirirlerse, artık
[16.83]
Onlar Allah'ın nimetini bilirler (itiraf ederler). Sonra da onu inkâr
ederler. Onların çoğu kâfirdir.
[16.84]
Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün, artık ne kâfir
olanlara (özür dilemelerine) izin verilir ne de onların özür
dilemeleri istenir.
[16.85]
O zulmedenler azabı gördüklerinde, artık onlardan azap
hafifletilmez, onlara mühlet de verilmez.
[16.86]
(Allah'a) ortak koşanlar, ortak koştukları şeyleri
gördükleri zaman derler ki: "Rabbimiz! İşte bunlar, seni
bırakıp da tapmış olduğumuz
ortaklarımızdır." Onlar da bunlara: "Siz mutlaka
yalancılarsınız" diye söz atarlar.
[16.87]
O gün Allah'a teslim (bayrağını) çekerler ve uydurmakta
oldukları şeyler onlardan kaybolup gider.
[16.88]
İnkâr edip de (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar var ya,
işte onlara, yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle,
azaplarını kat kat artıracağız.
[16.89]
O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz.
Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu
Kitab'ı da
[16.90]
Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder,
çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.
O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
[16.91]
Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine
getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra
yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız
şeyleri pek iyi bilir.
[16.92]
Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu
için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini
sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın.
Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düşmekte
olduğunuz şeyi kıyamet gününde mutlaka size
açıklayacaktır.
[16.93]
Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O,
dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.
Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.
[16.94]
Yeminlerinizi aranızda fesada araç edinmeyin, aksi halde (İslâm'da)
sebat etmişken ayağınız kayar da (insanları) Allah
yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü
tadarsınız. Sizin için (ahirette de) büyük bir azap vardır.
[16.95]
Allah'ın ahdini az bir karşılığa değişmeyin!
Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan
(sevap) sizin için daha hayırlıdır.
[16.96]
Sizin yanınızdaki (dünya
[16.97]
Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka
güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını,
elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.
[16.98]
Kur'an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a
sığın!
[16.99]
Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler
üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur.
[16.100]
Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak
koşanlaradır.
[16.101]
Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah,
neyi indireceğini çok iyi bilir- "Sen ancak bir
iftiracısın" dediler. Hayır; onların çoğu
bilmezler.
[16.102]
De ki: Onu, Mukaddes Rûh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek,
müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin
katından hak olarak indirdi.
[16.103]
Şüphesiz biz onların: "Kur'an'ı ona ancak bir insan
öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri
şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kur'an) apaçık bir
Arapçadır.
[16.104]
Allah'ın âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları
doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.
[16.105]
Allah'ın âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte
onlar, yalancıların kendileridir.
[16.106]
Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu
olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini
kâfirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır;
onlar için büyük bir azap vardır.
[16.107]
Bu (azap), onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve
Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür.
[16.108]
İşte onlar Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve
gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.
[16.109]
Hiç şüphesiz onlar ahirette ziyana uğrayanların ta kendileridir.
[16.110]
Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından
da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün
bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.111]
O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için
uğraşır ve herkese yaptığının
karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla
zulmedilmez.
[16.112]
Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi;
ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine
karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara,
yaptıklarından ötürü açlık ve korku
sıkıntısını tattırdı.
[16.113]
Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar.
Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi.
[16.114]
Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz
olarak yeyin,
[16.115]
(Allah) size, sadece ölü hayvanı kanı, domuz etini ve Allah'tan
başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak
kim mecbur kalırsa (başkalarının haklarına)
saldırmaksızın, sınırı da aşmadan (bunlardan
yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.116]
Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helâldir, şu da
haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş
oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar
kurtuluşa eremezler.
[16.117]
(Kazandıkları) pek az bir menfaattir. Halbuki onlar için elem verici
bir azap vardır.
[16.118]
[16.119]
Sonra şüphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da
bunun ardından tevbe edip durumunu düzeltenleri
(bağışlayacaktır). Çünkü onlar tevbe ettikten sonra
Rabbin elbet çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
[16.120]
İbrahim, gerçekten Hakk'a yönelen, Allah'a itaat
[16.121]
Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu
seçmiş ve doğru yola iletmişti.
[16.122]
Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, ahirette de sâlihlerdendir.
[16.123]
Sonra da
[16.124]
Cumartesi tatili, ancak onda ihtilaf edenlere (farz)
kılınmıştı. Kıyamet günü Rabbin, muhakkak
onların ihtilafa düştükleri şey hakkında aralarında
hüküm verecektir.
[16.125]
(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle
çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi
yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi
bilir.
[16.126]
[16.127]
Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan
dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma!
[16.128]
Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle
beraberdir.
Part 15
İsrâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[17.1]
Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim
diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan
sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.
[17.2]
Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına:
"Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab
edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.
[17.3]
(Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız
kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi.
[17.4]
Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa
fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre
kapılacaksınız, diye bildirdik.
[17.5]
Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli
kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak
(sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.
[17.6]
Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve
oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da
çoğalttık.
[17.7]
[17.8]
Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz
[17.9]
Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi
davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat
olduğunu müjdeler.
[17.10]
Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap
hazırlamışızdır.
[17.11]
İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek
acelecidir!
[17.12]
Biz, geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) olarak yarattık. Nitekim,
Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca,
yılların sayı ve hesabını bilmeniz için gecenin
karanlığını silip (yerine, eşyayı)
aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik.
İşte biz, her şeyi açık açık anlattık.
[17.13]
Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan
için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir
kitap çıkarırız.
[17.14]
Kitabını oku! Bugün
[17.15]
Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş
olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış
olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz,
bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.
[17.16]
Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle
şımarmış elebaşılarına (iyilikleri)
emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler.
Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı
darmadağın ederiz.
[17.17]
Nuh'tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının
günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir.
[17.18]
Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz
kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu,
kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme
sokarız.
[17.19]
Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile
çalışırsa, işte bunların çalışmaları
makbuldür.
[17.20]
Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere
de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı
kısıtlanmış değildir.
[17.21]
Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün
kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük
farkları bakımından daha büyüktür.
[17.22]
Allah ile birlikte bir ilâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve
kendi başına terkedilmiş olarak kalırsın.
[17.23]
Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi
davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her
ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile
deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.
[17.24]
Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve:
"Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl
yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet
et!" diyerek dua et.
[17.25]
Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir.
[17.26]
Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de
saçıp savurma.
[17.27]
Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların
dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok
nankördür.
[17.28]
Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet
için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine
gönül alıcı bir söz söyle.
[17.29]
Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra
kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.
[17.30]
Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine
daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır,
(onları) çok iyi görür.
[17.31]
Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına
kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı
veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.
[17.32]
Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok
kötü bir yoldur.
[17.33]
Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem
kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen
öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki
verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki
verilmekle) o, alacağını almıştır.
[17.34]
Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle
yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü
verilen söz, sorumluluğu gerektirir.
[17.35]
Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile
tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha
güzeldir.
[17.36]
Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü
kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.
[17.37]
Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen
(ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla
ululuk yarışına girebilirsin.
[17.38]
Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde
sevimsizdir.
[17.39]
İşte bunlar, Rabbinin
[17.40]
(Ey müşrikler!) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı
da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz,
(vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz.
[17.41]
Biz, onların akıllarını başlarına
toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü
şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp
uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.
[17.42]
De ki:
[17.43]
Allah, onların söyledikleri şeylerden münezzehtir; son derece
yücedir ve uludur.
[17.44]
Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü
ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini
anlamazsınız. O, halîmdir,
bağışlayıcıdır.
[17.45]
Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların
arasına gizleyici bir örtü çekeriz.
[17.46]
Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve
kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin
birliğini yâdettiğinde onlar, canları
sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.
[17.47]
Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi
aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin:
"Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!"
dediklerini çok iyi biliriz.
[17.48]
Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle
bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.
[17.49]
Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve
kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte
diriltileceğiz, öyle mi!
[17.50]
De ki: "İster taş olun, ister demir",
[17.51]
İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi) imkânsız gibi
görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden
diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: "Bizi tekrar (hayata) kim
döndürecek?" De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar
[17.52]
Allah sizi çağıracağı gün, kendisine hamdederek
çağrısına uyarsınız ve (dirilmeden önceki
halinizde) çok az kaldığınızı
sanırsınız.
[17.53]
Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra
şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın
apaçık düşmanıdır.
[17.54]
Rabbiniz, sizi en iyi bilendir. Dilerse size merhamet eder; dilerse sizi
cezalandırır. Biz, seni onların üstüne bir vekil olarak
göndermedik.
[17.55]
Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz,
peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davud'a da Zebur'u
verdik.
[17.56]
(Resûlüm!) De ki: "Allah'ı bırakıp da (ilâh olduğunu)
ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin
sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de
değiştirebilirler."
[17.57]
Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha
yakın olacak diye- vesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar ve
azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı,
sakınılacak bir azaptır.
[17.58]
Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edecek
veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız. Bu, Kitap'ta
(levh-i mahfuz'da) yazılıdır.
[17.59]
Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey,
öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim
Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve
vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden
zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.
[17.60]
Hani
[17.61]
Meleklere: Âdem'e secde edin! demiştik. İblis'in
dışında hepsi secde ettiler. İblis: "Ben, dedi,
çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!"
[17.62]
Dedi ki: "Şu benden üstün kıldığına da bir bak!
Yemin ederim ki,
[17.63]
Allah buyurdu: Git! Onlardan kim
[17.64]
Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt;
süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına,
evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara,
aldatmadan başka bir şey vâdetmez.
[17.65]
Şurası muhakkak ki, benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin
hiçbir ağırlığın olmayacaktır. (Onları)
koruyucu olarak Rabbin yeter.
[17.66]
(Kullarım!) Rabbiniz, lütfuna nâil olmanız için denizde gemileri
sizin için yüzdürendir. Doğrusu O, sizin için çok merhametlidir.
[17.67]
Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka
bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp
karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz.
İnsanoğlu çok nankördür.
[17.68]
O'nun, sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut
başınıza taş yağdırmayacağından emin
misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.
[17.69]
Yahut O'nun, sizi bir kez daha oraya (denize) gönderip üzerinize bir
kasırga yollayarak, inkâr etmiş olmanız sebebiyle sizi
boğmayacağından emin misiniz? Sonra, bundan dolayı
kendinize (intikamınızı almak için) bizi arayıp soracak bir
destekçi de bulamazsınız.
[17.70]
Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık.
Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde
taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine
onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden
üstün kıldık.
[17.71]
Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte
çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri
sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa
uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.
[17.72]
Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu
şaşırmıştır.
[17.73]
Müşrikler,
[17.74]
[17.75]
O zaman, hiç şüphesiz
[17.76]
Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı
başına dar getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de
fazla kalamazlar.
[17.77]
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da
budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.
[17.78]
Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı
bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah
namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir.
[17.79]
Gecenin bir kısmında uyanarak,
[17.80]
Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi
sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı
sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet
ver.
[17.81]
Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten
bâtıl yıkılmaya mahkumdur.
[17.82]
Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için
şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını
artırır.
[17.83]
İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir
de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.
[17.84]
De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu
durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.
[17.85]
[17.86]
Hakikaten, biz dilersek
[17.87]
Ancak Rabbinin rahmeti (sayesinde Kur'an bâki kalmıştır).
Çünkü O'nun
[17.88]
De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin
bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya
getiremezler.
[17.89]
Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli
şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu
inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.
[17.90]
Onlar: "Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak
fışkırtmadıkça
[17.91]
"Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı;
öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar
akıtmalısın."
[17.92]
"Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar
yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün
önüne getirmelisin."
[17.93]
"Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe
çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap
indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla
inanmayız." De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir
elçiyim.
[17.94]
Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna)
inanmalarını sırf, "Allah, peygamber olarak bir beşeri
mi gönderdi?" demeleri engellemiştir.
[17.95]
Şunu söyle:
[17.96]
De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira
O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.
[17.97]
Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de
hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah'tan başka dostlar
bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve
sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz. Onların
varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi
yavaşladıkça onun alevini artırırız.
[17.98]
Cezaları işte budur! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr
etmişler ve: "Sahi bizler, bir kemik yığını ve
kokuşmuş toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla
diriltilmiş mi olacağız?" demişlerdir.
[17.99]
Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah,
kendilerinin benzerini yaratmaya da kadirdir! Allah, onlar için bir vâde takdir
etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkârcılıktan
başkasını kabullenmediler.
[17.100]
De ki: Rabbimin rahmet hazinesine
[17.101]
Andolsun biz, Musa'ya açık açık dokuz âyet verdik. Haydi
İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun ona,
"Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!"
[17.102]
(Musa Firavun'a:) "Pek âlâ biliyorsun ki, dedi, bunları, birer ibret
olmak üzere, ancak, göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de
senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum!"
[17.103]
Derken, Firavun onları ülkeden çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve
maiyyetindekilerin hepsini (denizde) boğduk.
[17.104]
Arkasından da İsrailoğullarına: "O topraklarda oturun!
Ahiret vâdi tahakkuk edince, hepinizi toplayıp bir araya
getireceğiz" dedik.
[17.105]
Biz Kur'an'ı hak olarak indirdik; o da hakkı getirdi. Seni de ancak
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
[17.106]
Biz onu, Kur'an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet âyet, sûre
sûre) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik.
[17.107]
De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki,
bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal
yüz üstü secdeye kapanırlar.
[17.108]
Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vâdi mutlaka yerine
getirilir.
[17.109]
Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur'an okumak) onların
saygısını artırır.
[17.110]
De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz
olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır." Namazında
yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir
yol tut.
[17.111]
"Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bulunmayan,
âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a
hamdederim" de ve tekbir getirerek O'nun şanını yücelt!
Kehf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[18.1]
Hamd olsun Allah'a ki kulu (Muhammed'e), Kitab 'ı indirdi ve ona hiçbir
eğrilik koymadı.
[18.2]
Onu dosdoğru (bir Kitab)olarak indirdi ki katından gelecek
şiddetli azaba karşı (insanları)uyarmak ve yararlı
işler yapan müminlere kendileri için güzel mükafat bulunduğunu
müjdelemek için.
[18.3]
Onlar orada ebedî kalacaklarlardır.
[18.4]
Ve "Allah evlât edindi" diyenleri de uyarmak için.
[18.5]
Ne onların (Allah evlât edindi, diyenlerin), ne de atalarının bu
konuda hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan bu
söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
[18.6]
Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından
üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.
[18.7]
Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye
yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.
[18.8]
(Bununla beraber) biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak
yapacağız.
[18.9]
(Resûlüm)! Yoksa sen, bizim âyetlerimizden (sadece) Kehf ve Rakîm sahiplerinin
ibrete şâyan olduklarını mı sandın?
[18.10]
O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve:
Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir
kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.
[18.11]
Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice
yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık.)
[18.12]
Sonra da iki guruptan (Ashâb-ı Kehf ile hasımlarından) hangisinin
kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye
onları uyandırdık.
[18.13]
Biz
[18.14]
Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler (o yerin
hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki:
"Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan
başkasına tanrı demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş
oluruz.
[18.15]
Şu bizim kavmimiz Allah'tan başka tanrılar edindiler.
[18.16]
(İçlerinden biri şöyle demişti:) "Madem ki siz
onlardan ve onların Allah'ın dışında tapmakta oldukları
varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya
sığının ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve
işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın."
[18.17]
(Resûlüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün: Doğduğu
zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan
onlara isabet etmeden geçerdi. (Böylece) onlar (güneş
ışığından rahatsız olmaksızın)
mağaranın bir köşesinde (uyurlardı). İşte
bu, Allah'ın âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o,
hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse
artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın.
[18.18]
Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık
sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de
mağaranın girişinde ön ayaklarını
uzatmış yatmakta idi.
[18.19]
Böylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları
uyandırdık: İçlerinden biri: "Ne kadar
kaldınız?" dedi. (Kimi) "Bir gün ya da günün bir
parçası kadar kaldık" dediler; (kimi de) şöyle
dediler: "Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir.
Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre
gönderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise
size ondan erzak getirsin; ayrıca, nâzik davransın (gizli hareket
etsin) ve sakın sizi kimseye sezdirmesin."
[18.20]
"Çünkü onlar
[18.21]
Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vâdinin
hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu
bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehfin durumunu
tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üzerlerine bir bina
yapın. Rableri onları daha iyi bilir." Onların durumuna
vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle onların
yanıbaşlarına bir mescit yapacağız" dediler.
[18.22]
(İnsanların kimi:) "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de
köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir;
altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar)
bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi
kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların
sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi
olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin
açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar
hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.
[18.23]
Hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme.
[18.24]
Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Unuttuğun zaman Allah'ı
an ve "Umarım Rabbim beni,doğruya daha yakın olana
eriştirir."de.
[18.25]
Onlar,mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz
yıl da buna ilave etmişlerdir
[18.26]
De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin
ve yerin gizli bilgisi O'na aittir. O'nun görmesi de, işitmesi de
şâyanı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde
olanların), O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi
hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
[18.27]
Rabbinin Kitabı'ndan
[18.28]
[18.29]
Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr
etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun
duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır.
(Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi
yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne
kötü bir kalma yeri!
[18.30]
İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilmelidirler ki)
biz, güzel işler yapanların ecrini zâyi etmeyiz.
[18.31]
İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri
vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın
bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dîbâdan yeşil elbiseler
giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!
[18.32]
Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm
bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla
donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.
[18.33]
İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik
bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de
ırmak fışkırtmıştık.
[18.34]
Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla
konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha
zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha
güçlüyüm."
[18.35]
(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi.
Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını
sanmam."
[18.36]
"Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet
Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan
daha hayırlı bir akıbet bulurum."
[18.37]
Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben:
"Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra
seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?"
[18.38]
"Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak
koşmam."
[18.39]
"Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız
Allah'ındır, deseydin ya!
[18.40]
"Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin
bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de
bağ kupkuru bir toprak haline gelir."
[18.41]
"Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu
arayıp bulamazsın."
[18.42]
Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece,
bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü
ellerini oğuşturup kaldı. Bağın çardakları yere
çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben Rabbime hiçbir ortak
koşmamış olsaydım!"
[18.43]
Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri
olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.
[18.44]
İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah'a mahsustur.
Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O'dur.
[18.45]
Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten
indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi
(önce gelişip) birbirine karışmış;
arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir.
Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.
[18.46]
Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan
iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de
ümit bağlamaya daha lâyıktır.
[18.47]
(Düşün) o günü ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün
çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini
bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde
toplamış olacağız.
[18.48]
Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna
çıkarılmışlardır: Andolsun ki sizi ilk defasında
yarattığımız şekilde bize geldiniz. Oysa size
vâdedilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi
sanmıştınız, değil mi?
[18.49]
Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan
korkmuş olduklarını görürsün. "Vay halimize! derler,
bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey
bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini
sayıp dökmüş!" BöyIece yaptıklarını
karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye
zulmetmez.
[18.50]
Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç
olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin
emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni
bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin
düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir
değişmedir!
[18.51]
Ben onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin
yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin
yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan
çıkaranları yardımcı edinecek değilim.
[18.52]
Yine o günü (düşünün ki, Allah, kâfirlere): Benim ortaklarım
olduklarını ileri sürdüğünüz şeyleri
çağırın! buyurur. Çağırmışlardır
onları; fakat kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların arasına
tehlikeli bir uçurum koyduk.
[18.53]
Suçlular ateşi görür görmez, orayı
boylayacaklarını iyice anladılar; ondan kurtuluş yolu da
bulamadılar.
[18.54]
Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp
dökmüşüzdür. Fakat tartışmaya en çok düşkün
varlık insandır.
[18.55]
Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden
mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin
başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut
azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir!
[18.56]
Biz resulleri, sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak
göndeririz. Kâfir olanlar ise, hakkı bâtıla dayanarak ortadan
kaldırmak için bâtıl yolla mücadele verirler. Onlar âyetlerimizi ve
uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.
[18.57]
Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt
çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim
kim vardır! Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan
bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.
Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete
eremeyeceklerdir.
[18.58]
Senin, bağışı bol olan Rabbin merhamet sahibidir;
şayet yaptıkları yüzünden onları (hemen) muaheze edecek
olsaydı, onlara azabı çarçabuk verirdi. Fakat kendilerine
tanınmış belli bir süre vardır ki, artık bundan
kaçıp kurtulacakları bir sığınak
bulamayacaklardır.
[18.59]
İşte şu ülkeler; zulmettikleri zaman onları helâk ettik.
Onları helâk etmek için de belli bir zaman tayin etmiştik.
[18.60]
Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim;
tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut
senelerce yürüyeceğim."
[18.61]
Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca
balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup
gitmişti.
[18.62]
(Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına:
Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz
yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.
[18.63]
(Genç adam:) Gördün mü! dedi, kayaya
sığındığımız sırada
balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan
başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir
şekilde denizde yolunu tutup gitmişti.
[18.64]
Musa: İşte aradığımız o idi, dedi. Hemen
izlerinin üzerine geri döndüler.
[18.65]
Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan
bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan
bir ilim öğretmiştik.
[18.66]
Musa ona:
[18.67]
Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.
[18.68]
(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl
sabredersin?
[18.69]
Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin
emrine de karşı gelmem.
[18.70]
(O kul:)
[18.71]
Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır)
gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten
sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.
[18.72]
(Hızır:) Ben
[18.73]
Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde
bana güçlük çıkarma, dedi.
[18.74]
Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında
(Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı,
bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi
öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey
yaptın!
Part 16
[18.75]
(Hızır:) Ben
[18.76]
Musa:
[18.77]
Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek
istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten
kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla
karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu.
Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.
[18.78]
(Hızır) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin
aramızın ayrılmasıdır. Şimdi
[18.79]
"Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu
kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her
(sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı."
[18.80]
"Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun
için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe
boğmasından korktuk."
[18.81]
(Devam etti:) "Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine,
ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin."
[18.82]
"Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da
onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin
istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden
bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da
kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında
sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."
[18.83]
(Resûlüm!) Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki: Size ondan bir
hatıra okuyacağım.
[18.84]
Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona
(muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve yol)
verdik.
[18.85]
O da bir yol tutup gitti.
[18.86]
Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir
balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı.
Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında
iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.
[18.87]
O, şöyle dedi: "Haksızlık edeni
cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra
Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak."
[18.88]
"İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de en güzel bir
karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan, ona kolay
olanını söyleyeceğiz."
[18.89]
Sonra yine bir yol tuttu.
[18.90]
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle
bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı
bir örtü yapmamıştık.
[18.91]
İşte böylece onunla ilgili her şeyden haberdardık.
[18.92]
Sonra yine bir yol tuttu.
[18.93]
Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların
önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu.
[18.94]
Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk
yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için
[18.95]
Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha
hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar
arasına aşılmaz bir engel yapayım."
[18.96]
"Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki
yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca):
"Üfleyin (körükleyin)!" dedi. Artık onu kor haline
sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır
dökeyim" dedi.
[18.97]
Bu sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler.
[18.98]
Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vâdi gelince, O, bunu
yerle bir eder. Rabbimin vâdi haktır, dedi.
[18.99]
O gün (kıyamet gününde bakarsın ki) biz onları, birbirine
çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır;
Sûr'a da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya
getirmişizdir.
[18.100]
Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de
tahammül edemez olan kâfirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir.
[18.101]
Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de
tahammül edemez olan kâfirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir.
[18.102]
Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini
mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak
hazırladık.
[18.103]
De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok
ziyana uğrayanları bildirelim mi?
[18.104]
(Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları
halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.
[18.105]
İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr
[18.106]
İşte, inkâr ettikleri, âyetlerimi ve resûllerimi alaya
aldıkları için onların cezası cehennemdir.
[18.107]
İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için
makam olarak Firdevs cennetleri vardır.
[18.108]
Orada ebedî kalacaklardır. Oradan hiç ayrılmak istemezler.
[18.109]
De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve
getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.
[18.110]
De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana,
İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor.
Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş
yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.
Meryem Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[19.1]
Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.
[19.2]
(Bu,) Rabbinin, Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır.
[19.3]
Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti:
[19.4]
Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım
başım ağardı. Ve ben, Rabbim,
[19.5]
Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan
yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da
kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver.
[19.6]
Ki o bana vâris olsun; Ya'kub hanedanına da vâris olsun. Rabbim, onu
rızana lâyık kıl!
[19.7]
(Allah şöyle buyurdu:) Ey Zekeriyya! Biz
[19.8]
Zekeriyya: Rabbim! dedi, karım kısır olduğu, ben de
ihtiyarlığın son sınırına vardığım
halde, benim nasıl oğlum olabilir?
[19.9]
Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen
hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.
[19.10]
O: Rabbim! dedi, (çocuğum olacağına dair) bana bir işaret
ver. Allah:
[19.11]
Bunun üzerine Zekeriyya, mâbetten kavminin karşısına
çıkarak onlara: "
[19.12]
"Ey Yahya! Kitab'a (Tevrat'a) vargücünle sarıl!" (dedik) ve
henüz sabi iken ona (ilim ve) hikmet verdik.
[19.13]
Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de
(verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.
[19.14]
Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankâr bir zorba
değildi.
[19.15]
Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden
kaldırılacağı gün ona selam olsun!
[19.16]
(Resûlüm! ) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak
doğu tarafında bir yere çekilmişti.
[19.17]
Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona
ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde
göründü.
[19.18]
Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici olan Allah'a
sığınırım! Eğer Allah'tan sakınan bir kimse
isen (bana dokunma).
[19.19]
Melek: Ben, yalnızca,
[19.20]
Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de
olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi.
[19.21]
Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır.
Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet
kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde
olup bitmiş) bir iş idi.
[19.22]
Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla)
uzak bir yere çekildi.
[19.23]
Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya)
sevketti. "Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup
gitseydim!"
[19.24]
Aşağısından (İsa yahut melek) ona şöyle
seslendi: "Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda
getirmiştir."
[19.25]
"Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun
hurma dökülsün."
[19.26]
"Ye, iç. Gözün aydın olsun!
[19.27]
Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler
ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!
[19.28]
Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan
değildi; annen de iffetsiz değildi.
[19.29]
Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. "Biz, dediler,
beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz?"
[19.30]
Çocuk şöyle dedi: "Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana
Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı."
[19.31]
"Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı;
yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı
emretti."
[19.32]
"
[19.33]
"Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden
kaldırılacağım gün esenlik banadır."
[19.34]
İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa
-hak söz olarak- budur.
[19.35]
Allah'ın bir evlât edinmesi, olur şey değildir. O, bundan
münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece "Ol!" der
ve hemen olur.
[19.36]
(İsa şunu da söyledi:) Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin
de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk ediniz. İşte doğru yol
budur.
[19.37]
Sonra guruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler.
Büyük güne şahit olunduğu zamanda vay o kâfirlerin haline!
[19.38]
Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün (başlarına gelecek
olanları) ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler (bir görsen)! Fakat
o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.
[19.39]
(Resûlüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında
uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları
halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.
[19.40]
Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz vâris oluruz (her şey gider,
biz kalırız) ve onlar ancak bize döndürülürler.
[19.41]
Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.
[19.42]
Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan,
görmeyen ve
[19.43]
Babacığım! Hakikaten
[19.44]
Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan,
çok merhametli olan Allah'a âsi oldu.
[19.45]
Babacığım! Allah tarafından
[19.46]
(Babası:) Ey İbrahim! dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü
çeviriyorsun?
[19.47]
İbrahim: Selâm
[19.48]
Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız
şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki
(senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş)
olmam.
[19.49]
Nihayet İbrahim onlardan ve Allah'tan başka taptıkları
şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman biz ona
İshak ve Yâ'kub'u bağışladık ve her birini peygamber
yaptık.
[19.50]
Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk; kendilerine haklı ve
yüksek bir şöhret nasip ettik.
[19.51]
(Resûlüm!) Kitap'ta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlâs sahibi idi ve hem
resûl, hem de nebî idi.
[19.52]
Ona Tûr'un sağ tarafından seslendik ve onu, fısıldaşan
kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık.
[19.53]
Rahmetimizin bir sonucu olarak ona kardeşi Harun'u bir peygamber olarak
armağan ettik.
[19.54]
(Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne
sâdıktı, resûl ve nebî idi.
[19.55]
Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de
hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.
[19.56]
Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir
peygamberdi.
[19.57]
Onu üstün bir makama yücelttik.
[19.58]
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği
peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide)
taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail
(Ya'kub) 'in soyundan, doğruya
ulaştırdığımız ve seçkin
kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan
Allah'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
[19.59]
Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar
namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu
yüzden ileride sapıklıklarının cezasını
çekecekler.
[19.60]
Ancak tevbe edip, iman
[19.61]
O cennet, çok merhametli olan Allah'ın, kullarına gıyaben
vâdettiği Adn cennetleridir. Şüphesiz O'nun vâdi yerini
bulacaktır.
[19.62]
Orada boş söz değil, hoş söz duyarlar. Ve orada,
sabah-akşam kendilerine ait rızıkları vardır.
[19.63]
Kullarımızdan, takvâ sahibi kimselere verdiğimiz cennet
işte budur.
[19.64]
Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar
arasında olan her şey O'na aittir. Senin Rabbin unutkan
değildir.
[19.65]
(O) göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir.
Şu halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve
metânetli ol. O'nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun?
(Asla benzeri yoktur).
[19.66]
İnsan der ki: "Öldüğüm zaman sahi diri olarak (kabrimden)
çıkarılacak mıyım?"
[19.67]
İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey
olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?
[19.68]
Öyle ise, Rabbine andolsun ki, muhakkak surette onları şeytanlarla
birlikte mahşerde toplayacağız; sonra onları diz üstü
çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır
bulunduracağız.
[19.69]
Sonra her milletten, rahman olan Allah'a en çok âsi olanlar hangileri ise çekip
ayıracağız.
[19.70]
Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha
iyi biliriz.
[19.71]
İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için
kesinleşmiş bir hükümdür.
[19.72]
Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de
diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.
[19.73]
Kendilerine âyetlerimiz ayan beyan okunduğu zaman inkâr edenler, iman
edenlere: İki topluluktan hangisinin (hangimizin) mevki ve makamı
daha iyi, meclis ve topluluğu daha güzeldir? dediler.
[19.74]
Onlardan önce de, eşya ve görünüş bakımından daha
güzel olan nice nesiller helâk ettik.
[19.75]
De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet
versin! Nihayet kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (müminler
karşısında yenilgiyi), veya kıyameti- gördükleri
zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf
olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.
[19.76]
Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan
iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha
hayırlı, hem de âkıbetçe daha iyidir.
[19.77]
(Resûlüm!) Âyetlerimizi inkâr
[19.78]
O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü
aldı?
[19.79]
Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve
azabını uzattıkça uzatacağız.
[19.80]
Onun dediğine biz vâris oluruz, (
[19.81]
Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan
başka tanrılar edindiler.
[19.82]
Hayır, hayır! (Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar
ve onlara hasım olacaklar.
[19.83]
(Resûlüm!) Görmedin mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice
(isyankârlığa) sevkeden şeytanları gönderdik.
[19.84]
Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker
teker sayıyoruz.
[19.85]
Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda
toplayacağımız gün.
[19.86]
Günahkârları da susuz olarak cehenneme süreceyiz.
[19.87]
O gün Rahmân (olan Allah)'ın nezdinde söz ve izin alandan
başkalarının şefâata güçleri yetmeyecektir.
[19.88]
"Rahmân çocuk edindi" dediler.
[19.89]
Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız.
[19.90]
Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak,
dağlar yıkılıp düşecektir!
[19.91]
Rahmân'a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden.
[19.92]
Halbuki çocuk edinmek Rahmân'ın şanına yakışmaz.
[19.93]
Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân'a
gelecektir.
[19.94]
O, bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını
tesbit etmiştir.
[19.95]
Bunların hepsi de kıyamet gününde O'nun huzuruna tek başına
(yapayalnız) gelecektir.
[19.96]
İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için
çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.
[19.97]
(Resûlüm!) Biz Kur'an'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin
ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın
diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.
[19.98]
Biz, onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Sen, onlardan herhangi
birinden (bir varlık emâresi) hissediyor veya onlara ait cılız
bir ses işitiyor musun?
Tâ-Hâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[20.1]
Tâ. Hâ.
[20.2]
Biz, Kur'an'ı
[20.3]
Biz, Kur'an'ı
[20.4]
(Kur'an) yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey
indirilmiştir.
[20.5]
Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir.
[20.6]
Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan şeyler ile
toprağın altında olanlar hep O'nundur.
[20.7]
[20.8]
Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır. En güzel isimler O'na
mahsustur.
[20.9]
(Resûlüm!) Musa (olayının) haberi
[20.10]
Hani o, bir ateş görmüş ve ailesine: Bekleyin! Eminim ki bir
ateş gördüm. Belki ondan size bir meş'ale getiririm veya
ateşin yanında bir rehber bulurum, demişti.
[20.11]
Oraya vardığında kendisine (tarafımızdan): Ey Musa! diye
seslenildi:
[20.12]
Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını
çıkar! Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ'dasın!
[20.13]
Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver.
[20.14]
Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh
yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.
[20.15]
Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu
şeyin karşılığını bulsun diye neredeyse onu
(kendimden) gizleyeceğim.
[20.16]
Ona inanmayan ve nefsinin arzularına uyan kimseler sakın seni ondan
(kıyamete inanmaktan) alıkoymasın; sonra mahvolursun!
[20.17]
Şu sağ elindeki nedir, ey Musa?
[20.18]
O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davarlarıma
yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır.
[20.19]
Allah: Yere at onu, ey Musa! dedi.
[20.20]
Onu hemen yere attı. Bir de ne görsün, hızla sürünen bir
yılan değil mi!
[20.21]
Allah buyurdu: Al onu! Korkma! Biz onu şimdi ilk haline
sokacağız.
[20.22]
Bir de elini koltuğunun altına sok ki, bir başka mucize olmak
üzere o, kusursuz ve lekesiz beyazlıkta çıksın.
[20.23]
Ta ki,
[20.24]
Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı.
[20.25]
Musa: Rabbim! dedi, yüreğime genişlik ver.
[20.26]
İşimi bana kolaylaştır.
[20.27]
Dilimden (şu) bağı çöz.
[20.28]
Ki sözümü anlasınlar.
[20.29]
Bana ailemden bir de vezir (yardımcı) ver,
[20.30]
Kardeşim Harun'u.
[20.31]
Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir.
[20.32]
Ve onu işime ortak kıl.
[20.33]
Böylece seni bol bol tesbih edelim.
[20.34]
Ve çok çok analım seni.
[20.35]
Şüphesiz sen bizi görmektesin.
[20.36]
Allah: Ey Musa! dedi, istediğin
[20.37]
Andolsun biz
[20.38]
Bir zaman, vahyedilecek şeyi annene (şöyle) vahyetmiştik:
[20.39]
Musa'yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil'e) bırak; deniz
onu kıyıya atsın da, benim düşmanım ve onun
düşmanı olan biri onu alsın. (Ey Musa! Sevilmen) ve benim
nezaretimde yetiştirilmen için
[20.40]
Hani, kız kardeşin gidip "Ona bakacak birini size bulayım
mı?" diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk dolsun
ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni
endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için
yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire
göre (bu makama) geldin ey Musa!
[20.41]
Seni, kendim için elçi seçtim.
[20.42]
Sen ve kardeşin birlikte âyetlerimi götürün.
[20.43]
Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı.
[20.44]
Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını
başına alır veya korkar.
[20.45]
Dediler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz, onun bize aşırı derecede
kötü davranmasından yahut iyice azmasından endişe ediyoruz.
[20.46]
Buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim; işitir ve görürüm.
[20.47]
Haydi, ona gidin de deyin ki: Biz, senin Rabbinin elçileriyiz.
İsrailoğullarını hemen bizimle birlikte gönder; onlara
eziyet etme! Biz, senin Rabbinden bir âyet getirdik. Kurtuluş, hidayete
uyanlarındır.
[20.48]
Hakikaten bize vahyolundu ki: (Peygamberleri) yalanlayan ve yüz çevirenlere
azap edilecektir.
[20.49]
Firavun: Rabbiniz de kimmiş, ey Musa? dedi.
[20.50]
O da: Bizim Rabbimiz, her şeye hılkatini (varlık ve
özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir, dedi.
[20.51]
Firavun: Öyle ise, önceki milletlerin hali ne olacak? dedi.
[20.52]
Musa: Onlar hakkındaki bilgi, Rabbimin yanında bir kitapta bulunur.
Rabbim, ne yanılır ne de unutur, dedi.
[20.53]
O, yeri size beşik yapan ve onda size yollar açan, gökten de su
indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.
[20.54]
Yeyiniz; hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda
akıl sahipleri için (Allah'ın kudretine) işaretler vardır.
[20.55]
Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine sizi oraya döndüreceğiz ve
bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.
[20.56]
Andolsun biz ona (Firavun'a) bütün (bu) delillerimizi gösterdik; yine de
yalanladı ve diretti.
[20.57]
Dedi ki: Bizi, yaptığın büyü ile yurdumuzdan çıkarasın
diye mi geldin, ey Musa?
[20.58]
Öyle ise, muhakkak surette biz de
[20.59]
Musa: Buluşma zamanınız, bayram günü, kuşluk vaktinde
insanların toplanma zamanı olsun, dedi.
[20.60]
Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. Hilesini (sihirbazlarını)
topladı; sonra geri geldi.
[20.61]
Musa onlara: Yazık size! dedi, Allah hakkında yalan uydurmayın!
Sonra O, bir azap ile kökünüzü keser! İftira
[20.62]
Bunun üzerine onlar, durumlarını aralarında
tartıştılar; gizli gizli fısıldaştılar.
[20.63]
Şöyle dediler: "Bu ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi
yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu ortadan kaldırmak
isteyen iki sihirbazdırlar sadece."
[20.64]
"Öyle ise hilenizi kurun; sonra sıra halinde gelin! Muhakkak ki
bugün, üstün gelen kazanmıştır."
[20.65]
Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım.
[20.66]
Hayır, siz atın, dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde
ipleri ve sopaları, kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor.
[20.67]
Musa, birden içinde bir korku duydu.
[20.68]
"Korkma! dedik, üstün gelecek olan kesinlikle sensin."
[20.69]
"Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını
yutsun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye
varsa (ne yapsa) iflah olmaz."
[20.70]
Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar; "Harun'un ve
Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.
[20.71]
(Firavun) Şöyle dedi : Ben size izin vermeden önce ona
inandınız öyle mi! Hakikat şu ki o, size büyü
öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile
ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi
hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının
daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız.
[20.72]
Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi
yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen,
ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin."
[20.73]
"Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla
yaptırdığın büyüyü bağışlaması için
Rabbimize iman ettik. Allah, (mükâfatı) en hayırlı ve
(cezası) en sürekli olandır."
[20.74]
Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa,
cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür ne de yaşar!
[20.75]
Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mümin olarak O'na
varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir.
[20.76]
İçinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn
cennetleri! İşte arınanların mükâfatı budur.
[20.77]
Andolsun ki biz Musa'ya: Kullarımla birlikte geceleyin yola çık da
(size) yetişilmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan)
endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç, diye vahyetmiştik.
[20.78]
Bunun üzerine o, askerleri ile birlikte onların peşine düştü.
Deniz onları gömüp boğuverdi.
[20.79]
Firavun, kavmini saptırdı, doğru yola sevketmedi.
[20.80]
Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan
kurtardık; Tûr'un sağ tarafına (gelmeniz için) size vâde
tanıdık ve size kudret helvası ile bıldırcın eti
lütfettik.
[20.81]
Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyiniz, bu
hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra sizi
gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o,
yıkılıp gitmiştir.
[20.82]
Şu da muhakkak ki ben, tevbe
[20.83]
Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa!
[20.84]
Musa: İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun
olasın diye
[20.85]
Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını)
imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.
[20.86]
Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey
kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış
mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa
üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan
vâdinizden döndünüz?
[20.87]
Dediler ki: Biz
[20.88]
Bu adam, onlar için, böğürebilen bir buzağı heykeli icat
etti. Bunun üzerine: İşte, dediler, bu, sizin de, Musa'nın da
tanrısıdır. Fakat onu unuttu.
[20.89]
O şeyin, kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini,
kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermek gücünde
olmadığını görmezler mi?
[20.90]
Hakikaten Harun, onlara daha önce: Ey kavmim! demişti, siz bunun
yüzünden sadece fitneye uğradınız. Sizin Rabbiniz şüphesiz
çok merhametli olan Allah'tır. Şu halde bana uyunuz ve emrime itaat
ediniz.
[20.91]
Onlar: Biz, dediler, Musa aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla
vazgeçmeyeceğiz!
[20.92]
(Musa, döndüğünde)Dedi: Ey Harun! bunların dalâlete
düştüklerini gördüğün vakit seni engelleğen ne oldu.
[20.93]
(Neden) benim yolumu takip etmedin? Emrime âsi mi oldun?
[20.94]
(Harun:) Ey annemin oğlu! dedi, saçımı sakalımı,
yolma! Ben, senin: "İsrailoğullarının arasına
ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın!" demenden
korktum.
[20.95]
Musa: Ya senin zorun nedir, ey Sâmirî? dedi.
[20.96]
O da: Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin
izinden bir avuç (toprak) alıp onu (erimiş mücevheratın içine)
attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.
[20.97]
Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana
dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için,
kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun
tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu
parça parça edip denize savuracağız!
[20.98]
Sizin ilâhınız, yalnızca, kendisinden başka ilâh olmayan
Allah'tır. O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
[20.99]
(Resûlüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir
kısmını
[20.100]
Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyamet gününde o,
ağır bir günah yükünü yüklenecektir.
[20.101]
Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) ebedî kalırlar. Onlar
için kıyamet gününde bu ne kötü bir yüktür!
[20.102]
O günde Sûr'a üflenir ve biz o zaman günahkârları, gözleri (korkudan)
gömgök bir halde mahşerde toplarız.
[20.103]
Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada
sadece on gün kaldınız."
[20.104]
Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz.
Onların en olgun ve akıllı olanı o zaman: "Bir günden
fazla kalmadınız" der.
[20.105]
(Resûlüm!)
[20.106]
Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.
[20.107]
Orada ne bir iniş, ne de bir yokuş görebileceksin.
[20.108]
O gün insanlar, dâvetçiye (İsrafil'e) uyacaklar. Ona karşı yan
çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler
kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan
başka bir ses işitemezsin.
[20.109]
O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden
hoşlandığından başkasının şefaati fayda
vermez.
[20.110]
O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların
ilmi ise bunu kapsayamaz:
[20.111]
Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için
eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan
olmuştur.
[20.112]
Her kim, mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa, artık o, ne zulümden
ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.
[20.113]
(Resûlüm!) Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda
ikazları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar (bu sayede
günahtan) korunurlar; yahut da o (Kur'an) kendileri için bir ibret ortaya
koyar.
[20.114]
Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce
Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve "Rabbim, benim ilmimi
artır" de.
[20.115]
Andolsun biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy)
vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık.
[20.116]
Bir zaman biz meleklere: Âdem'e secde edin! demiştik. Onlar hemen
secde ettiler; yalnız İblis hariç. O, diretti.
[20.117]
Bunun üzerine: Ey Âdem! dedik, bu, hem senin için hem de eşin için
büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın;
sonra yorulur, sıkıntı çekersin!
[20.118]
Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak
kalmak.
[20.119]
Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.
[20.120]
Derken şeytan onun aklını karıştırıp
"Ey Adem! dedi,
[20.121]
Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri
göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye
çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi olup yolunu
şaşırdı.
[20.122]
Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini
[20.123]
Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin!
Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o
sapmaz ve bedbaht olmaz.
[20.124]
Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun
sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet
günü kör olarak haşredeceğiz.
[20.125]
O: Rabbim!
[20.126]
(Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü
[20.127]
Doğru yoldan sapanı ve Rabbinin âyetlerine inanmayanı işte
böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, elbette daha
şiddetli ve daha süreklidir.
[20.128]
Bizim, onlardan önce nice nesilleri helâk etmiş olmamız
kendilerini yola getirmedi mi? Halbuki onların yurtlarında gezip
dolaşırlar. Bunda, elbette ki akıl sahipleri için nice ibretler
vardır.
[20.129]
Eğer Rabbinden, daha önce sâdır olmuş bir söz ve tayin
edilmiş bir vâde olmasaydı, (ceza onlar için de dünyada)
kaçınılmaz olurdu.
[20.130]
(Resûlüm!) Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin
doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini
övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün
etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut
olasın, (Allah da senden!).
[20.131]
Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız
dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin
nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir.
[20.132]
Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden
rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni
rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.
[20.133]
Onlar: (Muhammed) bize Rabbinden bir mucize getirmeli değil miydi?
dediler. Önce gelen kitaplardakinin apaçık delili (Kur'an) onlara
gelmedi mi? 1
[20.134]
[20.135]
De ki: Herkes beklemektedir: Öyle ise siz de bekleyin. Yakında
anlayacaksınız; doğru düzgün yolun yolcuları kimmiş ve
hidayette olan kimmiş!
Part 17
Enbiyâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[21.1]
İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal
böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler.
[21.2]
Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya
alarak dinlerler.
[21.3]
Kalpleri hep eğlencede(gaflette),hem o zalimler şu gizli
fısıltıyı yaptılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir
beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre
göre büyüye mi kapılıyorsunuz?
[21.4]
(Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her
sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.
[21.5]
"Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu
kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir. (
[21.6]
Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir belde iman etmemişti;
şimdi bunlar mı iman edecekler?
[21.7]
Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden
başkasını peygamber olarak göndermedik.
[21.8]
Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak
yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.
[21.9]
Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirdik; böylece, hem
onları hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa
erdirdik; müsrifleri de helâk ettik.
[21.10]
Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik.
Hâla akıllanmaz mısınız?
[21.11]
Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da nice
başka topluluklar vücuda getirdik.
[21.12]
Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan
(azap bölgesinden) kaçıyorlar!
[21.13]
"Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve
yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!"
[21.14]
"Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim
insanlarmışız."
[21.15]
Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe
çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.
[21.16]
Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi,
eğlencesi) olarak yaratmadık.
[21.17]
[21.18]
Bilakis biz, hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o,
bâtılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki,
bâtıl yok olup gitmiştir. (Allah'a)
yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı
yazıklar olsun size!
[21.19]
Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar,
O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.
[21.20]
Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih
ederler.
[21.21]
Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de,
(ölüleri) onlar mı diriltecekler?
[21.22]
[21.23]
Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya
çekileceklerdir.
[21.24]
Yoksa O'ndan başka birtakım tanrılar mı edindiler? De ki:
Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların
Kitab'ı ve benden öncekilerin Kitab'ı. Hayır, onların
çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.
[21.25]
Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: "Benden başka
İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş
olmayalım.
[21.26]
Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan
münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş
kullardır.
[21.27]
O'ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O'nun emri ile
hareket ederler.
[21.28]
Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de
(yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah
rızasına ulaşmış olanlardan başkasına
şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
[21.29]
Onlardan her kim: "Tanrı O değil, benim!" derse, biz onu
cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere
böyle ceza veririz!
[21.30]
İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim,
onları birbirinden kopardığımızı ve her
canlı şeyi
[21.31]
Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar diktik.
Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına
ulaşsınlar.
[21.32]
Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise,
gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler.
[21.33]
O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı... yaratandır. Her biri bir
yörüngede yüzmektedirler.
[21.34]
Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen
ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?
[21.35]
Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da,
şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.
[21.36]
(Resûlüm!) Kâfirler seni gördükleri zaman: "Sizin
ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya
alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ın Kitabını
inkâr edenlerin ta kendileridir.
[21.37]
İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size
âyetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.
[21.38]
"
[21.39]
İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi
savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği
zamanı bir bilselerdi!
[21.40]
Bilâkis kendilerine o (kıyamet) öyle âni gelir ki, onları
şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de
kendilerine mühlet verilir.
[21.41]
Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları
alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi.
[21.42]
De ki: Allah'a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen
onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.
[21.43]
Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları
mı var? (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek
güçte değildirler. Onlar bizden de alâka ve destek görmezler.
[21.44]
Evet, onları da, atalarını da barındırdık.
Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar,
bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi
görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?
[21.45]
De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır
olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.
[21.46]
Andolsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç
şüphesiz, "
[21.47]
Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye,
hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir
hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap
gören olarak biz (herkese) yeteriz.
[21.48]
Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takvâ sahipleri için bir ışık,
bir öğüt ve Furkan'ı verdik.
[21.49]
(O takvâ sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan
saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.
[21.50]
İşte bu (Kur'an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve
faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?
[21.51]
Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu
iyi tanırdık.
[21.52]
O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta
olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti.
[21.53]
Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.
[21.54]
Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık
içindesiniz, dedi.
[21.55]
Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?
[21.56]
Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve
yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.
[21.57]
Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra
putlarınıza bir oyun oynayacağım!
[21.58]
Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların
büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.
[21.59]
Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden
biridir, dediler.
[21.60]
(Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine
İbrahim denilirmiş, dediler.
[21.61]
O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki
şahitlik ederler.
[21.62]
Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.
[21.63]
Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara
sorun;
[21.64]
Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine)
"Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.
[21.65]
Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen
bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun,
dediler.
[21.66]
İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size
hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak
mısınız?
[21.67]
Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de
yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?
[21.68]
(Bir kısmı:)
[21.69]
"Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik.
[21.70]
Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok
hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.
[21.71]
Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz
ülkeye ulaştırdık.
[21.72]
Ona (İbrahim'e), İshak'ı ve fazladan bir bağış
olmak üzere Ya'kub'u lütfettik; herbirini sâlih insanlar yaptık.
[21.73]
Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler
yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz
kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet
[21.74]
Lût'a gelince, ona da hüküm (hakimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim
verdik; onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık. Zira
onlar (o memleketin halkı), gerçekten fena işler yapan kötü bir
kavimdi.
[21.75]
Onu (Lût'u) rahmetimize
[21.76]
Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını
[21.77]
Onu, âyetlerimizi inkâr
[21.78]
Davud ve Süleyman'ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm
veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin
başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp
ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.
[21.79]
Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık.
Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim
verdik. Kuşları ve tesbih
[21.80]
Ona, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması
için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükredecek
misiniz?
[21.81]
Süleyman'ın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun
emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru
eserdi. Biz herşeyi biliriz.
[21.82]
Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık
[21.83]
Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen,
merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti.
[21.84]
Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir
hatıra olmak üzere onun duasını
[21.85]
İsmail'i, İdris'i ve Zülkifi de (yâdet). Hepsi de sabreden
kimselerdendi.
[21.86]
Onları rahmetimize
[21.87]
Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti;
bizim kendisini asla
sıkıştırmayacağımızı zannetmişti.
Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı
yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz
etti.
[21.88]
Bunun üzerine onun duasını
[21.89]
Zekeriyya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti:
Rabbim!
[21.90]
Biz onun da duasını
[21.91]
Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an.) Biz ona
ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir ibret
kıldık.
[21.92]
Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak
sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.
[21.93]
(İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini
bozdular. Halbuki hepsi bize döneceklerdir.
[21.94]
Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa onun
çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu
yazmaktayız.
[21.95]
Helâk ettiğimiz bir belde için artık (yeniden mâmur olmak)
imkânsızdır; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir.
[21.96]
Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her
tepeden akın ettiği zaman;
[21.97]
Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkâr
edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler),
gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim
kimselermişiz."
[21.98]
Siz ve Allah'ın dışında taptığınız
şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.
[21.99]
[21.100]
Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber)
duymazlar.
[21.101]
Tarafımızdan kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş
olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar.
[21.102]
Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler
içinde ebedî kalırlar.
[21.103]
En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler kendilerini
şöyle karşılar: İşte bu size vâdedilmiş olan
(mutlu) gününüzdür.
[21.104]
(Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların
tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz.
Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu
tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad
oldu. Biz, (vâdettiğimizi) yaparız.
[21.105]
Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: "Yeryüzüne iyi kullarım vâris
olacaktır" diye yazmıştık.
[21.106]
İşte bunda, (bize) kulluk
[21.107]
(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
[21.108]
De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek Allah
olduğu vahyedildi. Hâla müslüman olmayacak mısınız?
[21.109]
[21.110]
Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli
tuttuklarınızı da bilir.
[21.111]
Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana
kadar sizi (imkânlardan) faydalandırmak içindir.
[21.112]
(Muhammed:) Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver. Bizim
Rabbimiz Rahmân'dır. Sizin anlattıklarınıza karşı
yardımı umulandır, dedi.
Hacc Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[22.1]
Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi
müthiş bir şeydir!
[22.2]
Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu
unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da
sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir;
fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir!
[22.3]
İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında
tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım
kimseler vardır.
[22.4]
Onun (şeytan) hakkında şöyle
yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki
(şeytan) kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına
sürükleyecektir.
[22.5]
Ey insanlar!
[22.6]
Çünkü Allah hakkın ta kendisidir; O, ölüleri diriltir; yine O,
her şeye hakkıyla kadirdir.
[22.7]
Kıyamet vakti de gelecektir; bunda şüphe yoktur. Ve Allah
kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.
[22.8]
İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve (vahye dayanan)
aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah
hakkında tartışır.
[22.9]
Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek (kibir ve
azamet içinde) Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için
dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı
azabı tattıracağız.
[22.10]
İşte bu, önceden yapıp ettiklerin yüzündendir (denilir).
Elbette Allah kullarına haksızlık edici değildir.
[22.11]
İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder.
Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de
musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O,
dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu,
apaçık ziyanın ta kendisidir.
[22.12]
O, Allah'ı bırakıp, kendisine ne faydası, ne de zararı
dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu, (haktan) büsbütün uzak olan
sapıklığın ta kendisidir.
[22.13]
O, zararı faydasından daha (akla) yakın olan bir
varlığa yalvarır. O (yalvardığı), ne kötü
bir yardımcı, ne kötü bir dosttur!
[22.14]
Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunan kimseleri,
zemininden ırmaklar akan cennetlere
[22.15]
Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım
etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine
göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına
geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse
baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu
şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten
engelleyecek mi?
[22.16]
İşte böylece biz o Kur'an'ı açık seçik âyetler halinde
indirdik. Gerçek şu ki Allah dilediği kimseyi doğru yola
sevkeder.
[22.17]
Mümin olanlar, yahudi olanlar, sâbiîler, hıristiyanlar, mecûsîler ve
müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında
kıyamet gününde (ayrı ayrı) hükmünü verir. Çünkü Allah
her şeyi hakkıyla bilendir.
[22.18]
Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay,
yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların
birçoğu Allah'a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak
olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu
değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini
yapar.
[22.19]
Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır:
İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir.
Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!
[22.20]
Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri
eritilecektir!
[22.21]
Bir de onlar için demir kamçılar vardır!
[22.22]
Izdıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri
döndürülürler ve: "Tadın bu yakıcı azabı!"
(denilir).
[22.23]
Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları,
zemininden ırmaklar akan cennetlere
[22.24]
Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye
lâyık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.
[22.25]
İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün
insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız
Mescid-i Harâm'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler
ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan
tattırırız.
[22.26]
Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış
ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma;
tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz
tut.
[22.27]
İnsanlar arasında haccı ilân et ki,gerek yaya olarak, gerekse
nice uzak yoldan gelen argın develer üzerinde
[22.28]
Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri,
Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansanlar . Artık
ondan hem kendiniz yeyin,hem de yoksula, fakire yedirin.
[22.29]
Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i
(Kâbe'yi) tavaf etsinler.
[22.30]
Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı
gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha
hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların
dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O
halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden
sakının.
[22.31]
Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun
birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa
sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar
kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne)
gibidir.
[22.32]
Durum öyledir. Her kim Allah'ın hükümlerine saygı
gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.
[22.33]
Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için belli bir
süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra bunların
varacakları (biteceği) yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
[22.34]
Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine
rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını
ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi,
İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim
olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!
[22.35]
Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri
titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için)
harcarlar.
[22.36]
Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin)
işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır
vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine
Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere
düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında)
onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen
fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz
diye sizin istifadenize verdik.
[22.37]
Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na
sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden
dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu
hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel
davrananları müjdele!
[22.38]
Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör
olan herkesi sevgisinden mahrum eder.
[22.39]
Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış
olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki
Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir.
[22.40]
Onlar, başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır"
dedikleri için haksız yere yurtlarından
çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir
kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir
kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde
Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve
mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine)
yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz
Allah, güçlüdür, galiptir.
[22.41]
Onlar (o müminler) ki,
[22.42]
(Resûlüm!)
[22.43]
İbrahim'in kavmi de, Lût'un kavmi de (peygamberlerini) yalanladılar.
[22.44]
(Şuayb'ın kavmi olan) Medyen halkı da(Şûayb'ı)
yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı. İşte ben o
kâfirlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım. Nasıl
oldu benim onları reddim (cezalandırmam)!
[22.45]
Nitekim, birçok memleket vardı ki, o memleket (halkı) zulmetmekte
iken, biz onları helâk ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar,
(çökmüş) tavanların üzerine
yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş
kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylar vardır.
[22.46]
(
[22.47]
(Resûlüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vâdinden
asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta
olduklarınızdan bin yıl gibidir.
[22.48]
Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda
onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır.
[22.49]
De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir
uyarıcıyım.
[22.50]
İman edip sâlih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol
rızık vardır.
[22.51]
Ayetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için) birbirlerini
geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte
bunlar, cehennemliklerdir.
[22.52]
(Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki,
o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de
(beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah,
şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi
âyetlerini (lafız ve mana bakımından) sağlam olarak
yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
[22.53]
(Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde
hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için,
şeytanın kattığı şeyi bir deneme (vesilesi)
yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık
içindedirler.
[22.54]
Bir de, kendilerine ilim verilenler., onun (Kur'an'ın) hakikaten Rabbin
tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona
inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun.
Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola
yöneltir.
[22.55]
İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, yahut da
(kendileri için hayır yönünden) kısır bir günün azabı
gelinceye kadar onun (Kur'an) hakkında hep şüphe içindedirler.
[22.56]
O gün, mülk Allah'ındır. İnsanlar arasında hüküm verir. (Bu
hüküm gereği) iman edip iyi davranışlarda bulunanlar Naîm
cennetlerinin içindedirler.
[22.57]
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için
alçaltıcı bir azap vardır.
[22.58]
Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut ölenleri hiç
şüphesiz Allah güzel bir rızıkla
rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, evet O,
rızık verenlerin en hayırlısıdır.
[22.59]
Allah onları, herhalde memnun kalacakları bir girilecek yere
sokacaktır. Allah, kesinlikle tam bir bilgi sahibidir, halîmdir.
[22.60]
İşte böyle. Her kim, kendisine verilen eziyetin dengi ile
karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine bir tecavüz ve
zulüm vaki olursa, emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım
edecektir. Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve
mağfiret edicidir.
[22.61]
Böylece (Allah, haksızlığa uğrayana yardım
edecektir ve buna kadirdir). Çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü
geceye katar. Şu da muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten ve
görendir.
[22.62]
Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O'nun
dışındaki taptıkları ise bâtılın ta
kendisidir. Gerçek şu ki Allah, evet O, uludur, büyüktür.
[22.63]
Görmedin mi, Allah, gökten yağnmur indirdi de bu sayede yeryüzü
yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır. (her şeyden)
haberdardır.
[22.64]
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hakikaten Allah, yalnız O
zengindir, övgüye değerdir.
[22.65]
Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde
yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni
olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara
çok şefkatli ve çok merhametlidir.
[22.66]
O, (önce) size hayat veren, sonra sizi öldürecek, sonra yine
diriltecek olandır. Gerçekten insan, çok nankördür.
[22.67]
Biz, her ümmete, uygulamakta oldukları bir ibadet tarzı
gösterdik. Öyle ise onlar (ehl-i kitap) bu işte seninle
çekişmesinler. Sen, Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru
bir yoldasın.
[22.68]
[22.69]
Allah kıyamet gününde, ihtilâf etmekte olduğunuz konulara dair
aranızda hüküm verecektir.
[22.70]
Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta
(levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip
olmak), Allah için çok kolaydır.
[22.71]
Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil
indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi
olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zalimlerin hiç
yardımcısı yoktur.
[22.72]
Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin
suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi
okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan
(bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi?
Cehennem! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
[22.73]
Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı
bırakıp da yalvardıklarınız
(taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir
sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan
geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de!
[22.74]
Onlar, (Bu âciz putları Allah'a ortak koşmak suretiyle) Allah'ın
kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir,
çok üstündür.
[22.75]
Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah
işitendir, görendir.
[22.76]
Onların önlerindekini de, arkalarındakini de
(yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Bütün
işler Allah'a döndürülür.
[22.77]
Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin;
hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.
[22.78]
Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din
hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in
dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de
insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş
kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size "müslümanlar"
adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı
verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin
mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel
yardımcıdır!
Part 18
Mü'minûn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[23.1]
Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
[23.2]
Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;
[23.3]
Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;
[23.4]
Onlar ki, zekâtı verirler;
[23.5]
Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
[23.6]
Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla
ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.
[23.7]
Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi
aşan kimselerdir.
[23.8]
Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;
[23.9]
Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
[23.10]
İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
[23.11]
(Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî
kalıcıdırlar.
[23.12]
Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir
özden yarattık.
[23.13]
Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik.
[23.14]
Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık.
Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir
parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle
kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline
getirdik. Yapıpyaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
[23.15]
Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.
[23.16]
Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
[23.17]
Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz
değiliz.
[23.18]
Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk.
Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
[23.19]
Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma
bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok
meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
[23.20]
Tûr-i Sînâ'da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu
ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri
(zeytin) verir.
[23.21]
Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların
karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için
birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.
[23.22]
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
[23.23]
Andolsun ki, Nuh'u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin.
Sizin için O'ndan başka bir tanrı yoktur. Hâla sakınmaz
mısınız? dedi.
[23.24]
Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler:
"Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir
şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber
göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz
geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey
duymadık."
[23.25]
"Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise,
bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım."
[23.26]
(Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım
et!
[23.27]
Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde
(muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap.
Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her
cinsten eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce
kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki
aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira
onlar kesinlikle boğulacaklardır.
[23.28]
Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi
zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
[23.29]
Ve de ki: Rabbim!
[23.30]
Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde)
birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı
böyle) deneriz.
[23.31]
Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.
[23.32]
Onlar arasından kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan
başka bir tanrınız yoktur. Hâla Allah'tan korkmaz
mısınız?" (mesajını ileten) bir peygamber
gönderdik.
[23.33]
Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı inkâr
[23.34]
"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan
edersiniz."
[23.35]
"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını
haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden)
çıkarılacağınızı mı vâdediyor?"
[23.36]
"Bu size vâdedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan)
çok uzak!"
[23.37]
"Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz)
ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de
değiliz."
[23.38]
"Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona
inanmıyoruz."
[23.39]
O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık
bana yardımcı ol!
[23.40]
Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman
olacaklar!
[23.41]
Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi
onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler
topluluğunun canı cehenneme!
[23.42]
Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.
[23.43]
Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
[23.44]
Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete
peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi
yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok ettik ve
onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen
kavmin canı cehenneme!
[23.45]
Sonra âyetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun'u
gönderdik.
[23.46]
Firavun'a ve ileri gelenlerine de(gönderdik). Onlar ise kibire
kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.
[23.47]
Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu
iki adama inanır mıyız?
[23.48]
Böylece onları yalanladılar ve bu sebeple helâk edilenlerden
oldular.
[23.49]
Andolsun biz Musa'ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab'ı verdik.
[23.50]
Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık;
onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye
yerleştirdik.
[23.51]
"Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler
yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle
bilmekteyim."
[23.52]
"Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben
de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının" (denildi).
[23.53]
Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça
böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile
sevinip böbürlenmektedirler.
[23.54]
Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları
ile başbaşa bırak!
[23.55]
Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.
[23.56]
Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar
işin farkına varamıyorlar.
[23.57]
Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;
[23.58]
Rablerinin âyetlerine inananlar;
[23.59]
Rablerine ortak tanımayanlar;
[23.60]
Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri
çarparak yapanlar;
[23.61]
İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için
yarışırlar.
[23.62]
Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü
kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır
ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
[23.63]
Hayır, onların (o inkârcıların) kalpleri bu hususta cehâlet
içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve
inkârcılıklarından) öte birtakım (kötü)
işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
[23.64]
En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını
sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda,
bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
[23.65]
Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım
göremeyeceksiniz!
[23.66]
Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek
arkanızı döner, geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak)
hezeyanlar savururdunuz.
[23.67]
Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek
arkanızı döner, geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak)
hezeyanlar savururdunuz.
[23.68]
Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine,
daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
[23.69]
Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr
ediyorlar?
[23.70]
Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o,
kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan
hoşlanmamaktadırlar.
[23.71]
[23.72]
(Resûlüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun?
Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık
verenlerin en hayırlısıdır.
[23.73]
Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola
çağırıyorsun.
[23.74]
Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
[23.75]
[23.76]
Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine
Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.
[23.77]
En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı
açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada
şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
[23.78]
O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır.
Ne de az şükrediyorsunuz!
[23.79]
Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf O'nun huzurunda
toplanacaksınız.
[23.80]
Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi
O'nun eseridir. Hâla aklınızı kullanmaz mısınız!
[23.81]
Buna rağmen onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.
[23.82]
Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik
yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz
öyle mi?
[23.83]
Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle
bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından
başka bir şey değildir!
[23.84]
(Resûlüm!) de ki:
[23.85]
"Allah'a aittir" diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp
taşınmaz mısınız! de.
[23.86]
Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.
[23.87]
"(Bunlar da) Allah'ındır" diyecekler. Şu halde siz
Allah'tan korkmaz mısınız! de.
[23.88]
[23.89]
"(Bunların hepsi) Allah'ındır" diyecekler. Öyle
ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? de.
[23.90]
Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten
yalancılardır.
[23.91]
Allah evlât edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir tanrı da yoktur.
Aksi takdirde her tanrı kendi yarattığını sevk ve
idare eder ve mutlaka onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allah,
onların (müşriklerin) yakıştırdıkları
şeylerden münezzehtir.
[23.92]
Allah, gaybı da şehâdeti de bilendir. O, müşriklerin ortak
koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
[23.93]
(Resûlüm!) De ki: "Rabbim!
[23.94]
Bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma, Rabbim!"
[23.95]
Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi
[23.96]
Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların
yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
[23.97]
Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından
[23.98]
Onların yanımda bulunmalarından da
[23.99]
Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip
çattığında: "Rabbim! der, beni geri gönder;"
[23.100]
"Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler)
yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz (boş)
laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar
(süren) bir berzah vardır.
[23.101]
Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık
bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp
sormazlar.
[23.102]
Artık kimlerin (sevap) tartılan ağır basarsa, işte
asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
[23.103]
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine
yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
[23.104]
Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde
bulunurlar.
[23.105]
Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil
mi?
[23.106]
Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz,
bir sapıklar topluluğu idik.
[23.107]
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar.
[23.108]
Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı
konuşmayın artık!
[23.109]
Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi
affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.
[23.110]
İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay
etmeniz) size beni yâdetmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz.
[23.111]
Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını
verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir.
[23.112]
(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl
kaldınız?" diye sorar.
[23.113]
"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte
sayanlara sor" derler.
[23.114]
Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu)
bilmiş olsaydınız!
[23.115]
Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin
hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
[23.116]
Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka tanrı
yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir.
[23.117]
Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu hususla
ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir.
Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.
[23.118]
(Resûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen
merhametlilerin en iyisisin.
Nûr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[24.1]
(Bu) Bizim inzâl ettiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz
kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp
öğüt alırsınız diye onda açık seçik âyetler
indirdik.
[24.2]
Zina eden kadın ve zina
[24.3]
Zina eden erkek, zina
[24.4]
Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için)
dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık
onların şahitliğini hiçbir zaman
[24.5]
Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok
bağışlayıcı ve merhametlidir.
[24.6]
Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka
şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği,
kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa
Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defa da,
[24.7]
Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka
şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin
şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna
dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi,
beşinci defa da,
[24.8]
Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna
dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,kendisinden
cezayı kaldırır.
[24.9]
Beşinci defa da,
[24.10]
Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti bulunmasaydı ve Allah,
tevbeleri
[24.11]
(Peygamber'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar
şüphesiz sizin içinizden bir guruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük
sanmayın, aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir
kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun
karşılığı ceza) vardır. Onlardan
(elebaşlık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen
kimse için de çok büyük bir azap vardır.
[24.12]
Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi
vicdanları ile hüsnüzanda bulunup da: "Bu, apaçık bir
iftiradır" demeleri gerekmez miydi?
[24.13]
Onların (iftiracıların) da bu konuda dört şahit
getirmeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getiremediler, öyle ise
onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.
[24.14]
[24.15]
Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor,
hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi
ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz
olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir
suç) tur.
[24.16]
Onu duyduğunuzda: "Bunu konuşup yaymamız bize
yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır" demeli
değil miydiniz?
[24.17]
[24.18]
Ve Allah âyetleri size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok
iyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.
[24.19]
İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını
arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır.
Allah bilir, siz bilmezsiniz.
[24.20]
Ya sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, Allah çok
şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)!
[24.21]
Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin.
Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o,
edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve
kötülüğü emreder.
[24.22]
İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah
yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler;
bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın
sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?
Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
[24.23]
Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında
bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir
azap vardır.
[24.24]
O gün dilleri,elleri ve ayakları, yapmış olduklarından
dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.
[24.25]
O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar
Allah'ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır.
[24.26]
Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü
kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz
kadınlara yaraşır. Bu sonuncular, (iftiracıların)
söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için
bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.
[24.27]
Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi
farkettirip (izin alıp) ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu
sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.
[24.28]
Orada hiçbir kimse bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya
girmeyin.
[24.29]
İçinde kendinize ait eşyanın bulunduğu oturulmayan evlere girmenizde
herhangi bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa
vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.
[24.30]
(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini,
ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu,
kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah,
onların yapmakta olduklarından haberdardır.
[24.31]
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan)
korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen
kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir
etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar)
örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının
babaları, kendi oğulları, kocalarının
oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin
oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi
kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar
(köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan
hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli
kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan
başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları
zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere
vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler!
Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.
[24.32]
Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden
elverişli olanları evlendirin.
[24.33]
Evlenme imkânını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini
varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.
Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe
yapmak isteyenlerle,
[24.34]
Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren âyetler, sizden
önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvâya
ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.
[24.35]
Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba
bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da
sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da,
batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden
(çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse,
kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr
üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah
insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.
[24.36]
(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve
içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah
akşam O'nu (öyle kimseler) tesbih eder ki;
[24.37]
Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı
anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten
alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve
gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.
[24.38]
Çünkü (o günde) Allah, onları yaptıklarının en
güzeli ile mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla
verecektir. Allah, dilediğini hesapsız
rızıklandırır.
[24.39]
İnkâr edenlere gelince, onların amelleri, ıssız
çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona
vardığında orada herhangi bir şey bulamamış,
üstelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden
sakınmadığı) Allah'ı bulmuştur; Allah ise, onun
hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk
görür.
[24.40]
Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin
bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki,
onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne
karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu
dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin
aydınlıktan nasibi yoktur.
[24.41]
Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı
tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve
tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların
yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.
[24.42]
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak
O'nadır.
[24.43]
Görmez misin ki Allah bir takım bulutları (çıkarıp)
sürüyor; sonra onları bir araya getirip üstüste yığıyor.
İşte görüyorsun ki bunlar arasından yağmur
çıkıyor. O, gökten, oradaki dağlardan (dağlar
büyüklüğünde bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine
isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutların)
şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri
alır!
[24.44]
Allah, gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret
sahipleri için mutlak bir ibret vardır.
[24.45]
Allah, her canlıyı
[24.46]
Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren âyetler indirdik.
Allah, dilediğini doğru yola iletir.
[24.47]
(Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat
ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar
inanmış değillerdir.
[24.48]
Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e
çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir
kısmı yüz çevirip dönerler.
[24.49]
Ama,
[24.50]
Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler,
yahut Allah ve Resûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık
edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!
[24.51]
Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde,
müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik"
demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
[24.52]
Her kim Allah'a ve Resûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan
sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.
[24.53]
(Münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka
(savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile
Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki
Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
[24.54]
De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin.
[24.55]
Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara,
kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi
onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar
için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların
iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri)
korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven
sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk
ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim
inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.
[24.56]
Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki
merhamet göresiniz.
[24.57]
İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah'ı) âciz
bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı
yer cehennemdir. Ne kötü varış yeri!
[24.58]
Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve
içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah
namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve
yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç
defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde
bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne
sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip
çıkabilirsiniz. İşte Allah âyetleri size böyle
açıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
[24.59]
Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde,
kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin
istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar.
Allah alîmdir, hakîmdir.
[24.60]
Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı
kadınların, zinetleri (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin
(bazı) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur.
İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır.
Allah işitendir, bilendir.
[24.61]
Âmâya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur.
(Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından
dolayı günahkâr olmazlar.) Sizin için de, gerek kendi evlerinizden,
gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden,
erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin
evlerinden, amcalarınızın evlerinden,
halalarınızın evlerinden, dayılarınızın
evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, veya anahtarlarını uhdenizde
bulundurduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden
yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı
yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah
tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak
kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp
anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.
[24.62]
Müminler, ancak Allah'a ve Resûlüne gönülden inanmış
kimselerdir. Onlar, o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin
istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resûlüm!) Şu senden izin
isteyenler, hakikaten Allah'a ve Resûlüne iman etmiş kimselerdir.
Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de
onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış
dile; Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.
[24.63]
(Ey müminler!) Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi
çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birini
siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah
bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar,
başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap
isabet etmesinden sakınsınlar.
[24.64]
Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. O,
sizin ne yolda olduğunuzu iyi bilir. İnsanlar O'nun huzuruna
döndürüldükleri gün yapmış olduklarını onlara hemen
bildirir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Furkân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[25.1]
Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed'e Furkan'ı
indiren, Allah, yüceler yücesidir.
[25.2]
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur.O bir çocuk edinmemiştir,mülkünde ortağı
yoktur .Her şeyi yaratmış, ona ölçü , biçim ve düzen
vermiştir.
[25.3]
(Kâfirler) O'nu (Allah'ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan,
bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne
de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden
diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
[25.4]
İnkâr edenler: Bu (Kur'an), olsa olsa onun (Muhammed'in) uydurduğu
biryalandır. Başka bir zümre de bu hususta kendisine yardım
etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa
ve iftiraya başvurmuşlardır.
[25.5]
Yine onlar dediler ki: (Bu âyetler), onun, başkasına
yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan,
öncekilere ait masallardır.
[25.6]
(Resûlüm!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi.
Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin
merhamet sahibidir.
[25.7]
Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi)
yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek
indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!
[25.8]
Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce
geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı.
(Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama
uymaktasınız! dediler.
[25.9]
(Resûlüm!) Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık
onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar.
[25.10]
Dilerse
[25.11]
Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti
inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık.
[25.12]
Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun
öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu
işitirler.
[25.13]
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine
atıldıkları zaman, oracıkta yokoluvermeyi isterler.
[25.14]
(Onlara şöyle denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı
istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!
[25.15]
De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi?
Orası, onlar için bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir
varış yeridir.
[25.16]
Onlar için orada ebedî kalmak üzere diledikleri her şey vardır.
İşte bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine
getirilmesi) istenen bir vaaddir.
[25.17]
O gün Rabbin onları ve Allah'tan başka taptıkları
şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi
saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?
[25.18]
Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek
bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin
ki, sonunda (seni) anmayı unuttular ve helâki hak
[25.19]
(Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte
(taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı
çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri
çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden
zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!
[25.20]
(Resûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç
şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı.
(Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir
kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım)
sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
Part 19
[25.21] Bizimle karşılaşmayı
(bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi
ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibire
kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.
[25.22]
(Fakat) melekleri görecekleri gün, günahkârlara o gün hiçbir sevinç haberi
yoktur ve: (Size, sevinmek) yasaktır, yasak! diyeceklerdir.
[25.23]
Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız,
onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz
kılarız).
[25.24]
O gün cennetliklerin kalacakları yer çok huzurlu ve dinlenecekleri yer pek
güzeldir.
[25.25]
O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük
bölük indirileceklerdir.
[25.26]
İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) çok merhametli olan
Allah'ındır. Kâfirler için de pek çetin bir gündür o.
[25.27]
O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp
şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!
[25.28]
Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost
edinmeseydim!
[25.29]
Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan
saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü
bırakıp rezil rüsvay eder.
[25.30]
Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler.
[25.31]
(Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan
düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin
yeter.
[25.32]
İnkâr edenler: Kur'an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?
dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle
yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
[25.33]
Onların
[25.34]
Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en
kötü, yolları en sapık olanlardır.
[25.35]
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik, kardeşi Harun'u da ona
yardımcı yaptık.
[25.36]
"Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin" dedik. Sonunda, (yola
gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
[25.37]
Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde
onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık.
Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
[25.38]
Ad'ı, Semûd'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok
nesilleri de (inkârcılıklarından ötürü helâk ettik).
[25.39]
Onların her birine (uymaları için) misaller getirdik; (ama
öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
[25.40]
(Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna
tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu
görmmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra
dirilmeyi ummamaktadırlar.
[25.41]
Seni gördükleri zaman: "Bu mu Allah'ın peygamber olarak
gönderdiği!" diyerek hep seni alaya alıyorlar.
[25.42]
"Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat
göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan
saptıracaktı" diyorlar. Azabı gördükleri zaman,
asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!
[25.43]
Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün
mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin?
[25.44]
Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini
yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir,
hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.
[25.45]
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin
mi?
[25.46]
Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık).
[25.47]
Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de
dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O'dur.
[25.48]
Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. Biz,
ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice
hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.
[25.49]
Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. Biz,
ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice
hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.
[25.50]
Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için,
aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır;
ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.
[25.51]
(Resûlüm!) Şayet dileseydik, elbet her ülkeye bir uyarıcı
(peygamber) gönderirdik.
[25.52]
(Fakat evrensel uyarıcılık görevini
[25.53]
Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve
acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel,
aşılmaz bir sınır koyan O'dur.
[25.54]
[25.55]
(Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne
fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı da
Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.
[25.56]
(Resûlüm!) Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik.
[25.57]
De ki: Buna karşılık, sizden, Rabbine doğru bir yol
tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında herhangi
bir ücret istemiyorum.
[25.58]
Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et.
Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter.
[25.59]
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan,
sonra Arş'a istivâ
[25.60]
Onlara: Rahmân'a secde edin! denildiği zaman: "Rahmân da neymiş!
Bize emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç!" derler ve bu emir
onların nefretini arttırır.
[25.61]
Gökte burçları var
[25.62]
İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü
birbiri ardınca getiren de O'dur.
[25.63]
Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler
ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin)
"Selam!" derler (geçerler);
[25.64]
Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.
[25.65]
Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden
sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil,
devamlıdır.
[25.66]
Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!
[25.67]
(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi
arasında orta bir yol tutarlar.
[25.68]
Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya
yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız
yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı (nın
cezasını) bulur;
[25.69]
Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta)
alçaltılmış olarak devamlı kalır.
[25.70]
Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar
başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere
çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet
sahibidir.
[25.71]
Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi
[25.72]
(O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle
karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.
[25.73]
Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise,
onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;
[25.74]
(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve
zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder
kıl! derler.
[25.75]
İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en
yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla
karşılanacaklardır.
[25.76]
Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet
yeridir.
[25.77]
(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye
değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes
yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!
Şuarâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[26.1]
Tâ. Sîn. Mîm.
[26.2]
Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.
[26.3]
(Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!
[26.4]
Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona
boyunları eğilip kalır.
[26.5]
Kendilerine, o çok esirgeyici Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki,
ondan yüz çevirmesinler.
[26.6]
Üstelik (ona) "yalandır" derler; fakat alay edip
durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.
[26.7]
Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler
yetiştirdik.
[26.8]
Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) bir nişâne vardır;
ama çoğu iman etmezler.
[26.9]
Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.10]
Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla
(başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye
seslenmişti.
[26.11]
Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla
(başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye
seslenmişti.
[26.12]
Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla
suçlamalarından korkuyorum.
[26.13]
(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik
ver.
[26.14]
Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni
öldürmelerinden korkuyorum.
[26.15]
Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz
mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi)
işitmekteyiz.
[26.16]
Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi'nin elçisiyiz;
[26.17]
İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.
[26.18]
(Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni
çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok
yıllarını aramızda geçirmedin mi?
[26.19]
Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen
nankörün birisin!
[26.20]
Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını
bilmeyerek yaptım.
[26.21]
Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet
bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.
[26.22]
O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında)
İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir.
[26.23]
Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?
[26.24]
Musa cevap verdi:
[26.25]
(Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi.
[26.26]
Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın
da Rabbidir.
[26.27]
Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi.
[26.28]
Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı
kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının
ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.
[26.29]
Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni
zindanlıklardan ederim! dedi.
[26.30]
Musa:
[26.31]
Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye
karşılık verdi.
[26.32]
Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi; bir de ne görsünler,
asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)!
[26.33]
Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen
(nur saçan bir şey oluvermiş)!
[26.34]
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz!
[26.35]
Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?
[26.36]
Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere
toplayıcı görevliler gönder;
[26.37]
Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa
[26.38]
Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya
getirildi.
[26.39]
Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi.
[26.40]
(Firavun'un adamları:)
[26.41]
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak
bize bir ücret vardır değil mi? dediler.
[26.42]
Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde
kimselerden de olacaksınız.
[26.43]
Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi.
[26.44]
Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun'un kudreti
hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler.
[26.45]
Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların
uydurduklarını yutuveriyor!
[26.46]
(Bunu görünce) sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
[26.47]
"Alemlerin Rabbine, iman ettik" dediler.
[26.48]
"Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik" .
[26.49]
Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona
iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş
o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve)
bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama
kestireceğim, hepinizi astıracağım!
[26.50]
"Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize
döneceğiz."
[26.51]
"Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin
hatalarımızı bağışlayacağını
umarız."
[26.52]
Musa'ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip
edileceksiniz, diye vahyettik.
[26.53]
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
[26.54]
"Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır."
[26.55]
"(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir."
[26.56]
"Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız."
(diyor ve dedirtiyordu).
[26.57]
Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden,
pınarlardan, çıkardık.
[26.58]
Hazinelerden ve değerli bir yerlerden.
[26.59]
Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı
yaptık.
[26.60]
Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına
düştüler.
[26.61]
İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları:
İşte yakalandık! dediler.
[26.62]
Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.
[26.63]
Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz)
derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir
dağ gibi oldu.
[26.64]
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
[26.65]
Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
[26.66]
Sonra ötekilerini suda boğduk.
[26.67]
Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş
değillerdir.
[26.68]
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.69]
(Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet.
[26.70]
Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti.
[26.71]
"Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye
cevap verdiler.
[26.72]
İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi
işitiyorlar mı?
[26.73]
Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?
[26.74]
Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı
böyle yapar bulduk.
[26.75]
İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı
(biraz olsun) düşündünüz mü?
[26.76]
''İster siz , ister eski atalarınız''
[26.77]
İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi
(benim dostumdur);
[26.78]
[26.79]
[26.80]
Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.
[26.81]
Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur.
[26.82]
Ve hesap günü hatalarımı
bağışlayacağını umduğum O'dur.
[26.83]
Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
[26.84]
Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!
[26.85]
[26.86]
Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et).
Çünkü o sapıklardandır.
[26.87]
(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.
[26.88]
O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.
[26.89]
Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).
[26.90]
(O gün) cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.
[26.91]
Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.
[26.92]
Onlara: Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? denilir.
[26.93]
Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun)
yardımları dokunuyor mu? .
[26.94]
Onlar ve azgınlar oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.
[26.95]
İblis bütün orduları da.
[26.96]
Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler:
[26.97]
Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
[26.98]
Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.
[26.99]
Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.
[26.100]
''Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var''.
[26.101]
''Ne de yakın bir dostumuz''.
[26.102]
Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da,
müminlerden olsak!
[26.103]
Bunda elbet (alınacak) büyük bir ders vardır; ama çokları iman
etmezler.
[26.104]
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.105]
Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
[26.106]
Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a
karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
[26.107]
Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
[26.108]
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat
edin.
[26.109]
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek
olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
[26.110]
Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
[26.111]
Onlar şöyle cevap verdiler:
[26.112]
Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.
[26.113]
Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz!
[26.114]
Ben iman
[26.115]
Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
[26.116]
Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki,
taşlanmışlardan olacaksın!
[26.117]
Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.
[26.118]
Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver.
[26.119]
Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde
(taşıyarak) kurtardık.
[26.120]
Sonra da geri kalanları suda boğduk.
[26.121]
Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
[26.122]
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.123]
Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
[26.124]
Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a
karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
[26.125]
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
[26.126]
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat
edin.
[26.127]
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek
olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
[26.128]
Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz?
[26.129]
Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar
mı ediniyorsunuz?
[26.130]
Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?
[26.131]
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
[26.132]
Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah'dan korkun.
[26.133]
''O size verdi : davarlar, oğullar".
[26.134]
"Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den
sakının.
[26.135]
Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından
endişe ediyorum.
[26.136]
(Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de
bizce birdir.
[26.137]
Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.
[26.138]
Biz azaba uğratılacak da değiliz.
[26.139]
Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini
helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları
iman etmezler.
[26.140]
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.141]
Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
[26.142]
Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: (Allah'a
karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
[26.143]
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
[26.144]
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat
edin.
[26.145]
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek
olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
[26.146]
Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız (sanırsınız)?
[26.147]
"Böyle bahçelerde, çeşme başlarında ?"
[26.148]
"Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların
arasında?"
[26.149]
(Böyle sanıp) dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz (oyup
yapıyorsunuz).
[26.150]
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
[26.151]
"O aşırıların emrine uymayın."
[26.152]
"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in
sözüyle hareket etmeyin).
[26.153]
Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
[26.154]
Sen de ancak bizim gibi bir insansın.
[26.155]
Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme
hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.
[26.156]
Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı
yakalayıverir.
[26.157]
Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
[26.158]
Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir
ders vardır; ama çokları iman etmezler.
[26.159]
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.160]
Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
[26.161]
Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah'a
karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
[26.162]
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
[26.163]
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat
edin.
[26.164]
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek
olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
[26.165]
Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi
bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir
kavimsiniz!
[26.166]
Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi
bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir
kavimsiniz!
[26.167]
Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki,
sürgün edilmişlerden olacaksın!
[26.168]
Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!
[26.169]
Rabbim!
[26.170]
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
[26.171]
Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).
[26.172]
Sonra diğerlerini helâk ettik.
[26.173]
Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki...
Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!
[26.174]
Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.
[26.175]
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.176]
Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.
[26.177]
Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız?
[26.178]
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
[26.179]
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat
edin.
[26.180]
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek
olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
[26.181]
Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik
verenlerden olmayın.
[26.182]
Doğru terazi ile tartın.
[26.183]
İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın.
Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık
çıkarmayın.
[26.184]
Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.
[26.185]
Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
[26.186]
Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bilki, biz seni ancak
yalancılardan biri sayıyoruz.
[26.187]
Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap
yağdır.
[26.188]
Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi.
[26.189]
Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge
gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün
azabı idi!
[26.190]
Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
[26.191]
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
[26.192]
Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
[26.193]
(Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) indirdi.
[26.194]
Senin kalbine; uyarıcılardan olman için,
[26.195]
Apaçık Arapça bir dille.
[26.196]
O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.
[26.197]
Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil
midir?
[26.198]
Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, 1
[26.199]
Bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
[26.200]
Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk.
[26.201]
Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
[26.202]
İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan,
ansızın geliverecektir.
[26.203]
O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.
[26.204]
(Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı
çarçabuk istiyorlardı?
[26.205]
Ne dersin!
[26.206]
Sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!
[26.207]
Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar
sağlamayacaktır.
[26.208]
Bununla birlikte hangi memleketi, helak ettikse muhakkak onu uyarıcı
(peygamberleri) olmuştur.
[26.209]
(Onlar)ihtar edilmiştir ve biz zülmetmiş değilizdir.
[26.210]
O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi.
[26.211]
Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.
[26.212]
Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
[26.213]
O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip
yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun!
[26.214]
(Önce) en yakın akrabanı uyar.
[26.215]
[26.216]
Şayet
[26.217]
Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
[26.218]
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
[26.219]
Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor).
[26.220]
Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur.
[26.221]
Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?
[26.222]
Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.
[26.223]
Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu
yalancıdırlar.
[26.224]
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.
[26.225]
Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın
dolaşırlar.
[26.226]
Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler.
[26.227]
Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve
haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini
savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi
dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında
bileceklerdir.
Neml Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[27.1]
Tâ. Sîn. Bunlar Kur'an'ın, (gerçekleri) açıklayan Kitab'ın
âyetleridir.
[27.2]
İman
[27.3]
Onlar ki, namazı kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de kesin
olarak inanırlar.
[27.4]
Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü
gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.
[27.5]
İşte bunlar, azabı en ağır olanlardır; ahirette
en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.
[27.6]
(Resûlüm!) Şüphesiz ki bu Kur'an, hikmet sahibi ve her şeyi bilen
Allah tarafından
[27.7]
Hani Musa, ailesine şöyle demişti: Gerçekten ben bir ateş
gördüm. (Gidip) size oradan bir haber getireceğim, yahut bir
ateş parçası getireceğim, umarım ki
ısınırsınız!
[27.8]
Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu
yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır!
Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!
[27.9]
Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan
Allah'ım!
[27.10]
Asânı at! Musa (asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir
görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Kendisine dedik
ki): Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.
[27.11]
Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük
yerine iyilik yaparsa, bilsin ki ben (ona karşı da) çok
bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.
[27.12]
Elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz çıksın. Dokuz mucize ile
Firavun ve kavmine (git). Çünkü onlar artık yoldan
çıkmış bir kavim olmuşlardır.
[27.13]
Mucizelerimiz onların gözleri önüne serilince: "Bu,
apaçık bir büyüdür" dediler.
[27.14]
Kendileri de bunlara yakînen inandıkları halde, zulüm ve
kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun
nice olduğuna bir bak!
[27.15]
Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar: Bizi, mümin
kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun,
dediler.
[27.16]
Süleyman Davud'a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuş dili
öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu
apaçık bir lütuftur.
[27.17]
Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil
orduları toplandı; hepsi birarada (onun tarafından) düzenli
olarak sevkediliyordu.
[27.18]
Nihayet Karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca: Ey
karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına
varmadan sizi ezmesin! dedi.
[27.19]
(Süleyman) onun sözünden dolayı gülümsedi ve dedi ki: Ey Rabbim!
[27.20]
(Süleyman) kuşları gözden geçirdi ve şöyle dedi:
Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı
karıştı?
[27.21]
Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek ya da onun
canını iyice yakacağım yahut onu
boğazlayacağım!
[27.22]
Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin bilmediğin bir
şeyi öğrendim. Sebe'den
[27.23]
Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık
[27.24]
Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini
gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü
göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun
için doğru yolu bulamıyorlar.
[27.25]
(Şeytan böyle yapmış ki) göklerde ve yerde gizleneni
açığa çıkaran, gizlediğinizi ve
açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmesinler.
[27.26]
(Halbuki) büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tanrı
yoktur.
[27.27]
(Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: Doğru mu söyledin, yoksa
yalancılardan mısın, bakacağız.
[27.28]
Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil
de, ne sonuca varacaklarına bak.
[27.29]
(Süleyman'ın mektubunu alan Sebe'melikesi,) "Beyler, ulular! Bana çok
önemli bir mektup bırakıldı" dedi.
[27.30]
"Mektup Süleyman'dandır, rahmân ve rahîm olan Allah'ın
adıyla (başlamakta) dır."
[27.31]
"Bana baş kaldırmayın, teslimiyet gösterip bana gelin,
diye (yazmaktadır)".
[27.32]
(Sonra Melike) dedi ki: Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin.
(Bilirsiniz) siz yanımda olmadan (size danışmadan) hiçbir
işi kestirip atmam.
[27.33]
Onlar, şu cevabı verdiler: Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu
savaş erbabıyız; buyruk ise senindir; artık ne
buyuracağını sen düşün.
[27.34]
Melike: Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler
ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da
böyle yapacaklardır, dedi.
[27.35]
Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne
(gibi bir sonuç) ile dönecekler.
[27.36]
(Elçiler, hediyelerle) Süleyman'a gelince şöyle dedi: Siz bana mal
ile yardım mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size
verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle (ben değil) siz sevinirsiniz.
[27.37]
(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı
koyamıyacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve
hakir halde oradan çıkarırız!
[27.38]
(Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: Ey ulular! Onlar teslimiyet
gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını
bana getirebilir?
[27.39]
Cinlerden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu
[27.40]
Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise:
Gözünü açıp kapamadan ben onu
[27.41]
(Süleyman devamla) dedi ki: Onun tahtını bilemeyeceği bir hale
getirin; bakalım tanıyacak mı, yoksa tanıyamayanlar
arasında mı olacak.
[27.42]
Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle
cevap verdi: Tıpkı o! (Süleyman şöyle dedi): Bize daha
önce (Allah'tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk.
[27.43]
Onu, Allah'tan başka taptığı şeyler (o zamana kadar
tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi
inkârcı bir kavimdendi.
[27.44]
Ona: Köşke gir! dendi. Melike onu görünce derin bir su
sandı ve eteğini yukarı çekti. Süleyman: Bu, billûrdan
yapılmış, şeffaf bir zemindir, dedi. Melike de di ki:
Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleymanla beraber
âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.
[27.45]
Andolsun ki, "Allah'a kulluk edin!" (demesi için) Semûd kavmine
kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümre
oluverdiler.
[27.46]
Sâlih dedi ki: Ey kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe
koşuyorsunuz? Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size
merhamet edilir.
[27.47]
Şöyle dediler: Senin ve beraberindekilerin yüzünden
uğursuzluğa uğradık. Sâlih: Size çöken uğursuzluk
(sebebi), Allah katında (yazılı) dır. Hayır, siz
imtihana çekilen bir kavimsiniz, dedi.
[27.48]
O şehirde dokuz kişi (elebaşı) vardı ki, bunlar
yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç
yanaşmıyorlardı.
[27.49]
Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine
baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da velisine: "Biz
(Sâlih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik,
inanın ki doğru söylüyoruz" diyelim.
[27.50]
Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan,
onların planlarını altüst ettik.
[27.51]
Bak işte, tuzaklarının âkıbeti nice oldu: Onları da;
(kendilerine uyan) kavimlerini de (nasıl) toptan helâk ettik!
[27.52]
İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri!
Anlayan bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.
[27.53]
İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları ise
kurtardık.
[27.54]
Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik.) Kavmine şöyle
demişti: Göz göre göre hâla o
hayâsızlığı yapacak mısınız?
[27.55]
(Bu ilâhî ikazdan sonra hâla) siz, ille de kadınları
bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak
mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam edegelen bir
kavimsiniz!
Part 20
[27.56]
Kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden
çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak
kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.
[27.57]
Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı
müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını
takdir ettik.
[27.58]
Onların üzerlerine müthiş bir yağmur indirdik. Bu sebeple,
uyarılan (fakat aldırmayan) ların yağmuru ne kötü
olmuştur!
[27.59]
(Resûlüm!) De ki: Hamd olsun Allah'a, selam olsun seçkin
kıldığı kullarına. Allah mı daha
hayırlı, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?
[27.60]
(Onlar mı hayırlı) yoksa gökleri ve yeri yaratan,
gökten size su indiren mi? O suyla, bir ağacını bile
bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirdik. Allah'tan
başka bir tanrı mı var! Doğrusu onlar sapıklıkta
devam
[27.61]
(Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli
kılan, aralarından (yer altından ve üstünden) nehirler
akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel
koyan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Doğrusu
onların çoğu(hakikatleri) bilmiyorlar.
[27.62]
(Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine
yalvardığı zaman karşılık veren ve
(başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün
hakimleri kılan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var!
Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz!
[27.63]
(Onlar mı hayırlı) yoksa karanın ve denizin
karanlıkları içinde size yolu bulduran, rahmetinin (yağmurun)
önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi? Allah'tan
başka bir tanrı mı var! Allah, onların koştukları
ortaklardan çok yücedir, münezzehtir.
[27.64]
(Onlar mı hayırlı) yoksa ilk baştan yaratan, sonra
yaratmayı tekrar
[27.65]
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve
onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
[27.66]
Hayır; onların ahiret hakkındaki bilgileri yetersiz
kalmıştır. Dahası, bu hususta şüphe içindedirler.
Bunun da ötesinde, onlar ahiretten yana kördürler.
[27.67]
İnkârcılar dediler ki: Sahi, biz ve atalarımız, toprak
olduktan sonra, gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?
[27.68]
Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce
atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin
masallarından başka bir şey değildir.
[27.69]
De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkârların âkıbeti nice oldu,
görün!
[27.70]
(Resûlüm!) Onların yüzünden tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan
ötürü sıkıntı duyma.
[27.71]
Onlar:
[27.72]
De ki: Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir
kısmı herhalde yakında başınıza gelecektir.
[27.73]
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat
insanların çoğu şükretmezler.
[27.74]
Rabbin elbette onların kalplerinin gizlediklerini de, açığa
vurduklarını da bilir.
[27.75]
Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki,
apaçık bir kitapta (levhi mahfuzda) bulunmasın.
[27.76]
Doğrusu bu Kur'an, İsrailoğullarına, hakkında ihtilâf
edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.
[27.77]
Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.
[27.78]
Rabbin şüphesiz, onlar arasında hükmünü verecektir. O, mutlak
galiptir, her şeyi bilendir.
[27.79]
O halde sen Allah'a güvenip dayan. Çünkü sen apaçık hakikat üzeresin.
[27.80]
Bil ki sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp
giderlerken sağırlara da dâveti duyuramazsın.
[27.81]
Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola
getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.
[27.82]
O söz başlarına geldiği (kıyamet
yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk)
çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir
iman getirmemiş olduklarını söyler.
[27.83]
O gün, her ümmet içinden âyetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız
da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler.
[27.84]
Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim âyetlerimi,
ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse
yaptığınız neydi?
[27.85]
Yaptıkları haksızlıktan ötürü, (azaba
uğrayacaklarını bildiren) o söz gerçekleşmiştir;
artık onlar konuşamazlar.
[27.86]
Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye)
gündüzü aydınlık kıldığımızı
görmediler mi? İman
[27.87]
Sûr'a üfürüldüğü gün, -Allah'ın diledikleri müstesna-, göklerde
ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları
bükük olarak O'na gelirler.
[27.88]
Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur
sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler.
(Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır.
Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla
haberdardır.
[27.89]
Kim iyilikle (ilâhî huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün
korkudan emin kalırlar.
[27.90]
(Rablerinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme
atılırlar. (Onlara) "Ancak yaptıklarınızın
karşılığını görmektesiniz!" (denir).
[27.91]
(De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine -ki O burayı
dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. Her
şey de zaten O'na aittir. Bana müslümanlardan olmam " emredildi.
[27.92]
"Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola
gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki:
Ben sadece uyarıcılardanım.
[27.93]
Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size
gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız
(ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin,
yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Kasas Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[28.1]
Tâ. Sîn. Mîm.
[28.2]
Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.
[28.3]
İman
[28.4]
Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış,
halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir
zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını
boğazlıyor, kızlarını ise sağ
bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.
[28.5]
Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları
önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak
istiyorduk.
[28.6]
Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Hâmân'a ve
ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye)
korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).
[28.7]
Musa'nın anasına: Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden
endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç
korkup kaygılanma, çünkü biz onu
[28.8]
Nihayet Firavun ailesi onu yitik çocuk olarak (nehirden) aldı. O, sonunda
kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun
ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idiler.
[28.9]
Firavun'un karısı (sepetin içinden erkek çocuk çıkınca
kocasına:) Benim ve senin için göz
aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize
faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin
sonunu) sezemiyorlardı.
[28.10]
Musa'nın anasının yüreğinde yalnızca çocuğunun
tasası kaldı.
[28.11]
Annesi Musa'nın ablasına: Onun izini takip et, dedi. O da, onlar
farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.
[28.12]
Biz daha önceden (annesine geri verilinceye kadar) onun süt
analarını kabulüne (emmesine) müsaade etmedik. Bunun üzerine
ablası: Size, onun bakımını namınıza üstlenecek,
hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi? dedi.
[28.13]
Böylelikle biz onu, anasına, gözü aydın olsun, gam çekmesin
ve Allah'ın vâdinin gerçek olduğunu bilsin diye geriverdik. Fakat
yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
[28.14]
Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca, biz ona hikmet
ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böylece
mükâfatlandırırız.
[28.15]
Musa, ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada,
biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından olan iki
adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından
olanı, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da
ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu. (Bunun üzerine:) Bu
şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir
düşman, dedi.
[28.16]
Musa: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim (başıma iş
açtım).
[28.17]
Musa: Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara
(ve suça itenlere) asla arka çıkmayacağım, dedi.
[28.18]
Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir
de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek
yine ondan imdat istiyor. Musa ona (yardım isteyene) dedi ki: Doğrusu
sen, besbelli bir azgınsın!
[28.19]
Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam
dedi ki: Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da
mı kıymak istiyorsun? Demek, düzelticilerden olmak istemiyor da, bu
yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!
[28.20]
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: Ey Musa! İleri
gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal
(buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim,
dedi.
[28.21]
Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı.
"Rabbim!
[28.22]
Medyen'e doğru yöneldiğinde: Umarım, Rabbim beni doğru
yola iletir, dedi.
[28.23]
Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir
çok insan buldu. Onların gerisinde de, (hayvanlarını) engelleyen
iki kadın gördü. Onlara: Derdiniz nedir? dedi. Şöyle cevap
verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine
sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok
yaşlıdır.
[28.24]
Bunun üzerine Musa, onların yerine (davarlarını)
sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana
indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım, dedi.
[28.25]
Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi: Babam, dedi,
bizim yerimize (hayvanları)
sulamanınkarşılığını ödemek için seni
çağırıyor. Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından
geçeni anlatınca o: Korkma, o zalim kavimden kurtuldun, dedi.
[28.26]
(Şuayb'ın) iki kızından biri: Babacığım! Onu
ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse,
güçlü ve güvenilir olandır, dedi.
[28.27]
(Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana
karşılık şu iki kızımdan birini
[28.28]
Musa şöyle cevap verdi: Bu seninle benim aramdadır. Bu iki
süreden hangisini doldurursam doldurayım, demek ki bana karşı
husumet yok. Söylediklerimize Allah vekîldir.
[28.29]
Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr
tarafından bir ateş gördü. Ailesine: Siz (burada) bekleyin; ben
bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut
ısınmanız için bir ateş parçası getiririm, dedi.
[28.30]
Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından,
(oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey
Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.
[28.31]
Ve "Asânı at!" (denildi). Musa (attığı)
asâyı yılan gibi deprenir görünce, dönüp arkasına
bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen
emniyette olanlardansın" (buyuruldu).
[28.32]
"Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan
(açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun
ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin
delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim
olmuşlardır" (diye seslenildi).
[28.33]
Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni
öldürmelerinden korkuyorum.
[28.34]
Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni
doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder.
Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe
ediyorum.
[28.35]
Allah buyurdu: Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir
kudret vereceğiz ki, âyetlerimiz (mucize yardımlarımız)
sayesinde onlar size erişemiyecekler. Siz ve size tâbi olanlar üstün
geleceksiniz.
[28.36]
Musa onlara apaçık âyetlerimizi getirince: Bu, olsa olsa uydurulmuş
bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini
işitmemiştik, dediler.
[28.37]
Musa şöyle dedi: Rabbim, kendi katından kimin hidayet (hakka
rehberlik) getirdiğini ve hayırlı âkıbetin kime nasip
olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki, zalimler iflâh olmazlar.
[28.38]
Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh
tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için çamur üzerine ateş yak
(ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki Musa'nın tanrısına
çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir,
dedi.
[28.39]
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve
gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
[28.40]
Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bak işte,
zalimlerin sonu nice oldu!
[28.41]
Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler
kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.
[28.42]
Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de
kötülenmişler arasındadır.
[28.43]
Andolsun biz, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa'ya, -düşünüp
öğüt alsınlar diye- insanlar için apaçık deliller, hidayet
rehberi ve rahmet olarak o Kitab'ı (Tevrat'ı) vermişizdir.
[28.44]
(Resûlüm!) Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada, sen batı
yönünde bulunmuyordun ve (o hadiseyi) görenlerden de değildin.
[28.45]
Bilakis biz nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar
geçti. Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen
halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine (onları
[28.46]
(Musa'ya) seslendiğimiz zaman da, sen Tûr'un yanında değildin.
Bilakis, senden önce kendilerıne uyarıcı (peygamber)
gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri
[28.47]
Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir
musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber
gönderseydin de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık! diyecek
olmasalardı (seni göndermezdik).
[28.48]
Fakat onlara tarafımızdan o hak (Peygamber) gelince: "Musa'ya
verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil miydi?" dediler.
Peki, daha önce Musa'ya verileni de inkâr etmemişler miydi?
"Birbirini destekleyen iki sihir!" demişler ve şunu
söylemişlerdi: Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz.
[28.49]
(Resûlüm!) De ki:
[28.50]
[28.51]
Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü
(vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız
vahiylerimizi göndermişizdir).
[28.52]
Ondan (Kur an'dan) önce kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da iman
ederler.
[28.53]
Onlara (Kur'an) okunduğu zaman: Ona iman ettik. Çünkü o Rabbimizden
gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de müslüman idik, derler.
[28.54]
İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa
verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine
verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar.
[28.55]
Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: Bizim
işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini
bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler.
[28.56]
(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah
dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.
[28.57]
"Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan
atılırız" dediler. Biz onları, kendi
katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin
toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i
Mükerreme'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
[28.58]
Biz, refahından şımarmış nice memleketi helâk
etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az
oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur.
[28.59]
Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezine
göndermedikçe, o memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz ancak
halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.
[28.60]
Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve
süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha
kalıcıdır. Hâla buna aklınız ermeyecek mi?
[28.61]
Şu halde, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve ardından
ona kavuşan kimse, (sırf) dünya hayatının geçici menfaat ve
zevkini yaşattığımız, sonra kıyamet gününde (azap
için) huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?
[28.62]
O gün Allah onları çağırarak: Benim ortaklarım
olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir.
[28.63]
(O gün) aleyhlerine söz (hüküm) gerçekleşmiş olanlar: Rabbimiz!
Şunlar azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak
onları da öylece azdırdık (yoksa onları zorlayan bir
gücümüz yoktu. Onların suçlarından) berî olduğumuzu
[28.64]
"(Allah'a koştuğunuz) ortaklarınızı çağırın!"
denir, onlar da çağırırlar; fakat kendilerine cevap vermezler ve
(karşılarında) azabı görürler. Ne olurdu (dünyada
iken) doğru yola girselerdi!
[28.65]
O gün Allah onları çağırarak: Peygamberlere ne cevap verdiniz?
diyecektir.
[28.66]
İşte o gün onlara bütün haberler körleşmiştir
(delilleri tükenmiş, söyleyecek sözleri
kalmamıştır); onlar birbirlerine de soramayacaklardır.
[28.67]
Fakat tevbe
[28.68]
Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı
yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve
şânı yücedir.
[28.69]
Rabbin, onların, sînelerinde gizlediklerini de, açığa
vurduklarını da bilir.
[28.70]
İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur.
Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na
döndürüleceksiniz.
[28.71]
(Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç,
[28.72]
De ki: Söyleyin bakalım,
[28.73]
Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin
dinlenesiniz, (gündüzün) O'nun fazlu kereminden (rızkınızı)
arayasınız ve şükredesiniz.
[28.74]
O gün Allah onları çağırarak: Benim ortaklarım
olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir.
[28.75]
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (kâfirlere): Kesin
delilinizi getirin! deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah'a aittir ve
uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıp
kaybolmuşlardır.
[28.76]
[28.77]
Allah'ın
[28.78]
[28.79]
Derken,
[28.80]
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler:
Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre
Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler
kavuşabilir.
[28.81]
Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık
Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi
olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de
değildi.
[28.82]
Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: Demek ki, Allah rızkı,
kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Şayet
Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine
geçirirdi. Vay! Demek ki inkârcılar iflâh olmazmış! demeye
başladılar.
[28.83]
İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve
bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ
sahiplerinindir.
[28.84]
Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha hayırlı
karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, o
kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza
görürler.
[28.85]
(Resûlüm!) Kur'an'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı)
[28.86]
Sen, bu Kitab'ın
[28.87]
Allah'ın âyetleri
[28.88]
Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O'ndan
başka tanrı yoktur. O'nun zâtından başka her şey yok
olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz.
Ankebût Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[29.1]
Elif. Lâm. Mîm.
[29.2]
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik"
demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
[29.3]
Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir.
Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları
da mutlaka ortaya koyacaktır.
[29.4]
Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne
kadar kötü (ne yanlış) hüküm veriyorlar!
[29.5]
Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin
ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.
[29.6]
Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah,
âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).
[29.7]
İman edip iyi işler yapanların (geçmiş) kötülüklerini
elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile
karşılık veririz.
[29.8]
Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye
etmişizdir.
[29.9]
İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine
katarız.
[29.10]
İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der;
fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman,
insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki
Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle
beraberdik" derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi
bilen değil midir?
[29.11]
Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de
bilir (ortaya çıkaracaktır).
[29.12]
Kâfirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlannızı biz
yüklenelim, derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek
değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.
[29.13]
(Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini (veballerini), kendi
yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup
durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya
çekileceklerdir.
[29.14]
Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli
yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar
zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.
[29.15]
Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret
yaptık.
[29.16]
İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti:
Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının.
[29.17]
Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor,
asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı
bırakıp da taptıklarınız, size rızık
veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk
edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.
[29.18]
[29.19]
Allah'ın, yaratılanı ilk baştan nasıl
yarattığını, (ölümden) sonra bunu(nasıl)
tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu,
Allah'a göre kolaydır.
[29.20]
De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl
yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı
şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah
her şeye kadirdir.
[29.21]
O, dilediğine azabeder, dilediğini esirger. Ancak O'na
döndürüleceksiniz.
[29.22]
Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) âciz
bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve
yardımcı da bulamazsınız.
[29.23]
Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler -işte
onlar- benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için
acıklı bir azap vardır.
[29.24]
Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: "Onu öldürün yahut
yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten
kurtardı. Doğrusu bunda, iman
[29.25]
(İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya
hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp
birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip
çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve
birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer
cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.
[29.26]
Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim): Doğrusu ben
Rabbim'e(emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve
hikmet sahibidir, dedi.
[29.27]
Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği
ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada
mükâfatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de sâlihler (zümresin)
dendir.
[29.28]
Lût'u da (gönderdik). O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha
önce hiçbir milletin yapmadığı bir
hayâsızlığı yapıyorsunuz!
[29.29]
(Bu ilâhî ikazdan sonra hâla) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol
kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak
mısınız! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden
ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba
uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden
isen, Allah'ın azabını getir bize!
[29.30]
(Lût:) Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle
Rabbim! dedi.
[29.31]
Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi
getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını
helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.
[29.32]
(İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler: Biz
orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette
kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, (azapta)
kalacaklar arasındadır.
[29.33]
Elçilerimiz Lût'a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı ve
(onları korumak için) ne yapacağını bilemedi. Ona: Korkma,
tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız.
Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna,
dediler.
[29.34]
"Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan
çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap
indireceğiz."
[29.35]
Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık
bir ibret nişânesi bırakmışızdır.
[29.36]
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb: Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın, yeryüzünde
bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi.
[29.37]
Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir
sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke
kaldılar.
[29.38]
Âd ve Semûd'u da (helâk ettik). Sizin için, (onların
başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık
anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları
işleri güzel gösterip onları doğru yoldan
çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.
[29.39]
Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara
apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük
taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp)
geçebilecek değillerdi.
[29.40]
Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık.
Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç
bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda
boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine
zulmediyorlardı.
[29.41]
Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu
gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü
şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!
[29.42]
Allah, onlar'ın kendisini bırakıp da hangi şeye
yalvardıklarını şüphesiz bilir. O, mutlak güç ve hikmet
sahibidir.
[29.43]
İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları
ancak bilenler düşünüp anlayabilir.
[29.44]
Allah, gökleri ve yeri hak olarak (yerli yerince) yarattı.
Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine)
bir nişâne bulunmaktadır.
[29.45]
(Resûlüm!)
Part 21
[29.46]
İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla
ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size
indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız
da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.
[29.47]
(Resûlüm!) İşte böylece
[29.48]
Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın.
Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.
[29.49]
Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer
[29.50]
"Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil
miydi?" derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır.
Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
[29.51]
Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı
[29.52]
De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O,
göklerde ve yerde ne varsa bilir. Bâtıla inanıp Allah'ı
inkâr edenler (var ya), işte ziyana uğrayacaklar onlardır.
[29.53]
Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar.
[29.54]
(Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hiç şüpheleri
olmasın, cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır.
[29.55]
O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının
altından saracak ve Allah (onlara):
"Yaptıklarınızı (cezasını) tadın!"
diyecektir.
[29.56]
Ey iman
[29.57]
Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
[29.58]
İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları,
içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennet
köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler
yapanların mükâfatı ne güzeldir!
[29.59]
Onlar, sabreden kimselerdir ve yalnız Rablerine güvenip
dayanmaktadırlar.
[29.60]
Nice canlı var ki, rızkını (yanında)
taşımıyor. Onlara da size de rızık veren
Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir.
[29.61]
Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı
buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka,
"Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip
döndürülüyorlar?
[29.62]
Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir,
dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla
bilendir.
[29.63]
Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün
ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka,
"Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur.
Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.
[29.64]
Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret
yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur.
Keşke bilmiş olsalardı!
[29.65]
Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlâsla)
Allah'a yalvarırlar. Fakat onları sâlimen karaya çıkarınca,
bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.
[29.66]
Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve sefa
sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler!
[29.67]
Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim
(Mekke'yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı
görmediler mi? Hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük
mü ediyorlar?
[29.68]
Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu
yalan sayandan daha zalimi kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok!
[29.69]
İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları
ancak bilenler düşünüp anlayabilir.
Rûm Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[30.1]
Elif. Lâm. Mîm.
[30.2]
Rumlar, yenildi.
[30.3]
Arapların bulunduğu bölgeye en yakın bir yerde onlar,
Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.
[30.4]
Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir
Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla
sevineceklerdir.
[30.5]
Allah, dilediğine yardım eder,galip kılar. O, mutlak güç
sahibidir, çok esirgeyicidir.
[30.6]
(Bu) Allah'ın vâdettiğidir. Allah vâdinden caymaz; fakat
insanların çoğu bilmezler.
[30.7]
Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise,
onlar tamamen gafildirler.
[30.8]
Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında
bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için
yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların
birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr, etmektedirler.
[30.9]
Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin
nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü
idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar
ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice
açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi;
fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.
[30.10]
Sonunda, Allah'ın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak
kötülük yapanların âkıbetleri pek fena oldu.
[30.11]
Allah, ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra da bunu
(yaratmayı), tekrarlar. Sonunda hep O'na döndürüleceksiniz.
[30.12]
Kıyametin kopacağı gün, günahkârlar (ümitsizlik içinde)
susacaklardır.
[30.13]
(Allah'a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir
şefaatçı çıkmayacaktır. Zaten onlar, ortaklarını
da inkâr edeceklerdir.
[30.14]
Kıyamet kopacağı gün, işte o gün (müminlerle
inkârcılar) birbirlerinden ayrılacaklardır.
[30.15]
İman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette nimetlere ve
sevince mazhar olacaklardır.
[30.16]
İnkâr edenler, âyetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalan
sayanlar ise, işte onlar azapla yüzyüze bırakılacaklardır.
[30.17]
Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve
yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve
öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz
kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.
[30.18]
Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve
yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve
öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz
kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.
[30.19]
Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü
ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de
(kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
[30.20]
Sizi topraktan yaratması, O'nun (varlığının)
delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.
[30.21]
Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp
aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun
(varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi
düşünen bir kavim için ibretler vardır.
[30.22]
O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması,
lisanlarınızın ve renklerinizin değişik
olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler
vardır.
[30.23]
Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi)
aramanız da O'nun (varlığının) delillerindendir.
Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.
[30.24]
Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere
şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün
ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını
kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır.
[30.25]
Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile durması da O'nun
(varlığının) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir
çağırdı mı hemen (kabirlerinizden)
çıkıverirsiniz.
[30.26]
Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Hepsi O'na boyun
eğmiştir.
[30.27]
İlkin mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı)
tekrarlayan O'dur, ki bu, O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde
(tecelli
[30.28]
Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan
köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden
çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle
eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte
biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece
açıklıyoruz.
[30.29]
Gel gör ki haksızlık edenler, bilgisizce kötü
arzularına uydular. Allah'ın saptırdığını
kim doğru yola eriştirebilir? Onlar için herhangi bir
yardımcı yoktur.
[30.30]
(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat
üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın
yaratışında değişme yoktur. İşte
dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
[30.31]
Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının,
namazı kılın; müşriklerden olmayın.
[30.32]
Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın.
Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.
[30.33]
İnsanların başına bir sıkıntı gelince,
Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra Allah, katından
onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırınca, bakarsınız
ki onlardan bir gurup yine Rablerine ortak koşuyorlar.
[30.34]
Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! Haydi sefa
sürün; ama yakında bileceksiniz!
[30.35]
Yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik
olmalarını mı söylüyor?
[30.36]
İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona
sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına
bir fenalık gelse hemen ümitsizlige düşüverirler.
[30.37]
Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte,
dilediğininkini de daraltmaktadır. Şüphesiz imanlı bir
kavim için bunda ibretler vardır.
[30.38]
O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver.
Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir.
İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
[30.39]
İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz
herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın
rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte
zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve
mallarını) kat kat arttıranlardır.
[30.40]
Allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra
rızıklandırmıştır; sonra O, hayatınızı
sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir. Peki sizin (Allah'a
eş tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini
yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir
ve yücedir.
[30.41]
İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde
düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını
onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan)
dönerler.
[30.42]
(Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin
âkıbetleri nice oldu, görün. Onların çoğu müşrik idi.
[30.43]
Allah katından, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü)
gelmeden önce yönünü o gerçek dine çevir! O gün (insanlar) bölük
bölük ayrılacaklardır.
[30.44]
Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. İyi işler
yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini)
hazırlamış olurlar.
[30.45]
Zira Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan
karşılık verecektir. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez.
[30.46]
Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün, fazlından
(nasibinizi) arayasınız ve şükredesiniz diye (hayat ve bereket)
müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de Allah'ın
(varlık ve kudretinin) delillerindendir.
[30.47]
Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler
gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları
dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla
vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer.
[30.48]
Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu
kaldırır. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve
parça parça eder; nihayet arasından yağmurun
çıktığını görürsün. Allah dilediği
kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler.
[30.49]
0ysa onlar, daha
önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice
ümitlerini kesmişlerdi.
[30.50]
Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün
ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka
diriltecektir. O, her şeye kadirdir.
[30.51]
Andolsun ki, bir rüzgâr göndersek de onu (ekini) sararmış
görseler, ardından muhakkak nankörlüğe başlarlar.
[30.52]
(Resûlüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını
dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin.
[30.53]
Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola
iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere
duyurabilirsin.
[30.54]
Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlügün ardından kuvvet veren ve sonra
kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır. O,
dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret
sahibidir.
[30.55]
Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir
süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da
haktan) böyle döndürülüyorlardı.
[30.56]
Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz,
Allah'ın yazısında (hükmedildiği gibi) yeniden dirilme
gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür;
fakat siz onu tanımıyordunuz.
[30.57]
Artık o gün, zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri fayda
vermeyeceği gibi, onlardan Allah'ı hoşnut etmeye
çalışmaları da istenmez.
[30.58]
Andolsun ki biz, bu Kur'an'da insanlar için her çeşit misale yer
vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar
kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler
ortaya atmaktasınız.
[30.59]
İşte bilmeyenlerin (hakkı tanımayanların) kalplerini
Allah böylece mühürler.
[30.60]
(Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vâdi gerçektir. (Buna)
iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe
sevketmesin!
Lukmân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[31.1]
Elif. Lâm. Mîm.
[31.2]
İşte bu âyetler, hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.
[31.3]
Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere
(indirilmiştir).
[31.4]
O kimseler, namazı kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete de
kesin olarak iman ederler.
[31.5]
İşte onlar, Rableri tarafından gösterilmiş doğru
yol üzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerdir.
[31.6]
İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah
yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı
satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.
[31.7]
Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş,
sanki kulaklarında ağırlık varrmış gibi büyüklük
taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı bir azabın müjdesini
ver!
[31.8]
Şüphesiz, iman edip de güzel davranışlarda bulunanlar için,
nimetleri bol cennetler vardır.
[31.9]
Orada ebedi kalacaklardır. Bu, Allah'ın verdiği gerçek
sözdür. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
[31.10]
O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın
yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada
her çeşit canlıyı yaydı. Biz gökyüzünden su indirip,
orada her faydalı nebattan çift çift bitirdik.
[31.11]
İşte bunlar Allah'ın yarattıklarıdır. Şimdi
(ey kâfirler!) O'ndan başkasının ne
yarattığını bana gösterin! Hayır
(gösteremezler)! Zalimler açık bir sapıklık içindedirler.
[31.12]
Andolsun biz Lokman'a: Allah'a şükret! diyerek hikmet verdik.
Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden
de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü
övgüye lâyıktır.
[31.13]
Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak
koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.
[31.14]
Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye
etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara
katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da
iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da
ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak
banadır.
[31.15]
[31.16]
(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:)
Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük),
bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir
kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa,
yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en
ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
[31.17]
Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten
vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu
bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
[31.18]
Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme.
Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.
[31.19]
Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini
merkeplerin sesidir.
[31.20]
Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları)
sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca
ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi,
rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah
hakkında tartışan kimseler vardır.
[31.21]
Onlara "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde:
Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola
uyarız, derler. Ya şeytan; onları alevli ateşin
azabına çağırıyor idiyse!
[31.22]
İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse,
gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten
bütün işlerin sonu Allah'a varır.
[31.23]
(Resûlüm!) İnkâr edenin inkârı seni üzmesin. Onların
dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman
yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah kalplerde
olanı şüphesiz çok iyi bilir.
[31.24]
Onları biraz faydalandırır, sonra kendilerini ağır bir
azaba sürükleriz.
[31.25]
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye
sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki: (Öyleyse) övgü de
yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
[31.26]
Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır. Bilinmeli ki,
asıl ganî ve övülmeye lâyık olan Allah'tır.
[31.27]
Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz
katılarak (mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla)
tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.
[31.28]
(İnsanlar!) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir
kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın
ki, Allah her şeyi bilen ve görendir.
[31.29]
Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmaktadır.
Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır.
Bunların her biri belli bir vâdeye kadar hareketine devam eder. Ve Allah,
yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.
[31.30]
Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir; O'ndan başka
taptıkları ise hiç şüphesiz bâtıldır. Gerçekten Allah
çok yüce, çok uludur.
[31.31]
Size varlığının delillerini göstermesi için,
Allah'ın lütfuyla gemilerin denizde yüzdüğünü görrmedin mi?
Şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler
vardır.
[31.32]
Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini
tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar. Allah
onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden
bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak
nankör hâinler bilerek inkâr eder.
[31.33]
Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne
babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey
ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği
söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve
şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.
[31.34]
Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın
katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde
olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını
bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz
Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.
Secde Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[32.1]
Elif. Lâm. Mîm.
[32.2]
Bu Kitab'ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş
olduğunda asla şüphe yoktur.
[32.3]
"Onu Peygamber kendisi uydurdu" diyorlar öyle mi? Hayır! O,
senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı (peygamber) gelmemiş
bir kavmi uyarman için -doğru yolu bulalar diye- Rabbinden gönderilen
hak (Kitap) tır.
[32.4]
Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde
(devirde) yaratan, sonra arşa istivâ
[32.5]
Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra
(bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir
günde O'nun nezdine çıkar.
[32.6]
İşte, görülmeyeni de görüleni de bilen, mutlak galip ve
merhamet sahibi O'dur.
[32.7]
O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve
ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.
[32.8]
Sonra onun zürryetini, dayanıksız bir suyun özünden
üretmiştir.
[32.9]
Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan
üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler
yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
[32.10]
"Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman, gerçekten (o vakit)
biz mi yeniden yaratılacağız?" derler. Doğrusu onlar
Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
[32.11]
De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm
meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize
döndürüleceksiniz.
[32.12]
O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne
eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya)
geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak
inandık" diyecekleri zamanı bir görsen!
[32.13]
Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem
cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım"
diye benden kesin söz çıkmıştır.
[32.14]
(O gün onlara şöyle diyeceğiz:) Bu güne kavuşmayı
unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım!
Doğrusu biz de sizi unuttuk; yaptıklarınızdan ötürü
ebedî azabı tadın!
[32.15]
Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine
öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar
ve Rablerini hamd ile tesbih ederler.
[32.16]
Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için),
vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz
rızıktan Allah yolunda harcarlar.
[32.17]
Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne
mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.
[32.18]
Öyle ya, mümin olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar
elbette bir olamazlar.
[32.19]
İman edip de, iyi işler yapanlara gelince, onlar için
yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları
cennet konakları vardır.
[32.20]
Yoldan çıkanlar ise, onların varacakları yer ateştir.
Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve kendilerine:
Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın!
denir.
[32.21]
En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan
tattıracağız; olur ki (imana) dönerler.
[32.22]
Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz
çevirenden daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki biz, günahkârlara, lâyık
oldukları cezayı veririz.
[32.23]
Andolsun biz Musa'ya Kitap verdik, -(Resûlüm!) sen ona
kavuşacağından şüphe etme- ve onu
İsrailoğullarına hidayet rehberi kıldık.
[32.24]
Sabrettikleri ve âyetlerimize kesinlikle inandıkları zaman,
onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin
etmiştik.
[32.25]
Muhakkak ki Rabbin, ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında
kıyamet günü onların aralarında hükmedecektir.
[32.26]
Halen yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden
önceki nice nesilleri helâk edişimiz onları doğru yola
sevketmedi mi? Bunlarda elbette ibretler vardır. Hâla kulak vermezler mi?
[32.27]
Kupkuru yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla
gerek hayvanlarının gerekse kendilerinin yiyegeldikleri ekini
çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi? Hâla da
göremeyecekler mi?
[32.28]
[32.29]
De ki: Fetih (ve hüküm) gününde inkârcılara (o gün ettikleri)
imanları fayda vermeyecek ve kendilerine mühlet de
tanınmayacaktır!
[32.30]
Artık sen onları bırak ve bekle. Zaten onlar da
beklemektedirler.
Ahzâb Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[33.1]
Ey Peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara boyun eğme.
Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.
[33.2]
Rabbinden
[33.3]
Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter.
[33.4]
Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi,
"zıhâr" yaptığınız eşlerinizi de
analarınız yerinde tutmadı ve
evlâtlıklarınızı da öz oğullarınız
olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza
geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve
doğru yola O eriştirir.
[33.5]
Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek
çağırın. Allah yanında en doğrusu budur.
[33.6]
Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.
Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın
Kitabına göre, (mirasçılık bakımından)
birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha
yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet
yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı
bulunmaktadır.
[33.7]
Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nuh'tan,
İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da. (Evet) biz
onlardan pek sağlam bir söz aldık.
[33.8]
Allah bu sözü doğruları doğruluklarıyla sorumlu
kılmak için aldı. Kâfirler için de çok acıklı bir azap
hazırladı.
[33.9]
Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani
size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir
rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne
yaptığınızı çok iyi görmekteydi.
[33.10]
Onlar hem yukarınızdan hem aşağı
tarafınızdan (vâdinin üstünden ve alt yanından) üzerinize
yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler
gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler
düşündüğünüz zaman;
[33.11]
İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli
bir sarsıntıya uğratılmışlardı.
[33.12]
Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman
zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resûlü bize
sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! diyorlardı.
[33.13]
Onlardan bir gurup da demişti ki: Ey Yesribliler (Medineliler)! Artık
sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün!
İçlerinden bir kısmı ise: Gerçekten evlerimiz emniyette
değil, diyerek Peygamber'den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede
değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.
[33.14]
Medine'nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı da, o
zaman savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa
katılırlar ve evlerinde pek eğlenmezlerdi.
[33.15]
Andolsun ki daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair
Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz mesuliyeti
gerektirir!
[33.16]
(Resûlüm!) De ki:
[33.17]
De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim
korur; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine
Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.
[33.18]
Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve
yandaşlarına: "Bize katılın" diyenleri gerçekten
biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.
[33.19]
(Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı
mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi
gözleri dönerek
[33.20]
Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı
içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde
göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan)
sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.
[33.21]
Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir
örnektir.
[33.22]
Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah
ve Resûlü'nün bize vâdettiği! Allah ve Resûlü doğru
söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların
ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını
arttırdı.
[33.23]
Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var.
İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda
canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir.
Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.
[33.24]
Çünkü Allah sadâkat gösterenleri sadâkatları sebebiyle
mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe
ederlerse) tevbelerini
[33.25]
Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri
çevirdi. Allah (ın yardımı) savaşta müminlere yetti. Allah
güçlüdür, mutlak galiptir.
[33.26]
Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım
edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir
kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir
alıyordunuz.
[33.27]
Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak
basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı.
Allah'ın her şeye gücü yeter.
[33.28]
Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle:
[33.29]
Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin
ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat
hazırlamıştır.
[33.30]
Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık
yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a
göre kolaydır.
Part 22
[33.31]
Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve
yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona
(cennette) bol rızık hazırlamışızdır.
[33.32]
Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi
değilsiniz.
[33.33]
Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp
saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a
ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı
gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
[33.34]
Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın.
Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden
haberi olandır.
[33.35]
Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin
kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar,
doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden
kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren
erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan
kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve
(ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden
erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret
ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
[33.36]
Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir
erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir
sapıklığa düşmüş olur.
[33.37]
(Resûlüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik
ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun.
Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan
çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan
Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu
[33.38]
Allah'ın, kendisine helâl kıldığı şeyde
Peygamber'e herhangi bir vebâl yoktur. Önce gelip geçenler arasında
da Allah'ın âdeti böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine
gelecek, yazılmış bir kaderdir.
[33.39]
O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar,
Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü
olarak Allah (herkese) yeter.
[33.40]
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o,
Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi
hakkıyla bilendir.
[33.41]
Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin.
[33.42]
Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin.
[33.43]
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize
rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah,
müminlere karşı çok merhametlidir.
[33.44]
Kendisine kavuştukları gün, Allah'ın onlara iltifatı,
"selâm" dır. Allah onlara çok değerli mükâfat
hazırlamıştır.
[33.45]
Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir
uyarıcı olarak gönderdik.
[33.46]
Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak
(gönderdik).
[33.47]
Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele.
[33.48]
Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine
aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekîl ve destek olarak Allah yeter.
[33.49]
Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz zifafa
girmeden onları boşarsanız, onları
sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız
yoktur. O halde onları (bir bağışla) memnun edin ve
onları güzel bir şekilde serbest bırakın.
[33.50]
Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın
[33.51]
Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de
yanına alırsın. Boşadığın
hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin
üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına,
üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha
uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir,
halîmdir.
[33.52]
Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin
altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile,
bunların yerine başka hanımlar alman
[33.53]
Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe
davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz
vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete
dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size
bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı
söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey
istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin
kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir
davranıştır. Sizin Allah'ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden
sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz.
Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır.
[33.54]
Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki
Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir.
[33.55]
Onlara (Peygamber'in hanımlarına), babaları, oğulları,
kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız
kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin
kadınlar) ve ellerinin altında bulunan câriyelerinden dolayı bir
günah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah'tan korkun;
şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
[33.56]
Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona
salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
[33.57]
Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve
onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.
[33.58]
Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden
dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah
yüklenmişlerdir.
[33.59]
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin
kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı
çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine
almalarını söyle. Onların tanınması ve
incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah
bağışlayandır, esirgeyendir.
[33.60]
Andolsun, iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş
düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu
hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla
savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı
[33.61]
Hepsi de lânetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve
mutlaka öldürülürler.
[33.62]
Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın
kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
[33.63]
İnsanlar
[33.64]
Şu muhakkak ki, Allah kâfirleri rahmetinden kovmuş ve onlara
çılgın bir ateş hazırlamıştır.
[33.65]
(Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne
de bir yardımcı bulacaklardır.
[33.66]
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a
itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.
[33.67]
Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda
saptırdılar, derler.
[33.68]
Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden
kov.
[33.69]
Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah
onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında
şerefli idi.
[33.70]
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.
[33.71]
(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve
günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne
itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
[33.72]
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu
yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi.
Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.
[33.73]
(Allah bu emaneti insana vermek sûretiyle), münafık erkeklere ve
münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik
kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da
tevbesini
Sebe Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[34.1]
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a
mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her
şeyden) haberi olandır.
[34.2]
Yerin içine gireni ve ondan çıkanı; gökten ineni, oraya
çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.
[34.3]
İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır!
Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir.
Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli
kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık
kitaptadır (yazılıdır).
[34.4]
Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için
(her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük
bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.
[34.5]
Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için
yarışırcasına uğraşanlar için de, en
kötüsünden, elem verici bir azap vardır.
[34.6]
Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden
[34.7]
Kâfir olanlar (kendi aralarında) şöyle dediler: Çürüyüp
paramparça olduğunuz vakit yeniden dirileceğinizi söyleyerek
haber veren kişiyi gösterelim mi?
[34.8]
"Acaba o, yalan yere Allah'a iftira mı etmiştir? Yoksa onda
delilik mi var?" (dediler). Hayır! Ahirete inanmayanlar
azaptadırlar ve derin bir sapıklık içindedirler.
[34.9]
Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar
mı? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine
gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda (Rabbine) yönelen
her kul için bir ibret vardır.
[34.10]
Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. "Ey
dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin" dedik. Ona demiri
yumuşattık.
[34.11]
Geniş zırhlar imal et, dokumasını ölçülü yap. (Ey
Davud hanedanı!) İyi işler yapın. Kuşkusuz ben,
yaptıklarınızı görmekteyim, diye (vahyettik).
[34.12]
[34.13]
Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş)
leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud
ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!
[34.14]
Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun
öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu
gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı
ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde
kalmazlardı.
[34.15]
Andolsun, Sebe' kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır.
Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. (Onlara:)
Rabbinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. İşte
güzel bir memleket ve çok bağışlayan bir Rab!
[34.16]
Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik.
Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı
ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik.
[34.17]
Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık.
Biz nankörden başkasını cezalandırır
mıyız!
[34.18]
Onların yurdu ile, içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler
arasında, kolayca görünen nice kasabalar var ettik ve bunlar
arasında yürümeyi konaklara ayırdık. Oralarda geceleri, gündüzleri
korkusuzca gezin dolaşın, dedik.
[34.19]
Bunun üzerine: Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk
yaptığımız şehirlerin arasını
uzaklaştır, dediler ve kendilerine yazık ettiler. Biz de
onları, ibret kıssaları haline getirdik ve onları büsbütün
parçaladık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes
için ibretler vardır.
[34.20]
Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya
çıkardı. İnanan bir zümrenin dışında hepsi ona
uydular.
[34.21]
Halbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete
inananı, şüphe içinde kalandan ayırdedip bilelim diye (ona bu
fırsatı verdik). Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.
[34.22]
(Müşriklere) de ki: Allah'tan başka tanrı
saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde
ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye
sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur,
Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu.
[34.23]
Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden
başkasının şefâati fayda vermez. Nihayet onların
yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak
olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.
[34.24]
(Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir?
De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde
veya açık bir sapıklık içindedir.
[34.25]
De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de
sizin işlediğinizden sorulacak değiliz.
[34.26]
De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile
hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
[34.27]
De ki: O'na (Allah'a) kattığınız
ortaklarınızı bana gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne
galip ve her şeyi hikmetle idare
[34.28]
Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
[34.29]
[34.30]
De ki: Size öyle bir gün vâdedilmiştir ki, ondan ne bir saat geri
kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.
[34.31]
Kâfir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kur'an'a ve bundan önce
gelen kitaplara inanmayacağız. Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda
tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen!
Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız,
elbette biz inanan insanlar olurduk, derler.
[34.32]
Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara (kıyamet gününde): Size
hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç
işliyordunuz, derler.
[34.33]
Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara: Hayır! Gece gündüz
(işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah'ı inkâr
etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz, derler.
Artık azabı gördüklerinde, için için yanarlar; biz de o inkâr
edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta
oldukları günahları yüzünden cezalandırılırlar.
[34.34]
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka
oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz,
size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir.
[34.35]
Ve dediler ki: Biz malca ve evlâtça daha çoğuz, biz azaba
uğratılacak da değiliz.
[34.36]
De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden)
kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.
[34.37]
Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne
de evlâtlarınız. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna;
onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır.
Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler.
[34.38]
Ayetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlara gelince, onlar da
azapla yüz yüze bırakılacaklardır.
[34.39]
De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve
(dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne harcarsanız, Allah
onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en
hayırlısıdır.
[34.40]
O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar
bunlar mıydı? diyecek.
[34.41]
(Melekler de:) Sen yücesi, bizim dostumuz onlar değil, sensin. Belki onlar
cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara
inanmıştı; diyecekler.
[34.42]
Bugün birbirinize ne fayda, ne de zarar vermeye gücünüz yeter. Biz zalim
olanlara, yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın!
diyeceğiz.
[34.43]
Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman demişlerdi ki: Bu, sizi
babalarınızın taptığı (putlardan) çevirmek
isteyen bir adamdan başkası değildir. Ve yine bu (Kur'an) da
uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir, dediler.
Hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler de: Bu, apaçık bir
büyüden başka bir şey değildir, dediler.
[34.44]
Halbuki biz onlara okuyacakları kitaplar vermediğimiz gibi senden
önce onlara bir uyarıcı (peygamber) de göndermemiştik.
[34.45]
Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) inkâr etmişlerdi. Bunlar,
öncekilere verdiklerimizin onda birine erişmemişlerdi.
(Böyle iken), peygamberimi yalanladılar; ama benim
karşılık olarak verdiğim nasıl olmuştu!
[34.46]
(Resûlüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için
ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da
düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur!
O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir
peygamberdir.
[34.47]
De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim
yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir.
[34.48]
De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar. Çünkü O,
gaybı çok iyi bilendir.
[34.49]
De ki: Hak geldi; artık bâtıl ne bir şeyi ortaya çıkarabilir
ne de geri getirebilir.
[34.50]
De ki:
[34.51]
(Resûlüm!) Telaşa düştükleri zaman, bir görsen! Artık
kurtuluş yoktur, yakın bir yerden yakalanmışlardır.
[34.52]
(İş işten geçtikten sonra:) "Ona inandık"
demişlerdir, ama uzak yerden (dünya hayatı gelip geçtikten sonra)
imana kavuşmak onlar için nasıl mümkün olur?
[34.53]
Halbuki daha önce onu (hakkı) inkâr etmişlerdi. Uzak bir yerden
gayb hakkında atıp tutuyorlardı.
[34.54]
Artık, bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi,
kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir.
Şüphesiz onlar, kendilerini endişeye düşüren bir korku içindeydiler.
Fâtır Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[35.1]
Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder
kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği
arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.
[35.2]
Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden
olamaz. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O,
üstündür, hikmet sahibidir.
[35.3]
Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; Allah'tan
başka size gökten ve yerden rızık verecek bir
yaratıcı var mı? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl
oluyor da (tevhidden küfre) çevriliyorsunuz!
[35.4]
[35.5]
Ey insanlar! Allah'ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi
aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında
sizi kandırmasın!
[35.6]
Çünkü şeytan, sizin düşmanınızdır, siz de onu
düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden
olmaya çağırır.
[35.7]
İnkâr edenler için şüphesiz çetin bir azap var, iman edip iyi
işler yapanlara da mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
[35.8]
Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören
kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi? Allah
dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini
doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah
onların ne yaptıklarını biliyor.
[35.9]
Rüzgârları gönderip de bulutu harekete geçiren Allah'tır. Biz
onu ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra
toprağa onunla hayat veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de
böyle olacaktır.
[35.10]
Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi
Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir
(ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih
ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için
çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.
[35.11]
Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi
çiftler (erkek-dişi) kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiç bir
dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür
verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir
kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır.
[35.12]
İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu
keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır (boğazı
yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz ve giyeceğiniz süs
eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan
(nasibinizi) arayıp da şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp
gittiğini görürsün.
[35.13]
Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş
ve ayı emri altına almıştır. Her biri belirtilmiş
bir süreye kadar akıp gider. İşte (bütün bunları yapan)
Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine
taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip
değillerdir.
[35.14]
[35.15]
Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık
olan ancak O'dur.
[35.16]
Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.
[35.17]
Bu da Allah'a güç bir şey değildir.
[35.18]
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü
(günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için
(başkasını) çağırsa, bu
çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir
şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve
namazı kılanları uyarabilirsin. Kim temizlenirse o, kendi
menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.
[35.19]
Körle, gören bir olmaz.
[35.20]
Karanlıkla aydınlık da bir olmaz.
[35.21]
Gölge ile sıcak da bir olmaz.
[35.22]
Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine
işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!
[35.23]
Sen sadece bir uyarıcısın.
[35.24]
Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her
millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.
[35.25]
[35.26]
Sonra ben, o inkâr edenleri yakaladım. (Bak ki) cezam nasıl oldu!
[35.27]
Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit
çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz,
kırmızı, degişik renklerde ve simsiyah yollar
(yaptık).
[35.28]
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte
olanlar var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince)
korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok
bağışlayandır.
[35.29]
Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık
sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.
[35.30]
Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve
lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok
bağışlayan, şükrün
karşılığını bol bol verendir.
[35.31]
[35.32]
Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik.
Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de
Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için
yarışır. İşte büyük fazilet budur.
[35.33]
(Onların mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada
altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de
ipektir.
[35.34]
(Cennette şöyle) derler: Bizden tasayı gideren Allah'a
hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet
verendir.
[35.35]
O (Rab) ki lütfuyla bizi asıl oturulacak yurda (cennete) yerleştirdi.
Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç
gelecektir.
[35.36]
İnkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki
ölsünler, cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez.
İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle
cezalandırırız.
[35.37]
Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce)
yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! diye
feryad ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir
ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin
inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin
yardımcısı yoktur.
[35.38]
Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. O, kalplerin içinde ne
varsa onu da hakkıyla bilendir.
[35.39]
Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Onun için kim inkâr ederse, inkârı
kendi zararınadır. Kâfirlerin küfrü, Rableri katında kendileri
için ancak gazabı arttırır. Kâfirlerin küfrü, kendilerine
ziyandan başka bir şey getirmez.
[35.40]
De ki: Allah'ı bırakıp da taptığınız,
ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana! Onlar
yerdeki hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların göklerde mi
bir ortaklıkları var! Yahut biz onlara, (bu hususta) bir kitap
mı verdik de onlar, o kitaptaki bir delile dayanıyorlar? Hayır!
O zalimler birbirlerine, aldatmadan başka bir şey vâdetmiyorlar.
[35.41]
Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye
tutuyor. Andolsun ki onların nizamı
[35.42]
Kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir milletten
daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin
etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı (Muhammed) gelince, bu,
onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı.
[35.43]
Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar
kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi
düşer. Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan)
başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda asla bir
değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda kesinlikle bir sapma
da bulamazsın.
[35.44]
Bunlar yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl
olduğunu görmediler mi? Halbuki onlar, bunlardan daha güçlü idiler.
Ne göklerde ne de yerde Allah'ı âciz bırakacak bir güç vardır.
O, bilendir, güçlüdür.
[35.45]
Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen)
cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık
bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye
kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah,
kullarını görrmektedir.
Yâsîn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[36.1]
Yâsîn,
[36.2]
Hikmet dolu Kur'an hakkı için,
[36.3]
Sen şüphesiz peygamberlerdensin.
[36.4]
Doğru yol üzerindesin.
[36.5]
(Bu Kur'an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
[36.6]
Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde
kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
[36.7]
Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak
etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.
[36.8]
Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar
dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.
[36.9]
Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları
kapattık, artık göremezler.
[36.10]
Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
[36.11]
Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahmân'dan korkan kimseyi
uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir
mükâfatla müjdele.
[36.12]
Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların
yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi
yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da)
sayıp yazmışızdır.
[36.13]
Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler
gelmişti.
[36.14]
İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları
yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz
size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler.
[36.15]
Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız.
Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.
[36.16]
(Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size
gönderilmiş elçileriz.
[36.17]
"Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın
buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey
değildir" dediler.
[36.18]
(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz.
[36.19]
Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle
beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz
aşırı giden bir milletsiniz.
[36.20]
Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey
kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!"
[36.21]
"Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar
hidayete ermiş kimselerdir."
[36.22]
"Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki,
hepiniz O'na döndürüleceksiniz."
[36.23]
"O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah,
[36.24]
"İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın
içine gömülmüş olurum."
[36.25]
"Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin."
[36.26]
Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim
bilseydi!"
[36.27]
"Rabbimin beni bağışladığını ve beni
ikrama mazhar olanlardan kıldığını !"
Part 23
[36.28] Biz ondan sonra, onun milletini helâk
etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de
değildik.
[36.29]
(Onları helâk
[36.30]
Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de
onunla alay etmeye kalkışırlar.
[36.31]
Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler
helâk ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler.
[36.32]
Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda
hazır bulunacaklar.
[36.33]
(Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona
yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte
onlar bundan yerler.
[36.34]
Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık
ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.
[36.35]
Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden
yesinler. Hâla şükretmeyecekler mi?
[36.36]
Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini
bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve
takdis ederim.
[36.37]
Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü
sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.
[36.38]
Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu,
azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir.
[36.39]
Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o,
eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.
[36.40]
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir
yörüngede yüzerler.
[36.41]
Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da
onlar için büyük bir ibrettir.
[36.42]
Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık.
[36.43]
Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların
imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar.
[36.44]
Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar
dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.
[36.45]
Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada
bıraktığınız işlerde Allah'tan korkun; umulur ki
size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar).
[36.46]
Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmeyedursun, ille de ondan yüz
çevirmişlerdir.
[36.47]
Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz,
denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği
takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz
gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.
[36.48]
Onlar:
[36.49]
Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın
yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar.
[36.50]
İşte o anda onlar ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine
dönebilirler.
[36.51]
Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp
koşarak Rablerine giderler.
[36.52]
(İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim
kaldırdı? Bu, Rahmân'ın vâdettiğidir. Peygamberler
gerçekten doğru söylemişler! derler.
[36.53]
Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen
huzurumuzda hazır bulunurlar.
[36.54]
O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz
orada ancak yaptıklarınızın
karşılığını alırsınız.
[36.55]
O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler.
[36.56]
Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.
[36.57]
Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine
getirilir.
[36.58]
Onlara merhametli Rabb'in söylediği selam vardır.
[36.59]
"Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!"
[36.60]
"Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o
sizin apaçık bir düşmanınızdır" demedim mi?
[36.61]
"Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur" demedim mi?
[36.62]
Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâla
akıl erdiremiyor musunuz?
[36.63]
İşte, bu size vâdedilen cehennemdir.
[36.64]
İnkârınız sebebiyle bugün oraya girin!
[36.65]
O gün onların ağızlarını mühürleriz;
yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da
şahitlik eder.
[36.66]
Dilesek onların gözlerini büsbütün kör ederdik. O zaman
doğru yolu bulmaya koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi?
[36.67]
[36.68]
Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç
düşünmüyorlar mı?
[36.69]
Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona
yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş
bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.
[36.70]
Diri olanları uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye.
[36.71]
Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için
birçok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip
olmuşlardır.
[36.72]
Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların
bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını
besin olarak yerler.
[36.73]
Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hâla
şükretmezler mi?
[36.74]
Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilâhlar
edindiler.
[36.75]
Halbuki ilâhların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine
kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir.
[36.76]
(Resûlüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin.
Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da,
açığa vurduklarını da biliyoruz.
[36.77]
İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de
bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.
[36.78]
Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal
getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri
kim diriltecek?" diyor.
[36.79]
De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O,
her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
[36.80]
Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte
siz ateşi ondan yakıyorsunuz.
[36.81]
Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir
değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen
yaratıcıdır.
[36.82]
Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı
"Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir.
[36.83]
Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar
yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.
Sâffât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[37.1]
Saf saf dizilenlere,
[37.2]
O haykırıp sürenlere,
[37.3]
Ve o zikir okuyanlara,
[37.4]
Yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
[37.5]
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de
doğuların Rabbidir.
[37.6]
Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.
[37.7]
Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan
koruduk.
[37.8]
Onlar, artık mele-i a'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her
taraftan taşlanırlar.
[37.9]
Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.
[37.10]
Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da
delip geçen bir parlak ışık takip eder.
[37.11]
Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor,
yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz
biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.
[37.12]
Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.
[37.13]
Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar.
[37.14]
Bir mucize görseler alay ederler.
[37.15]
Bu ancak açık bir büyüdür, derler.
[37.16]
"Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman
mı, diriltileceğiz?"
[37.17]
"İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?"
[37.18]
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).
[37.19]
O (diriltme) korkunç. bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların
gözleri açılıp etrafa bakacaklar.
[37.20]
(Durumu gören kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler.
[37.21]
İşte bu; yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.
[37.22]
(Allah, meleklerine emreder:) ''Zalimleri, onların aynı yoldaki
arkadaşlarını ve tapmış olduklarını
toplayın''.
[37.23]
''Allah'tan başka . Onlara cehennemin yolunu gösterin''.
[37.24]
''Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
[37.25]
Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?
[37.26]
Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir.
[37.27]
(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı,
diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya
çalışırlar.
[37.28]
(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sûreti
haktan görünürdünüz) derler.
[37.29]
(Ötekiler de:) "Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz".
[37.30]
"Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Fakat siz kendiniz azgın
bir toplum idiniz."
[37.31]
"Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz
cezayı) mutlaka tadacağız."
[37.32]
"Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de
azmıştık."
[37.33]
Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar.
[37.34]
İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
[37.35]
Çünkü onlara: Allah'tan başka tanrı yoktur, denildiği
zaman kibirle direnirlerdi.
[37.36]
"Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı
bırakacak mıyız?" derlerdi.
[37.37]
Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı.
[37.38]
Kuşkusuz siz acı azabı tadacaksınız.
[37.39]
Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir
şeyin cezası değildir.
[37.40]
(Bu azaptan) Ancak Allah'ın hâlis kulları istisnâ edilecek.
[37.41]
Bunlar için bilinen bir rızık vardır.
[37.42]
(Türlü türlü) meyveler vardır. Ve onlar ağırlanırlar.
[37.43]
Naîm cennetlerinde .
[37.44]
Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.
[37.45]
Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
[37.46]
Berraktır, içenlere lezzet verir.
[37.47]
O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
[37.48]
Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis
etmiş, iri gözlü eşler vardır.
[37.49]
Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
[37.50]
İşte o zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini)
soracaklar.
[37.51]
İçlerinden biri: "Benim, bir arkadaşım vardı"
der.
[37.52]
Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın?
[37.53]
Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip)
cezalanacak mıyız?
[37.54]
(O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan
sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf
mısınız? dedi.
[37.55]
( İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını
cehennemin ortasında gördü.
[37.56]
"Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin.
[37.57]
Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden
olurdum" dedi.
[37.58]
Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek miyiz?
[37.59]
Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azâba da
uğratılmayacağız ha?!"
[37.60]
Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur.
[37.61]
Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için
çalışsınlar.
[37.62]
Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha
hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?.
[37.63]
Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
[37.64]
Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.
[37.65]
Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.
[37.66]
(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.
[37.67]
Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su
karıştırılmış bir içki vardır.
[37.68]
Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe
olacaktır.
[37.69]
Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular .
[37.70]
Şimdi de kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar.
[37.71]
Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu dalâlete düştü.
[37.72]
Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar göndermiştik.
[37.73]
Uyarılanların âkıbetinin ne olduğuna bir bak!
[37.74]
Allah'ın ihlâslı kulları müstesna.
[37.75]
Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul
ederiz!
[37.76]
Kendisini ve ailesini büyük felâketten kurtardık.
[37.77]
Biz yalnız Nuh'un soyunu kalıcı kıldık.
[37.78]
Sonradan gelenler içinde ona iyi bir nam bıraktık
[37.79]
Bütün âlemlerden Nuh'a selam olsun!
[37.80]
İşte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
[37.81]
Zira o, bizim inanmış kullarımızdan idi.
[37.82]
Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.
[37.83]
Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh'un) milletinden idi.
[37.84]
Çünkü Rabbine kalb-i selîm ile geldi.
[37.85]
Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti.
[37.86]
"Allah'tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı
istiyorsunuz?"
[37.87]
"O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?"
[37.88]
Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
[37.89]
Ben hastayım, dedi.
[37.90]
Ona arkalarını dönüp gittiler.
[37.91]
Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş
yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz?
[37.92]
Neden konuşmuyorsunuz? dedi.
[37.93]
Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp
geçirdi.)
[37.94]
(Putperestler) koşarak İbrahim'e geldiler.
[37.95]
İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz!
[37.96]
Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
[37.97]
Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler.
[37.98]
Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları
alçaklardan kıldık.
[37.99]
(Oradan kurtulan İbrahim:) "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru
yolu gösterecek".
[37.100]
O : "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver", dedi.
[37.101]
İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
[37.102]
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince:
Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı
görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben:
Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah
beni sabredenlerden bulursun, dedi.
[37.103]
Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:
[37.104]
Biz ona: " Ey İbrahim!" diye seslendik.
[37.105]
Rüyayı gerçekleştirdin.Biz iyileri böyle
mükâfatlandırırız.
[37.106]
Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.
[37.107]
Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
[37.108]
Geriden gelecekler arasında ona (iyi birnam) bıraktık:
[37.109]
İbrahim'e selam! dedik.
[37.110]
Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
[37.111]
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
[37.112]
Sâlihlerden bir peygamber olarak O'na (İbrahim'e) İshak'ı
müjdeledik.
[37.113]
Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin
neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan
açığa kötülük edenler de olacak.
[37.114]
Andolsun biz Musa'ya da Harun'a da nimetler verdik.
[37.115]
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
[37.116]
Kendilerine yardım ettik de galip gelen onlar oldu.
[37.117]
Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat'ı)
verdik.
[37.118]
Her ikisini de doğru yola ilettik.
[37.119]
Sonra gelenler içinde, namlarına şunu bıraktık.
[37.120]
Musa ve Harun'a selam olsun.
[37.121]
Doğrusu biz, iyileri böylece mükâfatlandırırız.
[37.122]
Şüphesiz, ikisi de mümin kullarımızdandı.
[37.123]
İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi.
[37.124]
(İlyas) milletine: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz
mısınız?
[37.125]
Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba'l'e mi
taparsınız? demişti.
[37.126]
"Sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da
Rabbi olan Allah'ı?"
[37.127]
Bunun üzerine İlyas'ı yalanladılar. Onun için onların hepsi
(cehenneme) götürüleceklerdir.
[37.128]
Ancak Allah'ın ihlâslı kulları müstesna.
[37.129]
Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık,
[37.130]
"İlyas'a selâm!" dedik.
[37.131]
Şüphesiz biz, iyileri işte böyle
mükâfatlandırırız.
[37.132]
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.
[37.133]
Lût da elbette peygamberlerdendi.
[37.134]
Hani biz Lût'u ve ailesinin hepsini kurtardık.
[37.135]
Ancak geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın
dışında,
[37.136]
Sonra diğerlerini yok ettik.
[37.137]
(Ey insanlar!) Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz:sabahleyin
[37.138]
Ve geceleyin. Hâla akıllanmayacak mısınız?
[37.139]
Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
[37.140]
Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı.
[37.141]
Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de
kaybedenlerden oldu.
[37.142]
Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
[37.143]
Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,
[37.144]
Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
[37.145]
Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.
[37.146]
Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş
yapraklı bir nebat bitirdik.
[37.147]
Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
[37.148]
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar
yaşattık.
[37.149]
Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?
[37.150]
Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı
yarattık?
[37.151]
Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar ki;
[37.152]
"Allah doğurdu" diyorlar. Onlar şüphesiz
yalancıdırlar.
[37.153]
Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!
[37.154]
Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?
[37.155]
Hiç düşünmüyor musunuz?
[37.156]
Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
[37.157]
Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!
[37.158]
Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun,
cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.
[37.159]
Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.
[37.160]
Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap
görmeyeceklerdir).
[37.161]
Sizler ve taptığınız şeyler!
[37.162]
Hiçbiriniz, Allah'a karşı azdırıp
saptıramazsınız.
[37.163]
Cehenneme girecek kimseden başkasını.
[37.164]
"(Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir
makam vardır."
[37.165]
" Şüphesiz biz,orada sıra sıra dururuz."
[37.166]
"Ve şüphesiz Allah'ı tesbih ederiz."
[37.167]
"Putperestler şöyle diyorlardı".
[37.168]
"Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap
olsaydı",
[37.169]
"Mutlaka Allah'ın ihlâslı kulları olurduk!" .
[37.170]
İşte şimdi onu inkâr ettiler. Ama ileride bileceklerdir!
[37.171]
Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir:
[37.172]
Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır.
[37.173]
Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.
[37.174]
Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma.
[37.175]
Onların halini gör, onlar da görecekler.
[37.176]
Azabımızı acele mi istiyorlar?
[37.177]
Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola
gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur!
[37.178]
Sen bir zamana kadar onlara aldırma.
[37.179]
Onların halini gör, onlar da göreceklerdir.
[37.180]
Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları
vasıflardan yücedir, münezzehtir.
[37.181]
Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun!
[37.182]
Alemlerin Rabbi olan Allah'a da hamd olsun!
Sâd Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[38.1]
Sâd. Öğüt veren Kur'an'a yemin ederim ki,
[38.2]
Küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, birgurur ve tefrika içindedirler.
[38.3]
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki
artık kurtulma zamanı değildi.
[38.4]
Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine
şaştılar ve kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!
[38.5]
Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf
bir şeydir! dediler.
[38.6]
Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza
bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.
[38.7]
Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.
[38.8]
Kur'an aramızdan Muhammed'e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler.
Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe içine düştüler.
Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.
[38.9]
Yoksa azîz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların
yanında mıdır!
[38.10]
Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların
hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse
(göklerin) yollarında yükselsinler (görelim)!
[38.11]
Onlar, çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte
şurada bozguna uğratılacaklardır.
[38.12]
Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun da,
yalanladılar.
[38.13]
Semûd, Lût kavmi ve Eyke halkı da (peygamberleri) yalanladılar.
İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen
topluluklardır.
[38.14]
Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu
yüzden (kendilerine) azabım hak oldu.
[38.15]
Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan korkunç bir ses beklemektedirler.
[38.16]
Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler.
[38.17]
(Resûlüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud'u, o kuvvet
sahibi zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi.
[38.18]
Biz, dağları onun emrine vermiştik.Akşam sabah onunla
beraber tesbih ederlerdi.
[38.19]
Kuşları da toplu halde onun emri altına vermiştik. Hepsi de
ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.
[38.20]
Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve
güzel konuşma vermiştik.
[38.21]
(Ey Muhammed!), Sana davacıların haberi ulaştı mı?
Mâbedin duvarına tırmanmışlardı.
[38.22]
Davud'un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu.
"Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda
adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu
göster" dediler.
[38.23]
(Onlardan biri şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz
koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana
ver" dedi ve tartışmada beni yendi.
[38.24]
Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana
haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların
çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip
de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini
denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip
secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.
[38.25]
Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık.
Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir
geleceği vardır.
[38.26]
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar
arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın
yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara,
hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap
vardır.
[38.27]
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere
yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Vay o inkâr edenlerin
ateşteki haline!
[38.28]
Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk
yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah'tan) korkanları yoldan
çıkanlar gibi mi sayacağız?
[38.29]
(Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, âyetlerini düşünsünler ve
aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.
[38.30]
Biz Davud'a Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Doğrusu
o, daima Allah'a yönelirdi.
[38.31]
Akşama doğru kendisine, üç ayağının üzerine durup bir
ayağını tırnağının üzerine diken
çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.
[38.32]
Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi.
Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana
getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya
başladı.
[38.33]
Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi.
Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana
getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya
başladı.
[38.34]
Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset
bırakıverdik, sonra o, yine eski haline döndü.
[38.35]
Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana, benden sonra kimsenin
ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima
bağışta bulunansın, dedi.
[38.36]
Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik.Onun emriyle istediği
yere yumuşacık akardı.
[38.37]
Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da.
[38.38]
Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine
verdik.)
[38.39]
"İşte bu bizim bağışımızdır.
İster ver, ister (elinde) tut; hesapsızdır" dedik.
[38.40]
Doğrusu onun, bizim katımızda büyük bir değeri ve güzel bir
yeri vardır.
[38.41]
(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir
yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti.
[38.42]
Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek
soğuk bir su (dedik).
[38.43]
Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere
ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini
bağışladık.
[38.44]
Eline bir demet sap al da onunla vur, yeminini böyle yerine getir.
Gerçekten biz Eyyub'u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi
kuldu! Daima Allah'a yönelirdi.
[38.45]
(Ey Muhammed!), Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim,
İshak ve Ya'kub'u da an.
[38.46]
Biz onları özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlâslı
kimseler kıldık.
[38.47]
Doğrusu onlar bizim katımızda seçkin iyi kimselerdendir.
[38.48]
İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir.
[38.49]
İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah'a
karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.
[38.50]
Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn
cennetleri vardır.
[38.51]
Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler
isterler.
[38.52]
Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine
yaşıt güzeller vardır.
[38.53]
İşte, hesap günü için size vâdolunan şeyler bunlardır.
[38.54]
Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve
tükenmek yoktur.
[38.55]
Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.
[38.56]
Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.
[38.57]
İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar
[38.58]
Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.
[38.59]
(İnkârcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber
cehenneme girecek topluluktur (denildiğin de, liderler:) Onlar rahat yüzü
görmesin (derler) Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.
[38.60]
. (Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin!
Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.
[38.61]
Yine onlar: Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki
azabını iki kat artır! derler.
[38.62]
(İnkârcılar) derler ki: Kendilerini dünyada iken kötülerden
saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?
[38.63]
Alaya aldığımız onlar değil miydi? Yoksa (buradalar
da) onları gözden mi kaçırdık?
[38.64]
İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz
bir gerçektir.
[38.65]
(Resûlüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan
Allah'tan başka bir tanrı yoktur.
[38.66]
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan
Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır.
[38.67]
De ki: "Bu büyük bir haberdir."
[38.68]
"Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz."
[38.69]
Onlar orada tartışırken benim mele-i a'lâ hakkında hiçbir
bilgim yoktu.
[38.70]
Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için bana
vahyolunuyor.
[38.71]
Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan
yaratacağım.
[38.72]
Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye
kapanın!
[38.73]
Bütün melekler toptan secde ettiler.
[38.74]
Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden
oldu.
[38.75]
Allah! Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten
seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.
[38.76]
İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten
yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
[38.77]
Allah: Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş
birisin.
[38.78]
VE ceza gününe kadar lânetim senin üzerindedir! buyurdu.
[38.79]
İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet
ver, dedi.
[38.80]
Allah: "Haydi, sen mühlet verilenlerdensin.''
[38.81]
"O bilinen güne kadar" buyurdu.
[38.82]
İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka
azdıracağım."
[38.83]
"Ancak onlardan ihlâslı kulların hariç" dedi.
[38.84]
Allah buyurdu ki, "O doğru ben hep doğruyu söylerim."
[38.85]
"Mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi
dolduracağım!."
[38.86]
(Resûlüm!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret
istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de
değilim.
[38.87]
Bu Kur'an, ancak âlemler için bir öğüttür.
[38.88]
Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi
öğreneceksiniz.
Zümer Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[39.1]
Bu Kitap izzet ve hikmet sahibi Allah katından indirilmiştir.
[39.2]
(Resûlüm!) Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen
de dini Allah'a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et.
[39.3]
Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp
kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a
yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu
Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında
hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi
doğru yola iletmez.
[39.4]
Eğer Allah bir evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından
dilediğini seçerdi. O yücedir. O, tek ve kahhâr olan Allah'tır.
[39.5]
Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine
örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı
emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar
akıp gider. Dikkat et! O, azîzdir, ve çok
bağışlayandır.
[39.6]
Allah sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra ondan da
eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi.
Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde
çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu
yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'ndan başka
tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O'na kulluktan)
çevriliyorsunuz?
[39.7]
Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz Allah, size muhtaç değildir.
Bununla beraber O, kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer
şükrederseniz sizden bunu kabul eder. Hiçbir günahkâr diğerinin
günahını çekmez. Nihayet hepinizin dönüp gidişi, Rabbinizedir.
Yaptıklarınızı O size haber verir. Çünkü O, kalplerde
olan herşeyi hakkıyla bilendir.
[39.8]
İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine
yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet
verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın
yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. (Ey Muhammed!) De ki:
Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!
[39.9]
Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten
çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir?
(Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak
akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.
[39.10]
(Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı
gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır.
Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere,
mükâfatları hesapsız ödenecektir.
[39.11]
De ki: Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu.
[39.12]
Bana müslümanların ilki olmam emrolundu.
[39.13]
De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün
azabından korkarım.
[39.14]
De ki: Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.
[39.15]
(Ey Allah'a eş koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize
tapın! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem
kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu
apaçık hüsrandır.
[39.16]
Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (öyle)
tabakalar var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey
kullarım! Yalnızca benden korkun.
[39.17]
Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde
vardır. Kullarımı müjdele:
[39.18]
O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline
uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği
kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.
[39.19]
(Resûlüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve
ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!
[39.20]
Fakat Rablerinden sakınanlara, üstüste yapılmış,
altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu,
Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.
[39.21]
Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi,
sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur
da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir
kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için
bir öğüt vardır.
[39.22]
Allah kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nûr
üzerinde değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri
katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte
bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
[39.23]
Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar
tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu
Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de
gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar.
İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru
yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa
artık ona yol gösteren olmaz.
[39.24]
Kıyamet gününde yüzünü azabın şiddetinden korumaya
çalışan kimse (kendini ondan emin kılan gibi) midir? Zalimlere
"Kazandığınızı tadın!" denilir.
[39.25]
Onlardan öncekiler (peygamberleri) yalanladılar da farkına
varmadıkları bir yerden onlara azap çattı.
[39.26]
Bu suretle Allah, dünya hayatında onlara rezilliği
tattırdı. Ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bunu
bilselerdi!
[39.27]
Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara. her
türlü misali verdik.
[39.28]
Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.
[39.29]
Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam
(köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı
misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat
onların çoğu bilmezler.
[39.30]
Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
[39.31]
Sonra şüphesiz, siz de kıyamet günü, Rabbinizin huzurunda
davalaşacaksınız.
Part 24
[39.32] Allah'a karşı yalan uyduran,
kendisine gelen gerçeği (Kur'an'ı) yalan sayandan daha zalim kimdir? Kâfirlerin yeri cehennemde
değil mi?
[39.33]
Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler var ya, işte kötülükten
sakınanlar onlardır.
[39.34]
Onlar için Rableri yanında diledikleri her şey vardır.
İşte bu, iyilik edenlerin mükâfatıdır.
[39.35]
Böylece Allah, onların geçmişte yaptıkları en
kötü hareketleri bile örtecek ve yaptıklarının en
güzeline denk olarak mükâfatlarını verecektir.
[39.36]
Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar.
Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri
yoktur.
[39.37]
Allah kime de hidayet ederse, artık onu saptıracak yoktur. Allah,
mutlak güç sahibi ve intikam alıcı değil midir?
[39.38]
Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette
"Allah'tır" derler. De ki: Öyleyse bana söyler
misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da
taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi?
Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler
mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip
dayanırlar.
[39.39]
De ki: "Ey kavmim! Elinizden geleni yapın; doğrusu ben de
yapacağım! Artık yakında bileceksiniz!".
[39.40]
"Kendisini rezil edecek azap kime geleceğini, ve sürekli bir
azabın kimin üzerine konacaını."
[39.41]
(Resûlüm)! Şüphesiz biz bu Kitab'ı sana, insanlar için hak olarak
indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de
saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde
vekil değilsin.
[39.42]
Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda
iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı
alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe
yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.
[39.43]
Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı
edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl
erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)?
[39.44]
De ki: Bütün şefâat Allah'ındır. Göklerin ve yerin
hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.
[39.45]
Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete
inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah'tan
başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler.
[39.46]
De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen
Allah! Kullarının arasında, ayrılığa
düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.
[39.47]
Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o
zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın
fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları fedâ
ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Âllah tarafından, hiç hesaba
katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.
[39.48]
Onların kazandıkları kötülükler (o gün) açığa
çıkmış, alaya aldıkları şey, kendilerini
sarmıştır.
[39.49]
İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine
tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, "Bu bana ancak
bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır o, bir
imtihandır, fakat çokları bilmezler.
[39.50]
Bunu onlardan öncekiler de söylemişti; ama
kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi.
[39.51]
Bunun için yaptıkları kötülüklerin vebali onları
yakaladı. Bunlardan da zulmedenlerin işledikleri kötülükler,
başlarına gelecektir. Bu hususta Allah'ı âciz bırakamazlar.
[39.52]
Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir,
dilediğinden de kısar. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için ibretler
vardır.
[39.53]
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları
bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.
[39.54]
Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun,
sonra size yardım edilmez.
[39.55]
Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap
gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi
olun.
[39.56]
Kişinin: Allah'a karşı aşırı gitmemden
dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim
(diyeceği günden sakının)!
[39.57]
Yahut şöyle diyecektir:" Allah bana hidayet verseydi, elbette
sakınanlardan olurdum".
[39.58]
Veya azabı gördüğünde: Keşke benim için bir kez (dönmeye)
imkân bulunsa da iyilerden olsam!" demesinden.
[39.59]
Hayır (dönemeyeceksin)! Âyetlerim sana gelmişti de sen
onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve
inkârcılardan olmuştun.
[39.60]
Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin
kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer
cehennemde değil midir?
[39.61]
Allah, takvâ sahiplerini kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık
dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar.
[39.62]
Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye
vekîldir.
[39.63]
Göklerin ve yerin anahtarları (mutlak hükümranlığı)
O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar
hüsrana uğrayanlardır.
[39.64]
De ki: Ey cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi
emrediyorsunuz?
[39.65]
(Resûlüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle
vahyolunmuştur ki: Andolsun (bilfarz) Allah'a ortak koşarsan,
işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!
[39.66]
Hayır! Yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.
[39.67]
Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet
günü bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır. Gökler O'nun kudret eliyle
dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından
yüce ve münezzehtir.
[39.68]
Sûr'a üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde
ve yerde ne varsa hepsi ölecektir. Sonra ona bir daha üflenince, bir de ne
göresin, onlar ayağa kalkmış bakıyorlar!
[39.69]
Yeryüzü, Rabbinin nûru ile aydınlanır, kitap konulur, peygamberler ve
şahitler getirilir ve aralarında hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara
asla zulmedilmez.
[39.70]
Herkes ne yaptıysa, karşılığı tastamam verilir.
Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
[39.71]
O küfredenler, bölük halinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri
zaman kapıları açılır, bekçileri onlara: Size, içinizden
Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı
ihtar eden peygamberler gelmedi mi? derler. "Evet geldi" derler ama,
azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur.
[39.72]
Onlara: İçinde ebedî kalacağınız cehennemin
kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! denilir.
[39.73]
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük
cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları
açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz
geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.
[39.74]
Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz
yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allah'a
hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş!
derler.
[39.75]
Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın
etrafını kuşatmışlardır. Artık
aralarında adaletle hükmolunmuş ve "alemlerin Rabbi olan Allah'a
hamdolsun" denilmiştir.
Mü'min Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[40.1]
Hâ. Mîm.
[40.2]
Bu Kitap mutlak galip, hakkıyla bilen, lütuf sahibi Allah tarafından
indirilmiştir.
[40.3]
O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı
çetin,lütuf sahibi Allah'tandır ki. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur,
dönüş ancak O'nadır.
[40.4]
İnkâr edenler müstesna, hiç kimse Allah'ın âyetleri hakkında
tartışmaz. Onların şehirlerde (rahatlıkla) gezip
dolaşması seni aldatmasın.
[40.5]
Onlardan önce Nuh kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da
(peygamberlerini) engellemeye, her ümmet kendi peygamberini yakalamaya
azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele
etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları kıskıvrak
yakaladım. İşte, cezalandırmamın nasıl
olduğunu gör!
[40.6]
İnkâr edenlerin cehennem ehli olduklarına dair Rabbinin sözü
böylece gerçekleşti.
[40.7]
Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler),
Rablerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de
bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve
ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve
senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem
azabından koru! (derler).
[40.8]
Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden,
nesillerinden iyi olanları da kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine
koy. Şüphesiz azîz ve hakîm olan sensin!
[40.9]
Bir de onları, her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi
kötülüklerden korursan muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş
olursun. Bu en büyük kurtuluştur.
[40.10]
İnkâr edenlere şöyle seslenilir: Allah'ın gazabı,
sizin kendinize olan kötülüğünüzden elbette daha büyüktür. Zira siz
imana davet ediliyorsunuz, fakat inkâr ediyorsunuz.
[40.11]
Onlar: Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de
günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten)
çıkmaya yol var mıdır? derler.
[40.12]
(Onlara denir ki:) İşte bunun sebebi şudur: Tek Allah'a ibadete
çağrıldığı zaman inkâr edersiniz. O'na ortak
koşulunca (bunu) tasdik edersiniz. Artık hüküm, yücelerin yücesi
Allah'ındır.
[40.13]
Size âyetlerini gösteren, sizin için gökten rızık indiren
O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.
[40.14]
Haydi, kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah'a, Allah için dindar ve
ihlâslı olarak dua edin!
[40.15]
Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle
korkutmak için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi
indirir.
[40.16]
O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir
şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan
tek Allah'ındır.
[40.17]
Bugün herkese kazandığının
karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur.
Şüphesiz Allah, hesabı çarçabuk görendir.
[40.18]
Yaklaşan gün hususunda onları uyar! Çünkü o onda dehşet
içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelmiştir.
Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir şefaatçısı
vardır.
[40.19]
Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin
gizlediğini bilir.
[40.20]
Allah, adaletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise,
hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, hakkıyla işiten
ve görendir.
[40.21]
Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden
öncekilerin âkıbetinin nasıl olduğunu görsünler!
Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da
üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden
yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan da
olmadı.
[40.22]
Bunun sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık mucizeler getirdikleri
halde, inkâr etmeleri idi. Allah da kendilerini tutup yakalayıverdi.
Doğrusu O, kuvvetlidir; azabı da pek çetindir.
[40.23]
Andolsun ki biz Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle,
gönderdik.
[40.24]
Firavun'a,Hâmân'a ve Karun'a da onlar: "Bu, çok yalancı bir
sihirbazdır! "dediler.
[40.25]
İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı
getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını
öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama
kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.
[40.26]
Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreyim;
(Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi
değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat
çıkaracağından korkuyorum.
[40.27]
Musa da: Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de
Rabbinize sığındım, dedi.
[40.28]
Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam
şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah'tır"
diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık
mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı
kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin
(azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah,
haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.
[40.29]
Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir.
Ama Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder?
Firavun: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak
doğru yolu gösteriyorum dedi.
[40.30]
İman etmiş olan dedi ki : "Ey kavmim! Doğrusu ben ben
üzerinize önceki toplulukların günü gibi, bir günün gelmesinden
korkuyorum."
[40.31]
"Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi,
Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir."
[40.32]
"Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp
çağrışma gününden, korkuyorum.
[40.33]
"O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız.Fakat sizi
Allah'tan (O'nun azabından) kurtaracak kimse yoktur. Allah kimi
saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek de yoktur."
[40.34]
Andolsun ki, (Musa'dan) önce Yusuf da size açık deliller
getirmişti ve onun size getirdiği şeyler hakkında
şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o vefat edince "Allah ondan
sonra peygamber göndermez" dediniz. İşte Allah o
aşırı giden şüphecileri böyle saptırır.
[40.35]
Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde
Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında,
gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle
mühürler.
[40.36]
Firavun:" Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara
erişirim."
[40.37]
"Göklerin yollarına erişirim de Musa'nın
Tanrısı'nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı
sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı kötü
iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un
tuzağı tamamen boşa çıktı.
[40.38]
O iman eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola
götüreceğim.
[40.39]
Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama
ahiret, gerçekten kalınacak yurttur.
[40.40]
Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de
kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte
onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık
verilecektir.
[40.41]
Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum,
siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
[40.42]
Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hiç tanımadığım
nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi,
azîz ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum.
[40.43]
Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da
ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz
Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin
kendileridir.
[40.44]
Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben
işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını
çok iyi görendir.
[40.45]
Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların
kötülüklerinden bu zatı korudu, Firavun'un kavmini ise kötü azap
kuşatıverdi.
[40.46]
Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin
kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun
(denilecek)!
[40.47]
(Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf
olanlar, o büyüklük taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi
ateşin birazını bizden savabilir misiniz? derler.
[40.48]
O büyüklük taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe
yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi, derler.
[40.49]
Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir
gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler.
[40.50]
(Bekçiler:) Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi?
derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O
halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması
boşunadır.
[40.51]
Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem
şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.
[40.52]
O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık
lânet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!
[40.53]
Andolsun ki biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına, o
Kitab'ı miras bıraktık.
[40.54]
O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir.
[40.55]
(Resûlüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir.
Günahının bağışlanmasını iste.
Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et.
[40.56]
Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın
âyetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki,
onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden
başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın. Kuşkusuz
O, işiten ve görendir.
[40.57]
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların
yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların
çoğu bilmezler.
[40.58]
Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan
bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!
[40.59]
Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat
insanların çoğu buna inanmazlar.
[40.60]
Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü
bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak
cehenneme gireceklerdir.
[40.61]
İçinde dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan
Allah'tır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı
lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
[40.62]
İşte O, her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz
Allah'dır. O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl olup da
döndürülüyorsunuz!
[40.63]
Allah'ın âyetlerini inatla inkâr edenler işte (haktan) böyle
döndürülür.
[40.64]
Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina
kılan, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz
besinlerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Allah,
sizin Rabbinizdir. Alemlerin Rabbi Allah, yücelerden yücedir.
[40.65]
O daima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde
ihlâslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü
âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
[40.66]
(Resûlüm)! De ki: Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, sizin
Allah'ı bırakıp o taptıklarınıza kulluk etmem
bana yasaklandı ve bana âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.
[40.67]
Sizi topraktan, sonra meniden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan)
yaratan sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir
çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız -ki içinizden daha
önce vefat edenler de vardır- ve belli bir vakte ulaşmanız
için sizi yaşatan O'dur. Umulur ki düşünürsünüz.
[40.68]
O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin
olmasını dilediği zaman yalnız "Ol!" der, o da
oluverir.
[40.69]
Allah'ın âyetleri hakkında tartışanlara bakmadın
mı? Nasıl döndürülüyorlar (onu tasdike yanaşmıyorlar)!
[40.70]
Onlar, Kitab'ı ve peygamberlerimize gönderdiklerimizi
yalanlayanlardır. Onlar yakında (gerçeği) anlayacaklar!
[40.71]
O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde,
sürüklenecekler,
[40.72]
Kaynar suda,sonra da ateşte yakılacaklardır.
[40.73]
Sonra onlara: Allah'ı bırakıp da koştuğunuz ortaklar
nerededir? denilecek.
[40.74]
O Allah'tan başka (taptıklarınız). Onlar da:"Bizden
uzaklaştılar, zaten biz önceleri hiçbir şeye
tapmıyorduk", diyecekler.İşte Allah kâfirleri böyle
şaşırtır.
[40.75]
Bu, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve
aşırı derecede sevinip böbürlenmenizden ötürüdür.
[40.76]
İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!
Kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer ne çirkindir!
[40.77]
Onun için (Resûlüm), sen sabret! Şüphesiz Allah'ın vâdi gerçektir.
Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya sana
gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. Nasıl olsa
onlar bize döneceklerdir.
[40.78]
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana
kıssalarını anlattığımız kimseler de var,
durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir
peygamber Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir âyeti
kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak uygulanır
ve o zaman bâtılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır.
[40.79]
Allah, kimine binesiniz, kimini yiyesiniz diye sizin için hayvanları
yaratandır.
[40.80]
Onlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Gönüllerinizdeki bir
arzuya, onlara binerek ulaşırsınız. Onların ve
gemilerin üstünde taşınırsınız.
[40.81]
Allah size âyetlerini gösteriyor. Şimdi, Allah'ın âyetlerinden
hangisini inkâr edersiniz?
[40.82]
Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden
öncekilerin sonu nasıl olmuştur, görsünler! Öncekiler
bunlardan daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da
daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler onlara asla
fayda vermemiştir.
[40.83]
Peygamberleri onlara apaçık bilgiler getirince, onlar kendilerinde bulunan
(beşeri) bilgiye güvendiler (onu alaya aldılar). Alaya
aldıkları şey kendilerini boğuverdi.
[40.84]
Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman: Allah'a
inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik,
derler.
[40.85]
Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine
bir fayda vermeyecektir. Allah'ın kulları hakkında süregelen
âdeti budur. İşte o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.
Fussilet Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[41.1]
Hâ. Mîm.
[41.2]
(Kur'an) rahmân ve rahîm olan Allah katından indirilmiştir.
[41.3]
(Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış
bir kitaptır.
[41.4]
Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu
yüz çevirdi. Artık dinlemezler.
[41.5]
Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye
karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da
bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde
bulunmaktadır. Onun için sen (istediğini) yap, biz de
yapmaktayız!
[41.6]
De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın
bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin,
O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!
[41.7]
Onlar zekâtı vermezler; ahireti inkâr edenler de onlardır.
[41.8]
Şüphesiz iman edip iyi iş yapanlar için tükenmeyen bir mükâfat
vardır.
[41.9]
De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar
mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
[41.10]
O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı
ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar
takdir etti.
[41.11]
Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye:
İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de
"İsteyerek geldik" dediler.
[41.12]
Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her
göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı
kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz,
alîm Allah'ın takdiridir.
[41.13]
Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: İşte sizi Ad ve Semûd'un
başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı
uyarıyorum!
[41.14]
Peygamberler onlara: Önlerinden ve arkalarından gelerek Allah'tan
başkasına kulluk etmeyin, dedikleri zaman, "Rabbimiz dileseydi
elbette melekler indirirdi. Onun için biz sizinle gönderilen şeyleri
inkâr ediyoruz" demişlerdi.
[41.15]
Ad kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve:
Bizden daha kuvvetli kim var? dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın,
onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim
âyetlerimizi (mucizelerimizi) inkâr ediyorlardı.
[41.16]
Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını
tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr
gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara
yardım da edilmez.
[41.17]
Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar
körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta
oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın
yıldırımı onları çarptı.
[41.18]
İnananları kurtardık. Onlar (Allah'tan) korkuyorlardı.
[41.19]
Allah'ın düşmanları, ateşe sürülmek üzere
toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler.
[41.20]
Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri,
işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik
edecektir.
[41.21]
Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her
şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o
yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler.
[41.22]
Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin
aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz,
yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini
sanıyordunuz.
[41.23]
Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya, işte sizi o mahvetti
ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.
[41.24]
Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir. Ve
eğer (tekrar dünyaya dönüp Allah'ı) hoşnut etmek
isterlerse, memnun edilecek değillerdir.
[41.25]
Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar önlerinde
ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler.
Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için
(uygulanan) azap onlara da gerekli olmuştur. Kuşkusuz onlar hüsrana
düşenlerdi.
[41.26]
İnkâr edenler: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın.
Umulur ki bastırırsınız, dediler.
[41.27]
O inkâr edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve
onları yaptıklarının en kötüsüyle
cezalandıracağız.
[41.28]
İşte bu, Allah düşmanlarının cezası,
ateştir. Ayetlerimizi inkâr etmelerinden dolayı, orada onlara ceza
olarak ebedî kalacakları yurt (cehennem) vardır.
[41.29]
Kâfirler cehennemde: Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi
saptıranları bize göster de
aşağılanmışlardan olsunlar diye onları
ayaklarımızın altına alalım! diyecekler.
[41.30]
Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda
yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size
vâdolunan cennetle sevinin! derler.
[41.31]
Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin
dostlarınızız.Orada sizin için canlarınızın
çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için
hazırdır.
[41.32]
Gafûr ve rahîm olan Allah'ın ikramı olarak.
[41.33]
(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben
müslümanlardanım" diyenden kimin sözü daha güzeldir?
[41.34]
İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir
şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık
bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.
[41.35]
Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna
ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.
[41.36]
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa,
hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.
[41.37]
Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun âyetlerindendir. Eğer Allah'a
ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin.
Onları yaratan Allah'a secde edin!
[41.38]
Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında
bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O'nu tesbih ederler.
[41.39]
Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah'ın âyetlerindendir. Biz onun
üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can
veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.
[41.40]
Åyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp
eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine
atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi?
Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O,
yaptıklarınızı görmektedir.
[41.41]
Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun
sonucuna katlanacaklardır). Halbuki o, eşsiz bir kitaptır.
[41.42]
Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok
övülen Allah'tan indirilmiştir.
[41.43]
(Resûlüm!) Sana söylenen, senden önceki peygamberlere
söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Elbette ki
senin Rabbin, hem mağfiret sahibi hem de acı bir azap sahibidir.
[41.44]
Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi
ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil
miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için
doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır.
İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir
ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır.
(Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne
söylendiğini anlamıyorlar.)
[41.45]
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik, onda da ayrılığa
düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı,
aralarında derhal hükmedilirdi (işleri bitirilirdi). Onlar Kur'an
hakkında derin bir şüphe içindedirler.
[41.46]
Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa
aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.
Part 25
[41.47] Kıyamet gününün bilgisi, O'na havale
edilir. O'nun
bilgisi dışında hiçbir meyve (çekirdeği) kabuğunu
yarıp çıkamaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah
onlara: Ortaklarım nerede! diye seslendiği gün: Buna dair bizden
hiçbir şahit olmadığını sana arzederiz, derler.
[41.48]
Böylece önceden yalvarıp durdukları onlardan
uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri
olmadığını anlamışlardır.
[41.49]
İnsan hayır istemekten usanmaz. Fakat kendisine bir kötülük
dokunursa hemen ümitsizliğe düşer, üzülüverir.
[41.50]
Andolsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet
tattırırsak: Bu, benim hakkımdır, kıyametin
kopacağını sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam
bile muhakkak O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır,
der. Biz, inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber
vereceğiz ve muhakkak onlara ağır azaptan
tattıracağız.
[41.51]
İnsana bir nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer.
Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur.
[41.52]
De ki: Ne dersiniz, eğer o (Kur'an), Allah tarafından ise siz de onu
inkâr etmişseniz o zaman (haktan) uzak bir aynlığa düşenden
daha sapık kim vardır?
[41.53]
İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi
göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara
iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?
[41.54]
Dikkat edin; onlar, Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler.
Bilesiniz ki O, her şeyi (ilmiyle) kuşatmıştır.
Şûrâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[42.1]
Hâ. Mîm.
[42.2]
Ayn. Sîn. Kaf.
[42.3]
Azîz ve hakîm olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle
vahyeder.
[42.4]
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O yücedir, uludur.
[42.5]
Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de
Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret
diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.
[42.6]
Allah'tan başka dostlar edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen
onlara vekil değilsin.
[42.7]
Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları
uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için,
sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. (İnsanların) bir
bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.
[42.8]
Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O,
dilediğini rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise hiçbir dostu ve
yardımcısı yoktur.
[42.9]
Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost
yalnız Allah'tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.
[42.10]
Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm
vermek, Allah'a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na
dayandım ve O'na yönelirim.
[42.11]
O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler,
hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle
çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri
hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.
[42.12]
Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine
rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi
bilendir.
[42.13]
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin"
diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e,
Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din
kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu
(din), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini
kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola
iletir.
[42.14]
Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik
yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye
kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı,
aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris
kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
[42.15]
İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi
dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın
indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti
gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de
Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de
sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah
hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır. (Âyette Hz.
Peygamber in insanları davet edeceği prensipler
açıklanırken, uyacağı esaslar da beyan edilmiştir.
Buna göre davete devam edilecek, inanma yanların teklifve
ısrarları dinlenmeyecektir.)
[42.16]
Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya
girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap,
yine onlar için çetin bir azap vardır.
[42.17]
Kitab'ı ve mizanı hak olarak indiren Allah'tır. Ne biliyorsun,
belki de kıyamet saati yakındır!
[42.18]
Ona inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise
ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki,
kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir
sapıklık içindedirler.
[42.19]
Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini
rızıklandırır. O kuvvetlidir, güçlüdür.
[42.20]
Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını
arttırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa ona da
dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.
[42.21]
Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren
ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal
aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı
bir azap vardır.
[42.22]
Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin,
korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar
da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her
şey vardır. İşte büyük lütuf budur.
[42.23]
İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına
müjdelediği nimet budur. Deki: Ben buna karşılık sizden
akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik
işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz
Allah bağışlayan, şükrün
karşılığını verendir.
[42.24]
Yoksa onlar, (senin için) Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler?
Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder;
sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde
olanları bilendir.
[42.25]
O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri
bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.
[42.26]
Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan
onlara, fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap
vardır.
[42.27]
Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde
azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir.
Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları
görendir.
[42.28]
O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren,
rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık
olandır.
[42.29]
Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği
canlıları yaratması da O'nun delillerindendir. O dilediği
zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir.
[42.30]
Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz
yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.
[42.31]
Yeryüzünde (O'nu) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir
dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.
[42.32]
Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O'nun
(varlığının) delillerindendir.
[42.33]
Dilerse O, rüzgârı durdurur,da onun (denizin) üstünde kalakalırlar.
Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
[42.34]
Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder. Birçoğunu da
affeder (kurtarır).
[42.35]
Böylece âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak
bir yer olmadığını bilsinler.
[42.36]
Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının
geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha
süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler
içindir.
[42.37]
Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar;
kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.
[42.38]
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar.
Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine
verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
[42.39]
Bir haksızlığa uğradıkları zaman,
yardımlaşırlar.
[42.40]
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim
bağışlar ve barışı sağlarsa, onun
mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
[42.41]
Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık
onlara yapılacak bir şey yoktur.
[42.42]
Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere
taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte
acıklı azap bunlaradır.
[42.43]
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer
işlerdendir.
[42.44]
Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu
yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var
mı? dediklerini görürsün.
[42.45]
Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını
öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını
göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana
uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana
sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap
içindedirler.
[42.46]
Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir
dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun
kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.
[42.47]
Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize
uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer
bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.
[42.48]
Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi
göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana
katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman
ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına
bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür!
[42.49]
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini
yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek
çocukları bahşeder.
[42.50]
Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift
verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi
bilendir, her şeye gücü yetendir.
[42.51]
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur,
yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir,
hakîmdir.
[42.52]
İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen,
kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan
dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur
kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
[42.53]
(O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin,
bütün işler sonunda Allah'a döner.
Zuhruf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[43.1]
Hâ. Mîm.
[43.2]
Apaçık Kitab'a andolsun ki ,
[43.3]
Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık.
[43.4]
O, katımızda bulunan Ana Kitap'ta (levh-i mahfuzda) mevcut, yüce ve
hikmetle dolu bir kitaptır.
[43.5]
Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vaz
mı geçelim?
[43.6]
Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.
[43.7]
Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.
[43.8]
Biz bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde
örneği geçmiştir.
[43.9]
Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan;
"Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah
yarattı" derler.
[43.10]
O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye
yeryüzünde size yollar yaratmıştır.
[43.11]
Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur. Biz onunla (kupkuru),
ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece
(mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.
[43.12]
Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler
ve hayvanlar vâr etti.
[43.13]
Ki,böylece onların sırtına binip üzerlerine
yerleşince, Rabbinizin ni'metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni
tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.
[43.14]
Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).
[43.15]
Ama onlar, kullarından bir kısmını, O'nun bir cüzü
kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.
[43.16]
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı
da oğulları size mi ayırdı?!
[43.17]
Onlardan biri, Rahmân'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince,
hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.
[43.18]
Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar?
(Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?)
[43.19]
Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar.
Acaba meleklerin yaratılışlarını mı
görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve
sorguya çekileceklerdir.
[43.20]
Ve dediler ki: Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu
hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
[43.21]
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?
[43.22]
Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde
bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.
[43.23]
Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek
mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı
bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.
[43.24]
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha
doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince,
dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.
[43.25]
Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl
oldu?
[43.26]
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin
taptıklarınızdan uzağım.
[43.27]
Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru
yola iletecektir.
[43.28]
Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak
bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.
[43.29]
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu
açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
[43.30]
Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz,
dediler.
[43.31]
Ve dediler ki: Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz
mıydı?
[43.32]
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya
hayatında onların geçimliklerini aralarında biz
paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini
ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların
biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
[43.33]
Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet
olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân'ı inkâr edenlerin
evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri
gümüşten yapardık.
[43.34]
Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları
koltukları da (hep gümüşten yapardık).
[43.35]
Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya
hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında,
Allah'ın azabından sakınıp rahmetine
sığınanlara mahsustur.
[43.36]
Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir
şeytanı ona musallat ederiz.
[43.37]
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar
da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
[43.38]
O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına:
Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar
uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.
[43.39]
Zulmettiğiniz için bugün (nedâmet) size hiçbir fayda vermeyecektir.
Çünkü siz, azapta ortaksınız.
[43.40]
(Resûlüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri
ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi
ileteceksin?
[43.41]
Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam
alırız.
[43.42]
Yahut onlara vâdettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü
bizim onlara gücümüz yeter.
[43.43]
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen,
dosdoğru yoldasın.
[43.44]
Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan
sorumlu tutulacaksınız.
[43.45]
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor!
Rahmân'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş
miyiz?
[43.46]
Andolsun biz Musa'yı âyetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen
adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin
elçisiyim, demişti.
[43.47]
Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.
[43.48]
Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha
büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba
uğrattık.
[43.49]
Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim
için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.
[43.50]
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden
dönüverdiler.
[43.51]
Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: "Ey kavmim!
Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar
benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?"
[43.52]
"Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda
bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?"
[43.53]
"Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona
yardımcı melekler gelmeli değil miydi?"
[43.54]
Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan
çıkmış bir kavimdir.
[43.55]
Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda
boğduk.
[43.56]
Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği
kıldık.
[43.57]
Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin
hemen bağrışmaya başladılar.
[43.58]
Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu?
dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu
onlar kavgacı bir toplumdur.
[43.59]
O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına
örnek kıldığımız bir kuldur.
[43.60]
Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler
yaratırdık.
[43.61]
Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman
kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana
uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.
[43.62]
Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için
apaçık bir düşmandır.
[43.63]
İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size
hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden
bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah'tan
korkun ve bana itaat edin.
[43.64]
Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na ibadet edin.
İşte bu, doğru yoldur.
[43.65]
Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilâfa düştüler. Acı
bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!
[43.66]
Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine
ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
[43.67]
O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar
dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman
kesilirler.
[43.68]
Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.
[43.69]
Onlar âyetlerimize inanan ve müslüman olan (kullarım)idiler.
[43.70]
Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!
[43.71]
Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada
canlarının istediği, gözlerinin
hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedî
kalacaksınız.
[43.72]
"İşte yaptıklarınıza karşılık size
miras verilen cennet budur."
[43.73]
" Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz"
denilir.
[43.74]
Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar.
[43.75]
Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit
kesmişlerdir.
[43.76]
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.
[43.77]
Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz
böyle kalacaksınız! der.
[43.78]
Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan
hoşlanmıyorsunuz.
[43.79]
Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu
biz de kararlıyız!
[43.80]
Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli
konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar?
Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza
melekleri de) yazmaktadırlar.
[43.81]
De ki : Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben
(ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!
[43.82]
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların
vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.
[43.83]
Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine
kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynaya dursunlar.
[43.84]
Gökteki İlâh da, yerdeki İlâh da O'dur. O, hakîmdir, her
şeyi bilendir.
[43.85]
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü
kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na
mahsustur. Siz O'na döndürüleceksiniz.
[43.86]
Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat
edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun
dışındadır.
[43.87]
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan
elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan)
çeviriliyorlar?
[43.88]
(Resûlullah'ın:) "Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir"
demesini de( Allah biliyor)
[43.89]
Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında
bilecekler! buyurdu.
Duhân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[44.1]
Hâ. Mîm.
[44.2]
Apaçık olan Kitab'a andolsun ki,
[44.3]
Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz
uyarıcıyızdır.
[44.4]
Her hikmetli işe o gecede hükmedilir.
[44.5]
(Yani)katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler
göndermekteyiz.
[44.6]
Senin Rabb'inin acıması gereği olarak (gönderdiyimiz
elçilere o gece emirlerimizi bir bir açıklar,vahiylerimizi bildiririz)
.Doğrusu o işitendir ,bilendir.
[44.7]
Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin,
yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
[44.8]
O'ndan başka ilâh yoktur. (Her şeyi O) diriltir ve öldürür.
Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
[44.9]
Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
[44.10]
Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı
günü gözetle.
[44.11]
Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.
[44.12]
(İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır.
Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).
[44.13]
Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği
açıklayan bir elçi gelmişti.
[44.14]
Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.
[44.15]
Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski
halinize) döneceksiniz.
[44.16]
Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün,
kesinlikle intikamımızı alırız.
[44.17]
Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan
etmiştik. Onlara şerefli bir elçi geldi.(Şöyle diyerek)
[44.18]
"Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size
(gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm"
[44.19]
Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size
apaçık bir delil getiriyorum.
[44.20]
Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a
sığındım.
[44.21]
Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan
uzaklaşın.
[44.22]
Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine
arzetti.
[44.23]
Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü
takip edileceksiniz, buyurdu.
[44.24]
Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir
ordudur.
[44.25]
Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler,çeimeler,
[44.26]
Ekinler, güzel konaklar,
[44.27]
Ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler!
[44.28]
İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras
bıraktık.
[44.29]
Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de
verilmedi.
[44.30]
Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı
azaptan kurtardık.
[44.31]
Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı
gidenlerdendi.
[44.32]
Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi
zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.
[44.33]
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.
[44.34]
Onlar (müşrikler) diyorlar ki:
[44.35]
"İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek
değiliz."
[44.36]
" Doğru söylüyorsanız, atalarımızı
getirin."
[44.37]
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler
mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.
[44.38]
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve
eğlence olsun diye yaratmadık.
[44.39]
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların
çoğu bilmiyorlar.
[44.40]
Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir
arada buluşacağı gündür.
[44.41]
O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da
edilmez.
[44.42]
Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir.
Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.
[44.43]
Şüphesiz zakkum ağacı,
[44.44]
Günahkârların yemeğidir.
[44.45]
O, karınlarda maden eriyiği kaynar.
[44.46]
Sıcak suyun kaynaması gibi .
[44.47]
(Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!
[44.48]
Sonra başına azap olarak kaynar su dökün!
[44.49]
(Ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin!
[44.50]
İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
[44.51]
Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.
[44.52]
Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
[44.53]
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı
otururlar.
[44.54]
İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri
gözlü hûrilerle evlendiririz.
[44.55]
Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
[44.56]
İlk tattıkları ölüm dışında, orada
artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından
korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).
[44.57]
(Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük
kurtuluş budur.
[44.58]
Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek
kolayca anlaşılmasını sağladık.
[44.59]
(Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da
beklemektedirler.
Câsiye Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[45.1]
Hâ. Mîm.
[45.2]
Kitap, azîz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
[45.3]
Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok âyetler vardır.
[45.4]
Sizin yaratılışınızda ve (Allah'ın) yeryüzünde
yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için
ibret verici işaretler vardır.
[45.5]
Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten
indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden
sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik
yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler
vardır.
[45.6]
İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın
âyetleridir. Artık Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze
inanacaklar?
[45.7]
Vay haline, her yalancı ve günahkâr kişinin!
[45.8]
O, Allah'ın kendisine okunan âyetlerini işitir de sonra büyüklük
taslayarak sanki hiç onları duymamış gibi (küfründe) direnir.
İşte onu acı bir azap ile müjdele!
[45.9]
(O) âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onlarla alay
eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!
[45.10]
Ötelerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler de,
Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara hiçbir fayda
vermez. Büyük azap onlaradır.
[45.11]
İşte bu Kur'an bir hidayettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere
gelince, onlara en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.
[45.12]
Allah o (yüce) varlıktır ki, emri gereğince içinde gemilerin
yüzmesi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için ve de
şükredesiniz diye denizi size hazır hale getirmiştir.
[45.13]
O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu
olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum
için ibretler vardır.
[45.14]
İman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini
ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her
toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.
[45.15]
Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa
zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
[45.16]
Andolsun ki biz, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik
verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları
dünyalara üstün kıldık.
[45.17]
Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim
geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden
ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin,
ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet
günü aralarında hüküm verecektir.
[45.18]
Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona
uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.
[45.19]
Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda vermezler.
Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah da takvâ
sahiplerinin dostudur.
[45.20]
Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum
için hidayet ve rahmettir.
[45.21]
Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve
sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen
kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne
kötü hüküm veriyorlar!
[45.22]
Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır.
Böylece herkes kazancına göre karşılık
görür. Onlara haksızlık edilmez.
[45.23]
Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir
bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve
kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi
gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?
[45.24]
Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada
yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız.
Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur.
Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
[45.25]
Onlara açıkça âyetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü
iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri
yoktur.
[45.26]
De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe
götürmeyen kıyamet gününde biraraya toplar. Fakat insanların
çoğu bilmezler.
[45.27]
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin
kopacağı gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana
uğrayacaklardır.
[45.28]
O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi
kitabına çağırılır, (onlara şöyle denilir:)
"Bu gün, yaptıklarınızla
cezalandırılacaksınız!"
[45.29]
"Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen
kitabımızdır. Çünkü biz,
yaptıklarınızı kaydediyorduk."
[45.30]
İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları
rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur.
[45.31]
Ama inkâr edenlere gelince onlara: Âyetlerim size okunmuş, siz de
büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir.
[45.32]
"Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet gününde şüphe
yoktur" dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz
onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz, (onun hakkında)
kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.
[45.33]
Yaptıklarının kötülükleri onlara görünmüş, alay
edip durdukları şey onları kuşatmıştır.
[45.34]
Denilir ki: Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz
gibi biz de bugün sizi unuturuz. Yeriniz ateştir,
yardımcılarınız da yoktur!
[45.35]
Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın
âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı.
Artık bugün ateşten çıkarılmayacaklardır ve
onların (Allah'ı) hoşnut etmeleri de istenmeyecektir.
[45.36]
Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a
mahsustur.
[45.37]
Göklerde ve yerde azamet yalnız O'nundur. O, azîzdir, hakîmdir.
Part 26
Ahkaf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[46.1] Ha. Mîm.
[46.2]
Bu Kitap aziz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
[46.3]
Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları biz, şüphesiz yerli
yerince ve belli bir süre için yarattık. İnkâr edenler,
uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
[46.4]
De ki: Söylesenize! Allah'ı bırakıp
taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar;
göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları
mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan
evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı
varsa onu bana getirin.
[46.5]
Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap
veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar,
bunların tapmalarından habersizdirler.
[46.6]
İnsanlar bir araya toplandıkları zaman (müşrikler) onlara
(tapındıklarına) düşman kesilirler ve onlara kulluk
ettiklerini inkâr ederler.
[46.7]
Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman hakikat kendilerine geldiğinde
onu inkâr edenler: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.
[46.8]
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu
uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi savmaya gücünüz
yetmez. O, sizin Kur'an hakkında yaptığınız
taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin
aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan,
esirgeyendir.
[46.9]
De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne
yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene
uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
[46.10]
De ki: Hiç düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz
onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de
bunun benzerini görüp inandığı halde siz yine de büyüklük
taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz
mısınız)? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu
doğru yola iletmez.
[46.11]
İnkâr edenler, iman edenler hakkında dediler ki: "Bu iş bir
hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." Fakat onlar bununla
doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için "Bu eski bir
yalandır" diyecekler.
[46.12]
Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı
vardır. Bu (Kur'an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde
olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir
kitaptır.
[46.13]
"Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru
yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[46.14]
Onlar cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık
orada ebedî kalacaklardır.
[46.15]
Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu
zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu.
Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan,
güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki:
Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı
olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de
zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki
ben müslümanlardanım.
[46.16]
İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve
günahlarını bağışlayacağımız bu
kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, kendilerine verilen
doğru bir sözdür.
[46.17]
Ana ve babasına: Öf be size! Benden önce nice nesiller gelip
geçmişken, beni mi tekrar dirilmekle tehdit ediyorsunuz? diyen kimseye,
ana ve babası Allah'ın yardımına sığınarak:
Yazıklar olsun sana! İman et. Allah'ın vâdi gerçektir, dedikleri
halde o: Bu, eskilerin masallarından başka bir şey
değildir, der.
[46.18]
İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip
geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın
gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana
uğrayanlardır.
[46.19]
Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah, onlara
yaptıklarının karşılığını verir,
asla kendilerine haksızlık yapılmaz.
[46.20]
İnkâr edenler ateşe arzolunacakları gün (onlara şöyle
denir): Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi
harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde
haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan
dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz!
[46.21]
Ad kavminin kardeşini (Hûd'u) an. Zira o, kendinden önce ve sonra
uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf bölgesindeki
kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir
günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti.
[46.22]
"Sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi bize geldin?
Hadi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi
başımıza getir" dediler.
[46.23]
Hûd da! Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben size, bana
gönderilen şeyi duyuruyorum. Fakat sizin cahil bir kavim
olduğunuzu görüyorum, dedi.
[46.24]
Nihayet onu, vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde
görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir
buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz
şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır!
[46.25]
O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Nitekim (o
kasırga gelince) onların evlerinden başka bir şey
görülmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle
cezalandırırız.
[46.26]
Andolsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik.
Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat
kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda
sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı.
Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
[46.27]
Andolsun biz, çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. Belki doğru yola
dönerler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık.
[46.28]
Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için
tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya!
Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu onların yalanı
ve uydurup durdukları şeydir.
[46.29]
Hani cinlerden bir gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana
yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca
(birbirlerine) "Susun" demişler, Kur'an'ın okunması
bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi.
[46.30]
Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden
öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap
dinledik.
[46.31]
Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin
günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi
acı bir azaptan korusun..
[46.32]
Allah'ın dâvetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı âciz
bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da
bulunmaz. İşte onlar, apaçık bir sapıklık
içindedirler.
[46.33]
Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın,
ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O,
her şeye kadirdir.
[46.34]
İnkâr edenlere, ateşe sunulacakları gün: Nasıl, bu gerçek
değil miymiş? denildiğinde: Evet, Rabbimize andolsun ki
gerçekmiş, derler. Allah: Öyleyse inkâr etmenizden dolayı
azabı tadın! der.
[46.35]
O halde (Resûlum), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği
gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar vâdedildikleri
azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar
kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan
çıkmış topluluklardan başkası helâk edilir mi hiç!
Muhammed Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[47.1]
İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini
Allah boşa çıkarmıştır.
[47.2]
İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından
hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah
örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.
[47.3]
Bunun sebebi, inkâr edenlerin bâtıla uymaları, inananların da
Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte
böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır.
[47.4]
(Savaşta) inkâr edenlerle
karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun.
Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca
bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya
karşılıksız veya fidye karşılığı
salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam
alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda
öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını
boşa çıkarmaz.
[47.5]
Allah onları muratlarına erdirecek, gönüllerini şâdedecek .
[47.6]
Onları, kendilerine tanıttığı cennete sokacaktır.
[47.7]
Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım
ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı
kaydırmaz.
[47.8]
İnkâr edenlere gelince, onların hakkı yıkımdır.
Allah onların yaptıklarını boşa
çıkarmıştır.
[47.9]
Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da
onların amellerini boşa çıkarmıştır.
[47.10]
Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin
sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Allah
onları yere batırmıştır. Kâfirlere de onların
benzeri vardır.
[47.11]
Bu, Allah'ın, inananların yardımcısı olmasından
dolayıdır. Kâfirlere gelince, onların
yardımcıları yoktur.
[47.12]
Muhakkak ki Allah, inanıp iyi işler yapanları, altlarından
ırmaklar akan cennetlere koyar; inkâr edenler ise (dünyadan)
faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri
ateştir.
[47.13]
Senin şehrinden -ki ora (halkı) seni çıkardı daha kuvvetli
nice şehirleri yok ettik; onlara bir yardım eden de
çıkmadı.
[47.14]
Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işi
kendisine güzel görünen ve heveslerine uyan kimse gibi olur mu?
[47.15]
Müttakîlere vâdolunan cennetin durumu şöyledir: İçinde
bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten
ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme
baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi
onlarındır. Rablerinden de bağışlama vardır. Hiç
bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça
edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
[47.16]
Onların arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat senin
yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara
"Az önce ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın
kalplerini mühürlediği, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.
[47.17]
Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini
arttırır ve sakınmalarını sağlar.
[47.18]
Onlar, kıyamet gününün ansızın gelip çatmasını mı
bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip
çatınca ibret almaları neye yarar!
[47.19]
Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mümin
erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının
bağışlanmasını dile! Allah, gezip
dolaştığınız yeri de duracağınız yeri
de bilir.
[47.20]
İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre
indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de
onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların,
ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı
gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan
da budur!
[47.21]
(Onların vazifesi) itaat ve güzel sözdür. İş ciddiye
bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için
daha hayırlı olurdu.
[47.22]
Geri dönerseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık
bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız?
[47.23]
İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği,
sağır kıldığı ve gözlerini kör
ettiği kimselerdir.
[47.24]
Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?
[47.25]
Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra,
arkalarına dönenleri, şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit
vermiştir.
[47.26]
Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden
hoşlanmayanlara: Bazı hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir.
Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.
[47.27]
Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak
canlarını alırken durumları nasıl olacak!
[47.28]
Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin
ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden
hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini
boşa çıkarmıştır.
[47.29]
Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah'ın, kinlerini ortaya
çıkarmayacağını mı sandılar?
[47.30]
Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları
yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma
tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.
[47.31]
Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve
haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.
[47.32]
İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru
yol belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir
zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını boşa
çıkaracaktır.
[47.33]
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin.
İşlerinizi boşa çıkarmayın.
[47.34]
İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak
ölenleri Allah asla bağışlamaz.
[47.35]
Üstün durumda iken gevşeyip barışa
çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla
eksiltmeyecektir.
[47.36]
Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer
iman eder ve sakınırsanız Allah size mükâfatınızı
verir. Ve sizden mallarınızı (tamamen sarfetmenizi) istemez.
[47.37]
Eğer onları (tamamını) isteseydi ve sizi zorlasaydı,
cimrilik ederdiniz ve bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
[47.38]
İşte sizler, Allah yolunda harcamaya
çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor.
Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah
zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O'ndan yüz çevirirseniz, yerinize
sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.
Fetih Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[48.1]
Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik.
[48.2]
Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını
bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir
yola iletir.
[48.3]
Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.
[48.4]
İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin
kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları
Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.
[48.5]
(Bütün bu lütuflar) mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedî
kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması,
onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu,
Allah katında büyük bir kurtuluştur.
[48.6]
(Bir de bunlar) Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık
erkeklere ve münafık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve
ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Müslümanlar için
bekledikleri kötülük çemberi başlarına gelsin! Allah onlara gazap
etmiş, lânetlemiş ve cehennemi kendilerine
hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!
[48.7]
Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah azîzdir,
hakîmdir.
[48.8]
Şüphesiz biz seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik.
[48.9]
Ta ki (ey müminler!) Allah'a ve Resûlüne iman edesiniz, Resûlüne yardım
edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah'ı
tesbih edesiniz.
[48.10]
Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın
eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi
aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse
Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.
[48.11]
Bedevîlerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki:
"Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim
bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde
olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini
dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir
şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
[48.12]
Aslında siz Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha
dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin
gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki
hak etmiş bir topluluk oldunuz.
[48.13]
Kim Allah'a ve Resûlüne iman etmezse bilsin ki biz, kâfirler için çılgın
bir ateş hazırlamışızdır.
[48.14]
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini
bağışlar, dilediğine ceza verir. Allah çok
bağışlayan, çok merhamet edendir.
[48.15]
Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri kalanlar:
Bırakın, biz de arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar,
Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Siz asla
bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için
böyle buyurmuştur." Onlar size: Hayır, bizi
kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilâkis onlar, pek az anlayan
kimselerdir.
[48.16]
Bedevîlerden (seferden) geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında
çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya
çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar
savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel
bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek
olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.
[48.17]
Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.
(Bunlar savaşa katılmak zorunda değildirler.) Kim Allah'a ve Peygamberine
itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim
de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.
[48.18]
Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o
müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara
güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle
ödüllendirmiştir.
[48.19]
Yine onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de
mükâfalandırdı. Allah üstündür, hikmet sahibidir.
[48.20]
Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimet vâdetmiştir. (Bu
ganimetlerden) işte şunları hemen vermiş ve insanların
ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi
dosdoğru yola iletsin.
[48.21]
Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar
Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir.
[48.22]
Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp
kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.
[48.23]
Allah'ın, ötedenberi süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda
asla bir değişiklik bulamazsın.
[48.24]
O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin
içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir.
Allah, yaptıklarınızı görendir.
[48.25]
Onlar, inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen
kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer
(Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin
erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemeniz sebebiyle
üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı
önlemezdi). Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle
yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış
olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba
çarptırırdık.
[48.26]
O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu
yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini
indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını
sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her
şeyi bilendir.
[48.27]
Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı.
Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş
etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a
gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan
önce size yakın bir fetih verdi.
[48.28]
Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile
gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.
[48.29]
Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere
karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları
rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza
isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu,
onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki
vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp
çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek
kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine
benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece
onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir.
Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük
mükâfat vâdetmiştir.
Hucurât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[49.1]
Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan
korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
[49.2]
Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin.
Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek
sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz
boşa gidiverir.
[49.3]
Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz
Allah'ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara
mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
[49.4]
(Resûlüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların
çoğu aklı ermez kimselerdir.
[49.5]
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi,
elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan,
çok esirgeyendir.
[49.6]
Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun
doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir
topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza
pişman olursunuz.
[49.7]
Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok
işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat
Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize
sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir.
İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
[49.8]
Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah alîmdir, hakîmdir.
[49.9]
Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa
aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine
saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar
saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık
aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli
davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.
[49.10]
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin
arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.
[49.11]
Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın.
Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da
kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha
iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü
lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne
kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.
[49.12]
Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü
zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu
araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından
çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde
Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok
esirgeyicidir.
[49.13]
Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.
Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere
ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli
olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz
Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
[49.14]
Bedevîler "İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama
"Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.
Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir
şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
[49.15]
Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye
düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.
[49.16]
De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah
göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her
şeyi hakkıyla bilendir.
[49.17]
Onlar İslâm'a girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki:
Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın.
Eğer doğru kimselerseniz bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için
asıl Allah size lütufta bulunmuştur.
[49.18]
Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah
yaptıklarınızı görendir.
Kaf Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[50.1]
Kaf. Şerefli Kur'an'a andolsun.
[50.2]
Aralarından bir uyarıcının gelmesine
şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: "Bu
şaşılacak bir şeydir."
[50.3]
"Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı
(dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür."
[50.4]
Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle
bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.
[50.5]
Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar
şaşırmış bir haldedirler.
[50.6]
Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina
etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.
[50.7]
Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada
gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.
[50.8]
Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için
(bütün bunları yaptık).
[50.9]
Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler
bitirdik.
[50.10]
Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme
tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve
o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden
çıkış da böyledir.
[50.11]
Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme
tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve
o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden
çıkış da böyledir.
[50.12]
Onlardan önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semûd da
yalanlamıştı.
[50.13]
Ad ve Firavun ile Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).
[50.14]
Eyke halkı ve Tübba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri
yalanladılar da tehdidim gerçekleşti!
[50.15]
İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir
yaratma hususunda şüphe içindedirler.
[50.16]
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine
fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah
damarından daha yakınız.
[50.17]
İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak
yaptıklarını yazmaktadırlar.
[50.18]
İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen
yazmaya hazır bir melek bulunmasın.
[50.19]
Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan)
bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.
[50.20]
Sûr'a üfürülür; işte bu, geleceği vâdedilen gündür.
[50.21]
Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.
[50.22]
Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni
kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denir).
[50.23]
Yanındaki arkadaşı: "İşte yanımdaki
hazır" dedi.
[50.24]
(İki meleğe şu emir verilir:) "Haydi ikiniz her inatçı
kâfiri, cehenneme atın!"
[50.25]
"Hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi"
[50.26]
"O ki Allah ile beraber başka ilâh edindi,bundan dolayı onu
şiddetli azaba birlikte atın!"
[50.27]
Müşrikin arkadaşı (şeytan) der ki: Rabbimiz! Ben onu
azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi.
[50.28]
O esnada (Allah) buyurur: Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce
uyarı göndermiştim!
[50.29]
Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici
değilim.
[50.30]
O gün cehenneme "Doldun mu?" deriz. O da "Daha var
mı?" der.
[50.31]
Cennet de takvâ sahiplerine yaklaştırılır; (onlardan)
uzakta olmayacaktır.
[50.32]
İşte size vâdedilen cennet! Ki o, daima Allah'a yönelen,(O'nun
buyruklarını)koruyan,
[50.33]
Görmeden Rahmân'a saygı gösteren ve(Allah'a) dönük bir kalp
getiren herkesin (mükâfatı budur).
[50.34]
Oraya selâmetle girin. İşte bu, ebedî yaşamanın
başladığı gündür
[50.35]
Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda
dahası da vardır.
[50.36]
Biz, onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan
nice nesilleri helâk etmişizdir. Kurtuluş var mı!
[50.37]
Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren
kimseler için bir öğüt vardır.
[50.38]
Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları
altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.
[50.39]
(Resûlüm!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan
önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih
et.
[50.40]
Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et.
[50.41]
Seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.
[50.42]
O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir. İşte bu,
çıkış günüdür.
[50.43]
Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.
[50.44]
O gün yer yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp
açılır. Bu, bize göre kolay olan bir haşirdir.
[50.45]
Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir
zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an la
öğüt ver.
Zâriyât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[51.1]
Tozdurup savuranlara,
[51.2]
Yükünü yüklenenlere,
[51.3]
Kolayca süzülenlere,
[51.4]
İşleri ayıranlara andolsun ki,
[51.5]
Size vâdedilen, kesinlikle doğrudur.
[51.6]
Ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
[51.7]
İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki,
[51.8]
Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz.
[51.9]
Ondan (Kur'an'dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
[51.10]
Kahrolsun o koyu yalancılar!
[51.11]
Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
[51.12]
Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.
[51.13]
O gün onlar ateşe sokulacaklardır.
[51.14]
Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey
budur işte! (denir.)
[51.15]
Şüphesiz ki Allah'a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar
başlarında bulunacaklar.
[51.16]
Rablerinin kendilerine verdiğini alarak . Kuşkusuz onlar, bundan
önce dünyada güzel davrananlardı.
[51.17]
Geceleri pek az uyurlardı.
[51.18]
Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
[51.19]
Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.
[51.20]
Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır.
[51.21]
Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?
[51.22]
Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler
vardır.
[51.23]
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin
konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
[51.24]
İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?
(Bunlar meleklerdi.)
[51.25]
Onlar İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi.
İbrahim de selamı almış, içinden, "Bunlar,
yabancılar" demişti.
[51.26]
Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını)
getirmiş,
[51.27]
Onların önüne koyup "Yemez misiniz?" demişti.
[51.28]
Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona
bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
[51.29]
Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak:
"Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.
[51.30]
Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet
sahibidir, bilendir" dediler.
Part 27
[51.31]
(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler?
dedi.
[51.32]
"Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik."
[51.33]
"Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik)."
[51.34]
(Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında
işaretlenmiş (taşlardır).
[51.35]
Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
[51.36]
Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse
bulmadık.
[51.37]
Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.
[51.38]
Musa'da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun'a
göndermiştik.
[51.39]
Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: "O, bir büyücüdür veya bir
delidir" demişti.
[51.40]
Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu
sırada kendini kınayıp duruyordu.
[51.41]
Ad kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı
göndermiştik.
[51.42]
Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül
edip savuruyordu.
[51.43]
Semûd kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar
faydalanın, denmişti.
[51.44]
Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken
onları yıldırım çarpıverdi.
[51.45]
Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de
olmamıştı.
[51.46]
Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar
yoldan çıkmış bir toplum idiler.
[51.47]
Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette
genişleticiyiz.
[51.48]
Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz!
[51.49]
Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt
alasınız.
[51.50]
O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından
(gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
[51.51]
Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O'nun
tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
[51.52]
İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber
geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler.
[51.53]
Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar
azgın bir topluluktur.
[51.54]
Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen
kınanacak değilsin.
[51.55]
Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda
verir.
[51.56]
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
[51.57]
Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da
istemiyorum.
[51.58]
Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak
Allah'tır.
[51.59]
Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan)
bir payları vardır! O halde acele etmesinler!
[51.60]
Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kafirlerin
haline!
Tûr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[52.1]
Tûr'a, andolsun ki,
[52.2]
Satır satır yazılmış Kitab'a,
[52.3]
Yayılmış ince deri üzerine,
[52.4]
Beyt-i Ma'mûr'a,
[52.5]
Yükseltilmiş tavana(göğe),
[52.6]
Kaynatılmış denize (bunlara andolsun ki),
[52.7]
Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.
[52.8]
Ona engel olacak hiçbir şey yoktur.
[52.9]
O gün gök sallanıp çalkalanır.
[52.10]
Dağlar yürüdükçe yürür.
[52.11]
Yalanlayanların vay haline o gün!
[52.12]
Ki onlar daldıkları bâtıl içinde oyalanıp duranlardır.
[52.13]
O gün cehennem ateşine itilip atılırlar :
[52.14]
"İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!"
denilir.
[52.15]
Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?
[52.16]
Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Siz
ancak yaptıklarınızın karşılığına
çarptırılacaksınız.
[52.17]
Şüphesiz (kötülüklerden) korunanlar cennetlerde ve nimet
içindedirler.
[52.18]
Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefâ sürerler, (Zira) Rableri onları,
cehennem azabından korumuştur.
[52.19]
Onlara: Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle
yeyin,için (denilir).
[52.20]
"Sıra sıra dizilmiş koltuklara
yaslanarak"Onları,ceylan gözlü hûrilerle evlendirmişizdir:
[52.21]
İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tâbi olanlar
(var ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine
kattık. Onların amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes
kazandıklarına karşı bir rehindir.
[52.22]
Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.
[52.23]
Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada(içki
yüzünden) ne saçmalama vardır ne de günaha girme.
[52.24]
Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler
etraflarında dönüp dolaşırlar.
[52.25]
Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:
[52.26]
Derler ki: "Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilâhî azaptan)
korkardık."
[52.27]
"Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan
korudu."
[52.28]
"Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü
iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur."
[52.29]
(Resûlüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de
bir deli.
[52.30]
Yoksa onlar: (O,) bir şairdir; onun, zamanın felâketlerine
uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?
[52.31]
De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
[52.32]
Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir
topluluk mudur?
[52.33]
Yahut "Onu kendisi uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, onlar iman
etmezler.
[52.34]
Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.
[52.35]
Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı
yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?
[52.36]
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir
türlü anlayıp inanmazlar.
[52.37]
Yahut Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her
şeye hakim olan kendileri midir?
[52.38]
Yoksa onların, üzerine çıkıp gizli sırları
dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir
delil getirsinler.
[52.39]
Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin mi?
[52.40]
Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır
bir borç altında eziliyorlar mı?
[52.41]
Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da, onlar mı
yazıyorlar?
[52.42]
Yahut bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek
olanlar, inkâr edenlerdir.
[52.43]
Veya onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var?
Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
[52.44]
Gökten düşen bir kütle görseler "Üst üste
yığılmış bulutlardır" derler.
[52.45]
Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar
onları kendi hallerine bırak.
[52.46]
O gün planları kendilerine hiçbir fayda vermez ve yardım da
görmezler.
[52.47]
Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat
çokları bilmezler.
[52.48]
Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin.
Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et.
[52.49]
Gecenin bir kısmında ve yıldızların
batışından sonra da O'nu tesbih et.
Necm Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[53.1]
Battığı zaman yıldıza andolsun ki;
[53.2]
Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla
inanmadı.
[53.3]
O,arzusuna göre de konuşmaz.
[53.4]
O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.
[53.5]
Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti.
[53.6]
Ve üstün yaratılışlı(melek), doğruldu:
[53.7]
Kendisi en yüksek ufukta iken.
[53.8]
Sonra (Muhammed'e) yaklaştı,(yere doğru)sarktı.
[53.9]
O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da
yakın oldu.
[53.10]
Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.
[53.11]
(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
[53.12]
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak
mısınız?
[53.13]
Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
[53.14]
Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında .
[53.15]
Cennetü'l-Me'vâ da onun yanındadır.
[53.16]
Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.
[53.17]
Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
[53.18]
Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını
gördü.
[53.19]
Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı?
[53.20]
Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât'ı.
[53.21]
Demek erkek size, dişi O'na öyle mi?
[53.22]
O zaman bu, insafsızca bir taksim!
[53.23]
Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı
isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında
hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna
uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici
gelmiştir.
[53.24]
Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır?
[53.25]
Ahiret de dünya da Allah'ındır.
[53.26]
Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve
hoşnut olduğu kimse için Allah'ın izin vermesi dışında,
bir işe yaramaz.
[53.27]
Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını
takıyorlar.
[53.28]
Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar.
Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade
etmez.
[53.29]
Onun için sen bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir
şey istemeyen kimselere yüz verme.
[53.30]
İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz ki
senin Rabbin, evet O, yolundan sapanı daha iyi bilir; O, hidayette
olanı da çok iyi bilir.
[53.31]
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın,
kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel
davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.
[53.32]
Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden
kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi
daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin
karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi
bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O,
kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
[53.33]
Gördün mü arkasını döneni?
[53.34]
Azıcık verip sonra vermemekte direneni?
[53.35]
Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?
[53.36]
Yoksa kendisine haber verilmedi mi? Musa'nın sahifelerinde bulunan,
[53.37]
Ve ahdine vefa gösteren İbrahim'in( sahifelerinde bulunan şu
gerçekler):
[53.38]
Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez.
[53.39]
Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey
yoktur.
[53.40]
Ve çalışması da ileride görülecektir.
[53.41]
Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.
[53.42]
Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.
[53.43]
Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.
[53.44]
Öldüren de dirilten de O'dur.
[53.45]
Şurası muhakkak ki erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O
yarattı.
[53.46]
(Rahime) atıldığı zaman nutfeden.
[53.47]
Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir.
[53.48]
Zengin eden de yoksul kılan da O'dur.
[53.49]
Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi de O'dur.
[53.50]
Ve şüphesiz ki önceki Âd kavmini O helâk etti.
[53.51]
Semûd'u da (O helâk etti) ve geriye hiçbir şey bırakmadı.
[53.52]
Daha önce de çok zalim ve pek azgın, olan Nuh kavmini (helâk
etmişti).
[53.53]
Altüst olan şehirleri de o böyle yaptı.
[53.54]
Onların başına getireceğini getirdi!
[53.55]
Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinde şüpheye düşersin.
[53.56]
İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
[53.57]
Yaklaşan yaklaştı.
[53.58]
Onu (vaktini) Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.
[53.59]
Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşıyorsunuz?
[53.60]
Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!
[53.61]
Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız!
[53.62]
Haydi Allah'a secde edip O'na kulluk edin!
Kamer Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[54.1]
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
[54.2]
Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirirler ve: Eskiden beri devam
edegelen bir büyüdür, derler.
[54.3]
Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin
ulaşacağı yeri vardır.
[54.4]
Andolsun onlara, kötülükten önleyecek nice önemli haberler
gelmiştir.
[54.5]
Bu büyük bir hikmettir. Fakat (yüz çevirene) uyarılar ne fayda verir!
[54.6]
Çağıranın görülmemiş bir şeye
çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir.
[54.7]
Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi
bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde
kabirlerden çıkarlar.
[54.8]
Dâvetçiye koşarlarken o esnada kâfirler: Bu, çok çetin bir gündür! derler.
[54.9]
Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun
yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler. Ve (Nuh,
davetten vazgeçmeye) zorlandı.
[54.10]
Bunun üzerine, Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek
yalvardı.
[54.11]
Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün
kapılarını açtık.
[54.12]
Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir
edilmiş bir işin olması için birleşmişti.
[54.13]
Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış
gemiye bindirdik.
[54.14]
İnkâr edilmiş olana (Nuh'a) bir mükâfat olmak üzere gemi,
gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.
[54.15]
Andolsun ki onu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?
[54.16]
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış!
[54.17]
Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye
kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?
[54.18]
Ad kavmi (Peygamberleri Hûd'u) yalanladı da azabım ve tehdidim
nasılmış (gördüler).
[54.19]
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu
bir rüzgâr gönderdik.
[54.20]
O rüzgâr, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere
seriyordu.
[54.21]
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
[54.22]
Andolsun biz Kur'an'ı düşünüp öğüt alınsın diye
kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?
[54.23]
Semûd kavmi de uyarıcıları yalanladı.
[54.24]
"Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz
apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş
oluruz" dediler.
[54.25]
"Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır o, yalancı ve
şımarığın biridir" (dediler.)
[54.26]
Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim
olduğunu bileceklerdir.
[54.27]
Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz.
Sen onları gözetle ve sabret.
[54.28]
Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını
haber ver. Her biri kendi içme sırasında gelsin.
[54.29]
Arkadaşlarını çağırdılar, o da (bundan cür'et
alarak) kılıcını kaptı ve deveyi kesti.
[54.30]
(Bu azgınlara) azabım ve uyarılarım nasıl oldu!
[54.31]
Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan
ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.
[54.32]
Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt
alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp
öğüt alan yok mu?
[54.33]
Lût'un kavmi de uyarıcı peygamberleri yalanladı.
[54.34]
Biz de üstlerine taş (yağdıran bir fırtına)
gönderdik. Ancak Lût ailesini seher vakti kurtardık.
[54.35]
Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni işte böyle
mükâfatlandırırız.
[54.36]
Andolsun ki, Lût onları bizim şiddetli azabımızla
uyardı. Fakat onlar bu tehditleri kuşkuyla karşıladılar.
[54.37]
Onlar Lût'un misafirlerine karşı kötülük yapmayı
planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini silme
kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı
tadın!" (dedik).
[54.38]
Bir sabah kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir
azap gelip çattı.
[54.39]
İşte azabımı ve uyanlarımı tadın! (denildi).
[54.40]
Andolsun biz Kur'an'ı, öğüt almak için
kolaylaştırdık. O halde düşünüp ibret alan yok mu?
[54.41]
Şüphesiz Firavun'un kavmine de uyarıcılar gelmişti.
[54.42]
Lâkin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve
kudretimize lâyık bir şekilde yakaladık.
[54.43]
Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa
kitaplarda sizin için bir berât mı var?
[54.44]
Yoksa "Biz, intikam almağa gücü yeten bir topluluğuz" mu
diyorlar?
[54.45]
O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp
kaçacaklardır.
[54.46]
Bilakis kıyamet onlara vâdedilen asıl saattir ve o saat daha
belâlı ve daha acıdır.
[54.47]
Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
[54.48]
O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde "Cehennemin elemini
tadın!" denir.
[54.49]
Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.
[54.50]
Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden
başka bir şey değildir.
[54.51]
Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Düşünüp ibret alan yok
mu?
[54.52]
Yaptıkları her şey kitaplarda (amel defterlerinde) mevcuttur.
[54.53]
Küçük büyük her şey satır satır yazılmıştır.
[54.54]
Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarındadır.
[54.55]
Güçlü ve Yüce Allah'ın huzurunda hak meclisindedirler.
Rahmân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[55.1]
Çok merhametli(Allah)
[55.2]
Kur'an'ı öğretti.
[55.3]
İnsanı yarattı.
[55.4]
Ona açıklamayı öğretti.
[55.5]
Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte) dir.
[55.6]
Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.
[55.7]
Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu.
[55.8]
Sakın dengeyi bozmayın.
[55.9]
Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.
[55.10]
Allah, yeri canlılar için yaratmıştır.
[55.11]
Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır.
[55.12]
Yapraklı daneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.
[55.13]
O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.14]
Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan
yarattı.
[55.15]
Cinleri öz ateşten yarattı.
[55.16]
O halde, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.17]
(O,) iki doğunun ve iki batının Rabbidir.
[55.18]
Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.19]
İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir.
[55.20]
Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar.
[55.21]
O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.22]
İkisinden de inci ve mercan çıkar.
[55.23]
Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.24]
Denizde yüce dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.
[55.25]
Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.26]
Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak.
[55.27]
Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak.
[55.28]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.29]
Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma
halindedir.
[55.30]
O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.31]
Ey insan ve cin! Sizin de hesabınızı ele alacağız.
[55.32]
Hal bu iken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.33]
Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden
çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle
çıkıp gidebilirsiniz.
[55.34]
Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.35]
Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir de birbirinizi
kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız.
[55.36]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.37]
Gök yarılıp da kızarmış yağ renginde gül
gibi olduğu zaman,
[55.38]
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.39]
İşte o gün insana da cine de günahı sorulmaz.
[55.40]
O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.41]
Suçlular, simalarından tanınır, perçemlerinden ve
ayaklarından yakalanırlar.
[55.42]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.43]
İşte bu, suçluların yalanladıkları cehennemdir.
[55.44]
Onlar, cehennemle kaynar su arasında dolaşır dururlar.
[55.45]
Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.46]
Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır.
[55.47]
Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
[55.48]
İki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.
[55.49]
Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.50]
İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.
[55.51]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.52]
İkisinde de her türlü meyveden çift çift vardır.
[55.53]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.54]
Hepsi de örtüleri atlastan minderlere yaslanırlar. İki cennetin
de meyvesinin devşirilmesi yakındır.
[55.55]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.56]
Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var
ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.
[55.57]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.58]
Sanki onlar yakut ve mercandırlar.
[55.59]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.60]
İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir
şey midir?
[55.61]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.62]
Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.
[55.63]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.64]
Bu cennetler koyu yeşildirler.
[55.65]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.66]
İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır.
[55.67]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.68]
İkisinde de her türlü meyveler, hurma ve nar vardır.
[55.69]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.70]
İçlerinde huyu güzel yüzü güzel kadınlar vardır.
[55.71]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.72]
Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş hûriler vardır.
[55.73]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.74]
Bunlara onlardan önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur.
[55.75]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.76]
Yeşil yastıklara ve hârikulâde güzel döşemelere
yaslanırlar.
[55.77]
Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
[55.78]
Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir.
Vâkıa Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[56.1]
Kıyamet koptuğu zaman,
[56.2]
Ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur;
[56.3]
O, alçaltıcı, yükselticidir.
[56.4]
Yer şiddetle sarsıldığı,
[56.5]
Dağlar parçalandığı,
[56.6]
Dağılıp toz duman haline geldiği,
[56.7]
Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman,
[56.8]
Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
[56.9]
Soldakiler, ne bahtsızdırlar onlar!
[56.10]
(Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler.
[56.11]
İşte bunlar, (Allah'a) en yakın olanlardır,
[56.12]
Naîm cennetlerinde .
[56.13]
(Onların) çoğu önceki ümmetlerden,
[56.14]
Birazı da sonrakilerdendir.
[56.15]
Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler,
[56.16]
Onların üzerlerinde karşılıklı olarak oturup
yaslanırlar.
[56.17]
Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır;
[56.18]
Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
[56.19]
Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de
akılları giderilir.
[56.20]
(Onlara) beğendikleri meyveler,
[56.21]
Canlarının çektiği kuş etleri,
[56.22]
İri gözlü hûriler,
[56.23]
Saklı inciler gibi.
[56.24]
Yaptıklarına karşılık olarak (verilir).
[56.25]
Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.
[56.26]
Söylenen, yalnızca "selâm, selâm" dır.
[56.27]
Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
[56.28]
Düzgün kiraz ağacı,
[56.29]
Meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,
[56.30]
Uzamış gölgeler,
[56.31]
Çağlayarak akan sular,
[56.32]
Sayısız meyveler içindedirler;
[56.33]
Tükenmeyen ve yasaklanmayan.
[56.34]
Ve kabartılmış döşekler üstündedirler.
[56.35]
Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
[56.36]
Onları, bâkireler kıldık.
[56.37]
Eşlerine düşkün ve yaşıt.
[56.38]
Bütün bunlar sağdakiler içindir..
[56.39]
Bunların birçoğu önceki ümmetlerdendir.
[56.40]
Birçoğu da sonrakilerdendir.
[56.41]
Soldakiler; ne yazık o soldakilere!
[56.42]
İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,
[56.43]
Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar;
[56.44]
Serin ve hoş olmayan.
[56.45]
Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete
dalmışlardı.
[56.46]
Büyük günahı işlemekte direnir dururlardı.
[56.47]
Ve diyorlardı ki: Biz öldükten, toprak ve kemik
yığını haline geldikten sonra, biz mi bir daha
diriltileceğiz?
[56.48]
Önceki atalarımız da mı?
[56.49]
De ki: Hem öncekiler hem de sonrakiler,
[56.50]
Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır!
[56.51]
Sonra siz ey sapıklar, yalancılar!
[56.52]
Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
[56.53]
Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
[56.54]
Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz.
[56.55]
Susamış develerin suya saldırışı gibi
içeceksiniz.
[56.56]
İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur!
[56.57]
Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?
[56.58]
Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?
[56.59]
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?
[56.60]
Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne
geçilebileceklerden değiliz.
[56.61]
Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz
bir âlemde tekrar var edelim diye (ölümü takdir ettik).
[56.62]
Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret
almanız gerekmez mi?
[56.63]
Şimdi bana, ektiğinizi haber verin.
[56.64]
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
[56.65]
Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar
kalırdınız.
[56.66]
"Doğrusu borç altına girdik.
[56.67]
Daha doğrusu, biz yoksul kaldık" (derdiniz).
[56.68]
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz?
[56.69]
Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
[56.70]
Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
[56.71]
Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,
[56.72]
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz
miyiz?
[56.73]
Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık.
[56.74]
Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et.
[56.75]
Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki,
[56.76]
Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.
[56.77]
Şüphesiz bu, değerli bir Kur'an'dır,
[56.78]
Korunmuş bir kitaptır.
[56.79]
Ona ancak temizlenenler dokunabilir.
[56.80]
O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
[56.81]
Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
[56.82]
Allah'ın verdiği rızka karşı şükrü, onu
yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?
[56.83]
Hele can boğaza dayandığı zaman,
[56.84]
O vakit siz bakar durursunuz.
[56.85]
(O anda) biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.
[56.86]
Madem ki ceza görmeyecekmişsiniz,
[56.87]
Onu (canı) geri çevirsenize, şayet iddianızda doğru iseniz!
[56.88]
Fakat (ölen kişi Allah'a) yakın olanlardan ise,
[56.89]
Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
[56.90]
Eğer o sağdakilerden ise,
[56.91]
"Ey sağdaki! Sana selam olsun!"
[56.92]
Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,
[56.93]
İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır!
[56.94]
Ve (onun sonu) cehenneme atılmaktır.
[56.95]
Şüphesiz ki bu, kesin gerçektir.
[56.96]
Öyleyse ulu Rabbinin adını tenzih ile an.
Hadîd Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[57.1]
Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O,
azîzdir, hakîmdir.
[57.2]
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O, diriltir, öldürür. O, her
şeye gücü yetendir.
[57.3]
O ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.
[57.4]
O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine
istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve
oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah
yaptıklarınızı görür.
[57.5]
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Bütün işler ancak O'na
döndürülür.
[57.6]
Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O, kalplerde olanı bilir.
[57.7]
Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili
kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de
(Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.
[57.8]
Peygamber sizi, Rabbinize iman etmeye çağırdığı halde
niçin Allah'a inanmıyorsunuz? Halbuki O, sizden kesin söz de
almıştı. Eğer inanırsanız.
[57.9]
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna
apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı
çok şefkatli, çok merhametlidir.
[57.10]
Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve
yerin mirası Allah'ındır. Elbette içinizden, fetihten önce
harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara
eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve
savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel
olanı vâdetmiştir. Allah'ın yaptıklarınızdan
haberi vardır.
[57.11]
Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun
karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok
değerli bir mükâfatı da vardır.
[57.12]
Mümin erkeklerle mümin kadınları, önlerinden ve
sağlarından, (amellerinin) nurları aydınlatıp giderken
gördüğün günde, (onlara): Bugün müjdeniz, zemininden ırmaklar
akan ve içlerinde ebedî kalacağınız cennetlerdir, denilir.
İşte büyük kurtuluş budur.
[57.13]
Münafık erkeklerle münafık kadınların, müminlere: Bizi
bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım, diyeceği
günde kendilerine: Arkanıza dönün de bir ışık
arayın! denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet,
dışında azap bulunan kapılı bir sur çekilir.
[57.14]
Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye
seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama, siz kendi
başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz;
şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan
(şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet
Allah'ın emri gelip çattı!
[57.15]
Bugün artık ne sizden ne de inkâr edenlerden bedel kabul edilir,
varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Ne
kötü bir dönüş yeridir!
[57.16]
İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle
kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce
kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun
zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan
çıkmış kimselerdir.
[57.17]
Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü canlandırıyor.
Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık.
[57.18]
Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir
ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat
ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır.
[57.19]
Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, (evet) işte onlar, Rableri
yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine
erenlerdir. Onların mükâfatları ve nûrları vardır.
İnkâr edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin
adamlarıdır.
[57.20]
Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda
bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir.
Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin
hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu
görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap
vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası
vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka
bir şey değildir.
[57.21]
Rabbinizden bir mağfirete; Allah'a ve peygamberlerine inananlar için
hazırlanmış olup genişliği gökle yerin
genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu,
Allah'ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf
sahibidir.
[57.22]
Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir
musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta
yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre
kolaydır.
[57.23]
(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size
verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye
açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip
böbürlenen kimseleri sevmez.
[57.24]
Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse
şüphesiz ki Allah zengindir, hamde lâyıktır.
[57.25]
Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve
insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve
mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve
insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve
peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir.
Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.
[57.26]
Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberliği de
kitabı da onların soyuna verdik. Onlardan (insanlardan) kimi
doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da yoldan
çıkmışlardır.
[57.27]
Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem
oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona
İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet
vermiştik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz
yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için
yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan
iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da
yoldan çıkmışlardır.
[57.28]
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamberine inanın ki O, size
rahmetinden iki kat versin ve size ışığında
yürüyeceğiniz bir nûr lütfetsin; sizi bağışlasın.
Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
[57.29]
Böylece kitap ehli, Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde
edemeyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah'ın elindedir, onu
dilediğine bahşeder. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Part 28
Mücâdele Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[58.1]
Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette
bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin
konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir,
bilendir.
[58.2]
İçinizden zıhâr yapanların kadınları, onların
anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini
doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan
söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir,
bağışlayıcıdır.
[58.3]
Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra
söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden
önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size
öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi
olandır.
[58.4]
(Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce
ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri
doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resûlüne inanmanızdan
dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acı
bir azap vardır.
[58.5]
Allah'a ve Resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin
alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz
apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir
azap vardır.
[58.6]
O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını
kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir
saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her
şeye şahittir.
[58.7]
Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor
musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü
mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde
altıncısı mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve
nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra
kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir.
Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.
[58.8]
Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o yasaklananı yapmaya
kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber'e karşı
gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana
geldikleri zaman seni, Allah'ın selamlamadığı bir
şekilde selamlıyorlar. Kendi içlerinden de: Bu söylediklerimiz
yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler. Cehennem onlara
yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası!
[58.9]
Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman
günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e karşı
gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvâyı konuşun.
Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun.
[58.10]
Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu, iman edenleri üzmek içindir.
Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar
veremez. Müminler Allah'a dayanıp güvensinler.
[58.11]
Ey iman edenler! Size "Meclislerde yer açın" denilince yer
açın ki Allah da size genişlik versin. Size "Kalkın"
denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim
verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
[58.12]
Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey
konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce
bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.
Şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır,
esirgeyendir.
[58.13]
Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten
çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi
affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı
verin Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
[58.14]
Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri
görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilerek yalan yere
yemin ediyorlar.
[58.15]
Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten
onların yaptıkları şey çok kötüdür!
[58.16]
Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu
yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır.
[58.17]
Onların malları da oğulları da Allah'a karşı
kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî
kalacaklardır.
[58.18]
O gün Allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size
yemin ettikleri gibi, O'na yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey
(hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar
gerçekten yalancıdırlar.
[58.19]
Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine
Allah'ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın
yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın
yandaşları hep kayıptadırlar.
[58.20]
Allah'a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en
aşağıların arasındadırlar.
[58.21]
Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye
yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.
[58.22]
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları,
oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve
Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin.
İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve
katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları
içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî
kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan
hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın
tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de
sadece Allah'ın tarafında olanlardır.
Haşr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[59.1]
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O,
üstündür, hikmet sahibidir.
[59.2]
Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran
O'dur. Siz onların çıkacaklarını
sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan
koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O'nun
azabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku
düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin
elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.
[59.3]
Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette
onları dünyada (başka şekilde) cezalandıracaktı.
Ahirette de onlar için cehennem azabı vardır.
[59.4]
Bu, onların Allah'a ve Peygamberine karşı gelmelerinden
dolayıdır. Kim Allah'a karşı gelirse bilsin ki
Allah'ın cezalandırması çetindir.
[59.5]
Hurma ağaçlarından, herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi
bırakmanız hep Allah'ın izniyledir ve O'nun yoldan
çıkanları rezil etmesi içindir.
[59.6]
Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler
için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah,
peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah
her şeye kadirdir.
[59.7]
Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği
ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda
kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız
zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne
verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.
Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.
[59.8]
(Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve
mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir
lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım
eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.
[59.9]
Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı
yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri
severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir
rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile
onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden
korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
[59.10]
Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi
ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi
bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin
bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok
merhametlisin!
[59.11]
Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden dostlarına: Eğer
siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle
beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız.
Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz,
dediklerini görmedin mi? Allah, onların yalancı olduklarına
şahitlik eder.
[59.12]
Andolsun, eğer onlar çıkarılsalar, onlarla beraber
çıkmazlar; savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım
etmezler; yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar,
sonra kendilerine de yardım edilmez.
[59.13]
Onların içlerinde size karşı duydukları korku, Allah'a olan
korkularından daha şiddetlidir. Böyledir, çünkü onlar anlamayan
bir topluluktur.
[59.14]
Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında
bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi
aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu
sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır.
Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.
[59.15]
(Onların durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve
yaptıklarının cezasını tatmış olanların
durumu gibidir. Onlara acıklı bir azap vardır.
[59.16]
Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu
gibidir. Çünkü şeytan insana "İnkâr et" der.
İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin
Rabbi olan Allah'tan korkarım, der.
[59.17]
Nihayet ikisinin de sonu, içinde ebedî kalacakları ateş
olacaktır. İşte bu, zalimlerin cezasıdır.
[59.18]
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne
hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır.
[59.19]
Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini
unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan
kimselerdir.
[59.20]
Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli, isteklerine
erişenlerdir.
[59.21]
Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu,
Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün.
Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.
[59.22]
O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur.
Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir,
bağışlayandır.
[59.23]
O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı
yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete
kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür,
istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır.
Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
[59.24]
O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler
O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını
yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.
Mümtehine Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[60.1]
Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı
kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım,
sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli
muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen
gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz Allah'a
inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de
yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da,
açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa
(onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.
[60.2]
Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size
ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr
edivermenizi istemektedirler.
[60.3]
Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size
fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah,
yaptıklarınızı görendir.
[60.4]
İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir
örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden
ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan
uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a
inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık
ve öfke belirmiştir." Şu kadar var ki, İbrahim
babasına: "Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat
Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez"
demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana
dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.
[60.5]
Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi
bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne galip ve hikmet sahibi, ancak
sensin.
[60.6]
Andolsun, onlar sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için
güzel bir örnektir. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir,
hamde lâyık olandır.
[60.7]
Olur ki Allah sizinle düşman olduklarınız arasında
yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.
[60.8]
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi
yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve
onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli
olanları sever.
[60.9]
Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi
yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız
için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost
olursa işte zalimler onlardır.
[60.10]
Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman,
onları, imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi
bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar
olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri
göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl
olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri
verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size
bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda
tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlar da sarfettiklerini
istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah
bilendir, hikmet sahibidir.
[60.11]
Eğer eşlerinizden biri, sizi bırakıp kâfirlere kaçar, siz
de (onlarla savaşıp) galip gelirseniz, eşleri gitmiş olanlara
(ganimetten), harcadıkları kadar verin.
İnandığınız Allah'a karşı gelmekten
sakının.
[60.12]
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi
ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek,
çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında
bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı
gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını
kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir.
[60.13]
Ey iman edenler! Kendilerine Allah'ın gazap ettiği bir kavmi dost
edinmeyin. Zira onlar, kâfirlerin kabirlerdekilerden (onların
dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmişlerdir.
Saff Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[61.1]
Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. O, üstündür,
hikmet sahibidir.
[61.2]
Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin
söylüyorsunuz?
[61.3]
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında
büyük bir nefretle karşılanır.
[61.4]
Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak
savaşanları sever.
[61.5]
Bir zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Benim, Allah'ın size
gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni
incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini
saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu
doğru yola iletmez.
[61.6]
Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları!
Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı
doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir
peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine
açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.
[61.7]
İslâm'a çağırıldığı halde Allah'a
karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir! Allah, zalimler
topluluğunu doğru yola erdirmez.
[61.8]
Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek
istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.
[61.9]
Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için
Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur.
[61.10]
Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size
göstereyim mi?
[61.11]
Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve
canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu
sizin için daha hayırlıdır.
[61.12]
İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı
bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn
cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş
budur.
[61.13]
Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve
yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.
[61.14]
Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem
oğlu İsa havârîlere: Allah'a (giden yolda) benim
yardımcılarım kimdir? demişti. Havârîler de: Allah
(yolunun) yardımcıları biziz, demişlerdi.
İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de
inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına
karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
Cum'a Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[62.1]
Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten
münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder.
[62.2]
Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları
temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber
gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir
sapıklık içindeydiler.
[62.3]
(Peygamberi) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan
diğer insanlara da göndermiştir. O, azîzdir, hakîmdir.
[62.4]
Bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf
sahibidir.
[62.5]
Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap
taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini
yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler
topluluğunu doğru yola iletmez.
[62.6]
De ki: Ey yahudiler! Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin
Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da
samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin (bakalım)!
[62.7]
Ama onlar, önceden yaptıklarından dolayı ölümü asla
temenni etmezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.
[62.8]
De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak
sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a
döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber
verecektir.
[62.9]
Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı
(ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve
alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız,
elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.
[62.10]
Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve
Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki
kurtuluşa erersiniz.
[62.11]
Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen
dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki:
Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha
yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en
hayırlısıdır.
Münâfikûn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[63.1]
Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah'ın
Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin.
Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını
bilmektedir.
[63.2]
Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan çizdiler. Gerçekten
onların yaptıkları ne kötüdür!
[63.3]
Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu
yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.
[63.4]
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider,
konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış
kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman
onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını
alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?
[63.5]
Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin,
denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların,
büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
[63.6]
Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir. Allah onları
kesinlikle bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, yoldan
çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.
[63.7]
Onlar: Allah'ın elçisinin yanında bulunanlar için hiçbir şey
harcamayın ki dağılıp gitsinler, diyenlerdir. Oysa
göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar
bunu anlamazlar.
[63.8]
Onlar: Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf
olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki
asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat
münafıklar bunu bilmezler.
[63.9]
Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi
Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar
ziyana uğrayanlardır.
[63.10]
Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar
geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size
verdiğimiz rızıktan harcayın.
[63.11]
Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.
Teğabûn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[64.1]
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur,
hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.
[64.2]
Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah
yaptıklarınızı görendir.
[64.3]
Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve
şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır.
[64.4]
Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa
vurduklarınızı da bilir. Allah kalplerde olanı bilendir.
[64.5]
Daha önce inkâr edenlerin haberi size ulaşmadı mı?
İşte onlar (dünyada) yaptıklarının cezasını
tattılar. Onlar için acı bir azap da vardır.
[64.6]
(O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller
getirmişlerdi, fakat onlar: Bir beşer mi bizi doğru yola
götürecekmiş? dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da
hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah
zengindir, hamde lâyıktır.
[64.7]
İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki:
Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra
yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre
kolaydır.
[64.8]
Onun için Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a)
inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
[64.9]
Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür.
(Ancak) kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun
kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî
kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar.
İşte büyük kurtuluş budur.
[64.10]
İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar
cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek
yerdir orası!
[64.11]
Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim
Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her
şeyi bilendir.
[64.12]
Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki,
elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.
[64.13]
Allah; O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Müminler yalnız Allah'a
dayanıp güvensinler.
[64.14]
Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size
düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder,
kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını
örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.
[64.15]
Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir
imtihandır: Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır.
[64.16]
O halde gücünüz yettiğince Allah'a isyandan kaçının. Dinleyin,
itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin
cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
[64.17]
Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah
onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar.
Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.
[64.18]
Görülmeyeni ve görüleni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.
Talâk Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[65.1]
Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda,
onları iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti de
sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaçık bir hayasızlık
yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın,
kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Kim Allah'ın
sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine
zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya
çıkarıverir.
[65.2]
İddet müddetlerini doldurduklarında onları ya meşru
ölçüler içerisinde (nikâhınız altında) tutun veya onlardan
meşru ölçülere göre ayrılın. İçinizden adalet
sahibi iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği Allah için
yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen
öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış
yolu ihsan eder.
[65.3]
Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O,
ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey
için bir ölçü koymuştur.
[65.4]
Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet
görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç
aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini
bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah'tan
korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
[65.5]
İşte bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim
Allah'tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun
mükâfatını arttırır.
[65.6]
Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde
oturtun, onları sıkıştırıp (gitmelerini sağlamak
için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile
iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin
için çocuğu emzirirlerse onlara ücretlerini verin, aranızda uygun bir
şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız çocuğu,
başka bir kadın emzirecektir.
[65.7]
İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre
versin; rızkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine
verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği
imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir
kolaylık yaratacaktır.
[65.8]
Rabbinin ve O'nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice
memleketler vardır ki, biz onları (ahalisini) çetin bir hesaba
çekmiş ve onları görülmemiş azaba
çarptırmışızdır.
[65.9]
Böylece onlar da yaptıklarının
karşılığını tatmışlar ve işlerinin
sonu tam bir hüsran olmuştur.
[65.10]
Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey
inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir
uyarıcı (kitap) indirmiştir.
[65.11]
İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık
âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır
ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan,
içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten
güzel bir rızık vermiştir.
[65.12]
Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını
yaratandır. Ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki,
böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi
ilmiyle kuşattığını bilesiniz.
Tahrîm Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
[66.1]
Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek
Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine
haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
[66.2]
Allah, (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmanızı size meşru
kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah'tır.
O, bilendir, hikmet sahibidir.
[66.3]
Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti.
Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu
Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını
bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona
haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her
şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.
[66.4]
Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü
kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı
birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve
yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir.
Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.
[66.5]
Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren,
inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire
eşler verebilir.
[66.6]
Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar
olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü,
Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve
emredildiklerini yapan melekler vardır.
[66.7]
Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin! Siz ancak işlediklerinizin
cezasını çekeceksiniz, (denilir).
[66.8]
Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz
sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman
edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden
ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve
sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de,
"Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü
sen her şeye kadirsin" derler.
[66.9]
Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara
karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O
gidilecek yer ne de kötüdür!
[66.10]
Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un
karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki
sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler.
Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara:
Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi.
[66.11]
Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O:
Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun
(kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!
demişti.
[66.12]
İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah
örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin
sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat
edenlerdendi.
Part 29
Mülk Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[67.1]
Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her
şeye gücü yeter.
[67.2]
O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için
ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok
bağışlayıcıdır.
[67.3]
O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır.
Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin.
Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?
[67.4]
Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı
bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.
[67.5]
Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık.
Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara
alevli ateş azabını hazırladık.
[67.6]
Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü
dönüştür!
[67.7]
Oraya atıldıklarında, onun kaynarken
çıkardığı uğultuyu işitirler.
[67.8]
Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk
atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber
gelmemiş miydi? diye sorarlar.
[67.9]
Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile)
korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış
ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük
bir sapıklık içindesiniz! demiştik.
[67.10]
Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı
kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin
mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler.
[67.11]
Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın
rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!
[67.12]
Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar
için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır.
[67.13]
Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O,
kalplerin içindekini bilmektedir.
[67.14]
Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her
şeyden haberdardır.
[67.15]
Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında
(üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin.
Dönüş ancak O'nadır.
[67.16]
Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin
misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.
[67.17]
Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir
fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte
(bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!
[67.18]
Andolsun ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan
saymışlardı; ama benim karşılık olarak
verdiğim azap nasıl olmuştu!
[67.19]
Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç)
görmediler mi? Onları (havada) rahmân olan Allah'tan
başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.
[67.20]
Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek
askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde
bulunmaktadırlar.
[67.21]
Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık
verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette
direnip durmaktadırlar.
[67.22]
Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi
(varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün
yürüyen mi?
[67.23]
(Resûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler
veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!
[67.24]
De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna
gelip toplanacaksınız.
[67.25]
"Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman
(gerçekleşecek)?" derler.
[67.26]
De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir
uyarıcıyım.
[67.27]
Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin
yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip
durduğunuz budur! denecektir.
[67.28]
De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse
veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım)
inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?
[67.29]
De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na
iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır.
Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında
öğreneceksiniz!
[67.30]
De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su
getirebilir?
Kalem Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[68.1]
Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,
[68.2]
Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
[68.3]
Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
[68.4]
Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
[68.5]
(Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,
[68.6]
Hanginizde delilik olduğunu yakında .
[68.7]
Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete
erenleri de en iyi bilen O'dur.
[68.8]
O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!
[68.9]
Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana
yumuşak davransınlar.
[68.10]
Şunların hiçbirine itâat etme :yemin edip duran,aşağılık,
[68.11]
(Herkesi) kötüleğen,söz götürüp getiren,
[68.12]
Hayra engel olan, mütecâviz ve saldırgan günahkar,
[68.13]
Kaba ve kötülükle damgalı,
[68.14]
Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu
şaşırmış)
[68.15]
Ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin
masalları!" der.
[68.16]
Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini
kırıp rezil edeceğiz).
[68.17]
Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara
da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse
görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
[68.18]
Onlar istisna da etmiyorlardı.
[68.19]
Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen)
kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,
[68.20]
Bahçe kapkara kesildi.
[68.21]
Sabah olurken birbirlerine seslendiler.
[68.22]
"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına
gidin!" diye.
[68.23]
Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.
[68.24]
"Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza
sokulmasın"diye.
[68.25]
(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları
yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
[68.26]
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu
şaşırmış olmalıyız! dediler.
[68.27]
Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!
[68.28]
İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size
"Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?
[68.29]
Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık
etmişiz, dediler.
[68.30]
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
[68.31]
(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz
azgın kişilermişiz.
[68.32]
Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz
(artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
[68.33]
İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür.
Keşke bilselerdi!
[68.34]
Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol
cennetler vardır.
[68.35]
Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi
tutar mıyız hiç?
[68.36]
Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
[68.37]
Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda
mı okuyorsunuz?
[68.38]
Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye
mi yazılı)?
[68.39]
Yoksa, "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak
tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin
sözler mi var?
[68.40]
Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?
[68.41]
Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru
iseler, hadi getirsinler ortaklarını!
[68.42]
O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç
getiremezler.
[68.43]
Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde
kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet
ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
[68.44]
(Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak
(kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş
yavaş azaba yaklaştırıyoruz.
[68.45]
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
[68.46]
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir
borç altında mı kalıyorlar?
[68.47]
Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri
gibi) yazıyorlar?
[68.48]
Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma.
Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.
[68.49]
Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o,
mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara
atılacaktı.
[68.50]
Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden
kıldı.
[68.51]
O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni
gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç
şüphe yok o bir delidir" derler.
[68.52]
Oysa o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür.
Hâkka Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[69.1]
Gerçekleşecek olan;
[69.2]
(Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
[69.3]
Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden
bileceksin?
[69.4]
Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi
(kıyameti) yalan saymışlardı.
[69.5]
Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
[69.6]
Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile
mahvedildiler.
[69.7]
Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti.
Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma
kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
[69.8]
Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
[69.9]
Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı
(Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
[69.10]
Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da
onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
[69.11]
Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz
taşıdık;
[69.12]
Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar
onu bellesin diye.
[69.13]
Artık Sûr'a bir tek defa üflendiği,
[69.14]
Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek
çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,
[69.15]
işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
[69.16]
Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
[69.17]
Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin
arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
[69.18]
(Ey insanlar! ) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size
ait hiçbir sır gizli kalmaz.
[69.19]
Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın,
kitabımı okuyun" der.
[69.20]
" Doğrusu ben, hesabımla
karşılaşacağımı zaten biliyordum."
[69.21]
Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,
[69.22]
Yüce bir cennette,
[69.23]
Meyveleri sarkmış halde.
[69.24]
(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize)
karşılık, âfiyetle yeyin, için.
[69.25]
Kitabı sol tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana
kitabım verilmeseydi!"
[69.26]
"Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
[69.27]
Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
[69.28]
Malım bana hiç fayda sağlamadı;
[69.29]
Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.
[69.30]
Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
[69.31]
Sonra alevli ateşe atın onu!
[69.32]
Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde
oraya sokun!
[69.33]
Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,
[69.34]
Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.
[69.35]
Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
[69.36]
İrinden başka yiyecek de yoktur.
[69.37]
Onu (bile bile )hata işleyenlerden başkası yemez.
[69.38]
Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,
[69.39]
Ve göremediklerinize ki,
[69.40]
Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
[69.41]
Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
[69.42]
Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
[69.43]
(O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
[69.44]
Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş
olsaydı,
[69.45]
Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
[69.46]
Sonra onun can damarını koparırdık (onu
yaşatmazdık).
[69.47]
Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
[69.48]
Doğrusu o (Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.
[69.49]
İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
[69.50]
Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.
[69.51]
Ve o, gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir.
[69.52]
O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.
Meâric Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[70.1]
Bir soran inecek azabı sordu:
[70.2]
İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,
[70.3]
Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.
[70.4]
Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin
yıl olan bir günde yükselip çıkar.
[70.5]
(Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.
[70.6]
Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
[70.7]
Biz ise onu yakın görmekteyiz.
[70.8]
O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
[70.9]
Dağlar da atılmış yüne döner.
[70.10]
Dost, dostu sormaz.
[70.11]
Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr
kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,
[70.12]
Karısını ve kardeşini,
[70.13]
Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini
[70.14]
Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini
kurtarsın.
[70.15]
Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.
[70.16]
Derileri kavurup soyar.
[70.17]
Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!
[70.18]
(Servet) toplayıp yığan kimseyi!.
[70.19]
Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız)
yaratılmıştır.
[70.20]
Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
[70.21]
Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.
[70.22]
Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,
[70.23]
Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).
[70.24]
Mallarında, belli bir hak vardır,
[70.25]
Sâile ve mahrûma(vermek için).
[70.26]
Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
[70.27]
Rab'lerinin azabından korkanlar,
[70.28]
Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
[70.29]
Irzlarını koruyanlar
[70.30]
Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar
kınanmaz;
[70.31]
Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta
kendileridir,
[70.32]
Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
[70.33]
Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;
[70.34]
Namazlarını koruyanlar;
[70.35]
İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.
[70.36]
(Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?
[70.37]
Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını
sarıyorlar)
[70.38]
Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
[70.39]
Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin
de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana
gelmediler).
[70.40]
Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim
gücümüz yeter:
[70.41]
Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter
ve kimse bizim önümüze geçemez.
[70.42]
Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine
kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.
[70.43]
O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden
fırlaya fırlaya çıkarlar.
[70.44]
Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri
zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit
edilegeldikleri gündür!
Nûh Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[71.1]
Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye
Nuh'u kendi kavmine gönderdik.
[71.2]
"Ey kavmim dedi,ben sizin için açık bir
uyarıcıyım"
[71.3]
"Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve
bana itaat edin."
[71.4]
"Ki Allah bir kısım günahlarınızı
bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze
etmeden yaşatsın)" Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği
vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!"
[71.5]
(Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet
ettim;
[71.6]
Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.
[71.7]
Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını
bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem,
parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni
görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe
kibirlendiler.
[71.8]
Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.
[71.9]
Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli
konuştum.
[71.10]
Dedim ki : Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok
bağışlayıcıdır.
[71.11]
(Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,
[71.12]
Mallarınızı ve oğullarınızı
çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar
akıtsın.
[71.13]
Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü
yakıştıramıyorsunuz?
[71.14]
Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.
[71.15]
Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak
nasıl yaratmış!
[71.16]
Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir
çerağ yapmıştır.
[71.17]
Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.
[71.18]
Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.
[71.19]
"Allah,yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır."
[71.20]
"Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye).
[71.21]
(Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu
bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi
ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye
uydular.
[71.22]
Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular!
[71.23]
Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın;
hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!
[71.24]
(Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar.
(Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak
şaşkınlıklarını arttır!
[71.25]
Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da
ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar
da bulamadılar.
[71.26]
Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"
[71.27]
"Çünkü sen onları bırakırsan kullarını
saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar)
doğururlar (yetiştirirler)."
[71.28]
"Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri,
iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla,
zalimlerin de ancak helâkini arttır."
Cinn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[72.1]
(Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum
Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana
vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik .
[72.2]
Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla
ortak koşmayacağız.
[72.3]
Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de
çocuk edinmiştir.
[72.4]
Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler),
Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş.
[72.5]
Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan
söylemezler, sanmıştık.
[72.6]
Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı
kimselere sığınırlardı da, onların
taşkınlıklarını arttırırlardı.
[72.7]
Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi
tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.
[72.8]
Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert
bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.
[72.9]
Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında
(haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim
dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.
[72.10]
Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara
bir hayır mı diledi?
[72.11]
Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kişiler, kimimiz ise bunlardan
aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.
[72.12]
(Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde
bulunsak da Allah'ı âciz bırakamayacağız, başka yere
kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.
[72.13]
Doğrusu biz, o hidayeti (Kur'an'ı) işitince ona iman ettik. Kim
Rabbine iman ederse, artık ne bir (ecrinin) eksikliğe
uğratılmasından ne de haksızlık edilmesinden korkar.
[72.14]
İçimizde, (Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan
sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu
arayanlardır.
[72.15]
Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.
[72.16]
Şayet doğru yolda gitselerdi,onlara bol su verirdik.
[72.17]
Bu hususta kendilerini denememiz için , Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse,
(Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır.
[72.18]
Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte
kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).
[72.19]
Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun
etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.
[72.20]
(Resûlüm!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak
koşmam.
[72.21]
De ki: Doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de
fayda sağlama gücüne sahibim.
[72.22]
De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni
kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak kimse de
bulamam.
[72.23]
(Benim yaptığım) ancak Allah katından olanı, O'nun
gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resûlüne
karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî
kalacakları cehennem ateşi vardır.
[72.24]
Sonunda, tehdit edilip durduklarını (azabı, kıyameti)
gördükleri zaman, kim yardımcı olma bakımından daha
güçsüz ve sayıca daha az imiş, bileceklerdir.
[72.25]
De ki: Tehdit edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa
Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, ben bilmem.
[72.26]
O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali
kılmaz;
[72.27]
Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun
dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve
ardından gözcüler salar,
[72.28]
Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini
hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde
olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir
saymıştır (kaydetmiştir).
Müzzemmil Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[73.1]
Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)!
[73.2]
Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl.
[73.3]
(Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt.
[73.4]
Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku.
[73.5]
Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz
vahyedeceğiz.
[73.6]
Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam
bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir.
[73.7]
Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.
[73.8]
Rabbinin adını an. Bütün varlığınla O'na yönel.
[73.9]
O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh
yoktur. Öyleyse yalnız O'nun himayesine sığın.
[73.10]
Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan
güzellikle ayrıl.
[73.11]
Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz
mühlet ver.
[73.12]
Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış)
boyunduruklar, yakıcı bir ateş, var.
[73.13]
Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.
[73.14]
O gün (kıyamet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır;
dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına
döner.
[73.15]
Nasıl Firavun'a bir elçi göndermiş idiysek doğrusu size de,
hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik.
[73.16]
Ama Firavun o peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır
ve çetin bir şekilde muaheze etmiştik.
[73.17]
Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o
günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?
[73.18]
Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır.
Allah'ın vâdi mutlaka yerine gelir.
[73.19]
İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür.
Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.
[73.20]
(Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını,
(bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle)
geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da
(böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve
gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak
Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği
için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan
kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar
bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan
(rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir
kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O
halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı
kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla
ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik
hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve
mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin,
şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok
esirgeyicidir.
Müddessir Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[74.1]
Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)!
[74.2]
Kalk, ve (insanları) uyar.
[74.3]
Sadece Rabbini büyük tanı.
[74.4]
Elbiseni tertemiz tut.
[74.5]
Kötü şeyleri terket.
[74.6]
Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.
[74.7]
Rabbinin rızasına ermek için sabret.
[74.8]
O Sûr'a üfürüldüğü zaman var ya,
[74.9]
İşte o gün zorlu bir gündür.
[74.10]
Kâfirler için (hiç de) kolay değildir.
[74.11]
Tek olarak yarattığım, kimseyi bana bırak,
[74.12]
Kendisine geniş servet verdim,
[74.13]
Göz önünde duran oğullar (verdim),
[74.14]
Kendisine bir döşeyiş döşedim.
[74.15]
Üstelik o (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor.
[74.16]
Asla (ummasın)! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı
alabildiğine inatçıdır.
[74.17]
Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım!
[74.18]
Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
[74.19]
Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!
[74.20]
Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl
ölçtü biçtiyse!
[74.21]
Sonra baktı.
[74.22]
Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.
[74.23]
En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi.
[74.24]
"Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip)
nakledilen bir sihirdir."
[74.25]
Bu, insan sözünden başka bir şey değil."
[74.26]
Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.
[74.27]
Sen biliyor musun sekar nedir?
[74.28]
Hem (bütün bedeni helâk eder, hiçbir şey) bırakmaz, hem (eski hale getirip
tekrar azap etmekten) vazgeçmez o.
[74.29]
İnsanın derisini kavurur.
[74.30]
Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır.
[74.31]
Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri
görevlendirmişizdir. Onların sayısını da
inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki,
böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin,
iman edenlerin imanını atrttırsın; hem kendilerine kitap
verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık
bulunanlar ve kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istemiştir
ki?" desinler. İşte Allah böylece, dilediğini
sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola
eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası
bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.
[74.32]
Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun ki,
[74.33]
Dönüp gitmekte olan geceye,
[74.34]
Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,
[74.35]
O (cehennem), büyük musibetlerden biridir.
[74.36]
İnsanlık için, uyarıcıdır.
[74.37]
Sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için
(uyarıcıdır) .
[74.38]
Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir;
[74.39]
Ancak sağdakiler başka.
[74.40]
Onlar cennetler içinde sorarlar.
[74.41]
Günahkârların durumunu:
[74.42]
"Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye
[74.43]
Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,
[74.44]
Yoksulu doyurmuyorduk,
[74.45]
(Bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk,
[74.46]
Ceza gününü de yalan sayıyorduk,
[74.47]
Sonunda bize ölüm geldi çattı.
[74.48]
Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
[74.49]
Böyle iken onlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar?
[74.50]
Kaçan yaban eşekleri gibi,
[74.51]
Âdeta arslandan ürkmüş.
[74.52]
Daha doğrusu onlardan her biri, kendisine, (önünde)
açılmış sahifeler (ilâhî vahiy) verilmesini istiyor.
[74.53]
Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.
[74.54]
Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir
ikazdır!
[74.55]
Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır.
[74.56]
Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar.
Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur.
Kıyâme Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[75.1]
Kıyamet gününe yemin ederim.
[75.2]
Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip
hesaba çekileceksiniz).
[75.3]
İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya
toplayamayacağımızı mı sanır?
[75.4]
Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye
gücümüz yeter.
[75.5]
Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister.
[75.6]
"Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar.
[75.7]
İşte, göz kamaştığı,
[75.8]
Ay tutulduğu,
[75.9]
Güneşle ay biraraya getirildiği zaman!
[75.10]
O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir.
[75.11]
Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur!
[75.12]
O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
[75.13]
O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı
ne varsa bildirilir.
[75.14]
Artık insan, kendi kendinin şahididir.
[75.15]
İsterse özürlerini sayıp döksün.
[75.16]
(Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.
[75.17]
Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak
bize aittir.
[75.18]
O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.
[75.19]
Sonra şüphen olmasınki, onu açıklamak da bize aittir.
[75.20]
Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve
nimetlerini) seviyorsunuz da,
[75.21]
Ahireti bırakıyorsunuz.
[75.22]
Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl
parıldayacaktır.
[75.23]
Rablerine bakacaklardır (O'nu göreceklerdir).
[75.24]
Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır;
[75.25]
Kendilerinin, bel kemiklerini kıran bir felâkete
uğratılacağını sezeceklerdir.
[75.26]
Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine
dayanır,
[75.27]
"Tedavi edebilecek kimdir?" denir.
[75.28]
(Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.
[75.29]
Ve bacak bacağa dolaşır.
[75.30]
İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur.
[75.31]
İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul
etmemiş, namaz da kılmamıştı.
[75.32]
Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.
[75.33]
Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına)
gitmişti.
[75.34]
Lâyıktır (o azap) sana, lâyık!
[75.35]
Evet, lâyıktır sana (o azap) lâyık!
[75.36]
İnsan, kendisinin başıboş
bırakılacağını mı sanır!
[75.37]
O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe
(sperm) değil miydi?
[75.38]
Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken
Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.
[75.39]
Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti.
[75.40]
Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü
yetmez mi?
İnsân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[76.1]
İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey
olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?
[76.2]
Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek
ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye,
kendisini işitir ve görür kıldık.
[76.3]
Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster
şükredici olsun ister nankör.
[76.4]
Doğrusu biz, kâfirler için zincirler; demir halkalar ve alevli bir
ateş hazırladık.
[76.5]
İyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet
şarabı) içerler.
[76.6]
(Bu,) Allah'ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça
akıttıkları bir pınardır.
[76.7]
O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden
korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.
[76.8]
Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve
esire yedirirler.
[76.9]
"Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir
karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz."
[76.10]
"Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına
uğramaktan) korkarız" (derler).
[76.11]
İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından
esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.
[76.12]
Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri
lütfeder.
[76.13]
Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı
sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
[76.14]
(Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca
koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.
[76.15]
Yanlarında gümüşten kaplar ve billûr kupalar
dolaştırılır.
[76.16]
Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin
ve takdir etmişlerdir.
[76.17]
Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın)
karışımında zencefil vardır.
[76.18]
(Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.
[76.19]
O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler
dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa
saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
[76.20]
Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat
görürsün.
[76.21]
Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır;
gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara
tertemiz bir içki içirir.
[76.22]
(Onlara şöyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin
gayretiniz karşılığını bulmuştur.
[76.23]
(Resûlüm!) Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.
[76.24]
Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir
günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme.
[76.25]
Sabah akşam Rabbinin ismini yâdet.
[76.26]
Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde
de O'nu tesbih et.
[76.27]
Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki
çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.
[76.28]
Onları biz yarattık; onların
yaratılışını sapasağlam yaptık.
Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerıni
getiririz.
[76.29]
Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Aırtık dileyen Rabbine bir
yol tutar.
[76.30]
Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi)
dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
[76.31]
O, dilediğini rahmetine dahil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem
verici bir azap hazırlamıştır.
Mürselât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[77.1]
Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere;
[77.2]
Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara;
[77.3]
(Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara;
[77.4]
(Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara;
[77.5]
Öğüt telkin edenlere;
[77.6]
(Allah'a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak
için.
[77.7]
Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek!
[77.8]
Yıldızların ışığı
söndürüldüğü zaman,
[77.9]
Gökkubbe yarıldığı zaman,
[77.10]
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman ,
[77.11]
Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin
edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).
[77.12]
(Bu alâmetler) hangi vakte ertelenmiştir?
[77.13]
Ayırım gününe.
[77.14]
(Resûlüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!
[77.15]
O gün (Peygamber'i ve ahireti) yalan sayanların vay haline!
[77.16]
Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?
[77.17]
Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız.
[77.18]
İşte biz suçlulara böyle yaparız!
[77.19]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.20]
(Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı?
[77.21]
İşte o suyu, sağlam bir yere yerleştirdik.
[77.22]
Belli bir süreye kadar.
[77.23]
Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!
[77.24]
O gün (hakikatleri) yalan sayanların vayhaline!
[77.25]
Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?
[77.26]
Dirilere ve ölülere .
[77.27]
Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular
içirdik..
[77.28]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.29]
(İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan
sayageldiğiniz azaba doğru gidin!
[77.30]
Üç kola ayrılmış,bir gölgeğe gidin.
[77.31]
Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır.
[77.32]
O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar.
[77.33]
Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.
[77.34]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.35]
Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.
[77.36]
Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.
[77.37]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.38]
(O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden
öncekileri bir araya getirdik.
[77.39]
(Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!
[77.40]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.41]
Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar
başlarında,
[77.42]
Canlarının çektiği çeşit çeşit meyveler
arasındadırlar.
[77.43]
(Kendilerine:) "İşlediklerinizin
karşılığı olarak şimdi âfiyetle yeyin için"
(denir).
[77.44]
İşte, biz iyilik yapanları böyle
mükâfatlandırırız.
[77.45]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.46]
(Ey inkârcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek
şu ki, sizler suçlusunuz!
[77.47]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.48]
Onlar, kendilerine: "Allah'ın huzurunda eğilin!"
denildiği vakit eğilmezler:
[77.49]
O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
[77.50]
Onlar artık bundan (Kuran dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Part 30
Nebe Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[78.1]
Birbirlerine neyi soruyorlar?
[78.2]
O büyük haberden mi?
[78.3]
(İnanıp inanmamakta) ayrılığa düşmektedirler.
[78.4]
Hayır! Anlayacaklar!
[78.5]
Yine hayır! Onlar anlayacaklar!
[78.6]
Biz yeryüzünü bir döşek, yapmadık mı?
[78.7]
Dağları da birer kazık .
[78.8]
Sizi çifter çifter yarattık.
[78.9]
Uykunuzu bir dinlenme kıldık.
[78.10]
Geceyi bir örtü yaptık.
[78.11]
Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.
[78.12]
Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik.
[78.13]
(Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.
[78.14]
Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular
indirdik.
[78.15]
Size tohumlar, bitkiler,yetiştirmek için
[78.16]
Ve ağaçları(birbirine) sarmaş dolaş bahçeler.
[78.17]
Şüphesiz hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir.
[78.18]
Sûr'a üflendiği gün, bölük bölük Allah'a gelirsiniz.
[78.19]
Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur;
[78.20]
Dağlar yürütülür, serap haline gelir.
[78.21]
Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir.
[78.22]
Azgınların barınacağı yerdir (cehennem).
[78.23]
(Azgınlar) orada çağlar boyu kalacaklar ,
[78.24]
Orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar,
[78.25]
Kaynar su ve irin (tadarlar).
[78.26]
Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak.
[78.27]
Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı.
[78.28]
Bizim âyetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.
[78.29]
Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.
[78.30]
Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı
arttıracağız.
[78.31]
Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.
[78.32]
Bahçeler,bağlar,
[78.33]
Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt
kızlar,
[78.34]
Ve içki dolu kâse(ler) .
[78.35]
Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.
[78.36]
Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.
[78.37]
O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O,
rahmândır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili
değillerdir.
[78.38]
Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân'ın izin
verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da
doğruyu söyler.
[78.39]
İşte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan
bir yol tutsun.
[78.40]
Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden
yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: "Keşke
toprak olsaydım!" diyecektir.
Nâzi'ât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[79.1]
Söküp çıkaranlara, andolsun;
[79.2]
Yavaşça çekenlere,
[79.3]
Yüzdükçe yüzenlere,
[79.4]
Yarıştıkça yarışanlara,
[79.5]
Derken iş düzenleyenlere .
[79.6]
Birinci üflemenin (kâinatı) sarstığı,
[79.7]
Onu ikinci üflemenin takip ettiği gün,
[79.8]
İşte o gün yürekler kaygıdan oynar,
[79.9]
Gözler yorgun düşer.
[79.10]
Diyorlar ki, "Öldükten sonra biz, (dünyadaki) ilk halimize mi
döndürüleceğiz,
[79.11]
(Hem de) çürümüş kemikler olduktan sonra ha?"
[79.12]
"O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur" dediler.
[79.13]
Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar.
[79.14]
Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.
[79.15]
(Habibim!) Sana Musa'nın haberi geldi mi?
[79.16]
Kutsal vâdi Tuvâ'da Rabbi ona şöyle seslenmişti:
[79.17]
Firavun'a git! Çünkü o çok azdı.
[79.18]
De ki:Nasıl arınmağa gönlün var mı?
[79.19]
Seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın.
[79.20]
Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.
[79.21]
(O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.
[79.22]
Sonra (inkâr için) olanca çabasını göstererek
sırtını döndü.
[79.23]
Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:
[79.24]
Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.
[79.25]
Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla
cezalandırdı.
[79.26]
Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.
[79.27]
Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu
Allah bina etti,
[79.28]
Onu yükseltti, düzene koydu ,
[79.29]
Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.
[79.30]
Ondan sonra da yerküreyi döşedi,
[79.31]
Yerden suyunu ve otlağını çıkardı,
[79.32]
Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
[79.33]
Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere.
[79.34]
Her şeyi alt üst eden o büyük felâket geldiği vakit,
[79.35]
İnsanın yapıp ettiklerini hatırlayacağı gün,
[79.36]
Ve görene cehennem açık bir şekilde gösterilmiştir.
[79.37]
Artık kim azmışsa,
[79.38]
Ve dünya hayatını ahirete tercih etmişse,
[79.39]
Şüphesiz cehennem(onun için) tek barınaktır.
[79.40]
Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan
uzaklaştırmış kimse için,
[79.41]
Şüphesiz cennet(onun) yegâne barınağıdır.
[79.42]
Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? (derler.)
[79.43]
Sen onu nereden bilip bildireceksin!
[79.44]
Onun nihaî ilmi yalnız Rabbine aittir.
[79.45]
Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.
[79.46]
Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya
da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.
Abese Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[80.1]
(Peygamber), yüzünü ekşitti ve geri döndü.
[80.2]
Âmânın kendisine gelmesinden ötürü
[80.3]
Belki o temizlenecek,
[80.4]
Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.
[80.5]
Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince,
[80.6]
Sen ona yöneliyorsun,
[80.7]
Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.
[80.8]
Fakat koşarak sana gelen ,
[80.9]
Ve (Allah'tan) korkarak gelenle ,
[80.10]
Sen onunla ilgilenmiyorsun.
[80.11]
Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,
[80.12]
Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,
[80.13]
O, değerli sahifelerdir,
[80.14]
Tertemiz kılınmış, yüce makamlara
kaldırılmış mukaddes sahifelerde,
[80.15]
Kâtiplerin ellerindedir ,
[80.16]
Değerli ve güvenilir katiplerin.
[80.17]
Kahrolası insan! Ne inkârcıdır!
[80.18]
Allah onu neden yarattı?
[80.19]
Bir nutfeden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi.
[80.20]
Sonra ona yolu kolaylaştırdı.
[80.21]
Sonra onun canını aldı ve kabre soktu.
[80.22]
Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir.
[80.23]
Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı.
[80.24]
İnsan, yediğine bir baksın!
[80.25]
Yağmurlar yağdırdık,
[80.26]
Sonra toprağı göz göz yardık,
[80.27]
Bu suretle orada ekinler bitirdik,
[80.28]
Üzümler ,yoncalar ,
[80.29]
Zeytinlikler, hurmalıklar ,
[80.30]
İri ve sık ağaçlı bahçeler,
[80.31]
Meyveler ve çayırlar bitirdik.
[80.32]
(Bütün bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak
içindir.
[80.33]
Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,
[80.34]
İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar.
[80.35]
Annesinden, babasından,
[80.36]
Eşinden ve çocuklarından .
[80.37]
O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.
[80.38]
O gün bir takım yüzler parıl parıl,
[80.39]
Güler ve sevinir.
[80.40]
Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş,
[80.41]
Hüzünden kapkara kesilmiştir.
[80.42]
İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.
Tekvîr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[81.1]
Güneş katlanıp dürüldüğünde,
[81.2]
Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde,
[81.3]
Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,
[81.4]
Gebe develer salıverildiğinde,
[81.5]
Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,
[81.6]
Denizler kaynatıldığında,
[81.7]
Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,
[81.8]
Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda,
[81.9]
"Hangi günah sebebiyle öldürüldü?diye.
[81.10]
(Amellerin yazılı olduğu) defterler
açıldığında,
[81.11]
Gökyüzü sıyrılıp alındığında,
[81.12]
Cehennem tutuşturulduğunda,
[81.13]
Ve cennet yaklaştırıldığında,
[81.14]
Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.
[81.15]
Şimdi yemin ederim o sinenlere ,
[81.16]
O akıp akıp yuvasına gidenlere,
[81.17]
Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,
[81.18]
Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,
[81.19]
O (Kur'an), şüphesiz değerli,bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği
sözdür.
[81.20]
O elçi güçlü, Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında çok
itibarlıdır.
[81.21]
O orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir.
[81.22]
Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.
[81.23]
Andolsun ki, onu (Cebrail'i) apaçık ufukta görmüştür.
[81.24]
O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.
[81.25]
O lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir.
[81.26]
Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?
[81.27]
O, herkes için, bir öğüttür,
[81.28]
Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de.
[81.29]
Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
İnfitâr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[82.1]
Gökyüzü yarıldığı zaman,
[82.2]
Yıldızlar döküldüğü zaman,
[82.3]
Denizler birbirine katıldığı zaman,
[82.4]
Kabirlerin içindekiler dışarı
çıkarıldığı zaman,
[82.5]
İnsanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp)
geride bıraktıklarını bir bir anlar.
[82.6]
Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?
[82.7]
O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli
kılıp,ölçülü bir biçim verdi.
[82.8]
Seni istediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.
[82.9]
Hayır! Siz yine de dini yalanlıyorsunuz.
[82.10]
Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var,
[82.11]
Değerli yazıcılar var,
[82.12]
Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.
[82.13]
İyiler muhakkak cennettedirler,
[82.14]
Kötüler de cehennemdedirler.
[82.15]
Ceza gününde oraya girerler.
[82.16]
Onlar (kâfirler) oradan bir daha da ayrılmazlar.
[82.17]
Ceza günü nedir bilir misin?
[82.18]
Evet, bilir misin? Nedir acaba o ceza günü?
[82.19]
O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş
Allah' a kalmıştır.
Mutaffifîn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[83.1]
Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!
[83.2]
Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam,
[83.3]
Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve
tartarlar.
[83.4]
Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!
[83.5]
Büyük bir günde
[83.6]
Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan
duracaklardır.
[83.7]
Doğrusu günahkârların yazısı, muhakkak Siccîn'de
olmaktır.
[83.8]
Siccîn nedir, bilir misin?
[83.9]
(O günahkârların yazısı) Amellerin sayılıp
yazıldığı bir kitaptır.
[83.10]
O gün vay haline yalancıların!
[83.11]
Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.
[83.12]
Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar.
[83.13]
Böyle birine âyetlerimiz okununca "Eskilerin masalları"
derdi.
[83.14]
Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları
(kötülükler) kalplerini kirletmiştir.
[83.15]
Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum
kalmışlardır.
[83.16]
Sonra onlar cehenneme girerler.
[83.17]
Sonra onlara: "İşte yalanlamış olduğunuz
(cehennem) budur" denilir.
[83.18]
Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn'dadır.
[83.19]
İlliyyûn nedir, bilir misin?
[83.20]
(O İlliyyûn'daki kitap) İçinde ameller kaydedilmiş bir
kitaptır.
[83.21]
O kitabı, Allah'a yakın olanlar görür.
[83.22]
İyiler kesinkes cennettedir.
[83.23]
Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.
[83.24]
Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.
[83.25]
Kendilerine mühürlü hâlis bir içki sunulur.
[83.26]
Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte
yarışanlar ancak onda yarışsınlar.
[83.27]
Karışımı Tesnîm'dendir.
[83.28]
(O Tesnîm Allah'a) Yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.
[83.29]
Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.
[83.30]
Onlarla karşılaştıklarında kaş göz
hareketiyle alay ederlerdi.
[83.31]
Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek
dönerlerdi.
[83.32]
Müminleri gördüklerinde: "Şüphesiz bunlar
sapıtmış" derlerdi.
[83.33]
Halbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler.
[83.34]
İşte o gün (ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler.
[83.35]
Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.
[83.36]
Kâfirler yaptıklarının cezasını bulduar mı!
(Elbette buldular).
İnşikak Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[84.1]
Gök yarıldığı,
[84.2]
Rabbine kulak verip boyun eğecek hale getirildiği zaman,
[84.3]
Yer dümdüz edildiği,
[84.4]
İçinde bulunanları atıp boşaldığı ,
[84.5]
Ve Rabb'ini dinleyip O'na hakkıyla itaata mecbur
kılındığı vakit (insanoğlu yaptıkları
ile karşılaşır).
[84.6]
Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba
göstermektesin; sonunda O'na varacaksın.
[84.7]
Kimin kitabı sağından verilirse,
[84.8]
Kolay bir hesapla hesaba çekilecek;
[84.9]
Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.
[84.10]
Kimin de kitabı arkasından verilirse,
[84.11]
Derhal yok olmayı isteyecek,
[84.12]
Ve alevli ateşe girecektir.
[84.13]
Zira o, (dünyada) ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle)
şımarmıştı.
[84.14]
O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.
[84.15]
Oysa gerçekten Rabbi onu görüyordu.
[84.16]
Hayır! Şafağa, yemin ederim ki ,
[84.17]
Geceye ve onda basan karanlığa,
[84.18]
Dolunay olmuş aya ,
[84.19]
Ki,siz elbette halden hale geçeceksiniz.
[84.20]
Böyleyken onlar acaba neden iman etmezler?
[84.21]
Onlar kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler.
[84.22]
Aksine, kâfirler yalanlıyorlar.
[84.23]
Halbuki Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi bilir.
[84.24]
(Resûlüm!) Onlara acı azabı müjdele!
[84.25]
İman edip sâlih amel işleyenler başkadır; onlar için
arkası kesilmeyen bir mükâfat vardır.
Burûc Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[85.1]
Burçlara sahip gökyüzüne,
[85.2]
Geleceği bildirilmiş olan güne,
[85.3]
(O günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki,
[85.4]
Kahroldu o hendeğin sahipleri,
[85.5]
O çıralı ateşin ,
[85.6]
Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar,
[85.7]
Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
[85.8]
Onlardan, sırf, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam
aldılar.
[85.9]
O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir, ve Allah her
şeye şahittir .
[85.10]
Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara
işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma
cezası vardır.
[85.11]
İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar
akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
[85.12]
Şüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.
[85.13]
Bilin ki O, (kâinat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar
hayatı) geri getirendir.
[85.14]
O, çok bağışlayan ve çok sevendir.
[85.15]
Şerefli Arş'ın sahibidir.
[85.16]
Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.
[85.17]
Orduların, haberi sana geldi mi?
[85.18]
Yani Firavun ve Semûd'un
[85.19]
Doğrusu inkârcılar (gerçeği) yalanlayıp dururlar.
[85.20]
Allah onları arkalarından kuşatmıştır.
[85.21]
Hayır o şerefli bir Kur'an'dır.
[85.22]
Levh-i Mahfuz'dadır.
Târık Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[86.1]
Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına) yemin ederim.
[86.2]
Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin?
[86.3]
(O, karanlığı) delen yıldızdır.
[86.4]
Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.
[86.5]
İnsan neden yaratıldığına bir baksın!
[86.6]
Atılan bir sudan yaratıldı.
[86.7]
(O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.
[86.8]
İşte Allah (başlangıçta bu şekilde
yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.
[86.9]
Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün
[86.10]
O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.
[86.11]
Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe,
yemin ederim ki,
[86.12]
(Nebat ile) yarılan yere ,
[86.13]
Şüphesiz Kur'an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.
[86.14]
O, asla bir şaka değildir.
[86.15]
Onlar bir tuzak kurarlar,
[86.16]
Ben de bir tuzak kurarım.
[86.17]
Onun için Kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak
(pek yakında desteğimiz sana gelecek).
A'lâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[87.1]
Yüce Rabbinin adını,
[87.2]
Yaratıp düzene koyan,
[87.3]
Takdir edip yol gösteren,
[87.4]
(Topraktan) yeşil otu çıkaran,
[87.5]
Sonra da onu kapkara bir sel artığına çeviren yüce Rabbinin
adını tesbih (ve takdis) et.
[87.6]
Sana (Kur an'ı) okutacağız; sen hiç unutmayacaksın.
[87.7]
Artık Allah'ın dilediği hariç, Şüphesiz Allah,
açığı ve gizleneni bilir.
[87.8]
Seni en kolaya muvaffak kılacağız.
[87.9]
O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.
[87.10]
(Allah'tan) korkan öğütten yararlanacak.
[87.11]
Kötü kimse ise öğütten kaçınacaktır.
[87.12]
O ki,en büyük ateşe girecektir.
[87.13]
Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.
[87.14]
Doğrusu feraha ermiştir temizlenen,
[87.15]
Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden.
[87.16]
Fakat siz (ey insanlar! ) dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
[87.17]
Oysa ahiret daha hayırlı daha devamlıdır.
[87.18]
Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, vardır.
[87.19]
İbrahim ve Musa'nın kitaplarında.
Ğâşiye Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[88.1]
(Resûlüm!) Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi
mi?
[88.2]
O gün bir takım yüzler zelildir,
[88.3]
Durmadan çalışır, (fakat boşuna) yorulur,
[88.4]
Kızgın ateşe girer.
[88.5]
Onlara kaynar su pınarından içirilir.
[88.6]
Onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur,
[88.7]
O ise ne besler ne de açlığı giderir.
[88.8]
O gün bir takım yüzler de vardır ki, mutludurlar,
[88.9]
(dünyadaki) çabalarından hoşnut olmuşlardır,
[88.10]
Yüce bir cennettedirler.
[88.11]
Orada boş bir söz işitmezler.
[88.12]
Orada (cennette) devamlı akan bir pınar,
[88.13]
Yükseltilmiş tahtlar,
[88.14]
Konulmuş kadehler,
[88.15]
Sıra sıra dizilmiş yastıklar,
[88.16]
Serilmiş halılar vardır.
[88.17]
(İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, bakmazlar
mı?
[88.18]
Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş?
[88.19]
Dağların nasıl dikildiğine, bakmazlar mı?
[88.20]
Yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
[88.21]
O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt
vericisin.
[88.22]
Onların üzerinde bir zorba değilsin.
[88.23]
Ancak yüz çevirir inkâr ederse,
[88.24]
İşte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır.
[88.25]
Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir.
[88.26]
Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.
Fecr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[89.1]
Andolsun Fecre ,
[89.2]
On geceye ,
[89.3]
Çifte ve teke,
[89.4]
(her şeyi karanlığı ile) örttüğü an geceye
[89.5]
Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır.
[89.6]
Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine?
[89.7]
Direkleri (yüksek binaları) olan, İrem şehrine?
[89.8]
Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı ,
[89.9]
O vadide kayaları yontan Semûd kavmine?
[89.10]
Kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun'a?
[89.11]
Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler.
[89.12]
Oralarda kötülüğü çoğalttılar.
[89.13]
Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı
yağdırdı.
[89.14]
Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir.
[89.15]
İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve
bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der.
[89.16]
Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise
"Rabbim beni önemsemedi" der.
[89.17]
Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz,
[89.18]
Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz,
[89.19]
Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz.
[89.20]
Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.
[89.21]
Ama yeryüzü parça parça döküldüğü,
[89.22]
Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her
şey ortaya çıkacaktır).
[89.23]
O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer
hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
[89.24]
(İşte o zaman insan:) "Keşke bu hayatım için bir
şeyler yapıp gönderseydim!" der.
[89.25]
Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.
[89.26]
0'nun
vuracağı bağı kimse vuramaz.
[89.27]
Ey huzura kavuşmuş insan!
[89.28]
Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.
[89.29]
(Seçkin) kullarım arasına katıl,
[89.30]
Ve cennetime gir!
Beled Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[90.1]
Andolsun bu beldeye ,
[90.2]
Ki sen bu beldedesin ,
[90.3]
Ve andolsun babaya ve ondan meydana gelen çocuğa,
[90.4]
Biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık.
[90.5]
İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
[90.6]
"Pek çok mal harcadım" diyor.
[90.7]
Kimse onu görmedi mi sanıyor?
[90.8]
Biz ona iki göz vermedik mi?
[90.9]
Bir dil ve iki dudak ,
[90.10]
Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) gösterdik .
[90.11]
Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.
[90.12]
O sarp yokuş nedir bilir misin?
[90.13]
Köle azat etmek,
[90.14]
Veya açlık gününde yemek yedirmektir,
[90.15]
Yakınlığı olan bir yetime
[90.16]
Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
[90.17]
Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve
birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.
[90.18]
İşte bunlar sağdakilerdir.
[90.19]
Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir,
[90.20]
Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı
kapatılmış bir ateştir.
Şems Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[91.1]
Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına
[91.2]
Güneşi takip ettiğinde Ay'a,
[91.3]
Onu açığa çıkarttığında gündüze,
[91.4]
Onu örttüğünde geceye,
[91.5]
Gökyüzüne ve onu bina edene,
[91.6]
Yere ve onu yapıp döşeyene,
[91.7]
Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,
[91.8]
Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,
[91.9]
Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,
[91.10]
Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
[91.11]
Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini)
yalanladı.
[91.12]
Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için)
atıldığında,
[91.13]
Allah'ın Resûlü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su
hakkına dokunmayın!" dedi.
[91.14]
Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri
günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk
etti.
[91.15]
(Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!
Leyl Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[92.1]
(Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman
geceye,
[92.2]
Açılıp ağardığı vakit gündüze,
[92.3]
Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki,
[92.4]
Sizin işleriniz başka başkadır.
[92.5]
Artık kim verir ve sakınırsa,
[92.6]
Ve en güzeli de tasdik ederse,
[92.7]
Biz de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı
kılarız).
[92.8]
Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayar,
[92.9]
Ve en güzeli de yalanlarsa,
[92.10]
Biz de onu en zora hazırlarız.
[92.11]
Düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.
[92.12]
Doğru yolu göstermek bize aittir.
[92.13]
Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir.
[92.14]
(Ey insanlar! ) Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım.
[92.15]
O ateşe, ancak kötü olan girer.
[92.16]
Öyle kötü ki, yalanlayıp ve yüz çevirmiştir.
[92.17]
En çok korunan ise ondan (ateşten) uzak tutulur.
[92.18]
O ki ,Allah yolunda malını verir, temizlenir.
[92.19]
Onun nezdinde hiçbir kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet
yoktur.
[92.20]
O ancak Yüce Rabbinin rızasını aramak için verir.
[92.21]
Ve o (buna kavuşarak) hoşnut olacaktır.
Duhâ Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[93.1]
Andolsun kuşluk vaktine
[93.2]
Ve sükûna erdiğinde geceye ki,
[93.3]
Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.
[93.4]
Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.
[93.5]
Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.
[93.6]
O, seni yetim bulup barındırmadı mı?
[93.7]
Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?
[93.8]
Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
[93.9]
Öyleyse yetimi sakın ezme.
[93.10]
El açıp isteyeni de sakın azarlama.
[93.11]
Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.
İnşirâh Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[94.1]
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
[94.2]
Yükünü senden alıp atmadık mı?
[94.3]
O senin belini büken yükü .
[94.4]
Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?
[94.5]
Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.
[94.6]
Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.
[94.7]
Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul,
[94.8]
Yalnız Rabbine yönel.
Tîn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[95.1]
İncire, zeytine,
[95.2]
Sina dağına ,
[95.3]
Ve şu emîn beldeye yemin ederim ki,
[95.4]
Biz insanı en güzel biçimde yarattık.
[95.5]
Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına
attık.
[95.6]
Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir
ecir vardır.
[95.7]
Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir?
[95.8]
Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?
Alak Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[96.1]
Yaratan Rabbinin adıyla oku!
[96.2]
O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.
[96.3]
Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.
[96.4]
O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.
[96.5]
İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.
[96.6]
Gerçek şu ki, insan azar.
[96.7]
Kendini kendine yeterli gördüğü için.
[96.8]
Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.
[96.9]
Gördün mü şu men edeni,
[96.10]
Namaz kılarken bir kulu (Peygamber'i namazdan)?
[96.11]
Gördün mü, ya o (Peygamber) doğru yolda olur,
[96.12]
Yahut takvâyı emrediyorsa?
[96.13]
Ne dersin o (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz
çeviriyorsa!
[96.14]
(Bu adam) Allah'ın, (yaptıklarını) gördüğünü
bilmez mi!
[96.15]
Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından
(perçeminden), yakalarız (cehenneme atarız).
[96.16]
O yalancı, günahkâr alından (perçemden),
[96.17]
O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını)
çağırsın.
[96.18]
Biz de zebânîleri çağıracağız.
[96.19]
Hayır! Ona uyma! Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!
Kadr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[97.1]
Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.
[97.2]
Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?
[97.3]
Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.
[97.4]
O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner
dururlar.
[97.5]
O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar.
Beyyine Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[98.1]
Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve
müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi.
[98.2]
(İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve
tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.
[98.3]
En doğru hükümler vardır şu sahifelerde.
[98.4]
Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine
geldikten sonra ayrılığa düştüler.
[98.5]
Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak
Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri
emrolunmuştu. Sağlam din de budur.
[98.6]
Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedî olarak
kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en
şerlileri onlardır.
[98.7]
İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en
hayırlısı da onlardır.
[98.8]
Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar
akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah
kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut
olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O'na
saygı gösterenler) içindir.
Zilzâl Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[99.1]
Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı,
[99.2]
Toprak ağırlıklarını dışarı
çıkardığı,
[99.3]
Ve insan "Ne oluyor buna!" dediği vakit,
[99.4]
İşte o gün (yer) haberlerini anlatır,
[99.5]
Rabbinin ona bildirmesiyle.
[99.6]
O gün insanlar amellerini görmeleri
(karşılığını almaları) için
darmadağınık geri dönüp gelirler.
[99.7]
Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.
[99.8]
Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.
Adiyât Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[100.1]
Harıl harıl koşanlara,
[100.2]
(Nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara,
[100.3]
(Ansızın) sabah baskını yapanlara,
[100.4]
Orada tozu dumana katanlara,
[100.5]
Derken orada bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin ederim ki ,
[100.6]
Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.
[100.7]
Şüphesiz buna kendisi de şahittir ,
[100.8]
Ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.
[100.9]
Kabirlerde bulunanların diriltilip dışarı
atıldığını düşünmez mi?
[100.10]
Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman ,
[100.11]
Şüphesiz Rableri o gün onlardan tamamıyle haberdardır.
Kâria Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[101.1]
Kâria (kıyamet)!
[101.2]
Nedir o Kâria?
[101.3]
O Kârianın ne olduğunu bilir misin?
[101.4]
İnsanların, ateşin etrafını sarmış
pervaneler gibi olur,
[101.5]
Dağların da atılmış renkli yüne
dönüştüğü gündür (o Kâria!)
[101.6]
O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse.
[101.7]
İşte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur.
[101.8]
Ameli yeğni olana gelince.
[101.9]
İşte onun anası (yeri, yurdu) Hâviye'dir.
[101.10]
Nedir o (Hâviye) bilir misin?
[101.11]
Kızgın ateş!
Tekâsür Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[102.1]
Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki,
[102.2]
Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
[102.3]
Hayır! Yakında bileceksiniz!
[102.4]
Elbette yakında bileceksiniz!
[102.5]
Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız,
[102.6]
Mutlaka cehennem ateşini görürdünüz.
[102.7]
Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz.
[102.8]
Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette
ve elbette hesaba çekileceksiniz.
Asr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[103.1]
Asra yemin ederim ki
[103.2]
İnsan gerçekten ziyan içindedir.
[103.3]
Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye
edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.
Hümeze Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[104.1]
Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen
herkesin vay haline!
[104.2]
O ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.
[104.3]
(O), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder.
[104.4]
Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.
[104.5]
Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?
[104.6]
Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir.
[104.7]
(Yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkar.
[104.8]
O ,onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir.
[104.9]
(Bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara
bağlanmışlar.
Fil Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[105.1]
Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?
[105.2]
Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı
mı?
[105.3]
Onların üstüne ebâbil kuşlarını gönderdi.
[105.4]
O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan
yapılmış taşlar atıyordu.
[105.5]
Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.
Kureyş Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[106.1]
Kureyş'e kolaylaştırıldığı,
[106.2]
Evet, kış ve yaz seyahatleri onlara
kolaylaştırıldığı için ,
[106.3]
Onlar, şu evin Rabbine kulluk etsinler,ki,
[106.4]
Kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin
kıldı.
Mâun Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[107.1]
Dini yalanlayanı gördün mü?
[107.2]
İşte o, yetimi itip kakar;
[107.3]
Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;
[107.4]
Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
[107.5]
Onlar namazlarını ciddiye almazlar.
[107.6]
Onlar gösteriş yapanlardır,
[107.7]
Ve hayra da mâni olurlar.
Kevser Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[108.1]
(Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.
[108.2]
Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.
[108.3]
Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.
Kâfirûn Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[109.1]
(Resûlüm!) De ki: Ey kâfirler!
[109.2]
Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.
[109.3]
Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz.
[109.4]
Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim.
[109.5]
Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz.
[109.6]
Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.
Nasr Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[110.1]
Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği,
[110.2]
Ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte
olduklarını gördüğün vakit ,
[110.3]
Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O,
tevbeleri çok kabul edendir.
Tebbet Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[111.1]
Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da.
[111.2]
Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi.
[111.3]
O, alevli bir ateşte yanacak.
[111.4]
Odun taşıyıcı olarak karısı da (ateşe
girecek).
[111.5]
Ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde.
İhlâs Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[112.1]
De ki: O, Allah birdir.
[112.2]
Allah sameddir.
[112.3]
O, doğurmamış ve doğmamıştır.
[112.4]
Onun hiçbir dengi yoktur.
Felak Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[113.1]
De ki:"Ben ağaran sabahın Rabbine
sığınırım,
[113.2]
Yarattığı şeylerin şerrinden,
[113.3]
Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
[113.4]
Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ,
[113.5]
Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin
şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!
Nâs Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
[114.1]
De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
[114.2]
İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),
[114.3]
İnsanların İlâhına.
[114.4]
O sinsi vesvesenin şerrinden,
[114.5]
O ki insanların göğüslerine (kötü
düşünceler)fısıldar.
[114.6]
Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden
Allah'a sığınırım!